• Sonuç bulunamadı

Basın bülteninin ardından Aybar ve ekibi, partinin yeni tüzük ve programını oluşturmak için çalışmalarına başlamıştır. Yeni tüzük ve program, bültende belirtilen görüşlerin kapsamlı ve detaylı bir bütünü olarak da nitelendirilebilir. 19 Nisan 1962’de kabul edilen yeni tüzükte partinin karakter ve amaçlarını belirten 2. ve 3. maddeleri ile emekçilerin partideki konumlarını belirleyen 53. maddesi, tüzüğün öne çıkan maddeleri olmuştur.

Tüzüğün 2. maddesinde ‘‘Türkiye ĠĢçi Partisi, Türk iĢçi sınıfının ve onun demokratik öncülüğü etrafında toplanmıĢ bütün emekçi sınıf ve tabakaların (...) kanun yolundan iktidara yürüyen siyasi teĢkilatıdır’’ (Aybar, 2011: 172) denilerek, partinin genel karakteri ortaya konmuştur. 3. maddesinde ise partinin amacı, emekçi halk yığınlarından yana ve onların katılımıyla oluşan planlı devletçiliğin, ülkede

gerçekleştireceği sosyal, ekonomik ve kültürel politikalar sıralanarak belirtilmiş, sonrasında ‘‘...Ve insanın insan tarafından sömürülmesine son verip, Türkiye’yi halkı artık yurt iĢlerinde gerçekten söz ve karar sahibi olan ve kardeĢçe dayanıĢarak, iĢbirliği ederek, hürriyet ve eĢitlik içinde, her bakımdan insanca, dopdolu yaĢam, medeniyeti ve kültürü ileri, tam bağımsız, insanlığın hizmetinde, barıĢçı, tam demokratik bir ülke haline getirmek’’ (Aybar, 2014: 173) cümlesiyle, partinin temel siyasi çizgisi oluşturulmuştur.

Partinin kapatılacağı 1971 yılına dek üzerinde en çok tartışılan tüzüğün 53. maddesi, emekçilerin parti yönetiminde etkin söz sahibi olduklarını içermektedir. Maddede ‘‘Partinin bütün organlarında görevli bulunanlardan yarısının, kendisi üretim araçlarına sahip olmadığı için emek gücünü üretim aracı sahiplerine satarak yaĢayanlar veya iĢçi sendikaları yönetim organlarında görevli bulunan üyeler arasından seçilmiĢ olması gözetilir’’ (Aybar: 173) denilerek, bu söz sahipliği güvence altına alınmaya çalışılmıştır. Nitekim bu madde uygulamada aynı sonucu vermemiş ve büyük tartışmalara yol açmıştır. Bu maddeyle sendikacılar, partinin üst düzey yönetim organlarının seçimlerinde oluşturulan listelerde hakimiyet kurmuştur. Bu sendikacıların, teoride ‘‘işçi sendikalarının yönetim organlarında görevli bulunanlar’’ kısmına giren işçiler değil, artık işçilikle bağlantısı olmayan sendikacıların olması, muhalefetin tepkisiyle karşılaşmıştır. Muhalefet bu durumu, TİP’li sendikacıların, partiye yapılan aydın aşısı ile güçlerinin ellerinden alınmaması için bir savunma mekanizması oluşturmaları olarak açıklayacaklardır. (Aydınoğlu: 114-115) Aybar ise gelen eleştirilere karşı çıkmış, sendikacılar için ‘‘...Nitekim TĠP’i onlar kurmuĢtur. Yönetimde bulunmalarında da yarar vardı. Bizler iĢçiyi hiç tanımıyorduk; tanımamıza onlar yardımcı oluyordu’’ (Aybar: 174) diyerek, 53. maddeyi savunmuştur.

Tüzüğün oluşturulmasının ardından yeni parti programının hazırlıklarına başlayan TİP, kuruluş bülteni ve tüzükte bahsedilen konularla birlikte Türkiye’deki toplumsal sınıfların incelenmesinin de bulunduğu program metnini, 1964 yılında kabul eder.

Yeni parti programında TİP, Türkiye’deki sınıfsal yapıyı ‘‘hakim sınıflar’’, ‘‘orta sınıflar’’ ve ‘‘Türk işçi sınıfı ve topraksız köylü’’ olarak üçe ayırır. Hakim sınıfları da kendi içinde, tarım kesiminde toprak ve toprağı işleyemeye yarayan üretim araçlarını elinde bulunduran az sayıdaki aileyi içine alan ‘‘büyük toprak sahipleri’’; yabancı sermaye ile işbirliğinde olup yerli sermayeyi kendi çıkarları doğrultusunda destekleyen ve sanayisi ile iç pazarı gelişmemiş Türkiye’de ithalat ve ihracat yapan ‘‘tüccarlar’’; 1932-39 yıllarında devlet eliyle, 1948 yılından sonra özel sektör eliyle geliştirilmeye çalışılan, fakat milli sanayi alanında gelişme gösteremeyip, yabancı sermayeye karşı hiçbir direnç ortaya koyamayan ‘‘sanayiciler’’ ve ülkede nakdi sermaye eksikliği sebebiyle ekonomik hayata egemen olan ‘‘mali sermaye çevreleri’’ olarak dörde ayırmıştır. (Şener: 371-372)

