• Sonuç bulunamadı

1970’li yıllarda Türkiye solunun en öne çıkan ismi, şüphesiz Bülent Ecevit olmuştur. 1965’te ortanın solu politikası ile parti içerisinde etkinliğini artıran Ecevit, Türkiye’de 1968’den sonra yaşanan sosyo-ekonomik gelişmeler ile kavramı daha da geliştirerek, 1970’li yıllarda Türkiye siyasetine yön vermiştir.

1972’de CHP genel başkanı olan Ecevit, kitlelerin desteğini kazanmak için popülist bir cepheleşmeye gitmiş ve CHP’nin bu yeni çizgisini, halka anlatmaya çalışmıştır. Ortaya sürdüğü cepheleşmenin bir tarafına tekelci sermaye, büyük toprak sahipleri, aracılar ve tefecileri yerleştirirken; diğer tarafına ise işçi, esnaf, köylü ve küçük işletme sahiplerini koymuştur. Bu şekilde ezilen grupları örgütlemeyi düşünen Ecevit, onlar adına bir düzen değişikliği vadetmiştir. (Alper: 205) 1970’li yıllar boyunca uygulayacağı bu popülist politikaları da, ortanın solu politikalarının devamı niteliğinde olan ‘‘demokratik sol’’ kavramıyla isimlendirmiştir.

12 Mart muhtırasına karşı çıkan ve muhtıranın, sadece radikal solu değil, kendilerini de hedef aldığını öne süren Ecevit, darbe sonrası kurulan Nihat Erim hükümetini İnönü’nün destekleyip, bakan vermesi üzerine genel sekreterlikten istifa etmiştir. 7 Mayıs 1972’de toplanan olağanüstü kurultayda Ecevit ve ekibi, İnönü’nün desteklediği Kemal Satır grubuna karşı üstünlük sağlamıştır. 8 Mayıs’ta İnönü’nün istifasıyla sonuçlanan olağanüstü kurultay, 14 Mayıs’ta tekrar toplanmış ve Bülent Ecevit yeni genel başkan seçilmiştir. (Çavdar: 215-218)

Bu noktada Bülent Ecevit’in, partide genel sekreterlikten genel başkanlığa yükselme sürecine değinmek faydalı olacaktır. Ortanın solu stratejisinin 1965’den sonra partiye hakim olması ile birlikte Ecevit, partinin sol kanadını temsilen, bu stratejiyi tutarlı bir şekilde savunmuştur. Ayrıca Çalışma Bakanı olduğu 1961-1965

arası dönemde, grev ve toplu sözleşme haklarını hayata geçirmesi, kendisini sadece parti içinde değil, aynı zamanda işçi sınıfı içerisindeki etkinliğinin artmasını da sağlamıştır. (Alper: 204) Ecevit’in 1960’lı yıllarda parti içinde genel sekreterlikle, halk üzerinde de Çalışma Bakanı olarak sağladığı bu etki, 1971 muhtırasına karşı tutunduğu olumsuz tavırla birlikte kendisine genel başkanlığa giden yolu açmıştır. Muhtırayı, CHP içindeki demokratik açılıma karşı da yapıldığını düşünen yaklaşımına karşılık İnönü’nün Nihat Erim kabinesine bakan vermesi, genel sekreterlik görevinden istifa etmesine yol açmıştır. İstifa etmesine rağmen, kendisinden sonra genel sekreterlik görevini üstlenen Şeref Bakşık ve Kamil Kırıkoğlu’nun da ortanın solu çizgisinde yer alması, Ecevit’in parti içindeki etkinliğini sürdürmesini sağlamıştır. Nitekim parti içindeki sol kanadın yanı sıra, Çalışma Bakanı olduğu zamanlardaki çalışmalarının karşılığı olarak DİSK ve Genel- İş sendikasının kendisine desteği; her ne kadar sosyalist sol ile arasına mesafe koysa da Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan, Yusuf Aslan’ın idamlarına karşı çıkması ve ülkenin içinde bulunduğu toplumsal, siyasal ve ekonomik kargaşada halkın kendisini yeni bir alternatif olarak görmesi, Bülent Ecevit’e, parti genel başkanlığı için gerekli özgüveni ve desteği sağlamasına yetmiştir. (Tütüncü Esmer: 129-133)

4.4.1-‘‘Bu Düzen Değişmelidir’’

Genel başkanlığının ardından, 1973 seçimlerinin hazırlığına girişen Ecevit, 1968 yılında yazdığı ‘‘Bu Düzen Değişmeledir’’ kitabının ikinci baskısını çıkarmıştır. Kitapta bahsedilen konular, daha sonra ‘‘Ak Günlere’’ adıyla seçim bildirgesinde de yer almış ve Ecevit CHP’sinin temel politikalarını oluşturmuştur.

