• Sonuç bulunamadı

Tevrat’ın Vahyedilişi

TEVRAT VE KUR’ÂN TARİHİ İLE İLGİLİ GENEL BİLGİLER

A. TEVRAT TARİHİ

5. Tevrat’ın Vahyedilişi

Bir kitabın tam manasıyla vahiy mahsulü ve güvenilir bir kitap oldu-ğuna inanılabilmesi için, o kitabın hiçbir şüpheye yer bırakmayacak keyfi-yette olması gerekir. Bu hem muhteva açısından hem de o kitabın ilâhî bir kitap olduğuna dair esaslı ve devamlı bir sened veya belgenin bulunmasıyla doğrudan alâkalıdır. Bu hususta sadece birkaç kişinin veya bir kurulun ‘belli bir kişiye ilhamla gelmiştir’ sözü yeterli sayılmaz. Üstelik hemen ifade ede-lim ki, mevcut Tevrat böyle bir muhteva ve senetten yoksundur. Tevrat’ın vahyedilişi ile ilgili Yahudi kaynaklar, çelişkili bilgiler ihtiva etmektedir.

Tevrat’ın Vahiy şekli Rabbiler arasında tartışmalı bir konudur. Bir grup Rabbi, Tevrat’ın bir defada; diğer bir grup ise, çeşitli zamanlarda parça parça vahyedildiğini ileri sürmüştür. Tevrat’ın bir defada, bütün olarak

77 Buhari, Teyemmüm, 1; Mesâcid, 23; Ahmed İbn Hanbel, Müsned (el-Kavlu’l-Müsedded fi’z-Zebbi an Müsnedi’l-İmamı Ahmed), y.y., Daru’l-Fikir-1991, VIII, 161-162; Ayrıca bu hadisin farklı rivayetleri için bkz. Heysemî, Mecmeu’z-Zevâid ve Menbeu’l-Fevâid, (thk., Ab-dullah Muhammed Dervîş), Beyrut, 1994, VIII, 462-466.

78 Müslim, Mesâcid, 3.

79 Bakara, 75; Mâide, 13, 82.

80 Yazır, Fatiha, 7, I, 140.

81 Hucurât, 13.

vahyedildiğini ileri sürenlerin başında Rabbi Akiba82 ile Rabbi Şim’on ben Lakiş; parça parça değişik zamanlarda vahyedildiğini iddia edenlerin başın-da ise Rabbi Ismael gelmektedir. Rabbi Akiba’ya göre Tevrat, bir defabaşın-da, bütün olarak Sina Dağı’ında verilmiş daha sonra iki defa Toplanma Çadı-rı’nda(Ohel Moed) ve Moab ovasında tekrar edilmiştir.83 Rabbi Şim’on ben Lakiş de, Tesniye Kitabı’nın “Bu Tevrat kitabını al”84 cümlesini delil göstererek, Tevrat’ın bütün olarak vahyedildiğini iddia etmiştir. O’na göre,

“Bu Tevrat kitabını al” demek, “kitabı tamamıyla al” manasına gelmekte-dir.85 Rabbi Akiba’nın çağdaşı ve muhalifi olan Rabbi Ismael ise, Tevrat’ın iki defada vahyedildiği kanaatindedir. O’na göre, Tevrat’ın genel prensiple-ri Sina Dağı’nda, detayları ise Toplanma Çadırı’nda vahyedilmiştir.86

Bu iki görüş, bütün Rabbiler tarafından genel kabul görmemiştir. Rab-biler, Tevrat’ın bir bütün olarak yahut parça parça indirildiğini söyleyenlerin delillerini zayıf bulmuşlardır.87 Aslında bütün bu tartışmalar, yani Tevrat’ın vahyediliş şekli ve vahyîliği tartışmaları, asliyetini kaybetmiş Tevrat’ın üzerine bina edilen tartışmalardır. Yoksa sabık semâvî dinlerin ilahîliği ve asıl kitapla-rının vahyîliği konusunda değildir. Şayet bu kitapların asılları indirildikleri günden bugüne vahyedildiği gibi korunup bizlere ulaşmış olsa idi, bahse konu olan proplemler kendiliğinden çözülürdü. Şu kadar var ki bugün Hıris-tiyan ve Yahudiler, Kutsal Kitap’larının, kendi toplumunun dilini bilen ve konuşan Peygamberler’e vahiy yoluyla geldiğini ve aynı zamanda ya bizzat kendilerinin yazdığını yahut kâtiplere dikte ettirdiklerini ileri sürmekle birlik-te, söz konusu bu vahiy mahsulü kitaplar’ın asıl nüshalarının hiçbirisinin kendi-lerine ulaşmadığını, ulaşanların ise, asıl nüshalardan alıntılar şeklinde meydana geldiği iddia edilen metinler olduklarını ifade etmişlerdir.88 Dolayısıyla bu-gün özellikle Yahudi kaynaklarda Tevrat’ın nüzûlü ve nüzûl keyfiyetiyle ilgili sağlam bir bilgi olmadığı gibi olanlar da birbiriyle çelişmektedir. Klâsik

