• Sonuç bulunamadı

1966 yılında başlayan TİP tartışmaları, taraflar arasında teori ve strateji çizgisinde ilerlerken, Dr. Hikmet Kıvılcımlı da tartışmalardaki yerini almıştır. Yön/ MDD’cilerin aksine Kıvılcımlı, TİP’e eleştirilerini teori ve yöntem tartışmalarından ziyade partiye yönelik öneriler şeklinde oluşturarak (Aydınoğlu, 1992: 80), bu anlamda Avcıoğlu/ Belli grubundan ayrılmıştır.

Kıvılcımlı, TİP’in tüm zaaf ve yanlışlarına karşın gerçek bir hareketi temsil ettiğini düşünmektedir. Bu anlamda TİP’in gelişimine yardımcı olmak isteyen Kıvılcımlı, partinin gelişimi adına birkaç öneride bulunmuştur. Öncelikle herkesin eleştirdiği TİP tüzüğünün 53. maddesine değinen Kıvılcımlı, maddenin, işçi olmayan sendikacı ve avukatlarının partiye egemen hale getirdiğini ve TİP’in, parti içindeki bu olumsuz sosyal zümre egemenliğine son vermesi gerektiğini belirtir. Önerilerine devam eden Kıvılcımlı, parti organlarının yarı yarıya işçilerin bulunması yerine tüm organlarda üretken kesimlerin yer alması gerektiğini belirtir. Ayrıca her parti üyesinin bir organda etkin olması gerektiğini belirten Kıvılcımlı, sendikalar ve parti milletvekillerinden finanse edilerek oluşturulacak, ‘‘işçi-köylü gönülleri’’ ağının kurulmasını önerir. (Aydınoğlu: 80-81)

Kıvılcımlı, TİP’e yönelik önerilerinin yanı sıra partiyi Marxist açından da eleştirmiştir. Partinin iktidar stratejisini oportünizm ve konformizmle suçlamış, ana sorununu da ‘‘ütopik sosyalizm’’den kopamamak olarak görmüştür. Ayrıca, Aybar’ı ‘‘bey takımı’’, Boran’ı ise ‘‘metafizik sosyolog’’ olarak nitelendiren Kıvılcımlı, bu iki ismi ‘‘finans kapital’’in partide öne çıkardığı ‘‘kripto sosyalistler’’ olduğunu ileri sürmüştür. (Mutlu Ulus: 342)

TİP’e yönelik eleştirilerine devam eden Kıvılcımlı, Aybar’ın dile getirdiği ‘‘hürriyetçi sosyalizm’’ ve parti içinde dile getirilen diğer ‘‘demokratik sosyalizm’’ kavramlarını gereksiz bulur. Teoride sosyalizmden daha hürriyetçi ve demokratik bir sistem ve davranış olmayacağını belirten Kıvılcımlı, TİP’lilerin bu söylemlerinin, sosyalizme yeni bir şey katmayacağını belirtmiştir. (Kıvılcımlı, 2008b: 37) Ayrıca TİP’in yasallık stratejisinin aşırıya kaçtığını belirten Kıvılcımlı, partinin parlamentarist tutumunu ‘‘...Nerede ise parlamento kürsü olmaktan çıkmıĢ, millet yerine geçer olmuĢtur’’ (Kıvılcımlı: 38) sözleriyle eleştirerek, TİP’in ‘‘sokak fobisi’’nin etkisi altında kaldığını ileri sürmüştür.

Tartışmalar sırasında eleştiri oklarını Yön’cülere de çeviren Kıvılcımlı, dergi çevresini devleti sınıfların üzerinde ayrı bir güç olarak görmekle eleştirir. Kıvılcımlı’ya göre Yön’cüler, sorunu bir ‘‘iktidar sorunu’’ olduğunu anlamıyor ve

toplumun kapitalist mi sosyalist mi olacağını iktidara gelen sınıfların anlayışlarının belirleyeceğini göremiyordu. (Mutlu Ulus: 344)

