• Sonuç bulunamadı

Kur’ân’ın Günümüze Ulaşması

TEVRAT VE KUR’ÂN TARİHİ İLE İLGİLİ GENEL BİLGİLER

B. KUR’ÂN TARİHİ

10. Kur’ân’ın Günümüze Ulaşması

Kur’ân ile ilgili buraya kadarki incelememizde görüldüğü üzere gerek Peygamberimiz (s.a.s.)’in vahyi alış keyfiyeti ve alınan vahyi hemen kayda geçirmesi ve gerekse daha sonra Raşid halifeler döneminde Kur’ân’ın muhafazası ile ilgili takip edilen usûl ve gösterilen titizlik, diğer semavî kitaplara nasip olmayan Kur’ân’a ait belirgin bir özelliktir. Beşer tarihin-de, Müslümanların Kur’ân için –onu ezberlemeleri, hem ezber hem de anlamak için okumaları ve Kur’ân’ı tedvin etmeleri açısından- gösterdik-leri îtinayı gösteren benzer bir toplum ve ikinci bir kitap olmamıştır. Bu hassasiyet ise İslâm’ın doğuşundan günümüze kadar da özelliğini hiçbir şekilde kaybetmeden süregelmiştir. Bu da Allah Teâla’nın onu koruma taahhüdünün362 gerçekleşmesidir.363 Bundandır ki, Kur’ân, diğer semavî kitapların maruz kaldığı tahrif, tebdil ve sened inkıtaı (nakil silsilesindeki kopukluk) gibi hadiselere maruz kalmamış aslî hüviyeti korunarak günü-müze kadar taşınmıştır.364

Zira dinî kitapların öğrenilmesinin sadece belli bir sınıfa ve belli bir kabileye inhisar ettirildiği eski devirlerde gelip geçmiş bazı cemiyetlerdeki-nin aksine, Hz. Muhammed (s.a.s.), bu öğrenimin cemiyetin bütün taba-kalarına ulaştırılması ve yayılması yolunu açmıştır. O, bu konuda “yazı” ve

“ezber” şeklinde ikili bir metot tatbik etmiştir. Bundan ayrı, gerek kendisi

361 Mennâu’l-Kattân, Mebâhis, s. 133-134.

362 “Hiç şüphe yok ki o zikri, Kur’anı Biz indirdik, onu koruyacak olan da Biziz”(Hicr, 9).

363 el-Kevserî, Muhammed Zahid, Makâlâtu’l-Kevserî, el-Mektebetu’l-Ezheriyye li’t-Türas, Kahi-re, 1994, s. 101.

364 Draz, En Mühim Mesaj Kur’an, s. 4.

bizzat ve gerekse ondan sonra işbaşına gelen Müslüman idareciler, bütün âmme ile ilgili ve idarî vazifelerde, memurların Kur’ân-ı Kerim’i bilen kim-seler arasından seçilmesine son derece dikkat ve îtina göstermişler ve onun öğretimi ve yayılması için gerekli tedbirleri almışlardır.365

Öte yandan Rasûlullah (s.a.s.)’tan sonraki devirlerde hem Kur’ân-ı Kerim’in muhafazası hem de günümüze ve daha ileriki nesillere ulaşması için, onu yüzünden olmak üzere okumasını bilmek ve yazılı bir nüshasına sahip olmak yeterli sayılmamıştır. Buna ilâve olarak iyi yetişmiş bir

“üstad” veya “üstadlar” yanında Kur’ân talim etmek ve hem talebenin bunu tamamen ve gereği gibi öğrendiğini ve hem de sahip olduğu elin-deki Kur’ân nüshasının sahih ve muteber bir nüsha olduğunu tevsîk için bir icazetname (diploma) şartı konulmuştur.366

Ne var ki, Hz. Osman zamanında istinsah edilerek belli başlı İslâm merkezlerine gönderilen Mushaflardan dört tanesi yangın, harp, su bas-kınları veya benzeri olaylar sonucu yok olmuş, ancak bunlardan üç tanesi günümüze kadar gelebilmiştir.367 Bunlardan Taşkent’te bulunan Kur’ân nüshası, İstanbul’da Topkapı Sarayı’ndaki bir diğer nüsha ile birlikte Ha-life Hz. Osman (r.a.)’a atfedilmektedir. Yine İstanbul’da HaHa-life Hz.

Ömer (r.a.)’e atfedilen bir Kur’ân-ı Kerim sahifesi vardır. Paris, “Biblio-théque National”de muhafaza olunan ve bugün mütehassıslarınca H. 2.

ve 3. asırlardan kalma olduğu tesbit edilen “Kur’ân parçaları” mevcuttur.