82 Rabbi Akiba Yahudi geleneğinde önemli bir isimdir. Tannaim’in ikinci neslinin genç kuşa-ğındandır. Onun öğretileri, bir ekol oluşturmuştur. Sadece Mişna’da, 270 defadan fazla is-mi zikredilis-miştir. Rabbanî kaynaklarda onunla ilgili efsanevî menkîbeler anlatılmıştır (bkz.

Avot de Rabbî Natan, II:1-10;TB, Menachot, 29b).

83 Bkz. TB, Hagigah, 6b; TB, Menahot, 29b.

84 Tesniye, 31: 26.

85 TB, Gittin, 60a.

86 Bkz. TB, Hagigah, 6b; TB, Sotah, 37b; Zebahim, 115b.

87 Adam, s. 56-57.

88 Kâmûsu’l-Kitâbi’l-Mukaddes, s. 763.

hudiliğin89 temel doğmalarından90 kabul edilen, Tevrat’ın baştan sona, bütün harf ve kelimeleriyle vahiy mahsulü olduğu inancı, içinde yaşadığımız Mo-dern dönemde farklı bir durum göstermektedir. Bugün, artık onun, insan hayatında tek otorite kabul edilmemesi bir yana, vahyîliği de sorgulanmaya başlanmıştır.91 Şu kadar var ki Kur’ân’da, Tevrat’ın vahyediliş şekline ışık tutan âyetler bulunmaktadır. Meselâ Furkan sûresinde “Bir de o kâfirler dedi-ler ki: ‘Bu Kur’ân ona toptan, bir defada indirilmeli değil miydi?’ Halbuki Biz vahiyle Senin kalbini pekiştirmek için böyle ara ara indirdik ve onu parça parça okuduk”92 buyurulmaktadır. Burada muhatap, Kureyş kâfirleri olabile-ceği gibi, İbn Abbas, (r.a.)’a göre muhatap, Kur’ân’ın parça parça inişine şahit olan Yahudilerdir. Zira onlar bu Kur’ân’ın tencimi karşısında, içine düştükleri hasreti şöyle dile getirmişlerdir: “Ne olurdu bu Kur’ân da, O’na;

Hz. Musa (a.s.)’ya Tevrat’ın, Hz. İsa (a.s.)’ya İncil’in, Hz. Davud (a.s.)’a Zebur’un toptan bir defada indirildiği gibi indirilseydi” demişlerdir.93 Suyûtî, Kur’ân’ın parça parça indirilişine mukabil, Tevrat’ın, toptan bir defada vahyedilişine ilişkin, “A’raf, 144-145, 150, 154, 171”inci âyetleri delil gös-termiştir.94 Burada, toptan bir defada indirilen Tevrat’tan maksadın –

89 Burada, “Klâsik Yahudilik” terimiyle, geleneğe bağlı Rabbanî zihniyetin hâkim olduğu dönemdeki Yahudilik kastedilmektedir. Zamanı ise, Rabbanî yorumların toplum hayatında ön plana çıktığı M.Ö. II.asır ile reformist düşüncelerin belirmeye başladığı XVIII. asır ara-sında kalan dönem olarak sınırlandırılmaktadır.

90 Bkz. Moshe ben Maimonides, Commentary on the Mishnah Tractate Sanhedrin, İngilizceye çev: Freed Rosner, New York, 1981, s. 155-156.

