• Sonuç bulunamadı

TEVRAT VE KUR’ÂN TARİHİ İLE İLGİLİ GENEL BİLGİLER

A. TEVRAT TARİHİ

3. Tevrat’ın Nüzûlü

Hz. Musa’nın hangi yıllar arasında yaşadığı hususunda kesin bir bil-giye sahip değiliz. Bazı yazarlar tarafından ileri sürülen tarihlerin bir kıs-mı kesin gibi görünüyorsa da bunlar gerçeği yansıtmamaktadır.32 Bugün elde bulunan ve Yahudi öğretilerininin temelini teşkil eden Tevrat/Ahd-i Atîk’in nüzûlü hakkında kesin bir şey söylemek oldukça zordur. Tevrat’ın Hz. Musa’ya Sina dağında vahyedilmesi ile başlayan Yahudilik’ten önce İsrailoğulları’nın durumu hakkında yazılanlar da söylenenler de an’anelere dayanır. Buna rağmen bu hususta birçok teoriler ortaya atılmış, derin çalışma ve tartışmalar yapılmış ve hâlâ da yapılmaktadır.33

Tevrat’ın nüzûlüyle ilgili Yahudi kaynakları ve belgeleri çelişkili bilgiler ihtiva etmektedir. Eski Ahit’in verdiği bilgilerle Rabbanî kaynakların verdi-ği bilgiler arasında uzlaştırılması mümkün olmayan farklılıklar bulunmak-tadır. Bunlardan bir kısmı mevcut Tevrat’ın, kelime kelime, Rab Yahve tarafından Hz. Musa’ya indirildiğini iddia ederken diğer bir kısmı ise bunu reddetmektedir. Örneğin Alman Protestan Kilisesi Komisyonu’nun kont-rolünden geçmiş olan Eski ve Yeni Ahit çevirisinde şu cümleler yer almak-tadır: “Kutsal Kitap (Yani Eski ve Yeni Ahit) gökten inmiş değildir. Eski Ahit’in 39 kitabı yaklaşık bir milenyumda dört incil ise üçyüz yıla varan bir sürede yavaş yavaş gelişmiş ve son şeklini almıştır.”34 Filozof Baruch Spinoza 1670’te adını vermeden yayınladığı “Tractatus theologia-politicus”

adlı kitabında şöyle demiştir: “Kutsal Kitabın, olduğu gibi, bir insana gök-ten inen Tanrı mektubu olduğuna inanan kişi, hiç şüphesiz beni, Kutsal Ruh’a karşı günah işlemekle suçlayacaktır. Çünkü ben burada Tanrı

limesine yer vermemiştir (bkz. es-Samarrâî, Fi’t-Ta’rib ve’1-Muarrab, Beyrut, 1985). Bu konuda ayrıca bkz. Ömer Rıza Kehhâle, El-Alfâzu’l-Muarraba ve’1-Mevsuatu’l-Vâridatu fi’s-Senavâti’1-Aşer-Râbia, Dımaşk-1972.

32 Mesela: Robert Isaac Wilberforce, The Five Empires an Outline of Ancient History, London-1847, s. 27’de Hz. Musa’nın yaşadığı dönem için M.Ö.1201 tarihini verir. M.Ö.

1461 yılında Hz. İbrahim’in ölümünden 260 yıl sonrasına gelerek bu tarihi bulur. Ancak dinler tarihi araştırmacılarının çoğunluğu, M.Ö. 1200’den önce olduğu görüşündedir.

Bkz., R.H. Pfeiffer, Introduction to the Old Testament, s. 21-23; Yine Martin Noth, The History of Israel, London-1960, s. 112’de M.Ö. 1205 tarihini ileri sürer. Oysa bu tarih bir papirüste bulunan bir yahudi ismine ait olan bir tarihtir(Yaşar Kutluay, İslâm ve Yahudi Mezhepleri, AÜ İlahiyat Fakültesi yay., Ankara, 1965, s. 116).

