• Sonuç bulunamadı

Çartist Hareket ve Fabian sosyalistlerin mücadeleleri ile şekillenen İngiltere sosyal demokrasisi, partileşme ile ilgili ilk adımını, 1899’da kurulan İşçi Temsilcileri Komitesi’nin 1906 yılında ismini İşçi Partisi olarak değiştirmesi ile gerçekleşmiştir. Çevresindeki büyük sendikaları etrafında toplamış ve sendika temsilcileri, İşçi Partisi adıyla parlamentoda milletvekili olarak görev yapmaya başlamışlardır. İlk önemli zaferini ise 1918 yılında yapılan genel seçimlerde ikinci olarak yaşamıştır. (Güriz: 180)

1918 yılında Parti tüzüğünün IV. maddesine eklenen, partinin amacının ‘‘üretim araçlarının ortak mülkiyeti’’ maddesi, partinin sosyalizm düşüncesi

bakımından önemli bir gelişmedir. (Güriz: 181) Özellikle Parti içindeki muhafazakar ve liberal sendikacılar tarafından bu maddenin kaldırılması kavgası verilmiştir. Bu anlamda içerisinde muhafazakar, liberal ve sosyalist kesimlerinde bulunduğu İngiliz İşçi Partisi, sosyal demokrat kimliği ile enternasyonal bir görüntü vermesine rağmen, ‘‘sui generis’’ bir sosyalizm çizgisi izlemiştir.

İşçi Partisi, İngiltere’deki yükselişine hızla devam ederken, sosyal demokrasi ve liberalizmin ortaklığında sosyalizmi geliştirmek için uğraş vermiştir. Ortak mülkiyeti özellikle kamuya ait önemli alanlarda uygulamaya koymaya çalışmıştır. 1945-51 yılları arası gaz, elektrik, maden, demir yolu işletmeciliği gibi kamusal alanları millileştirmiştir. Parti’nin politikalarındaki temel hedef ‘‘refah devleti’’ kavramıyla yola çıkmasıydı. Nitekim refah devleti, sosyal demokrasi anlayışıyla yoğrulmuş ve uygulamaya konulmuştur. Yurttaşların siyasete katılımlarının ön koşulunu olarak ekonomik durumun düzelmesi, sosyal ve siyasal hakların güvence altına alınması, bu anlayışın temel ilkeleri arasında yer almıştır. (Ayhan Türkbay: 144-145) Bu durum aynı zamanda ulusal çıkarlarla birleştirilmiştir.

İngiliz sosyal demokrasisinin ‘‘sui generis’’ özelliği, refah devleti anlayışında sağ ve sol partileri birbirine yakınlaştırarak, sosyal demokrasinin sosyalizm ile bağlarının zayıflamasına yol açmıştır. Nitekim II. Dünya Savaşı sonrası, özellikle liberal ve muhafazakar kesimin, ekonomide devletin müdahale alanının daraltılmasını istemesi ve İşçi Partisi’ni bu anlamda aşırı merkeziyetçilikle suçlaması, savaş sonrası toparlanan Avrupa kıtasının ‘‘ortak pazar’’ anlayışı ile devleti, iktisadi hayattan uzaklaştırmaya çalışmıştır. (Ayhan Türkbay: 145)

Bu durum sonrasında refah devleti anlayışında uygulanan Keynesyen politikaların başarısız olması ve artan eleştiriler, 1979 yılında İşçi Partisi’ni iktidarından etmiş ve Margaret Thatcher (1925-2013) önderliğinde sağ politikalar uygulamaya konulmuştur. Özel mülkiyetin yaygınlaştırılması, kamu sektörünün küçültülmesi ve güçlü bürokrasi kanallarının etkisiz hale getirilmesi başlıca uygulanmaya çalışılan konular olmuştur. (Ayhan Türkbay: 146)

İktidarın kaybedilmesinin ardından ideolojik bir dönüşüme giren İşçi Partisi, sosyal demokrasi anlayışını daha çok liberal politikalar çerçevesinde kurma yoluna

gitmiştir. Parti’nin ideolojik dönüşümünü sağlayan en önemli yaklaşım ise dönemin ‘‘üçüncü yol yaklaşımı’’dır. Üçüncü yol yaklaşımı, ‘‘eski sol’’ olarak görülen klasik refah devleti anlayışında uygulanan Keynesyen ve eşitlikçi sosyal demokrasi anlayışını, neoliberal politikalar ile ‘‘yeni sağ’’ liberalizmine yaklaştırmaktadır. Üçüncü yol yaklaşımına en önemli katkıları sağlayan Anthony Giddens (1938-), bu yaklaşımı, ‘‘Sol ve sağ arasında solun sağa daha fazla yaklaĢtığı siyasi bir uzlaĢma rasyonalizasyonu’’ olarak görmüştür. (Ateş-Demirel, 2014: 3)

