• Sonuç bulunamadı

THKO ve THKP-C’nin illegal örgütlerini oluşturup Türkiye’de gerilla savaşını başlatması, MDD hareketi içindeki Mao’cu grubu da harekete geçirmiştir. Aydınlık dergisi zamanında gençlik hareketlerini, 27 Mayıs Anayasası’nın dışına çıkmak isteyen küçük burjuva anarşistlerinin bombalı eylemleri olarak gören Doğu Perinçek, bölünme sonrası PDA’da da benzer bir tutum sergilemiş ve THKO ile THKP-C’lilerin eylemlerini ‘‘darbeci’’, ‘‘maceracı’’ ve ‘‘teröristçe’’ görmüştür. Bunun üzerine, gençlik hareketlerini düzen sınırları içine hapsetmekle eleştirilen

(Yurtsever: 152-153) Perinçek’e yönelik en sert tepkiyi Mahir Çayan vermiştir. Çayan, ‘‘Yeni Oportünizmin Niteliği Üzerine’’ yazısında PDA’cıları, proletaryanın devrimci zaferine inanmayan ‘‘pasifist’’, ‘‘korkak’’, ‘‘azimsiz’’ olarak nitelendirip, gruba ‘‘kampüs Maoistleri’’ adını takmıştır. (Çayan: 124, 134)

Kendilerine yönelik eleştiriler üzerine silahlı bir gerilla örgütü kurmayı tasarlayan Perinçek, ilk adım olarak Türkiye İhtilalci İşçi Köylü Partisi (TİİKP)’ni Ocak 1970’de kurmuştur. (Mutlu Ulus: 287) Partinin ilk MK’sında Perinçek’in yanında Gün Zileli, Oral Çalışlar gibi isimler yer alırken; PDA’nın yanında ‘‘İşçi- Köylü’’ gazetesi ve illegal olarak ‘‘Şafak’’ dergisi çıkarılmıştır. Partinin siyasi çizgisi PDA’da yayınlanan yazılar etrafında şekillenirken, Türkiye üzerine yapılan tahlillerde Mao’nun devrim stratejisi kabul edilmiştir. Bu anlamda TİİKP, Türkiye’nin ‘‘yarı-feodal, yarı-sömürge’’ olduğu tahlilinden yola çıkarak, devrimin özünü ‘‘toprak devrimi’’, bu yolda temel gücü de köylülük olarak görmüştür. Burada köylülüğü ön plana çıkaran TİİKP, Çayan’ın devrim yolunda ideolojik öncülük verdiği proletarya sınıfını, Türkiye nezdinde devrimin öncülüğü kaldırabilecek güce sahip olmadığına inanmıştır. (Yurtsever: 152-154)

TİİKP’in Mao üzerinden tezlerini oluşturmasına rağmen beklenen silahlı mücadele çizgisinden uzak durması, parti içinde ayrışmalara neden olmuştur. Bu anlamda, başından itibaren illegaliteyi savunan ve silahlı mücadele verilmesi gerektiğini düşünen İbrahim Kaypakkaya ve grubu, Perinçek ile yollarını ayırmıştır. Kaypakkaya’nın sorumlu olduğu TİİKP Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölge Komitesi47, onun etrafında özerk bir konumda örgütlenmiş ve TİİKP’ten ayrı Türkiye

47İbrahim Kaypakkaya ve Muzaffer Oruçoğlu, 7-8 Şubat 1972 tarihinde Doğu Anadolu Bölge