33 Kutluay, s. 116.

34 Örs, s. 5.

mının yanlışlarla dolu, birçok yerleri kesilmiş, değiştirilmiş ve birçok yerle-rinde kendi kendisiyle çelişir hale gelmiş olduğunu ileri sürmekteyim. Ama eğer onlar da düşünecek olurlarsa hiç şüphesiz bağırmaktan vazgeçecekler-dir.”35 Zira Rabbanî geleneğe muhalefet eden rabbilerden biri Midraş Rabah’da şöyle demiştir: “Tanrı Musa’ya bütün Torah’ı (Tevrat) öğretmiş midir? Zira “ölçüsü dünyadan uzun, denizden geniştir”36 yazılıdır. Musa, kırk günde bunların hepsini öğrenmiş midir? Hayır! Fakat, Rab, sadece genel kuralları öğretmiştir.”37

Diğer yandan Rabbî Yosi’nin38 Babil Talmudu’nun Sukkah Bölümünde nakledilen bir görüşü, Tevratın vahyi ile ilgili bütün Rabbanî anlayışa muhalefet etmektedir. Rabbî Yosi, Tevrat’ın “Rab Sina’dan geldi”39 cümlesi-ne ve gecümlesi-nel Rabbanî anlayışa muhalefet ederek “Ne Rabbimiz yeryüzücümlesi-ne indi, ne de Musa göğe çıktı. Çünkü (Eski Ahid’de) ‘Gökler, Allah’ın gökleri-dir, fakat yeri insanoğluna vermiştir’40 yazılıdır” demiştir. Rabbî Yosi’nin bu sözünün anlamı, yorumlara açıktır, fakat herşeyden önce, Tanrı’nın Tevrat’ı vermek için Sina Dağı’na indiğini belirten Tevrat’ın ifadelerine41 ve genel Rabbanî anlayışa muhalefet etmektedir. Daha açık bir deyişle Tevrat’ın, Allah kelâmı olmadığı vurgulanmaktadır.42

Bununla birlikte Yahudilere göre bugünkü Tevrat, kelime kelime, Rab Yahve tarafından Hz. Musa’ya vahyedilmiştir. İsrailoğullarına göre Rab Yahve, en büyük peygamber olan Hz. Musa aracılığı ile ilâhî kanunlarını bildirmiştir.43 Genel olarak Rabbanî gelenekte, Tevrat’ın, tefsiri Mişna ve Talmud ile birlikte, bir defada, kırk günlük Sina Dağı buluşmasında verildiği ve hatta ileride din adına vaki olacak meselelerin çözümlerinin dahi Musa’ya öğretildiği, geriye vahyedilecek birşeyin kalmadığı iddia

35 Örs, s. 5.

36 Eyub, 11: 9.

37 Adam, s. 56. Ayrıca bkz. MR. Semot Rabah, XLI:6.

38 Rabbi Yosi, Tannaîmin üçüncü neslindendir. O Rabbi Ismael’in en seçkin öğrencilerinden biridir. Bununla birlikte, Mişna’da onun ismi ve görüşleri yer almamıştır (bkz. Strack, Herman L. Introduction to the Talmud and Midrash, New York, 1983, s. 114).

39 Tesniye, 33: 2.

40 Mezmurlar, 115: 16.

41 Bkz. Çıkış, 19, 20, 24’üncü bablar.

42 Adam, s. 59.

43 Ömer Faruk Harman, Metin, Muhteva ve Kaynak Açısından Yahudi Kutsal Kitapları, (ba-sılmamış doçentlik çalışması) İstanbul, 1988, s. 41-42.

