• Sonuç bulunamadı

1970’li yıllara girildiğinde Türkiye’de devrimi gerçekleştirmek için mücadele eden sadece Sovyet çizgisine bağlı örgütler yada Latin Amerika tipi gerilla yöntemini benimseyen örgütler olmamış, Çin Devrimi’nin lideri Mao’nun, ‘‘halk savaşı’’ stratejisini Türkiye üzerinde gerçekleştirmeye çalışan örgütler de olmuştur.

Bu anlamda Maoculuğun Türkiye solu üzerindeki en önemli örgütü, başını Doğu Perinçek’in çektiği, bölünen ‘‘Aydınlık’’ dergisinin bir kanadı olan PDA’cılar olmuştur. 12 Mart döneminin zorlu koşullarında TİİKP’i kuran örgüt, dönemin radikal sol dalgasının içinde, Maocu silahlı örgütlenmeye girişir. (Aydınoğlu: 367) Fakat silahlı örgütlenme konusunda yeterince aktif davranamayan TİİKP, -illegal solun yükselişi başlığında belirtildiği üzere- örgüt içinde bölünmelere gitmiş, İbrahim Kaypakkaya’nın başını çektiği TKP-ML ve onun silahlı kolu TİKKO grubu, TİİKP’ten ayrılarak Mao’nun tezleri öncülüğünde silahlı mücadeleye girişmiştir.

1978’de kurulan Türkiye İşçi Köylü Partisi (TİKP) ise, bölünmeler sonrası 12 Mart’ta cezaevine giren TİİKP kadrolarının, 1974 affıyla serbest kalmasından sonra tekrar örgütlenme girişimlerinden doğmuştur. İlk olarak ‘‘Aydınlık’’ı çıkaran grup daha sonra ‘‘Halkın Sesi’’ dergisini çıkararak Maocu çizginin aktif savunucu olmayı hedeflemiş, görüşlerini diğer Maocu örgütlere de benimseterek Türkiye’de bu çizginin tek temsilcisi olmaya çalışmıştır. (Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler, Cilt VII: 2268-2269) Bu şekilde bir süre illegal faaliyetlerine devam eden TİİKP,

birinci kongresinde legal alana çıkma kararı almış ve 1978’de yasal bir parti olarak TİKP’i kurmuştur. (Türkmen-Özger: 648)

PDA’nın çıktığı günlerden bu yana proleter devrimci çizgiyi ‘‘Marxism- Leninizm-Mao Zedung düşüncesi’’ olarak tanımlayan Maocu çevre, Sovyet çizgisini eleştirerek Marxismin 20. yy içinde ihtiyaç duyduğu stratejiyi, Mao’nun uzun soluklu, ittifakları barındıran bir halk savaşı olarak görmüştür. Emperyalizme karşı verilen savaşta, olabildiğince geniş bir cephede milli güçlerin seferber edilmesi gerektiğine inanarak, MDD tezlerini ÇKP çizgisi üzerinden değerlendirmişlerdir. (Doğan-Ünüvar: 721-722) Burada temel sınırı Mao’nun ‘‘Üç Dünya Teorisi’’56

üzerinden çizen Perinçek ve grubu, MDD stratejisini ve Sovyet devrimini bu kavram üzerinden hem olumlayıp hem eleştirmiştir.

TİKP’in kurulması ile birlikte yayınlanan parti program ve bildirisinde de bu çizginin devam ettiği görülmektedir. Program, parti temel ilkelerinden bir tanesini, ‘‘TĠKP, bütün dünya ülkelerinin proletaryası ve ezilen halkların kurtuluĢu için, Rus sosyal-emperyalizmini ve Amerikan emperyalizmini yıkma hedefine yönelen, Üçüncü Dünya’yı temel güç alan ve Ġkinci Dünya ile ittifak eden devrim stratejisini savunur ve uygular. Parti, savaĢ kundakçısı iki süper devlete ve özellikle daha tehlikeli olan Rus sosyal-emperyalizmine karĢı, dünya halklarının en geniĢ birleĢik cephesi için mücadele eder’’ (Türkiye İşçi Köylü Partisi Programı, 2014: 650-651) şeklinde açıklayarak, Sovyetler Birliği’ne karşı takındığı tavrı devam ettirmiştir.

