• Sonuç bulunamadı

Uluslararası ĠliĢkilerde Amerikan DıĢ Yardımlarının “Sert Güç” mü veya “YumuĢak

ve faaliyetleri ülke menfaatinin öncelikli olduğunu ve yapılan askeri operasyonların legal olduğunu göstermektedir.182

göstermektedir.186 Morgenthau gücü, “…insanın insan üzerinde denetim kurmasını ve devam ettirmesini sağlayacak olan her Ģeyi kapsayabileceği”187 Ģeklinde ifade etmiĢtir. DıĢ yardımlar konusu da gücün meĢruluğu ve devamlılığı için baĢat güçlere önemli kaynak oluĢturmaktadır.

Bu çerçevede baskı, tehdit, satın almaya ve pazarlık etmeye zorlama gibi unsurlar sert gücün önemli araçlarını oluĢturmaktadır. Washington yönetimi bu araçları ise dıĢ yardımlar vasıtasıyla etkili bir Ģekilde kullanmaktadır. Washington yönetimi tarafından dıĢ yardımlar aracılığıyla gerçekleĢen silah ithali de ülkelerin Amerikan askeri ve teknik malzemelerini satın almaya ve pazarlık etmeye ikna edici bir yöntemle kabul ettirilmektedir.188 Dolayısıyla uluslararası aktörlerin üzerinde söz sahibi olabilmek için dıĢ yardımları dıĢ politikayla iliĢkilendiren Washington yönetimi, gerekli gördüğü askeri müdahalelerini meĢrulaĢtırmak adına askeri ve ekonomik yardımlarla kendi güvenlik Ģemsiyesini oluĢturmak istemektedir.

Sonuçta klasik yaklaĢıma göre askeri ve ekonomik yapılanması güçlü devletler dünya meseleleri üzerinde kontrolü elinde tutan taraf olmaktadır.189

Askeri yardım politikaları yardımdan yararlanan ülkenin jeopolitik konumuyla yakından iliĢkilidir. Kredi ve hibeler, silah satıĢları gibi askeri yardım programlarından yararlanan ülkeler bu satıĢ anlaĢmasına bağlı olmakla birlikte, yardımı gerçekleĢtiren ülke ABD ise bu yardımlarını milli bir politika ekseninde değerlendirmektedir.190 GerçekleĢtirilen bu yardımlar ABD için gelecekte içinde bulunacağı savaĢ vb. durumlarda yardımı alan ülkenin askeri kuvvetlerinden yararlanarak genel masraflarının azaltılması ve yardım yaptığı ülkelerin insan gücünün kullanılmasını sağlayarak stratejik hedefine yönelik güçlü adımlar atmasının önünü açmaktadır.191

Washington yönetiminin uygulamaya koyduğu dıĢ yardım programları, Amerika‟nın ulusal bütünlüğüyle doğrudan iliĢkili olduğu varsayımına dayanmaktadır. Uluslararası barıĢı sağlamayı kendine amaç edinmiĢ Washington yönetimi bu süreçte ekonomik ve askeri anlamda ülkelere destek vererek iç siyasi değerler ve politika gibi yumuĢak güç kaynaklarını kullanmaktadır. Fakat bu yardımın gerçekleĢmediği takdirde ABD‟nin ulusal bütünlüğünün tehlikeye gireceği görüĢü gelecekte ABD‟nin uygulayacağı sert güç politikalarının da zeminini oluĢturmaktadır.192

Bu noktada Amerikan dıĢ yardımları sert güç müdür yoksa yumuĢak güç müdür sorusu önem teĢkil etmektedir. Uluslararası ittifakların önemli görüldüğü yumuĢak güç de devletlerin kendi kaynaklarının yetmeyeceği durumlarda güçlü devletlerin desteği ve yardımları gücün en

186 Orkunt, 1978: 27.

187 Yatağan, 2018: 71.

188 Ġnsani ve Sosyal AraĢtırmalar Merkezi (ĠNSAMER), 2014: 5.

189Yatağan, 2018: 71.