edilmiştir.44 Bugün aşağıdaki şu ifadenin, bütün Yahudilerce olmasa bile büyük çoğunluğu tarafından kabul edilerek, günlük dua kitaplarına dahil edilen45 ve sinagogta ibadet esnasında Torah havaya kaldırıldığında ayinin bir parçası olarak okunması, Yahudi iman esaslarından sayılmıştır: “Ve bu Rabbin emrine uygun olarak, Musa’nın İsrail’in çocuklarının önüne koyduğu Torah’tır.”46 Aynı şekilde Yahudi iman esasları arasında şu ifade de yer almaktadır: “Ben tam bir imanla inanırım ki, bugün elimizde olan Torah üstadımız Musa’ya (selâm onun üzerine olsun) verilenin aynısıdır.”47 Bu ifade Yahudi inanç esaslarının sekizinci maddesini teşkil etmektedir. Söz konusu inanç esaslarını tesbit eden Maimonides48 bu maddeyi şöyle açıklamıştır: “Torah gökten vahyedilmiştir. Bu ifade Torah’ın bütününün Musa tarafından sonraki nesillere nakledilen Torah’ın aynısı ve tamamen ilâhî kaynaklı olduğu şeklindeki inancımıza delâlet eder. Bununla iletişimin gerçek tabiatını Torah’ın kendisine geldiği Musa’dan başka kimsenin bilmediği ve mecâzen “konuşma” diye isimlendirilen bir şekilde, Torah’ın bütününün Tanrı katından geldiğini kastediyorum.”49

Bugün birçok Tevrat okuyucusu, Eski Ahit’in tamamının Tanrı katın-dan geldiğini, ellerindeki Kitab-ı Mukaddes’lerin giriş kısmında okumuş oldukları bilgileri tekrarlayarak ve “Jewish Encyclopedia” ve “Hasting’in Dictionary of the Bible”ı gibi çalışmalardaki maddelere başvurmalarını salık vererek ispatlamaya çalışırlar; yani bu kitabın Ruhulkudüs vasıtasıyla ilhama mazhar olan insanlar tarafından yazılmakla beraber tamamının mü-ellifinin yine de Tanrı olduğunu söylerler.50

44 Adam, s. 55.

45 Kutluay, s. 128.

46 Singer’s Prayer Book, s. 69.

47 Singer’s Prayer Book, s. 90.

48 Moşe Maimonides, Endülüs’lü meşhur bir Yahudi din bilginidir(d.1135-ö.1204). Rambam yani Moşe Ben Maimon veya Araplar arasında Ebu Musa Bin Maimun diye bilinir. Çağının bütün bilimlerini kendinde toplamış bir matematikçi, gökbilimci, doktor, dilbilimci, filozof, görkemli bir Talmudist’tir. Yahudi teoloji ve düşüncesine pek büyük tesiri olmuştur. Yahudi inancının on üç esasını “Sanhedrin” kitabına yazdığı mukaddimede ortaya koymuştur(Besalel, II, 374-379).

49 Louis Jacobs, Torah ve Modern Tenkitçilik, çev., Mahmut Salihoğlu (Louis Jacobs’ın We Have Reason to Believe –Vallentine Mitchell: London, 1995-isimli eserinin 57-69 sayfaları arasındaki 6. bölümün tercümesidir.

50 Maurice Bucaille, Tevrat, İnciller, Kur’an-ı Kerim ve Bilim (La Bible, le Coran, et la science), (çev., Suat Yıldırım) İzmir-ts, s. 3.

El-Hindî şöyle der: Hiç şüphesiz, bugün Yahudilerin elinde bulunan Eski Ahit mevcut haliyle Allah katından nâzil olmuş bir kitap olmadığı gibi, Hristiyanların elinde bulunan İncil’de Hz. İsa’ya indirilmiş İncil değildir.51 Ancak bu durum, onları bütünüyle efsane koleksiyonlar dehli-zine atmayı gerektirmez. Yaratmanın gerçek olduğuna, Allah tarafından Hz. Musa’ya buyrukların verildiğine, meselâ Hz. Süleyman (a.s.)’ın za-manında olduğu gibi, insanların işlerine Allah’ın müdahalelerine pekâlâ inanılabilir ve bu olayların özünün bize bildirildiği düşünülebilir. Ancak başlangıçtaki sözlü rivayetin yazıya geçirilmesinde insanların payı son derece fazla olduğundan, tasvir edilen hususların ayrıntılarının titiz bir şekilde eleştiriye tabi tutulması gerektiği aslâ gözden uzak tutulmamalı-dır. Bir başka deyişle bütün bu kitapların içinde vahiy vartutulmamalı-dır. Fakat bu-gün sahip olduğumuz kitaplar, yaşamış oldukları şartlara ve karşı karşıya kaldıkları zaruretlere bağımlı olarak, canlarının istediği gibi metinleri değiştiren insanların, bize bırakmayı arzu ettiklerinden ibarettir.52 Aynı düşünceyi Yahudi tarihinde, Yahudi dinine ve dolayısıyla Tevrat’a en katı eleştiriyi yapan meşhur Yahudi psikanalist Sigmund Freud da destekle-mektedir. Zira Freud’a göre, mevcut haliyle vahyî bir kitap olmayan Tev-rat, beşerî bir kitap olarak bile bir çok değişikliğe maruz kalmıştır. Bir zamanlar, Tevrat’ın muhtevası yeniden ele alınmış, güdülen gizli amaçlara uygun olarak tahrif edilmiş ve genişletilmiştir.53