Kıvılcımlı, TİP-Yön/ MDD tartışmasında ileri sürülen temel çelişkiler konusunda da görüşlerini belirtir. Burada TİP-Yön/ MDD’cilere göre daha geniş kapsamlı bir çelişki profili çizen Kıvılcımlı, Türkiye’yi, Batı’nın en az yüz yıllık gerisinde, ‘‘Üçüncü Dünya’’ ülkeleri gibi geri kalan ve sömürülen ülke olarak (Kıvılcımlı: 9) görmüştür. Bu bağlamda ülkenin temel çelişkisine değinen Kıvılcımlı, Türkiye’nin, tabanda yarı-sömürge olduğundan bütün milletin anti-emperyalist ve anti-feodal nitelik taşıması gerektiğini; tavanda ise NATO, CENTO, Ortak Pazar gibi kuruluşlara üyeliğinden ötürü, egemen düşünce ve davranışların karşısında yarı- emperyalist ve yarı-sosyalist eğilim taşıdığını belirtir. (Kıvılcımlı: 10)

Bu objektif çelişkinin Türkiye’de iki gücü meydana getirdiğini belirten Kıvılcımlı, bunları; uluslararası ‘‘finans-kapital’’in şartsız kayıtsız emrine girmiş olan ‘‘yerli Türkiye finans kapital’’ ve bütün geri kalmış ülkelerdeki gibi kayıtsız şartsız ‘‘finans- kapital’’e karşı mücadele eden yüzde yüz yerli ‘‘devrimci güçler’’ olarak sıralamıştır. (Kıvılcımlı: 11) Buradan hareketle, devrimci güçlerin neden başarısız olduğunu ve halkın kendisini sömüren finans-kapital güçlerini neden koruyucu olarak gördüğü sorularını da cevaplayan Kıvılcımlı, bu durumu; finans kapital güçlerin birlikteliği ve halk üzerindeki demogoji etkisine ve devrimci güçlerin kendi içinde dağınıklığına ve geniş halk yığınları üzerindeki etkisinin beceriksizliğine bağlamıştır. (Kıvılcımlı: 11-12)

Kıvılcımlı, Türkiye’de devrimin nasıl gerçekleşeceği konusundaki düşüncelerinde de TİP-Yön/ MDD’cilerden ayrılır. 27 Mayıs sonrası MBK’ye yazdığı mektuplarda da görüleceği gibi Kıvılcımlı, devrimde öncü gücünü ordu olarak görmüştür. Fakat MDD’cilerin, asker öncülüğünde birçok milli kesimin bir araya gelerek oluşturacağı ‘‘milli cephe’’ anlayışının aksine, Türkiye’nin pratik devrim orjinalliğini ordu-gençlik dayanışması (Kıvılcımlı, 2013b: 116) olarak belirtir. Kıvılcımlı, bu görevi orduya vermesinin sebebini ise Osmanlı devlet sistemiyle açıklar. Ona göre Osmanlı’yı seyfiye, ilmiyye, mülkiye ve kalemiye sınıfları yönetmiştir ve devlet ne zaman bir harekete ihtiyaç duyduğunda, bu sınıflar

en etkin rolü oynamıştır. Bu sınıflara, modern kapitalizm çağında ordu denildiğini ifade eden Kıvılcımlı, Türkiye’de de ordunun hem devleti kurduğu hem de devlet işlerini yürüttüğünü ileri sürerek, ülke tarihindeki bütün devrimlerde öncü rolü oynadığını belirtmiştir. Ordunun sosyal devrimlerde vurucu güç olmasının bir başka kanıtını, Osmanlı Türkiyesi haritası içindeki ülkeleri gösteren Kıvılcımlı; Irak, Suriye, Mısır, Lübnan ve Libya’da, ordunun bütün sosyal devrimlerde vurucu güç olduğunu ve bu ordulardaki devrimci karakterin, başka ülkelerde bulunamayacağını belirtmiştir. (Kıvılcımlı: 117-119)

Özetle Kıvılcımlı, TİP-Yön/ MDD arasındaki tartışmalarda her iki tarafı da doğru birer devrimci stratejiye sahip olmadığını söylemiştir. Bu karşılık, gerçekçi ve günün şartlarına uygun devrim stratejisini, ordu-gençlik vurucu gücünde görmüştür.

Benzer Belgeler