Bunlardan başka, Kahire, San’a, İran ve Afganistan’da ve sair ülkelerde yazılış tarihleri pek eski asırlara kadar varan Kur’ân nüshaları bulunmak-tadır. Bütün bunlar birbirleriyle mukayese edildiğinde görülmüştür ki bunlar arasında sadece yazıcılarının (müstensihler’in) bir iki yazı hatası müstesna, hiçbir fark bulunmamaktadır. Bunun yanında Kur’ân-ı Kerimi baştan sona aynı şekilde ve Kur’ân metnine tamamen uygun sûrette ez-berlemiş, sadece Türkiye’de 150.000 kadarı mevcut yüzbinlerce hafızın yeryüzünde bulunuşunu da göz önünde bulundurmamız îcab eder.368 Kur’ân-ı Kerim için hal bu iken, buna mukabil bugün aynı şartlara sahip bir Tevrat ve İncil nüshası olmadığı gibi, mevcutlar içerisinden herhangi

365 Muhammed Hamidullah, Kur’an-ı Kerim Tarihi, s. 86.

366 Muhammed Hamidullah, age., s. 87.

367 Demirci, Muhsin, Tefsir Usûlü ve Tarihi, MÜ. İlahiyat fakültesi vakfı yay., İstanbul, 1998, s. 68.

368 Muhammed Hamidullah, age., s. 87.

birisinin metnine sadık kalmak şartı ile harfi harfine bir Tevrat ve İncil hafızına da rastlamak mümkün değildir. Eğer bu mümkün olsa idi gizli kalmaz, bunu önce, Kur’ânda bir eksik ve kusur bulmayı hayatlarına gaye edinen müsteşrikler ilân ederlerdi. Bugün müsteşrikler, Kur’ân’ın ilk va-hyedildiği şekilde olmadığını, onun kendi kitapları gibi asliyetini kaybet-tiğini ileri sürebilmişlerdir. Bu iddialarıyla onlar hiç olmazsa Kur’ânı, kendi kitapları seviyesine indirebilirlerse, kendilerini muvaffak olmuş sayacaklardır.369 Ne var ki bu çabaları hep neticesiz kalmıştır. Bunlardan biri olan Leblois, Kur’ân’ın muhafazasındaki sağlamlıktan İncil için olma-sını temenni ettiği hasreti şöyle dile getirir: “Kim istemezdi ki, Hz.

İsa’nın vefatından sonra, yakın tilmizlerinden birisi, onun talimini yazı ile kaydetmiş olsun.”370 Buna benzer bir kısım maksatlı kimseler, bazı eski Kur’ân nüshalarına kan lekesi sürmekle Hz. Osman (r.a.)’ın şehid edildi-ğinde elinde bulunan nüsaha zannedilmesi cüretini de göstermişlerdir.

Acaba kütüphanelerde bu şekilde kaç Mushaf bulunmaktadır?371 Kur’ân’a karşı taraf olan bu kimselerin bu türden uğraşıları neticesiz kalmış, um-duklarını bulamamışlardır.372

Sözün özü, Kur’ân’la ilgili taraflı-tarafsız araştırmalar ve incelemeler, bugün dünyadaki tüm Kur’ân nüshalarının aralarında bir fark olmadığı-nı373 ve Allah Rasûlüne indiği gibi korunduğunu göstermektedir. Bugün çağdaş Hristiyan yazarlar da Hz. Osman (r.a.) tarafından hazırlatılmış olan nüshanın aynı zamanda Hz. Ebû Bekir (r.a.)’in cem ettirdiği nüsha ile de tamamen aynı oluğunu374 teyid etmektedirler. Scwally bu konuda şöyle der: “Zeyd’in hazırladığı iki nüshanın da aynı olduğu ve Hz. Os-man’ın istinsah ettirdiği mushafın Hz. Hafsa’dakinin kopyasından başka bir şey olmadığıdır. Unutmamak gerekir ki, Hz. Hafsa’daki nüshayla ilgili bütün vesikalar sadece ilk halifeye değil, aynı zamanda metin olarak

369 Cerrahoğlu, Tefsir Usûlü, s. 113.

370 Ulutürk Veli, “Kur’an’ın Muhafazası ve Yakılma Hadisesi”, Yeni Ümit Der., II, say.9, 1990, s. 25; Draz, Abdullah, Kur’an’ın Anlaşılmasına Doğru, (Çev. Salih Akdemir), Mim yay., Ankara, 1983, s. 31.

371 Kevserî, Makâlât, s. 110.

372 Kevserî, Makâlât, s. 114.

373 Muhammed Hamidullah, Kur’an-ı Kerim Tarihi, s. 87.

374 Bkz. Buhari, Fadâilu’l-Kur’an, 3.

da Hz. Peygambere dayanmaktadır.375 Bu ilahî mesaj öyle dikkatli, titiz bir şekilde korunmuştur ki, bugün dünyanın her tarafında en yaygın kitap olan bu eser, bir harf farkı olmaksızın binlerce yıldan beri okunmaktadır.

Matbaa, kaydetme, ulaşım imkanlarına rağmen yirminci asırda yaşamış ünlü şahısların eserlerinde bile farklılıklar bulunması, bu işin başlı başına mucize olduğunu gösterir.376