Kitabın ikinci basımına ilişkin yazdığı önsözde ‘‘...Bu beĢ yılda Türkiye biraz daha geliĢmiĢti, bütçeler büyümüĢtü (...); ama Türkiye’nin, beĢ yılda daha çok eskiyen düzeni değiĢmemiĢti hala’’ (Ecevit, 1973: 15) analiziyle, geçen beş yılın eleştirisini yapan Ecevit, dönem boyunca iktidarda olan Demirel AP’sini, anayasal hakları yerine getirmemekle suçlamıştır. Bu anlamda CHP’ye yöneltilen ‘‘Anayasayı değiştirmeye çalışmak’’ suçlamasına karşı çıkan Ecevit, CHP’nin düzen değişikliği

talebinin bizzat Anayasadaki halkçı, ilerici hükümleri gerçekleştirme isteğinden geldiğini belirtmiştir. (Ecevit: 100)

Anayasada belirtilen fakat uygulamaya geçirilmeyen toprak reformuna geniş yer ayıran Ecevit, reformun gerçekleşmesinin hem özel sektörün ve sanayinin gelişmesi hem de komünizmle mücadelede önemli katkı vereceğini savunmuştur. ‘‘Ġnsanların, gerektiği zaman uğrunda öldükleri topraklarda insanca yaĢar duruma getirebilmek için, onları iĢledikleri toprağın gerçek sahibi yapabilmek için (...), adil ve demokratik bir toprak reformu Ģarttır’’ (Ecevit: 161) diyerek, reformun gerekliliği üzerinde duran Ecevit, bir ülkedeki genel adaletin varlığını, toprak adaletinin olup olmaması ile ilişkilendirmiştir. (Ecevit: 160)

Genel eleştirilerin aksine, bugünkü adaletsiz ve dengesiz toprak düzeninin komünizme yol açabileceğini belirten Ecevit, bunu bir örnekle açıklamıştır. Toprak mülkiyetinin köylülere ait olmadığı bir sistemde, komünizmin gelip bütün toprakları devletleştirdiğinde köylülerin, ‘‘ekip biçtiğimiz toprak zaten bizim değil’’ şeklinde yorumlayacağını öne süren Ecevit, toprak reformu olan bir yerde aynı durum söz konusu olduğunda, köylülerin buna tepki göstereceğini savunur. (Ecevit: 155-156)

Yine genel kanının aksine özel sektör ve sanayicilerin, toprak reformuna karşı çıkmakla hata ettiklerini ileri süren Ecevit, köylünün alım gücünün artmasıyla ve halkın kalkınmasıyla, sanayici ve özel sektörün daha fazla kazanacağını ve kendisini geliştirebileceğini düşünür. Bu anlamda Ecevit, sektör temsilcilerini, ortanın solunda bulunanlara katılmalarını ve toprak reformu ile birlikte yerli sanayinin kalkınacağı bu düzen değişikliğine destek vermeye çağırır. (Ecevit: 174-176)

Ekonomi dışında, eğitim, sosyal adalet, çalışma düzeni gibi konularda da ‘‘bu düzen değişmelidir’’ diyen Ecevit, ortanın solu hareketi ile CHP’nin, bu düzeni değiştirecek iç yapıya ve tutarlılığa kavuştuğunu belirtir. Bu anlamda CHP’yi tutucu değil, kendisini yenileyen devrimci bir parti olduğunu açıklar. Burada devrimciliğin nitelemesini yapan Ecevit, CHP’nin devrimciliğini tekamülcü değil, sözlük dilindeki karşılığı olan inkılâpçılık olduğunu belirtir. (Ecevit: 255-257, 263)

1973 seçimlerine bu ciddiyette hazırlanan Ecevit, oluşturduğu sloganlar ile de halkın büyük desteğini kazanmıştır. ‘‘Tekelleri kuşatacağız!’’, ‘‘Toprak işleyenin su kullananındır!’’, ‘‘Vurguna, soyguna, sömürüye son!’’ gibi sol içerikli sloganlarla, kitlelere ulaşmayı başaran Ecevit, halk tarafından da ‘‘Umudumuz Karaoğlan’’, ‘‘Halkçı Ecevit’’, ‘‘Bastır Karaoğlan’’ söylemleriyle destek almıştır. (Tütüncü Esmer: 123) Nitekim bu destek seçim sandığına da yansımış ve CHP, 1950’den bu yana ilk kez birinci parti seçilmiştir. (Çavdar: 230)

Benzer Belgeler