Parti bildirisinde, günümüz dünyasının Sovyetler ve ABD gibi insanlık tarihinin iki sömürücü ve zalimin şiddetli rekabetine şahit olduğu belirtilmiş, baskı altındaki bütün dünya halklarının bu iki süper devlete karşı tek cephede birleşmesini önermiştir. İki süper devletin gerçekleştireceği yeni bir dünya savaşı tehlikesine karşı herkesin hazırlıklı olması ve olası savaş durumunda esas darbenin, Sovyet sosyal-

56 Burada ‘‘üç dünya teorisi’’ni yeniden tanımlamak gerekir. Mao Zedung ‘‘üç dünya teorisi’’ni,

ÇKP’nin SBKP ile ilişkilerinin bozulduğu ve tarafların birbirlerini devrime ihanetle suçladığı bir dönemde ortaya sürmüştür. Bu sınıflandırmada Mao dünyayı, birinci grupta ‘‘iki süper devlet’’ diye tabir edilen Sovyetler ve ABD; ikinci grupta ‘‘ileri kapitalist’’ olarak adlandırılan ülkeler; üçüncüsü ise geri kalan tüm ülkelerin temsil ettiği bir grup olarak tasvir etmiştir. (Doğan-Ünüvar: 727)

emperyalizmine indirilmesi gerektiği savunulmuştur.57

Bu doğrultuda Türkiye halkının, Hitler’in izinden giden Moskova çarlarına ve Türkiye üzerinde baskı, sömürü ve denetim kuran ABD emperyalizmine karşı mücadelede, üzerine düşen görevi mutlaka yerine getireceğine inanılmıştır. Mücadelenin temel sloganı ise ‘‘Ne Amerika Ne Rusya, Bağımsız Demokratik Türkiye!’’ olmuştur. (Türkiye İşçi Köylü Partisi Programı: 653-654, 658)

Diğer yandan programda TİKP kendisini, Türkiye işçi sınıfının devrimci siyasi partisi olarak görmüş ve eylem kılavuzunu da bilimsel sosyalizm şeklinde adlandırılmıştır. Herkesin yeteneğine göre çalışıp ihtiyacına göre pay aldığı sınıfsız bir toplumu nihai amaç olarak gören TİKP, bu amaca ulaşmak içinde verilecek mücadeleyi; önce emperyalizm, sosyal emperyalizm ve feodalizmi tasfiye edecek bir milli demokratik devrimi gerçekleştirmek, ardından da işçi- köylü ittifakına dayanan proletarya iktidarı ile sosyalizmi kurmak olarak belirlemiştir. (Türkiye İşçi Köylü Partisi Programı: 651)

Fakat TİKP, her an gerçekleşeceğini düşündüğü Sovyet işgaline karşı tutunduğu tavırdan dolayı, sosyalizm hedefinden sapmıştır. ‘‘Sovyetler Birliği’ne direnmekten ve MHP’nin zorbalığına karşı koymaktan yana olan bütün güçler dostlarımızdır’’ söylemiyle hareket edilmesi, bu dostlar arasına NATO ile Milliyetçi Cephe’nin bileşenlerini koyarak -MHP hariç- Milli Birlik Hükümeti kurulmasını önermesi, TİKP’i sosyalizmden uzak bir siyasi pozisyona itmiştir. (Ersan: 181-182)

Milli hükümet arayışlarının yanında kendi içerisinde de gücünü artırmak isteyen Perinçek, Maocu gruplara çağrılar yaparak kendi çatıları altında birleşmeye çağırmıştır. Bu anlamda dönemin en etkin üç Maocu örgütü olan Halkın Kurtuluşu, Halkın Yolu ve Halkın Birliği’nin kurucularına çağrılar yapılmış, fakat bu üçlünün, Aydınlıkçıları ‘‘fırsatçı’’ olarak görmesinden dolayı ilk etapta birleşme girişimleri sonuçsuz kalmıştır. TİKP, sonuçsuz kalan çağrılar sonucu bu grupları ‘‘üçlü