190 Orkunt, 1978: 16-17.

191 Orkunt, 1978: 23-24.

192 Kalyon, 2010: 10.

önemli amacını oluĢturmaktadır.193 Fakat burada asıl kıstas, bu ittifakların ABD‟nin çıkarlarıyla örtüĢmesidir. Öyle ki BirleĢik Devletler‟in daha fazla güç ve ekonomi politikalarını devreye sokması sonucunda elde etmek istediği dünya çıkarları yumuĢak güce gölge düĢürmektedir. ABD bunu yaparken de karĢı tarafı demokrasi ve özgürlük kısıtlamalarıyla suçlamaktadır. Washington böyle bir durumda özgürlüğe ve demokrasiye karĢı çıkmanın BirleĢik Devletlere karĢı gelmek olduğu algısını yaratmaktadır. Bu durum ise Washington‟u gelenekselci dıĢ politika kültürüne daha da yakınlaĢtırarak yumuĢak güç kavramını bir söylem üzerinde bırakmaktadır.194

Özellikle Ġkinci Dünya SavaĢı sonrasında BirleĢik Devletler‟in güvenlik söylemi üzerinde durması Amerikan DıĢ Yardım politikalarına da ivme kazandırmıĢtır. Nitekim 1945 sonrası Amerikan güvenliğine dair söylemlerin ortaya çıkması Amerika‟nın geniĢlemesiyle doğru orantılı olmuĢtur. Bu geniĢleme ise dıĢ yardım politikalarının iĢlevselliğiyle mümkün olabilecekti. 195Wisconsin‟in “BaĢkalarının geniĢlemesini ya da en azından böyle görülmekte olan Ģeyi frenlemek için kendimizi geniĢletmemiz gerekiyordu. Bu noktada önleme çizgisi Ġmparatorluğun çizgisi haline geldi”196 Ģeklindeki ifadesi, diğer devletlerin elinde bulunan kaynakların azaltılması yahut bu kaynakları kullandırmama bunun yerine Amerikan teçhizatlarını kullandırarak gerek ekonomi gerek askeri anlamda Amerikan faydacılığını öne çıkarmaktır. Bu kapsamda askeri müdahaleler sert güç olarak nitelendirilirken askeri ve ekonomik yaptırımlar da bu güç unsuruna dâhil etmektedir. DıĢ yardımlar ise genel anlamda yumuĢak güç olarak bir izlenim verse de gelecekte diplomatik iliĢkilerin değiĢmesi varsayımıyla uygulamaya konulan yaptırımlar sert gücün sonuçları olarak açıklanmaktadır.197

BirleĢik Devletler açısından stratejik öneme sahip bölgelere askeri ve ekonomik yardımların gerçekleĢtirilmesi güvenlik mekanizmasını temel alan ABD için askeri bir istikrar oluĢturmaktadır. Bu sebeple yukarıda anlatılmıĢ olan ABD‟nin Ortadoğu, Asya ve Latin Amerika gibi önemli gördüğü bölgelere gerçekleĢtirdiği ekonomik ve askeri yardımlar Washington‟ın savunma ihtiyaçlarını dıĢ politikayla uyumlaĢtırma çabalarını beraberinde getirmiĢtir.198 Bu sebeple Amerikan Ekonomik ve Askeri DıĢ Yardım politikaları yerine göre yumuĢak güç izlenimi verse de temelde sert güç olduğu varsayımını güçlendirmektedir. Bu durum tamamen realist dıĢ politika tasavvuruyla iliĢkilidir. Bu iddiaların kanıtları ikinci ve üçüncü bölümde Türk-Amerikan ĠliĢkileri örneğinde vaka analizi ile gösterilecektir.

193 Ertem,2009: 379.

194 Sümer, 2008: 134.

195 Anderson, 2015: 42

196 Anderson, 2015: 52.

197 https://www.defenceturk.net/uluslararasi-iliskilerde-guc-ve-yumusak-guc-boyutu (eriĢim tarihi: 06.12.2020).

198 Ataman, 2006: 403.

ĠKĠNCĠ BÖLÜM

OSMANLI DÖNEMĠ TÜRK-AMERĠKAN ASKERĠ ve EKONOMĠK ĠLĠġKĠLERĠ

2.1. Osmanlı Devleti’nin Amerika BirleĢik Devletleri ile Resmi ĠliĢkilerinin BaĢlangıcı Öncesi Askeri Gücü ve Stratejisi

KuruluĢundan itibaren gaza ve cihada dayalı bir dıĢ politika izleyen Osmanlı Devleti için askeri güç her zaman önemli olmuĢtur. Teokratik temelli bir devlet olmasına rağmen Bab-ı Ali yönetimi, askeri alanda yeniliklere açık ve Batı‟nın geliĢtirdiği teknolojiden yararlanmayı tercih etmiĢtir. Batı‟nın geliĢtirdiği askeri teçhizat ve donanımların Osmanlı Devleti içerisinde uygulanmaya baĢlanması ise bu durumun bir göstergesi olmuĢtur.199