Solun yenilgisinin açıklanmasında ‘‘yeni sağ’’ ideolojisinin toplumsal dönüşümünü inceleyen Hall, Thatcher’ın galibiyetinin temelini 1970’lerin İngilteresinin içinde bulunduğu ekonomik, politik ve ideolojik bunalıma verilen tepkilerde aranması gerektiğini belirtir. Hall, Thatcher’ın başa gelme sürecini dar anlamda hükümet değişikliği anlamına gelmediği, durumun gerçekleşen krizlerin ardından yeni bir tarihsel blok oluşturma amacı olduğunu iddia eder. Ayrıca Thatcherizmin misyonunu, neoliberal, serbest pazar anlayışında bireyci bir alternatif ideolojik kesim yaratmayı hedeflediğini ve bu dar ekonomik bakış açısının amacının, eski değer- geleneklere, İngilizlik, saygınlık gibi toplumsal yaşamı tümüyle yeniden oluşturmak olduğunu belirtir. (Özçetin: 148)

Hall, Thatcher’ın bu yükselişinin önüne geçmek ve İşçi Partisi’nin gelecekte neler yapması gerektiği yolunda öngörülerini ‘‘yeni sol’’ olarak adlandırılan, bünyesinde kültürel çalışmalar süresince birlikte olduğu Williams ve Thompson’nun da yer aldığı çevre aracılığı ile yaymaya çalışmıştır. (Oğuz: 129) Hall, ‘‘yeni sol’’ geleneğin hareket noktasını, kültür ve kültürel alan etkinliği ile genişletilmiş bir siyasal kavrayışta ele alınması gerektiğini savunur. Bu çerçevede ‘‘yeni sağ’’ ideolojisinin insanlar üzerinde nasıl kendini kabul ettirdiğini çözümlemek için öncelikli olarak Thatcherizmin, kendine özgü olan siyaset biçiminin, sıradan insanların yaşamlarına ideolojik ve maddi bakımdan hangi mekanizmalarla girdiğinin cevaplanması gerektiğini belirtir. (Özçetin: 149)

Üçüncü yol yaklaşımı ve ‘‘yeni sol’’ akımının arasında İşçi Partisi, ideolojik dönüşümünü ‘‘yeni sağ’’ politikaları merkezine almayı tercih etmiştir ve bu tercihin en büyük meyvesini 1997 seçimlerinde, muhafazakar partinin 18 yıllık iktidarını

sonlandırarak almıştır. Üçüncü yol yaklaşımının destekçisi Tony Blair (1953-), önderliğinde gerçekleştirilen başarı, bir anlamda Parti’nin sağ politikalara önem verdiğini de göstermiştir. Tony Blair üçüncü yol yaklaşımını ‘‘Refahını insan ve toplum sermayesi üzerine kurulacak olan değiĢen dünya için çağdaĢlaĢtırılmıĢ sosyal demokrat bir proje’’ olarak görmesi (Ateş-Demirel: 3), uygulanacak reformlarla artık merkeziyetçi bir anlayışı terk ederek özel sektörün ekonomik hayatta etkinliğini daha da artıracağı sinyalini vermiştir. Bunun en önemli kanıtı olarak 1918 yılında tüzüğe konulan ve sosyalizm ideolojisini temsil eden IV. maddedeki ‘‘üretim amaçlarının ortak mülkiyeti’’ kısmının Blair tarafından kaldırılması görülebilir. Blair bu maddeyi kaldırırken bölüşümün en adil şekilde gerçekleştirileceğini garanti ederken, İşçi Partisi’nin sosyal demokrasi anlayışını köklü bir biçimde değiştirerek, kuruluş noktasındaki düşüncelerinden uzaklaştırmış, yeni ideolojinin neoliberal politikalara entegre edilerek oluşturulacağının da işaretini vermiştir. (Ayhan Türkbay: 149)

Benzer Belgeler