• Sonuç bulunamadı

II. BÖLÜM: ÖRGÜTSEL ÖZDEŞLEŞME

2.4. Örgütsel Özdeşleşmenin Boyutları

Örgütsel özdeşleşme kavramına yönelik öne sürülen farklı tanımlamaların yanı sıra, araştırmacılarca farklı boyutların varlığından söz edilmiştir. Özdeşleşme boyutlarının değerlendirilmesi ve diğer yandan ölçümlenme aşamasında kullanılan modellerden biri 1982 yılında Cheney tarafından ortaya konulan ve özdeşleşmeyi; “üyelik”, “sadakat” ve “benzerlik” boyutları altında ele alan çalışmadır. Bu çalışmanın başlıca önemi; örgütsel özdeşleşme kavramının sosyal kimlik teorisine dayandırıldığı çalışmalara (Ashforth ve Mael, 1989; Pratt, 1998; Van Dick, 2001; Van Dick, 2004b) temel teşkil etmesinden ileri gelmektedir (Gautam, Van Dick ve Wagner, 2004, s.302). Simon vd. (1980), Knippenberg ve Schie (2000) bireylerin özdeşleşme düzeylerinin farklılık arz edebileceğini belirtmiş, bu doğrultuda örgütsel özdeşleşme ve grupla özdeşleşmenin farklılıklarına temas eden çalışmalar ortaya koymuşlardır (Polat, 2009, s.21). Özdeşleşme kavramına aşağıda “örgütle özdeşleşme” ve “grup içi özdeşleşme” dahilinde açıklama getirilmiştir.

2.4.1. Örgütle Özdeşleşme

Boyut en temel tanımla, bireylerin görev yapmakta oldukları kuruma yönelik yoğun bir aidiyet hissetmeleri (Erbay ve Turgut, 2015, s.264) ve buna bağlı olarak belirlenen hedeflere doğru iş birliği içerisinde hareket etmeleri şeklinde açıklanabilmektedir. Kişinin çalıştığı örgütün değerleri, kendisinin sosyal çevre tarafından değerlendirilme yönünü belirleyebilmektedir. Çevrenin örgüte yönelik

geliştirdiği pozitif algı, işgören olarak bireyin kişisel itibarı üzerinde olumlu etki bırakmaktadır.

Gerçekleştirilen bazı araştırmalar çerçevesinde örgütsel özdeşleşme kavramı;

bilişsel, duygusal, değerlendirici ve aynı zamanda davranışsal boyutlar dahilinde ele

alınmıştır (Edwards, 2005, s.213). Van Dick (2001) özdeşleşmenin ortaya çıkabilmesini farklı aşamalar doğrultusunda açıklamıştır. Araştırmacı; bireyin çalıştığı kurumla özdeşleşebilmesinin ilk etapta bireyin örgüt üyeliğine bağlı bilişsel bir algı geliştirmesiyle mümkün olabileceğini vurgulamıştır (Tüzün ve Çağlar, 2008, s.1016).

Ashforth ve Mael (1989) de özdeşleşme kavramını bilişsel boyut çatısı altında değerlendirmiş (Van Dick, 2004b, s.175), örgütle özdeşleşmeyi bireyin kendisini üyesi bulunduğu örgüt ile birlikte tanımlaması şeklinde ifade etmişlerdir (Ashforth ve Mael, 1992, s.104). Bireyin üyeliğine yönelik bu bakış açısı, örgütün elde ettiği başarı ya da başarısızlıklarını kendine mal etmesine sebebiyet vermekte ve birey bu aşamada örgütün olumlu sonuçlar elde edebilmesi yönünde çaba sarf etmektedir (Van Dick, 2004b, s.175).

Tokgöz (2012) organizasyonların günümüzde özdeşleşmeyi sağlayabilme adına farklı yönelimlere girdiğini ve bu yönelimlerin en başında kurumsal itibarın artırılma faktörünün yer aldığını ifade etmiştir. Bu faktör, işgörenlerin gerek bireysel menfaatlerini gerekse özdeşleşme düzeylerini artırabilmeleri adına kilit öneme sahiptir. Örgüte hizmet süresi ile özdeşleşme arasında pozitif ilişki olduğu belirtilebilir. Birey örgüte uzun yıllar yaptığı katkı neticesinde kendi değer ve niteliklerini kurumunkiyle özdeşleştirme eğilimine gitmektedir. Bunların yanı sıra örgütler sahip oldukları bir takım politika ve uygulamaları farklı gruplarla mukayese ederek, sosyalleşme bağlamında atılımlarını yoğunlaştırarak bireylerin kuruma yönelik özdeşleşme algılarını artırmaya çalışmaktadır. Tokgöz (2012)’e göre örgütsel özdeşleşme üzerinde baskın rol oynayan bir başka faktör ise işgörenlere geleceğe ilişkin öngörü sağlayan, bireyleri normlar etrafında birleştiren liderlerdir. Liderlerin özdeşleşme seviyeleri, takipçilerinin lehine aksiyon almalarında düzenleyici bir etkiye sahiptir (Alp, 2015, ss.13-14).