Osmanlı Devleti ülkesine kabul ettiği Batı usulü ateĢli silahlarla ordunun kullandığı teçhizatlarda da yeniliğe açık olduğunu göstermiĢtir. Ülkedeki askeri icraatlara bakıldığında Osmanlı‟daki barut üretimi de Batı ile yakın benzerlikler taĢımıĢtır. 17. yüzyılda Osmanlı‟nın barutta kullandığı yüzde 69 güherçile, yüzde 15.5 değerinde sülfür ve kömürün yerini 18.yüzyılda Avrupa‟da bulunan yeni karıĢım almıĢ ve ona göre barut üretilmeye baĢlanmıĢtır.200

Barutun ve ateĢli silahların kullanımı baĢlangıçta askerler ve toplum tarafından önyargıyla karĢılanmıĢsa da zamanla Osmanlı toplumu bu yeniliklere alıĢmıĢ ve ayak uydurmuĢtur. Özellikle III. Selim döneminde askeri alandaki eksiklik fark edilmiĢ, II.

Mahmut döneminde ise yönetim, askeri modernizasyon sürecini yakından takip etme gayretine girmiĢtir. BaĢlangıçta her ne kadar ordu ve reayanın bir kısmı Batı tarzı yeniliklere karĢı çıkmıĢsa da Bab-ı Ali yönetimi, düĢmanlarından daha da üstün bir askeri teknolojiye sahip olabilmek için uğraĢ vermiĢtir.201

Etnik ve dini yapısıyla çeĢitli milletleri barındıran Osmanlı Devleti‟nin bu çeĢitliliği askeri alanda da görülmüĢtür. Öyle ki Osmanlı‟nın girdiği çeĢitli savaĢlarda çok sayıda Hıristiyan kökenli asker esir alınmıĢtır. Fakat bu Hıristiyanların sonradan Müslüman olmasıyla Müslüman nüfus haricindeki muhtedi sayısı ordu içinde artıĢ göstermiĢtir. Bu

199 Parry, 2015: 224.

200 Agoston, 1993: 88. Aynı zamanda Fatih Sultan Mehmed döneminde Macar asıllı Urban‟a dönemin en büyük toplarını dökme emri verilmiĢtir. Bu topların Ġstanbul‟un fethedilmesinde büyük bir etkisi vardır. Bu dönemden yabancı askerlerin teknik donanımlarına önem veren Fatih Sultan, tasarladığı en büyük topu Urban‟a döktürerek askeri yeniliklere açık olan bir yönetim tarzını benimsemiĢtir. (Yılmaz, 2014: 222).

201 Ġnce, 2013:519. III. Selim döneminde denizlerdeki teknolojiye önem verilmiĢtir. Bu amaçla yabancı mühendislerle çalıĢılmıĢ ve denizlerdeki teknolojik geliĢim yakından takip edilmiĢtir. Fransız Le Brun ve Jean Bapsite, Ġsveç kökenli havuz mühendisi Rhode, Fransız Yakom gibi mühendislerin yanında Ġsveçli mimar Kalgran Velson, usta yardımcısı Ligren ve marangoz olan Linmark Osmanlı bahriyesinin geliĢimi için çalıĢan isimler olmuĢtur. (Gencer vd., 1985: 49).

sebeple 16. yüzyılda Osmanlı ordusunda 44 Alman, 41 Frenk, 34 Macar asıllı asker bulunmaktaydı. Ayrıca 1541‟de Macaristan‟ın fethiyle birlikte Macar askerlerin sayısında artıĢ yaĢanmıĢtır. Yabancı askerlerin orduya katılması ordunun askeri galibiyetlerinde etkili olduğu gibi gerek zanaat gerekse askeri teknik konularında da yetenekli kiĢilerin geliĢmesini etkilemiĢtir.202

Osmanlı askeri alanda teknik ve stratejik yenilikleri yakalayabilmek için çabalamıĢ ve teknoloji seviyesi yüksek ülkelerden kazanılan beyin takımına birçok ülke gibi dâhil olmuĢtur.