Komitesi (DABK) olarak, on maddelik bir karar bildirgesi yayınlamış ve partinin mevcut politikası eleştirilmiştir. Karar bildirisinde öne çıkan görüşler, Türkiye’deki objektif şartların silahlı mücadele için uygun olduğu; partinin köylülerin başına geçip silahlı mücadeleyi örgütlemek yerine, ‘‘sağ hata’’ya düşerek, gizli eğitim ve okuma faaliyetlerini yaparak silahlı mücadeleyi destekleyenleri sekteye uğratıyor olmasıdır. Bu anlamda alınması gereken acil görevlerden de bahseden bildiri, partinin, kuvvetli bir kitle temelinde kendine yeterli askeri kadro ve maddi olanakları sağlayıp, askeri harekete en uygun coğrafi konumda örgütlenmesi gerektiğini belirtilmiştir. (Feyizoğlu, 2000: 213- 214, 218) Bildiri sonrası iki grubun arası iyice açılması üzerine Kaypakkaya, ‘‘ġimdi proleter kanat,

Komünist Partisi/ Marxist-Leninist -ona bağlı olarak da Türkiye İşçi Köylü Kurtuluş Ordusu (TİKKO)- adıyla yeni bir illegal kurmuştur. (Bozarslan, 2007: 517)

Kaypakkaya, kurduğu yeni örgüt ve çalışmaları ile diğer iki illegal örgüt liderinden farklılık göstermektedir. Hareketinin ideolojik kaynağını -Çaru Mazumdar önderliğindeki Hindistan Komünist Partisi/ ML’nin ‘‘halk savaşı’’ stratejisinden alarak- Maoculukta bulan Kaypakkaya, benzer bir stratejiyi Türkiye şartlarında denemeye çalışmıştır. Diğer bir farklılığı ise, saha çalışmalarına ağırlık vermesidir. ‘‘Çorum İli’nde Sınıfların Tahlili’’ ve ‘‘Kürecik Bölge Raporu’’ isimli iki belge hazırlayan Kaypakkaya, bu anlamda Türkiye solunun ender saha çalışmalarından ikisini oluşturmuştur. (Bozarslan: 518) Örgütsel olarak bakıldığında ise, THKO ve THKP-C’nin daha çok kent ve kır küçük burjuvazisine, emekçi kesimlere yöneldiği görülürken; TKP-ML’nin yoksul köylülüğü hedef kitle olarak seçtiği görülmektedir. (Yurtsever: 161)

Teorik yazılarında Kürt sorununa geniş yer ayıran Kaypakkaya, ‘‘Türkiye’de Milli Mesele’’ adlı yazısında konuyu ‘‘milli baskı’’ ve ‘‘halk savaşı’’ üzerinden değerlendirmiştir. Ayrışma sonrası ‘‘şafak revizyonistleri’’ olarak nitelediği PDA’cıların ileri sürdüğü, milli baskının Kürt halkına uygulandığı görüşüne katılmayan Kaypakkaya, milli baskının Türk hakim sınıflarınca sadece Kürt halkına değil bütün Kürt milletine yapıldığını savunur. Burada halk ve millet kavramlarını tanımlayan Kaypakkaya, halkı, işçi sınıfı, yoksul ve orta halli köylü, şehir küçük burjuvazisi olarak tanımlarken; milleti ise, hakim sınıflar da dahil bütün sınıf ve tabakalar olarak görür. (Kaypakkaya, 2013: 493) Bu noktada da Türkiye’de Kürt hareketinin verdiği savaşı, hem Kürt burjuvazisi ve küçük toprak ağalarının başını çektiği ‘‘milli hareket’’, hem de ezilen ve sömürülen Kürt işçi ve köylülerinin gittikçe komünistleşen ‘‘halk savaşı’’ olarak tanımlar. (Kaypakkaya: 511)

Milli baskının sadece Kürt halkına olmayıp bütün milleti kapsamasındaki asıl amacı, Amerikancı iktidarlar tarafından ülkenin bütün pazarlarında rakipsiz hakimiyet kurmak istemesi olarak gören Kaypakkaya, bu doğrultuda hakim sınıfların

revizyonist burjuva klikle bütün bağlarını bıçakla keser gibi kesip atarak Marksist-Leninist temeller üzerinde yeniden örgütlenmeye giriĢmiĢ bulunuyor’’ (Feyizoğlu: 243) demiştir.