2.4.2. Grup İçi Özdeşleşme

Grup içi özdeşleşmeye gelindiğinde Özkalp (2004) boyutu en genel haliyle; bireylerin, diğer üyelerin yarattığı etki sınırı içerisine girmeye başlayarak özdeşleşme durumları olarak tanımlamıştır. Grup üyelerinin diğer üyelerle oluşturmak ve sürdürmek istediği sağlam iletişim özdeşleşmenin ortaya çıkmasında etkendir. Serin (2010)’e göre bireyler, sosyal kimliklerini dahil olmuş oldukları topluluğun etkisi ile biçimlendirerek özdeşleşme sağlamakta, buna bağlı olarak diğer gruplara karşı “biz” bakış açısı geliştirmektedirler. Tokgöz (2012) grup içi özdeşleşme sürecini; bireylerin, örgütün genel menfaati doğrultusunda atılımda bulunarak karar mekanizmalarını kullandıkları süreç olarak tanımlamıştır (Alp, 2015, ss.14-15).

Knippenberg ve Van Schie (2000) özdeşleşmeye bağlı iki boyut değerlendirildiğinde; grup içi özdeşleşme düzeyinin, örgüte yönelik özdeşleşmeye kıyasla daha kuvvetli olduğunu belirtmişlerdir. Bunun arkasında bireylerin kendilerini ve kişisel farklılıkları tanımlayabilme, ortak paylaşım oluşturabilme ve daha yoğun zaman geçirebilme adına iş gruplarından sağladıkları kolaylık yatmaktadır (Tokgöz ve Seymen, 2013, ss.63-64).

Grup üyesi olan birey, diğer bireyler ile ortak paylaşımları doğrultusunda gruba daha yoğun bir özdeşleşme hissi duymakta ve buna bağlı olarak grup tarafından edinilen başarı ve başarısızlık hallerini bireysel bağlamda değerlendirme altına almaktadır. Fuller vd. (2006) iki boyutun ortak özelliğini; örgüt ya da grup tarafından edinilen başarı ve başarısızlıkların işgören tarafından bireysel seviyede algılanıyor olması çatısında açıklamışlardır (Tokgöz ve Seymen, 2013, s.64).

Tajfel (1981) grupla özdeşleşmenin bilişsel, duygusal ve değerlendirici olarak üç bileşeninden söz etmiştir (Van Dick, 2001, s.270). Bilişsel (cognitive) boyutta birey, kendisini belirli bir sosyal sınıflamaya tabi tutmaktadır. Bu boyut, kişinin grup üyeliğine ilişkin bilgisini ifade etmektedir. Bilişsel boyutun varlığı diğer üç boyutun ortaya çıkmasına zemin hazırlamaktadır. Bireyin, örgüt üyeliğine bağlı olarak kurum niteliklerini pozitif ya da negatif bağlamda değerlemeye tabi tutması ve bu değerleme neticesinde olumlu-olumsuz bağlılık geliştirme aşaması özdeşleşmenin duygusal (affective) boyutunu ifade etmektedir. Duygusal boyut dahilinde yapılan değerleme, değerlendirici (evaluative) boyut olarak adlandırılan üçüncü boyutu ortaya

çıkarmaktadır. Birey bu safhada örgütteki üyeleri, gerek örgüt içi gerekse örgüt dışındaki bireylerle kıyaslama yoluna gitmektedir. Değerlendirici boyut aynı zamanda gruba özgü birtakım değerlerle ilişkili oluşan çağrışımları ifade etmektedir. Bu üç boyuta, yapılan bazı çalışmalar akabinde dördüncü bir boyut olarak davranışsal boyut dahil edilmiştir (Van Dick vd., 2004a, s.173).

Phinney (1991) bireylerin grup içinde sergilemiş oldukları davranışların da özdeşleşmenin bir göstergesi olduğunu savunan araştırmaların varlığından bahsetmiş; bu eksende dördüncü bir boyut olarak davranışsal boyutun da eklenmesi doğru bulunmuştur (Van Dick, 2001, s.270). İşgörenin örgüt lehine davranışsal yönelimlere girmesi davranışsal boyutu (conative/behavioral) doğurmakta (Tüzün ve Çağlar, 2008, s.1016) olup, ilgili boyut ortak kader-çaba olarak da nitelendirilebilmektedir. Örgüte yönelik birtakım algılamalara sahip birey bununla bağlantılı davranışlar ortaya koymaktadır. Yukarıda da değinildiği üzere; duygusal, değerlendirici ve davranışsal boyutlar bilişsel boyutun ortaya çıkması akabinde yer bulmakla birlikte bu boyutlar, birbirleriyle ilişkili ve etkileşim halindedir. Bireyin, üyesi bulunduğu grup hakkındaki pozitif algılamaları pozitif değerleme yapmasını sağlayacak ve bu faktörler ışığında birey grup lehine birtakım destekleyici ve aynı zamanda savunucu yönelimlerde bulanacaktır (Van Dick vd., 2004a, s.173).

Benzer Belgeler