Böylece Bab-ı Ali yönetimi çağa uygun metotları benimseyen ülkelerden çok sayıda mühendis ve teknisyen alarak askeri alandaki eğitim ve teknolojik seviyesini yükseltmeyi amaçlamıĢtır. Ayrıca çeĢitli dil ve ırka mensup insanların barındığı bir imparatorluk olan Osmanlı Devleti için bu durum, askeri stratejik gücün artması için verilen uğraĢa elveriĢli bir zemin hazırlamıĢtır.203

Öyle ki 1729 yılında matbaanın kurulmasında büyük bir rol oynayan Macar kökenli Ġbrahim Müteferrika, Batı‟nın askeri geliĢimini takip ederek Osmanlı ordusunda birtakım yeniliklerin gerektiğini ifade etmiĢtir. Ordudaki eksikliklerin fark edilmesiyle Sultan I.

Mahmud ve III. Mustafa tarafından Humbaracı ve Topçu Ocaklarını ıslah ederek devamında ülkeye Batılı uzmanlar getirilmiĢtir. Hatta bir Fransız subay olan Comte de Boneval Müslümanlığı seçerek Humbaracı Ocağının ıslah çalıĢmalarında faaliyet göstermiĢtir.204

Her ne kadar yabancı askerlerin Osmanlı‟ya teknik katkı ve yardımları olsa da, Osmanlı askeri silah ve teçhizatları olması gereken seviyeyi yakalayamamıĢtır. 17. yüzyılda Osmanlı silahlarının teknik statüsü devletin askeri gücünü sarsmasa da 18. yüzyıla gelindiğinde durum değiĢmiĢtir. Artık bu dönemde Osmanlı ordusunun sahip olduğu silahların teknik durumu Batı‟lı devletlerin ordularının silahlarındaki teknolojiyi ve istenilen kapasiteyi yakalayamaz hale gelmiĢtir. Bu amaçla Osmanlı, Habsburg ve Fransız yeniliklerini takip etmeye çalıĢmıĢ fakat istenilen askeri modernizasyonu yakalayamamıĢtır. Bu sebeple 18. yüzyılda artık top, silah ve diğer askeri teçhizatların üretimi ve devamlılığında düĢüĢ baĢlamıĢtır.205

Osmanlı Devleti içerisinde yabancı devletlere ait silah ve mühimmatların bulundurulması Bab-ı Ali‟deki çağa ayak uyduramayan yerli silah ve diğer askeri metaları daha da geride bırakan unsur olmuĢtur. Sadece yerli silah üretiminin durması değil aynı zamanda ordu içindeki birtakım eksiklikler de göze çarpmaya baĢlamıĢtır. Öyle ki Marechal

202 Yaman, 2008: 20.

203 Agoston, 2005: 48.

204 Özcan, 1997: 39.

205 Günergun ve Dhruv, 2011: 41.

de Saxe, Osmanlı‟daki askeri alandaki zayıflığın nedenlerini araĢtırmıĢ ve birtakım sonuçlar ortaya koymuĢtur. Bu nedenler; askerlerdeki özgüven eksikliği, askeri alanda görev alanlarının nüfusu yahut bir Ģeylere sahip olma değildi. Ona göre Osmanlı ordusundaki asıl eksiklik en alt rütbeden baĢlayarak en üst rütbeye kadar ulaĢan askerler arasındaki yeterli olmayan disiplin, yöntem ve iltizamdı.206 Bu sebepler askeri alandaki açığın artmasını etkileyen unsurlar olmuĢtur.

Osmanlı Devleti‟nin tarihsel süreç içerisindeki olaylarda etkisini kaybetmeye baĢlaması orduyu da etkilemiĢ ve önlemler alma gereği duyulmuĢtur. Osmanlı Devleti‟nin Ġslam dini ve devletin bekası için gerekli gördüğü fetihlerle yayılmacı politikası ateĢli silahların ortaya çıkıĢıyla birlikte yerini toprak kayıplarına bırakmıĢtır. Bu sebeple artan baĢarısızlıklar, devletin gelenekselci tutumdan vazgeçmesi gerektiği ve askeri operasyonlarda askeri teknolojinin takip edilmesi gerektiğini anlaması için önem arz etmiĢtir.207

Batı dünyasında gerçekleĢen askeri devrimle birlikte ateĢli silahların icadının ardından teknolojik ilerlemelerin ardı ardına gelmesi sonucunda Batı ve Doğu arasında çeĢitli farklılıklar meydana gelmiĢtir. Batı‟nın daha çok ekonomik ve askeri devlete evirilmesiyle birlikte Osmanlı açısından askeri ve ekonomik anlamda görülmesi gereken birçok eksiklik fark edilmiĢtir. Siyasi, iktisadi ve askeri alanda güç dengesinin bozulmasıyla birlikte Batı dünyası, savaĢlar için gerekli olan malzeme ve parayı temin ederek oluĢabilecek herhangi bir çatıĢmada kendisine kredi ve ekonomi pazarını geliĢtirerek geliĢimine katkı sağlamıĢtır.

