• Sonuç bulunamadı

Kur’ân’ın Çoğaltılması

TEVRAT VE KUR’ÂN TARİHİ İLE İLGİLİ GENEL BİLGİLER

B. KUR’ÂN TARİHİ

9. Kur’ân’ın Çoğaltılması

Kur’ân-ı Kerim’in çoğaltılması, kaynakların ittifakla bildirdiğine göre Hz. Osman döneminde yapılan bir çalışmadır. Az önce de görüldüğü gibi, çeşitli yazı vasıtaları üzerine geçirilmiş âyet metinlerinin sahifeler halinde istinsah edilmesi şeklindeki Hz. Zeyd’in çalışması, Hz. Ebû

341 Suyûtî, İtkân, I, 184.

342 Zürkânî, Menâhil, I, 252-253; Ayrıca Kur’an’ın cem’i ile ilgili daha geniş bilgi için bkz., Suyûtî, İtkân, I, 181-194; Subhi Salih, Mebâhis, s. 84-88; Zerkeşî, Burhan, I, 231-240.

343 Buhari, Fadâilu’l-Kur’an, 3; Tirmîzi, Tefsîru Sûre, 9, 18.

344 Yıldırım, Kur’an’ İlimlerine Giriş, s. 65.

345 Zürkânî, Menâhil, I, 253; Muhammed Hamidullah, Kur’an-ı Kerim Tarihi, s. 46.

kir’in hilâfeti zamanında mevcut malzemenin “topluca yazıyla tesbiti”

ameliyesinden ibaret346 olup resmî bir Kur’ân nüshası tedvin ve tertîbi çalışmasıdır. Hz. Ebû Bekir zamanındaki bu cem’ işinden sonra, Hz.

Ömer’in hilâfetinde ve Hz. Osman’ın hilâfetinin ilk yıllarında da aynı durum devam etti. Ancak az bir zaman sonra Müslümanlar arasında, bu Mushaftan müteaddit nüshalar halinde çoğaltılması zarureti ortaya çıktı.

Bilindiği gibi Hz. Osman devrindeki fetihlerle İslâm devleti sınırları Arabistan sınırlarını aşmış, bu vesileyle insanlar İslâm’a grup grup dahil olmaya başlamışlardı. Sahabe ise İslâm devletinin ileri gelen merkezlerine dağılmıştı. Her şehir ahalisi, aralarında bulunan meşhur sahabelerin öğret-tiği kıraati öğreniyorlardı. Meselâ Şamlılar Kur’ân’ı Übey b. Ka’b’den, Kûfeliler Abdullah b. Mes’ud’dan, Basralılar ise Ebû Mûsa el-Eş’arî’den öğrenmişlerdi. Böylece şehirler arasında kıraat farklılıkları ortaya çıkmış ve bu farklılıklar Kur’ân kıraâtıyla alâkalı ihtilâf ve tartışma konusu olmuştu.

Zira Hz. Ebû Bekir devrinde yazılan Mushaf, “yedi harf” (lehçe) göz önünde bulundurularak, yani bazı kelimeler, lehçelere göre değişik telâffuz-ları gösterecek şekilde yazılmıştı. Çoğu kez imlâsı aynı olduğu halde, telâf-fuzu farklı olabiliyordu. Ancak sahabe Kur’ânın “yedi harf” üzere indiğini bildiği için347 aralarında bu ölçüde bir ihtilâf sözkonusu değildi.348 Ne var ki yeni Müslüman olan gayr-ı arab unsurlar, diğer lehçeleri bilmediklerin-den öğrendikleri kıraatin, başkası mümkün olmayan öğrendikleri tek kıraat olduğuna inanıyorlardı. Bu yüzden de münakaşalar çıkıyor, birbirine kâfir diyecek kadar vahim olaylar cereyan ediyordu.349 Meselâ Ebû Kılâbe’nin bildirdiğine göre Hz. Osman’ın hilâfeti sırasında muallimin biri bir zâtın kıraatini, diğer biri bir başka zâtın kıraatini öğretiyordu. Öğrenci çocuklar ihtilâfa düşüyor ve meseleyi hocalara götürüyorlardı. Neticede iş okuyuş farkından dolayı biri diğerini kâfir sayma noktasına kadar varmıştı. Hz.