91 Bkz. Adam, s. 120-160.

92 Furkan, 32.

93 Taberî, Muhammed İbn Cerîr et-Taberî, Câmiu’l-Beyan an Te’vîli’l-Kur’an, Beyrut, 1992, Furkan, 32, IX, 386-387; Kurtubî, Ebu Abdilleh Muhammed İbn Ahmed Ensârî, el-Câmi’ li Ahkâmi’l-Kur’an, Beyrut, 1995, Furkan, 32, XIII, 28; İbn Kesir, Ebu’1-Fidâ İbn Kesir, Tefsiru’l-Kur’ani’l-Azim, İstanbul, 1985, Furkan, 32, VI, 117-118.

94 Suyûtî, Celalu’d-Din Abdurrahman, el-İtkân fi Ulûmi’l-Kur’an, I, 134-135, (thk., Dr.

Mustafa Dibboğa), Daru İbnKesir, Dımeşk, 1993. Bu âyetler meâlen şunlardır: “Allah bu-yurdu ki: “Mûsâ! Ben seni risaletlerim, mesajlarımla ve hitabıma mazhar etmemle öbür in-sanlar arasından seçip mümtaz kıldım. Şimdi şu sana verdiğim nübüvveti al ve bu nimetime şükreden kullarımdan ol! Ona verdiğimiz levhalarda, insanlara öğüt olmak üzere her şeyi tafsilatlı olarak buyurduk. Sen bunlara kuvvetle sarıl ve ümmetine de o hükümlerin daha sevaplı olanlarına sarılmalarını emret. İtaat dışına çıkanların diyarlarını ise nasıl târumar et-tiğimi yakında size göstereceğim”(Araf, 144-145). “Mûsâ pek öfkeli ve üzgün olarak halkı-na dönünce: “Benden sonra arkamdan ne kötü işler yapmışsınız! Rabbinizin emrini çarça-buk terk mi ettiniz!” dedi ve... levhaları yere bırakıverdi. Kardeşini başından tuttu, kendisi-ne doğru çekiyordu. Harun ise ona: “Ey ankendisi-nemin oğlu!” dedi: “İnan ki bu millet beni fena

doğrusunu Allah bilir-bugün elimizdeki mevcut Tevrat değil de, Sina Da-ğı’nda Hz. Musa’ya verilen levhalarda yazılı olan “On Emir” olabileceği kuv-vetle muhtemeldir. Zira “On Emir” ve verilişi ile ilgili, Tevrat Kitabı’nın Çıkış bölümünde ifade edilen,95 “On Emir”le, En’am sûresi 151-152’inci ve İsrâ sûresi 22-24, 31-35 ve 39’uncu âyetlerinde belirtilen on prensip arasında benzerlikler vardır. Kur’ân’da sayılan bu prensipler diğer semâvi şeriatlerde de emredilip yürürlükten kaldırılmayan hükümlerdir.96 Öte yandan Kur’ân-ı Kerim’de, İncil’in Hz. İsa (a.s.)’ya,97 Zebur’un Hz. Davud (a.s.)’a98 verildiği apaçık belirtilmekteyken, Tevrat’ın verildiği peygamber ismi açıkça zikredil-memiştir. Bununla birlikte Bakara sûresinde: “Musa’ya Kitap ve Furkan’ı verdik”99 âyet-i kerimesindeki “el-Kitap”tan maksadın Hz. Musa (a.s.)’ya verilen Tevrat olduğunda ihtilâf edilmeyip,100 hemen hemen müfessirlerin tümü, Hz. Musa (a.s.)’ya ‘kitap’ verildiğini bildiren âyetlerdeki101 “El-Kitab”ı Tevrat olarak açıklamışlardır.102 Hadislerde ise Tevrat’ın Hz. Musa’ya veril-diği belirtilmektedir.103 Ne var ki, İncil’in Hz. İsa (a.s.)’ya, Zebur’un Hz.

Davud (a.s.)’a tahsisinin yanında, Tevrat’ın Hz. Musa (a.s.) ile birlikte zikre-dilmeyişinin sebebi üzerinde pek durulmamıştır.

halde hırpaladı, nerdeyse beni linç edip öldüreceklerdi. Ne olur, düşmanlarımı üstüme gül-dürme, beni bu zalim milletle bir tutma!”(Araf, 150). “Mûsâ’nın öfkesi yatışınca, levhaları yerden aldı. Onlardaki yazıda, Rab’lerinden çekinenler için hidâyet ve rahmet vardı(Araf, 154). Hem bir vakit biz o dağı bir gölgelik gibi İsrailoğulları’nın başlarının üstüne kaldır-mıştık da onlar, dağın üzerlerine düşeceğini sanmışlardı. O zaman demiştik ki: Size verdi-ğimiz bu kitab’a ciddiyetle sarılın ve içindeki gerçekleri düşünüp hiç hatırınızdan çıkarma-yın ki Allah’ı sayıp kötülüklerden sakınasınız (Araf, 171).