Osmanlı Devleti gibi bu yenilikleri yakalayamayan devletler ise askeri alanda olduğu kadar ekonomik ve siyasi alanda da ikincil duruma düĢen ülkeler olmuĢtur.208

Diğer yandan Bab-ı Ali yönetiminin askeri gücünün zayıflamasında dıĢ borçlanmalarının da etkisi olmuĢtur. Öyle ki Bab-ı Ali yönetimi eski gücünü kazanmak için askeri alanda birçok antlaĢma ve harcama yapmıĢ, tekrardan eski güçlü ordu sistemini kazanmak için çok sayıda sefer düzenlemiĢtir. Yapılan harcamalar, antlaĢmalar ve düzenlenen seferler Osmanlı ordusunun eski gücünü kazanmasında etkili olamamıĢ aksine yönetimin eski borçlarını ödeyebilmesi için yeni borçlar eklemesine neden olmuĢtur. Gittikçe artan bu askeri zayıflık, Osmanlı‟nın artık kazanılacak zaferlerinin geçmiĢte kaldığını ortaya çıkarmıĢtır.

Ayrıca Ġmparatorluk çeĢitli silah ve diğer askeri mühimmatlar konusunda da Batı‟lı devletlerin en önemli müĢterisi olmuĢtur. BirleĢik Devletler ise bunlardan biridir.209

206 Parker, 2006: 128.

207 Ġlgürel, 1979: 308.

208 Çetin ve Kök, 2015: 21.

209 AĢçı, 2011: 20.

2.2. 1830 Ticaret AntlaĢması ve Amerika BirleĢik Devletleri ile Resmi ĠliĢkilerin BaĢlaması

Akdeniz‟deki ticari faaliyetlerini arttırmak isteyen BirleĢik Devletler‟in Osmanlı Devleti‟nin hâkimiyeti altında bulunan Garp Ocaklarıyla ticari iliĢkiler kurması, Washington‟u Bab-ı Ali‟ye yakınlaĢtıran adım olmuĢtur. Çünkü Garp Ocakları iki taraf arasındaki baĢlayacak ticari geliĢimde bir geçiĢ görevini üstlenmiĢtir.210

Osmanlı Devleti ve BirleĢik Devletler‟in zaman içinde artan diyalog ve çeĢitli giriĢimleriyle 7 Mayıs 1830 yılında Seyr-i Sefain AntlaĢması imzalanmıĢtır. Bu antlaĢma BirleĢik Devletler adına Andrew Jackson, Bab-ı Ali yönetimi adına ise Reisülküttab Muhammed Efendi tarafından uygun görülmüĢ ve imzalanmıĢtır.211 Ġki ülke arasında imzalanan bu ticaret antlaĢmasıyla BirleĢik Devletler, ticaret için en çok tercih edilen ülke statüsünü almıĢtır. Böylece Amerikan ticari hayatı daha da canlanmıĢ, ABD siyasi ve ekonomik olarak da çeĢitli kazanımlar elde ederek elindeki kozları güçlendirmiĢtir. Bu dönemde Mehmet Ali PaĢa‟nın isyanıyla iç sorunları daha da Ģiddetlenen Osmanlı Devleti ise çeĢitli krizler nedeniyle BirleĢik Devletler‟in elde ettiği bu kazanımların önüne geçememiĢ ve siyasi sorunlarıyla ilgilenmek zorunda kalmıĢtır.212

BirleĢik Devletler‟in ise zaman içinde ilerleyen sanayi, ticari ve ekonomik geliĢimi Osmanlı Devleti‟nde de görülmüĢ fakat yaĢanan çeĢitli savaĢ ve olaylardan dolayı Osmanlı ekonomisi zarar görmüĢtür. Bu dönemde 1827-1828 Osmanlı-Rus SavaĢı, Mora Ġsyanı‟yla baĢlayan Yunanistan‟ın bağımsızlık mücadelesi, Mısır‟da Kavalalı Mehmet Ali PaĢa‟nın isyanı gibi birçok faktör Osmanlı Devleti‟ndeki ticari hayatı olumsuz etkileyerek Bab-ı Ali‟nin ticaretteki canlılığını yitirmesine sebep olmuĢtur.213