Osman duruma muttali olunca hutbe verip: “siz benim yanımda bile ihtilâf ediyorsunuz. Daha uzak yerde bulunanlar elbette daha fazla ihtilâfa düşer-ler” deyip, Mushaf’ı çoğaltmak gerktiği kanaatine vardı.”350

346 Muhammed Hamidullah, age., s. 48.

347 Zürkânî, Menâhil, I, 141.

348 Zürkânî, Menâhil, I, 255.

349 Yıldırım, Kur’an’ İlimlerine Giriş, s. 67.

350 Zürkânî, Menâhil, I, 255-256.

Bu ve benzeri hâdiseler yaşanırken asıl bardağı taşıran damla, Buharinin de bildirdiği gibi şu hadise olmuştur: “Huzeyfe b. Yemân Şam ve Iraklı askerlerle Azerbeycan ve Ermenistan seferinde savaştıktan sonra iki belde askerlerinin Kur’ân kıraâtindeki ihtilâfları Hz. Huzeyfe’yi kor-kuttuğu için Medine’ye döner dönmez daha evine gitmeden Hz. Os-man’ın huzuruna çıkarak Hz. Osman’a şöyle dedi: “Ne olur, mahvolma-dan önce şu ümmetin imdadına yetiş! Yahudi ve Hristiyanların düştüğü ihtilâfa düşmeden önce, onları bu ihtilâftan kurtar.” Bunun üzerine Hz.

Osman Hafsa’ya haber göndererek, elinde bulunan Mushaf’dan nüshalar çıkartılacağını, bu iş bittikten sonra, nüshasının kendisine iade edileceğini söyleyerek asıl nüshayı istedi. Hafsa’da hemen elindeki Mushaf’ı Hz.

Osman’a gönderdi. Hz. Osman ise Zeyd b. Sabit, Abdullah b. Zübeyr, Saîd b. Âs ve Abdurrahmân b. Hâris b. Hişam’dan müteşekkil heyete Kur’ân’ı istinsah etmelerini emretti. Onlar da bunu birkaç nüsha halinde istinsah ederek çoğalttılar. Hz. Osman, Zeyd’den başka Kureyş’e mensub olan diğer üç kişiye “Zeyd ile Kur’ân hakkında bir şey üzerinde ihtilâf ettiğiniz zaman onu Kureyş lehçesiyle yazınız. Çünkü Kur’ân onların lehçesiyle inmiştir” dedi. Bu dört kişilik heyet denileni aynen uyguladılar ve Kur’ân’ı bu şekilde Mushaf üzerine birkaç nüsha halinde istinsah etti-ler. Hz. Osman, Hafsa’dan istediği nüshayı iade etti. Çoğaltılan nüshaları ise o günkü ilim merkezlerine göndererek, bu nüshalar dışındaki diğer Kur’ân nüshalarının ve Kur’ân yazılı yaprakların yakılmasını emretti.”351

Bu heyette, mezkûr dört kişiden başka Ubey b. Ka’b’ın da bulunduğu, sayılarının on iki olduğu da rivayet edilmektedir. Öyle anlaşılıyor ki bunlar, müteaddit nüshaları yazmak için ihtiyaç halinde yardım eden, ancak de-vamlı komisyon üyesi olmayan şahıslar idiler.352 Hicrî 24. yılın sonu ile 25.

yılın başlarında ele alınan bu teksir işi353 bitince yazılan mushaflar, camide okunarak müslümanların ittifakına mazhar oldu.354 Çoğaltılan bu nüshala-rın adedi rivayetlere göre dört ile yedi arasında değişmektedir. Bunlardan

351 Buhâri, Fedâilu’l-Kur’an, 3. Ayrıac bkz. Ebu Bekr Abdullah İbn Süleyman İbn el-Eş’as es-Sicistânî, Kitabu’l-Mesâhif, (thk., Muhibbudin Abdussübhân Vâiz), Katar, 1995, I, 204-208.

