• Sonuç bulunamadı

1970’li yılların en kitlesel hareketini oluşturan Devrimci Yol da, Türkiye sol hareketlerin kanseri haline gelen bölünmeden nasibini almıştır. Dev-Genç’in İstanbul örgütlenmesinin başını çeken Bülent Uluer, Dursun Karataş ve Paşa Güven gibi isimler (Sarıoğlu, 2007: 1016), ‘‘Devrimci Yol Bildirgesi’’nin yayınlanması ile birlikte, THKP-C’nin yeniden yorumlanması konusunda Ankara grubuyla ters düşmüşlerdir. Sonraki süreçte, Ankara grubunun Dev-Yol’un kontrolünü elinde tutmasından dolayı İstanbul grubu, 1978’de Dev-Yol’dan ayrılarak, Devrimci Sol’u kurmuştur. (Yurtsever: 278)

Ayrılık nedenlerini ‘‘Devrimci Yol’ Hareketinde Tasfiyecilik ve Devrimci Çizgi’’ isimli bir broşürle açıklayan Dev-Sol’cular, eleştirilerini, Dev-Yol’un THKP- C’nin görüşlerinden sapması ve Ankara grubunun hizipçilik yapması noktasında yoğunlaştırmıştır.

Ankara grubunu, partileşme sürecinde merkezi organizasyonu oluşturmak için var olan grupları dağıtırken, kendi grubunu koruduğu yönünde eleştiren Dev- Sol’cular, bunu da Ankara grubunun kendi ideoloji ve hiyerarşisini, devrimci hareketin merkezine yerleştirmeye çalışma niyeti olarak görür. Kendilerini merkez olma havasına kaptırmalarından dolayı, aykırı seslere karşı tasfiye girişimlerinin yaşandığını belirten grup, tasfiyelerin arkasında yatan asıl nedeni ise, Ankara grubun THKP-C’nin düşünce ve mücadele anlayışından kopmak istemesi olarak tanımlar. (‘‘Devrimci Yol’’ Hareketinde Tasfiyecilik ve Devrimci Çizgi, 2014: 474-475)

Dev-Sol’culara göre, Dev-Yol’cuların THKP-C hareketini ‘‘bütünselliğe henüz ulaşmamış’’, ‘‘eksik’’ olarak yorumlaması, parti içinde ortaya çıkan sağ sapmanın savunuculuğundan başka bir şey değildir. Ayrıca, Mahir Çayan’ın düşünceleri irdelenirken, geçmişi savunuyorum görüntüsü altında ‘‘aslında Mahir Çayan şunu demek istemiştir, dogmatik olmayalım’’ gibi yöntemlere başvurmak da, oportünizmin ince metotlarla uygulanmasıdır. (‘‘Devrimci Yol’’ Hareketinde Tasfiyecilik ve Devrimci Çizgi: 464, 506)

Bu anlamda Dev-Yol’a eleştirilerinden birini örgüt sorununa yönelten Dev- Sol’cular, Direniş Komiteleri’nin merkezi örgütü oluşturmayı engellediğini öne sürmüşlerdir. Dev-Sol’culara göre Dev-Yol’cular, Direniş Komiteleri ile örgütlenme yatay ilişkilere ağırlık vermiş ve dikey örgütlenme ihmal edilmiştir. Oysa yapılması gereken hamle, kitleler üzerinde kadro çalışması yapmak değil, militan bir mücadelenin yürütülmesinin sağlanması için silahlı propaganda ile örgütlenme çalışması yapmaktır. Çünkü faşist terör ancak, devrimci anti-faşist mücadeleyi yükseltmek ve kadrolaştırmakla sağlanabilir. Bunun için de ‘‘faşizm gelir’’ şeklindeki demogoji pasifizmine düşmeden, somut devrimci pratik bir bütünlük içerisinde ele alınması gerekmektedir. (Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler, Cilt VII: 2261)

Dev-Sol’cular böylelikle, bir önceki bölümde altını çizdiğimiz Dev- Yol’cuların örgüt kurmak için aşmaya çalıştığı subjektif sorunlar açmazı sorununda partisiz geniş kitlelere ulaşma fikrine karşı, dikey-merkezi örgütlenmeye silahlı propaganda yoluyla ağırlık vererek çözülmesi gerektiğini öne sürmüşlerdir.