Amerikan ekonomisinin hızlı bir Ģekilde ilerleme kaydetmesi, ABD‟ye manevi anlamda da güç kazandırmıĢtır. Böylece Washington yönetimi Osmanlı Devleti‟yle olan iliĢkilerini sadece teknik anlamda değil taktiksel anlamda da geliĢtirmiĢtir. Bu açıdan Akdeniz‟deki donanmanın baĢında bulunan David Porter‟ın 1835 yılında Ġstanbul‟da gerçekleĢen yangınlar ve salgın hastalıklar sebebiyle evini bir hastane odası Ģekline çevirmesi Osmanlı Devleti‟ndeki Amerikan imajını daha da olumlu etkilemiĢtir. Böylece ABD‟nin doğu politikasını ilerletmesinde resmi iliĢkilerin gerçekliği kadar toplum nezdinde gerçekleĢen

210 Kuzucu, 2015: 175.

211 Kara, 2006: 4.

212 Demirkol ve Selvi, 2012: 330.

213 Yılmaz, 2009: 370. Özellikle Rusya ile olan sorun karĢısında Karadeniz, uluslararası ticarete açılması sonucu Batı‟lı devletler tarafından da ilgi odağı olmuĢtur. Öyle ki 1774 Osmanlı-Rus Kaynarca AntlaĢması‟ndan sonra Karadeniz, baĢta Rusya olmak üzere Fransa, Ġngiltere gibi ülkeler açısından da önemli olmuĢtur. Özellikle Rusya‟nın 1806‟da Trabzon‟da konsolosluk açmasıyla bölgedeki yayılmacı faaliyetleri ve gittikçe büyüyen ekonomisi, Osmanlı Devleti için bir tehdit unsuru olmuĢtur. (Kus, 2014: 179).

olayların da etkisi olmuĢtur. Buradan da anlaĢılacağı üzere Amerikan yardımları Osmanlı‟nın hem bürokrasi hem de toplum olarak ikili iliĢkilerinde olumlu bir hava yaratmıĢ ve bu durum Osmanlı tarafından memnuniyetle karĢılanmıĢtır.214

BirleĢik Devletler‟de baĢkanlık görevine seçilen Andrew Jackson, Batı‟nın yükseliĢini ön planda tutan bir baĢkan olmasına rağmen politik tutumları Doğu‟yu tercih etmiĢtir. Bu nedenle Akdeniz‟deki ticaret, BirleĢik Devletler için her daim önemini korumuĢtur. Türklerin Avrupalılar tarafından Navarin‟de yakılan donanmalarının onarımını gerçekleĢtirmek için Akdeniz‟deki donanma komutasının baĢına geçen James Biddle, Charles Rhind ve David Offley‟in giriĢimleri, Washington‟ın Akdeniz‟deki ticari faaliyetlere verdiği önemi açıklar nitelikte olmuĢtur. Öyle ki BirleĢik Devletler‟in çeĢitli imtiyazların peĢini kovalamaya baĢlaması, Akdeniz‟de zamanla Amerikan etkisini ortaya çıkarmıĢtır. Amerikalı tüccar Rhind ise Osmanlı Devleti ile ilgili olan ticari geliĢmelerden sorumlu tutulmuĢ ve iki ülke arasındaki ticari geliĢim gün geçtikçe varlığını daha da hissettirmeye baĢlamıĢtır.215

Fakat yukarıda da anlatılmıĢ olan Navarin‟de Türk donanmasının yakılması Osmanlı için bir dönüm noktası olmuĢtur. Navarin olayı tarihte unutulmayacak bir askeri kayıp niteliği taĢımakla birlikte Osmanlı‟yı ABD‟ye bir adım daha yakınlaĢtıran olay olmuĢtur. Ġki ülke arasında masaya yatırılıp imzalanan dostluk ve ticaret anlaĢması, Osmanlı tarafı için artık bir gereklilik olarak görülmeye baĢlanmıĢtır. David Offley‟in hazırladığı raporlarda Osmanlı devlet adamlarının ABD‟nin inĢa edeceği donanma ve savaĢ gemilerine izin göstereceği görüĢü, donanması yok olan bir devletin tek açılan kapıyı değerlendireceğinin belgesi niteliğini taĢımıĢtır.216

Outline

Benzer Belgeler