• Sonuç bulunamadı

TİP’in kapatıldığı, illegal örgütlerin dağıtıldığı ve birçok ismin tutuklandığı 12 Mart döneminde sol adına ilk örgüt, 16 Haziran 1974’te kurulan TSİP’dir. Parti kurucuları arasında Ahmet Kaçmaz, Oya Baydar, Yalçın Yusufoğlu, Aydoğan Gezer gibi isimler yer alırken; partiyi kuran kadrolar ise, 1970’te yayınlanan ‘‘Sosyalist Parti için Teori ve Pratik Birliği’’ dergisi çevresi ve Hikmet Kıvılcımlı yanlısı çevreden oluşmaktadır. Partinin yayın organları, haftalık ‘‘Kitle’’ gazetesi ve aylık yayınlanan ‘‘İlke’’ dergisidir. (Yurtsever: 193-195)

TİP’i sürüklendiği parlamentarizm, MDD’yi ise işçi sınıfının önemini göz ardı etmekle eleştiren TSİP (Yurtsever: 194), ana amaç olarak, kendisini solun mevcut bölünmüşlüğüne çözüm üretmeyi hedefleyerek, sosyalist hareketin tüm unsurlarını TSİP altında birleşmeye çağırmıştır. O dönemde çoğu ismin tutuklu olmasından dolayı iyi bir alternatif olarak görülen ve kadrosunda farklı sosyalist kesimlerden isimleri barındıran TSİP’in tek çatı altında toplanma fikri, genel affın çıkmasıyla birlikte serbest kalan sosyalistlerin, önceki siyasi örgütlerini yeniden canlandırmaya girişmelerinden dolayı sonuçsuz kalmıştır. (Aydınoğlu: 332-335) Dahası kendi içlerindeki bu çok seslilik, daha sonra bölünmelerine de yol açacaktır.

TSİP, sosyalist solda birleşmeyi hedeflemesinin ana nedenini, iktidarı elde etmek olarak görmemiştir. Çünkü yönetmeye talip olmak için önce doğru muhalefet çizgisini oluşturarak, sistem karşıtı bir örgüt tutumu yaratabilmek olduğunu savunan parti, Türkiye’deki sol örgütlenmenin bunu başaramadığını öne sürer. DİSK’ten bütün meslek örgütlerine kadar birçok yerde sosyalist solun kitleselleşebildiğinden bahseden TSİP, fakat bu meslek gruplarının çoğunun, seçim sandığında sosyalist kişileri siyaset alanında yetersiz gördükleri için CHP’ye oy attıklarını savunur. Bu anlamda örgütsel çalışmaların birlik politikası üzerinden yürütülmesi gerektiğini düşünen partililer, TSİP’in de bu yolda gerekli düşünsel ve pratik çalışmalar ile güçlü bir muhalefet odağı oluşturacağını ve sonrasında ileri aşamalara geçmek için birleşik parti ittifaklarına yönelerek, esas görevini tamamlayacağını belirtirler. (Yusufoğlu- Anadol, 2007: 489)

Görevlerinin en başında, sosyalizm teorisini sağlam bir şekilde öğretilmesi olarak gören TSİP, sosyalist teori olmadan pratik olamayacağını ve teorik yetkin ve gelişkinliğin diğer bütün unsurlardan daha önemli olduğunu vurgular. Bu anlamda sosyalizm tanımına da değinen parti, 1960’larda Doğan Avcıoğlu’nun, sosyalizmi bir kalkınma modeli olarak tanımlamasını eleştirir. Parti, sosyalizmi, her şeyden önce sınıflara dayalı ama zamanla onları yok etmeyi planladığı için sınıflı bir toplum yapısını da reddeden bir dünya görüşü olarak tanımlar. Nihai amacını ise, sömüren- sömürü düzenini ortadan kaldırarak, sınıfsız, devletsiz, ulussuz bir toplum yaratma olarak görür. (Yusufoğlu-Anadol: 477, 483-484)

Bu tanımla birlikte, partinin teorik yayın organı olan ‘‘Kitle’’ dergisinin birinci sayısında ‘‘Niçin Sosyalist Parti’’ başlığıyla, bir sosyalist partide nelerin yapılması gerektiğini de inceleyen parti, bunları beş başlık altında sıralar.