352 Muhammed Hamidullah, Kur’an-ı Kerim Tarihi, s. 49; Suyûtî, İtkân, I, 188.

353 Zürkânî, Menâhil, I, 257.

354 Taberî, Câmiu’l-Beyan, I, 50.

birisi Medine’de muhafaza edilip, diğer üçü, zamanın başlıca İslâm merkez-leri olan Kûfe, Basra ve Şam’a gönderildi. Sayısı yedi olan rivayete göre ise, Mekke, Yemen ve Bahreyn’e de birer nüsha gönderilmiştir.355 İstinsah işi bu şekilde tamamlanınca Hz. Osman, bu resmî nüshalara uygun düşmeyen Kur’ân metinlerinin ve diğer şahsî nüshaların imha edilmesini emretti.356 Bundan maksadı, müslümanlar için verilen geçiçi bir müsaade eseri olan bazı kelimeleri, diğer lehçelerle okuma işine son verip, bir harf üzerinde toplamaktı. Lehçe farkı, mahdut bazı kelimeler de olsa, müslümanlar ara-sında ihtilâfa sebep olabiliyordu. Diğer taraftan, şahsî nüshalar eksik olabil-dikleri gibi, titiz bir kontrolden geçmeolabil-diklerinden yanlışlar da ihtiva edebi-liyorlardı. Zira tek kişi hata edebilir, ancak hafızlardan müteşekkil bir heye-tin yanılması oldukça zordur.357 “Fakat Hz. Osman’ın emrine rağmen öyle anlaşılıyor ki, şahsî mushaflar –geniş İslâm dünyasına yayıldığından- büs-bütün ortadan kalkmadı. H. 3. ve 4. asırda, Kur’ân tarihine dair eser yazan-lar, İbn. Mes’ud, Ubey b. Ka’b, Hz. Aişe, Hz. Ali gibi zevatın mushaflarını358 gördüklerini bildirirler. Bu da iyi olmuştur. Kaybolsalardı, muarızlar tara-fından fazla bir fark olduğu iddia edilebilirdi.”359 Oysa ki, Hz. Osman’ın gerek kendisinde bulundurduğu, gerekse diğer şehirlere gönderdiği mushaflara itiraz vaki olmamış, derhal benimsenmiş, kısa zaman içinde de bunlardan istinsahlar yapılarak birçok müslümanın elinde Kur’ân nüshaları görülmeye başlamıştır360.

Burada Hz. Ebû Bekir ile Hz. Osman’ın yaptıkları işler arasındaki farklılıkları şöyle sıralayabiliriz: Hz. Ebû Bekir, Kur’ân’ı, özellikle onun taşıyıcıları olan hafızların şavaşlarda şehid düşmeleri ve dolayısıyla da onun kaybolma endişesine binaen muhtemel bir ihtilâfı önlemek için, ashabın ittifakıyle, Rasûlullah’dan kalan sahifeleri Mushaf halinde

355 Sicistânî, Kitabu’l-Mesâhif, I, 241-242; Zerkeşî, Burhan, I, 240; Suyûtî, İtkân, I, 189.

356 Zürkânî, Menâhil, I, 260; Taberî, Câmiu’l-Beyan, I, 50; Muhammed Hamidullah, Kur’an-ı Kerim Tarihi, s. 49; Ayrıca Kur’an’ı-Kerim’in kayda geçirilmesi, Mushaf haline getirilmesi, çoğaltılması ve resmî nüshalara uygun düşmeyen Kur’an metinlerinin ve diğer şahsî nüsha-ların imha edilmesi ile ilgili bilgi için bkz. Ulutürk Veli, Yeni Ümit Der. “Kur’an’ın Muha-fazası ve Yakılma Hadisesi” I, say. 6, 1989, s. 47-50; I, say.7, 1990, s. 47-50; I, say.8, 1990, s. 26-29; II, say. 9, 1990, s. 22-25.

357 Yıldırım, Kur’an’ İlimlerine Giriş, s. 69.

358 Zürkânî, Menâhil, I, 261.

359 Yıldırım, age., s. 69-70.

360 Cerrahoğlu, Tefsir Usûlü, s. 76.

dı ve ona resmî bir şekil verdi. Hz. Osman ise, kıraât farklılıklarından dolayı ihtilâfların çoğalması ve buna bağlı olarak insanların birbirlerini suçlar hale gelmeleri neticesinde, bazı kelimeleri, mahallî lehçelere göre okuma imkanı veren muvakkat iznin sona erdiği kanaâtine vararak, bu durumu bilmeyenlerin ve Arap olmayan müslümanların da sayısı artınca, ümmeti bir harf (lehçe) etrafında topladı. Böylece fitnenin kökü kazındı.

İhtilâf noktaları bertaraf edildi. Böylelikle Kur’ân, zamanın ve asırların değişmesine rağmen muhtemel birtakım tahrif ve ziyadeliklerin dahil olmasına karşı sağlam bir koruma altına alınmış oldu.361