uyguladığı politikaları, bütün maddi zenginlikten tek başına yararlanmak için ülke bütünlüğünü savunması yönünde tanımlar. (Kaypakkaya: 500) Burada milli baskıyı uygulayan temel sınıfları, komprador nitelikteki Türk büyük burjuvazisi ve toprak ağaları sınıfı olarak nitelendirirken, ABD emperyalizminin de bu baskıyı kışkırtan ve destekleyen taraf olduğunu öne sürer. Türk orta burjuvazisini ise, milli baskı politikasında ikircikli bir tavır takınmakla suçlayan Kaypakkaya, Doğan Avcıoğlu’dan Bülent Ecevit’e, Mihri Belli’den Hikmet Kıvılcımlı’ya ve Aren- Boran ikilisine kadar oportünist olarak gördüğü kesimleri suç ortaklığı yapmakla eleştirir. Ayrıca Türk işçi emekçilerin, diğer milliyetlere mensup işçi- emekçi kesimiyle güven ortamı içinde mücadele etmesi için, bu kişilerin savunduğu sinsi milliyetçilik anlayışından uzaklaşması gerektiğini belirtir. (Kaypakkaya: 505-507)

Türkiye’de devrimin nasıl gerçekleştirileceği konusundaki teorik söylemlerinde silahlı mücadeleyi ön plana çıkaran Kaypakkaya, bu konudaki ideolojik rehberliğini Mao’nun halk savaşı stratejisinden almıştır. Kırları esas alarak, savaşın burada başlatılması gerektiğine inanan Kaypakkaya, gerekirse yayın organları dahil her şeyin kapatılarak, şehir kadrolarının kırlara kaydırılması gerektiğini savunur. (Feyizoğlu: 151) Halk savaşının nasıl verileceği konusunda bir dizi ilkeye uyulması gerektiğini öne süren Kaypakkaya, başlıca bunları: 1) Köylük bölgelerdeki faaliyet esas şehirlerdeki faaliyet talidir, 2) Silahlı mücadele esas diğer mücadeleler talidir, 3) Ülke çağında düşman sayıca fazla olduğu sürece savunma stratejileri esas, 4) Köylerin silahlı mücadelesinde gerilla savaşı esas diğerleri talidir, 5) Örgütlenmede parti örgütlenmesi esas diğerleri talidir, 6) Stratejik savunma içinde taktik taarruzlar esas taktik savunma talidir, şeklinde sıralamıştır. (Feyizoğlu: 244)

Halk savaşı stratejisini bu şekilde oluşturan Kaypakkaya’nın TKP-ML’si, askeri kanadı olan TİKKO ile başta İstanbul, Tunceli olmak üzere, Urfa, Diyarbakır ve Malatya’da örgütlenmeye başlamıştır. İlk silahlı eylem olarak Tunceli İl Jandarma Bölük Komutanı’nın lojmanına bomba atan TİKKO, daha sonra da birçok emniyet ve ordu mensuplarının evlerine bombalı saldırlar gerçekleştirmiştir. (Ersan: 57)

Yaptıkları her eylemin ardından TKP-ML/ TİKKO adıyla bildiriler dağıtıp, eylemin nedenlerini açıklayan grup, jandarmanın bölgede baskı ve operasyonlarını

arttırması ile etkinliğini kaybetmiştir. 24 Ocak’ta Tunceli’de çıkan çatışmada örgüt üyesi Ali Haydar Yıldız ölmüş, Kaypakkaya ise yaralanmıştır. Yaralı halde kaçmaya devam eden Kaypakkaya, daha sonra sığındığı evde jandarmaya haber verilmesi sonucu yakalanmıştır. Diyarbakır Askeri Cezaevi’ne götürülen Kaypakkaya, diğer örgüt arkadaşlarının mahkemedeki ifadelerine göre 16 Mayıs 1973’te işkenceden hayatını kaybetmiştir. (Ersan: 57-58)

Benzer Belgeler