Öncelikle işçi sınıfı örgütlenmesine değinen TSİP, sosyalist partinin tüm dağınık emek hareketlerini ve aydınların çabalarını, işçi sınıfının politik bayrağı altında toplayarak siyasi disiplin ve merkezi otoriteyi kurması gerektiğini belirtir. İkinci olarak sosyalist parti, işçi sınıfının demokratik ve ekonomik taleplerini içeren bir programa sahip olması ve işçilerden köylülere, bürokratlardan şehir küçük burjuvazisine kadar bütün ilerici kesimleri, bu program etrafındaki demokratik cephede buluşturması gerekmektedir. Bu maddeye paralel olarak sosyalist parti, hızla artan öğrenci gençlik hareketlerine gereken önemi vermeli ve gençliğin demokratik örgütlenmelerine kılavuzluk ederek, onun gelişimini yönetmesi gerekir. Burada sosyalizm ile sosyal demokrasi arasındaki farka da dikkat çeken yazıda TSİP, bir sosyalist partinin emek-sermaye çelişkisini yumuşatarak uzlaştırmaktan ibaret olan sosyal demokrasinin, sömürünün her türlüsüne karşı çıkan sosyalizm arasındaki farkın kitlelere göstermesi gerektiğini vurgular. Son olarak ise, sosyalist partilerin kendi içerisindeki sorunlara değinerek, parti disiplinini, beraberliği, kolektif çalışmayı bozacak sapmalara karşı mücadele vermesi gerektiğini belirtir. (Niçin Sosyalist Parti, 2014: 61-66)

TSİP’in, teorik çalışmalarının yanında pratikte neler yaptığına bakılacak olursa, burada da geniş bir örgütlenme ile birçok konuda çalışmalar yürüttüğü

görülmektedir. Bağımsız Kıbrıs haftası; DGM’lerin kaldırılması; sendikal haklar kampanyası; işsizliğe, pahalılığa, faşist saldırıları protesto gibi birçok konuda etkinlikler düzenleyen TSİP, Türkiye genelinde 45 ilde, bu illerin 23’ünün de bütün ilçelerinde örgütlenebilmiştir. Hayli geniş bir örgütlenmeye ulaşan TSİP, katıldığı seçimlerde ise aynı başarıya ulaşamamıştır. 1977 mahalli seçimlerinde %0,28 ile 28.994 oy alan parti, 1979 kısmi senato ve ara seçimlerde ise %1,31 ile 62.105 oy alabilmiştir. (Kaçmaz, 1988: 2259)

Genel aftan sonra serbest kalan eski sosyalistlerin, birbiri ardına yeni örgütlenmelere girişmesi ve DİSK’in yeni sendikaların katılımlarıyla büyümesi, TSİP’in hem etki alanının daralmasına hem de ideolojik kopuş yaşamasına sebep olmuştur. Bu anlamda yeni partilerin kurulmasını ‘‘provokasyon’’ ve ‘‘bölücülük’’ olarak niteleyen TSİP, DİSK’in 1973 seçimlerinde sosyal demokrasiye yanaşmasını da ‘‘CHP kuyrukçuluğu’’51

olarak suçlamıştır. (Ersan:77-78)

Bu vakitten sonra TİP ve TKP ile ideolojik tartışmaya tutuşan TSİP, özellikle TKP’nin Kıvılcımlı üzerinden getirdiği eleştirilere dayanamayarak, 1976’daki ilk kongrede Kıvılcımlı çizgisi terk etmiş ve partinin yeni ideolojik eksenini SBKP’nin belirlediği ilkelere göre şekillendirmiştir. Ayrıca bu dönem Kürt sorununa da yönelip Kürt siyasi örgütlerle iletişime geçen TSİP, asıl hedefi olan sosyalist solda politik birliğin sağlanması için çalışmıştır. (Ersan: 79-81)

1980’li yasaklı yıllarında da bu birlik çalışmalarına devam eden TSİP, sosyalist partilerin toplandığı bir konferansta kurulması kararlaştırılan Sosyalist Birlik Partisi’ne katılmak için, Ekim 1990’da kendini feshetmiştir. (Yusufoğlu- Anadol: 477)

51 TSİP, DİSK’in bu tutumunu, Türkiye solunun kronikleşen CHP taklitçiliği hastalığı olarak görür. 12

Mart döneminde Bülent Ecevit’in CHP’de genel başkanlığa gelmesi ile birçok kesimin bu durumu ‘‘umut’’ olarak görüp desteklemesi, TSİP’e göre, 1970’li yıllar sosyalist solunun bir şekilde CHP’nin değirmenine su taşımasına neden olmuştur. (Yusufoğlu-Anadol: 482) Ayrıca DİSK’in bu tutumu, hem, metinde belirttiğimiz üzere, sendikacıların sosyalist parti temsilcilerini siyasi alanda yetersiz görmesi hem de sendika içinde DİSK yöneticilerinin kendi konumlarını sosyalistlere karşı korumak adına takındığı düşünülebilir.

Benzer Belgeler