95 Bkz. “On Emir”in veriliş şekli: Çıkış, 19: 1-5, 16-20’de, “On Emir” ise, Çıkış, 20: 1-17’de belirtilmiştir.

96 Bkz. Yazır, III, 2091-2096.

97 Mâide, 46.

98 Nisa, 163.

99 Bakara, 53.

100 Bkz. Yazır, I, 352.

101 Bakara, 53, 87; En’am, 154; Hud, 17, 110; İsrâ, 2; Mü’minûn, 49; Furkân, 35; Kasas, 43;

Secde, 23; Sâffât, 117; Fussilet, 45.

102 Bkz. Taberî, Câmiu’l-Beyan, I, 323-324; Yazır, I, 352, 405, IV, 2828; Begavî, Ebû Muhammed el-Hüseyn İbn Mes’ûd, Meâlimu’t-Tenzîl, I, 95; Zemahşerî, Keşşâf, I, 142, II, 42, 88; Râzi, Mefâtih, VIII, 458, 601; Kurtubî, Ahkâm, XIII, 28, 30, 290;; Âlûsî, Ebu’l-Fadl Şihâbu’d-Din es-Seyyid Mahmûd, Rûhu’l-Maânî fi Tefsîri’l-Kur’ani’l-Azîm ve’s-Seb’i’l-Mesânî, XIV, 18, XX, 84.

103 Müslim, Hudud, 26, 27; Kader, 14; Buhari, Tefsir, 3.

Kısaca Hz. Musa (a.s.)’ya, üzerinde bir kısım ahkâmın yazılı bulundu-ğu levhaların104 ve dolayısıyla, bir “Kitab”ın verildiğini Kur’ân haber ver-mektedir. Ancak bu “Kitab”ın bugünkü şekliyle mevcut Tevrat olduğu iddiası gerçeği yansıtmamaktadır. Söz gelimi mevcut Tevrat sifirleri içeri-sinde yer alan: “Ve Rabbin kulu Musa orada, Moab diyarında öldü. Ve bu güne kadar kimse onun kabrini bilmez”105 cümlesinin Hz. Musa (a.s.)’ya inmiş olması ve onun bunu yazmış olması mantıkî değildir. Bu açıdan biz, bu konuda, Kur’ân’ın bize bildirdiklerine inanmakla mükellefiz. Çünkü Kur’ân, insanlık için yegâne doğru bilgi ve haber kaynağıdır. Nitekim Müs-lümanlar, gerek Kur’ân-ı Kerîm’de ve gerekse Hz. Peygamber (s.a.s.)’in hadislerinde Tevrat’la ilgili mevzulardan onda, Hz. Musa’ya nazil olmuş olan bir kısım âyetlerin bulunduğunu kabul ederler. Ama bununla birlikte Tevrat’ın pek çoğunun tahrif edildiğine de yine hem Kur’an’ın, hem de hadislerin açık ifadelerinden dolayı inanırlar. Zaten Tevrat’ın içerdiği bazı hakikatlerin Kur’an muhtevasıyla mukayesesinden de onun vahye ait bir kısım kalıntılara sahip olduğu anlaşılır. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.s.) Tevrat’ın çoğunun tahrif edilmesiyle birlikte içinde az da olsa vahiy mahsu-lü âyetlerin bulunduğunu ima eder bir şekilde şöyle buyurmuştur: “Ehl-i kitab’ın sözlerini ne doğrulayın ne de yalanlayın. Ancak: ‘Biz Allah’a, bize indirilen Kur’ân’a, keza İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakub’a ve onun to-runlarına indirilene ve yine Musa’ya, İsa’ya, hülâsa bütün peygamberlere Rab’leri tarafından verilen kitaplara iman ettik. Onlar arasında asla bir ayı-rım yapmayız. Biz yalnız O’na teslim olan Müslümanlarız’106 deyiniz”107 buyurmuştur.