Dev-Sol’cular diğer bir eleştirisini, Dev-Yol’un THKP-C’den aldığı ‘‘öncü savaş’’ kavramına getirmiştir. Ankara hizbinin, Çayan’ın ‘‘öncü savaş’’ askeri mücadele biçimini alelade geçilecek bir taktik unsur olarak ele aldığını savunan Dev- Sol’cular, bunun da PASS’ı inkar etmek olduğunu öne sürmüştür. Dev-Sol’culara göre, politikleşmiş askeri savaş stratejisi iki ana evreden geçerek tamamlanacaktır. Birinci aşama, kitleleri politize ederek savaşa dahil etmek için, proletaryanın savaşçı partisinin düzenli orduya geçinceye kadar silahlı propaganda ile yürüteceği öncü savaştır. Bu aşamanın nerede biteceği önceden kestirilemez. Öncü savaşı, halk

savaşında taktik bir aşama olarak değerlendirilebilir. Fakat, bu taktik aşama - Devrimci Yolcuların aksine- alelade geçilecek bir evre değil, kendi içerisinde hedefleri ve mücadele çizgisi olan stratejik öneme sahip bir evredir. Bundan dolayı öncü savaşı, askeri bir taktiktir ve stratejik evrede silahlı propagandayı esas alır. (‘‘Devrimci Yol’’ Hareketinde Tasfiyecilik ve Devrimci Çizgi: 484-485)

Böylece, Dev-Yol’cuların ‘‘stratejik savunma’’ olarak gördüğü öncü savaş dönemini Dev-Sol ‘‘stratejik saldırı’’ olarak belirlemiştir. Bu doğrultuda ‘‘devrimci şiddet’’i artırmak için ‘‘Faşist Teröre Karşı Silahlı Mücadele Ekipleri (FTKSME)’’ ve ‘‘Silahlı Devrimci Birlikler (SDB)’’i kuran Devrimci Sol, bu vakitten sonra birçok askeri eyleme imza atarak, halkın sempatisini kazanmaya çalışmıştır. (Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi, Cilt 7: 2261) Bu eylemlerin en ses getirenleri, 1980’de MHP Genel Başkan Yardımcılarından Gün Sazak ve 12 Mart’ın başbakanı Nihat Erim’in öldürülmesi olmuştur. (Yurtsever: 280)

12 Eylül’e gelirken Dev-Sol, örgütlendiği her mahalle, semt, okul ve yurtta devrimci şiddet odaklı eylemleri gerçekleştirmeye devam etmiş; Devrimci İşçi Hareketi, Devrimci Öğretmenler Hareketi, Devrimci Memur Hareketi gibi yarı-legal kitle örgütleriyle her kesime ulaşmayı hedeflemiştir. (Ersan: 367, 376) Fakat, beklenen darbenin gerçekleşmesi ile yapılan operasyonlar, diğer sol grupların çoğunluğunda olduğu gibi Devrimci Sol’u da etkisizleştirmiştir. (Sarıoğlu: 1017)

Uzun bir süre yeniden yapılanmaya çalışan örgüt, Dursun Karataş ve kimi kadroların 1989’daki firarı ile yeni bir örgütlenme sürecine girer. Bu örgütlenme süreci 1993’e kadar Bedri Yağan’ın önderliğindeki ‘‘Darbeciler Grubu’’ ile ciddi çatışmaların ve öldürmelerin yaşandığı bir iç kırılma ile geçmiştir. Çatışmaların sona ermesi ile Dursun Karataş ve çevresi 30 Mart 1994’de Dev-Yol’u, Devrimci Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi (DHKP-C) adıyla partileştirir. THKP-C’nin temel programatik hedeflerine, çalışma tarzına, mücadele biçimine birebir devam edeceğini açıklayan DHKP-C, kuruluş gününü Mahir Çayan ve arkadaşlarının öldürüldüğü 30 Mart’a denk getirerek de, geçmişin mirasının tek savunucusu olduğunu göstermeye çalışmıştır. (Sarıoğlu: 1019)

Benzer Belgeler