Hakim sınıfları bu şekilde açıklayan yeni TİP programı, orta sınıfları da kendi içinde küçük tüccar, esnaf ve zanaatkar; orta toprak sahipleri; memurlar, ücretliler ve serbest meslek sahibi olarak üçe ayırmıştır. TİP üçe ayırdığı orta sınıfları, ekonomik ve sosyal gelişmelere daha eğilimli olmakla birlikte kendi başlarına bir mücadele güçlerinin olmadığından dolayı, bu sınıfın temsilcilerinin, emekçi kitleler ile birlikte mücadele etmeleri gerektiğini belirtir. Orta sınıfın en önemli kesimini asker-sivil aydın kesimini içerisinde bulunduran memurlar, ücretliler ve serbest meslek sahibi grubu olduğunu belirten TİP, eğitim düzeylerinin daha yüksekte olmasından dolayı bu grubun, emekçi halk kitlelerinin politik bilincinin gelişmesinde büyük önem taşıdığı belirtilir. (Şener: 373-374)

Son olarak ve en çok üzerinde durduğu Türk işçi sınıfı ve topraksız köylü grubuna değinen program, Türkiye işçi sınıfının tarihsel sürecinin özetini yaparak, 27 Mayıs darbesine vurgu yapar. Darbe ile birlikte işçi sınıfının sesinin daha fazla çıktığını belirten program, TİP’in kurulması ile birlikte işçi sınıfının politik bilince ulaşmasında önemli bir aşama kaydedildiğini belirtir. Mücadele süresince köylü işçilerin hala köy ile iletişimini kesmemesi, ülkede yerli sanayinin gelişmemesinden dolayı işçilerin sürekliliği olan işlerde çalışamaması ve egemen sınıfların baskısı, işçi sınıfı hareketinin önünde önemli sorunlar olarak görülmüştür. Bu bağlamda topraksız köylünün, makineleşmenin artmasından dolayı kente göçmeleri ve egemen sınıfların baskısıyla daha fazla yoksullaşmalarının, aynı zamanda bu kitlede bilinçlenmeyi de

başlatacağını belirten TİP, işçi sınıfı hareketinde bu kesimin desteğini zorunlu görür. (Şener: 374)

3.2.2-Doğu Sorunu: ‘‘Devamlı Bir Dava’’

TİP programı, Türkiye’nin sınıfsal yapısının incelenmesinin yanı sıra Doğu Sorunu üzerinde de önemle durmuştur. Programda, Doğu ve Güneydoğu illerinde kamu hizmetlerinin ve ekonomik gerililiğe dayanan sosyo-kültürel gelişimin yetersiz olduğu belirtilmiştir. Ayrıca bu bölgedeki insanların Arapça ve Kürtçe konuşmaları veya Alevi mezhebinden olmalarından dolayı ayrımcılık yaşandığı ileri sürülen programda çözüm olarak, ülke menfaatlerine en uygun ve en insancıl yöntemlerin uygulanmasını önerir. (Aybar: 493)

TİP, Doğu Sorunu’na karşı ilk görüşlerini programı aracılığı ile açıklarken, partinin 29-31 Ekim 1970 tarihinde yapılan IV. Büyük Kongresi’nde bu konu tekrar gündeme alınmıştır. Kongre’de Doğu Sorunu’na ilişkin yapılan değerlendirmede, Türkiye’nin doğusunda Kürt halkının yaşamakta olduğu ve hakim sınıfların faşist iktidarlarının, Kürt halkı üzerinde baskı, terör ve asimilasyon politikası uyguladıkları belirtilir. Ayrıca bölgenin geri kalmışlığının temel sebebi, kapitalizmin eşit olmayan kalkınma anlayışı ile birlikte hakim sınıfların, Kürt halkına yönelik olumsuz bakış açısından doğan ekonomik ve sosyal politikaların sonucu olarak görülmüştür. Bu çerçevede TİP, Kürt halkına yönelik ırkçı-milliyetçi şoven burjuva politikalarına karşı mücadeleye sahip çıkmış ve ‘‘devamlı bir dava’’ olarak görmüştür. (Çavdar: 146-147) TİP’in 4. Büyük Kongresi’nde alınan bu kararlar, 1971’de kapatılmasına gerekçe olarak sunulacaktır.

Benzer Belgeler