57

Perinçek, o dönem Sovyetler Birliği’ni ABD daha tehlikeli olarak görülüp, baş düşman ilan etmelerini bir hata olduğunu kabul etmiştir. Türkiye’nin Amerikan emperyalizminin hakimiyetinde olmasından dolayı Sovyetler Birliği’nin, dünya için tehlikeli ama Türkiye için tehlikeli olmadığını belirtmiş ve karşı tahlil yapanların haklı çıktığını itiraf etmiştir. (Perinçek, 1989: 27)

oportünist blok’’ olarak suçlamıştır. Beklenen birleşme ise, 1 Mayıs 1977 olaylarının gerçekleşmesi sonrası olmuştur. Provokasyon olabileceği ihtimaline karşı 1 Mayıs’a katılmayacağını duyuran TİKP, diğer Maocu gruplara da gitmeyin çağrısı yapmıştır. TİKP’e göre daha radikal davranan üçlü grup, silahlı bir şekilde Taksim’e çıkmış ve yaşanan olaylar sırasında SBKP yanlıları ile karşı karşıya gelmiştir. SBKP’lilerin çıkan olaylardan Maocuları sorumlu tutması, bu üç grubu zor durumda bırakmıştır. (Ersan: 175-177) Öz eleştiriye giden gruptan Halkın Kurtuluşu, Arnavutluk Emek Partisi’nin Mao eleştirisinden yararlanarak AEP çizgisine yerleşmiş, Halkın Yolu ise TİKP’le birleşme kararı almıştır. (Yurtsever: 207, 310) Halkın Yolu’nun TİKP’e katılması ile parti, Maocu gruplar arasında en güçlü örgüt konuma gelmiştir.

TİKP’in Sovyet yanlısı sol örgütlerle ilişkisi ise hayli sert olmuştur. TKP, TİP, TSİP Sovyet sosyal emperyalizminin ‘‘beşinci kolu’’ olarak nitelendirilmiş, DİSK, TÖB-DER gibi örgütleri eleştirmiştir. (Ersan: 184) Silahlı mücadele veren örgütleri ‘‘sahte solcu’’ olarak gören TİKP, bu grupların Kontrgerilla ile aynı siyasi çizgiyi izlediğini öne sürmüştür. Yine bu grupların, ‘‘faşizme karşı mücadele’’ söylemiyle, maceracılık yaptığını ve banka soymak, adam kaçırmak gibi eylemler ile bireyci terörü tırmandırdıklarını savunmuştur.58

(Türkiye İşçi Köylü Partisi Programı: 655-656) TİKP ile diğer sol gruplar arasıda iplerin koptuğu yer ise, 1979’da ilan edilen sıkıyönetime destek vermek amaçlı Aydınlık’ta yayınlanan yazılar olmuştur. Burada Maocuların ‘‘sahte sol’’ olarak adlandırdığı sol örgütlerin legal olmayan faaliyetleriyle ilgili bilgi ve belgeleri yayınlanması, sert tepkiyle karşılanmıştır. TİKP’in bu tutumuna karşı sol örgütler, Perinçek ve ekibini devletin uzantısı olmakla suçlamıştır. (Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler, Cilt VII: 2271)

Bu ortamda girilen 12 Eylül darbesini, Türkiye’yi işgale hazırlanan Sovyetler Birliği’nin önüne kesme ve bu işgali hazırlayan sol-sağ çeteleri bastırma anlamında

58 Perinçek, 1989’da verdiği bir röportajda, o dönem TKP, TSİP ve TİP’e karşı takınılan ‘‘sosyal

emperyalizminin beşinci kolu’’ ve ‘‘sahte solcu’’ nitelendirmelerinde hata yaptıklarını söylemiştir. Ayrıca birçok devrimci örgütü ‘‘bireysel terörü tırmandırma’’ konusundaki eleştirilerinde de hata yaptıklarını itiraf ederek, o dönem Sovyetler Birliği’ne karşı alınan tutumdan dolayı bu nitelemelere gittiklerini belirtmiştir. Gerçekte ise bu grupların, demokratik safhada halkın yanında olduklarını öne sürmüştür. (Perinçek: 24)

destekleyen TİKP’liler (Türkmen-Özger: 649), tutuklu kaldıkları darbe dönemi sonrası 1988’de kurdukları Sosyalist Parti ile siyasal yaşamlarına devam etmişlerdir. (Ersan: 187)

Benzer Belgeler