Evet tahrife uğramamış Tevrat Allah katından nazil olmuş bir kitap-tır.54 Ama bugün elimizde bulunan Tevrat, o Tevrat değildir. Her ne kadar Yahudi kaynaklar ve Yahudi din adamları, mevcut Tevrat’a bir kut-sallık ve bir ilâhîlik atfedip, bugünkü Tevrat’ı, Allah katından nazil olmuş ve olduğu şekliyle de günümüze ulaşmış Tevrat olarak nitelemeye çalışsa-lar da, bu bir ümniye ve idealden öteye geçememişdir.55 Zira bu konuda Kur’ân-ı Kerim, insanlara doğru yolu gösteren, içerisinde hidayet ve ay-dınlık bulunan, Allah’dan başka mabud tanımayıp O’na hiçbir şeyi ortak

51 el-Hindî, Rahmetullah İbn Halilirrahman el-Osmânî el-Kîrenâvî, İzhâru’l-Hak, Kahire, 1994, II, 399-400.

52 Maurice Bucaille, s. 12.

53 Adam, s. 164.

54 Âl-i İmran, 3, 48, 50, 65, 93; Mâide, 43, 44, 46, 66, 68, 110; A’raf, 157; Tevbe, 111;

Fetih, 29; Saf, 6; Cum’a, 5.

55 Bkz. el-Hindî, I, 112-128.

koşmayan Tevrat’ın Allah tarafından gönderildiğini belirtirken;56 gönde-rilen bu Kitab’ın daha sonra, İsrailoğulları tarafından kelimelerinin yerleri değiştirilip, arzu ettikleri şekle sokmaları sûretiyle tahrif edildiğini de şu âyet-i kerimelerle beyan etmektedir: “Nasıl olur onların size güvenmele-rini beklersiniz ki? Onlardan bir zümre vardı ki; Allah’ın kelâmını işitip akılları aldıktan sonra, bile bile onu tahrif eder, değiştirirlerdi.”57 Yine

“İşte o Yahudileri, verdikleri kesin sözü bozduklarındandır ki lânetledik, onların kalblerini katılaştırdık. Böylece onlar kelimeleri yerlerinden oyna-tarak tahrif ederler. Kendilerine tebliğ edilen hususlardan pek çoğunu unuttular.”58 Burada söz konusu tahrifin “lâfzî tahrif”le birlikte “manevî tahrif” olabileceği bir kısım müfessirlerce de belirtilmiştir. “Zira Yahudi-lerden bir grup vardı ki; Allah’ın kelâmını, yani Tevrat’ı işitirler, beller-lerdi de sonra yine onu tahrif ederbeller-lerdi, manasını değiştirecek bir sûrette kelimelerin ve harflerin yerlerini, manalarını değiştirirlerdi. Hem bunu anlayamadıklarından, akıl ve idrak noksanlığından dolayı değil, akılları erdikten, ne manasında, ne de Allah kelâmı olduğunda asla şüpheleri kalmadıktan sonra bile bile ve kasten yaparlardı.”59