• Sonuç bulunamadı

Tevrat’ın Çoğaltılması

TEVRAT VE KUR’ÂN TARİHİ İLE İLGİLİ GENEL BİLGİLER

A. TEVRAT TARİHİ

7. Tevrat’ın Çoğaltılması

Her hangi bir kitabın çoğaltılabilmesi ve istifadeye sunulabilmesi için esaslı ve sağlam bir nüshaya ihtiyaç vardır. Hele istinsah edilip nesilden nesile intikal edecek olan bu kitap, merci olacak ve insanlığa yol göstere-cek ilâhî bir kitap ise, bu metnin sıhhatinin kesin olması gerekir. Bugün Ahd-i Atîk adı altında toplanmış bulunan bütün din kitapları sözkonusu böyle bir mesnetten yoksun bulunmaktadır. Her ne kadar bir kısım Ya-hudi ve Hristiyan din adamları 18. ve hatta 19. asra kadar Ahd-i Atîk kitaplarının, Nebiler tarafından ilham yoluyla yazılmış olduğunu idia etseler de126, yapılan ilmî araştırmalar neticesinde bu düşünce geçerliliğini yitirmiş olup, Hz. Musa’ya nisbet edilen sifirler’in ve diğer kitap’ların, on asrı aşkın bir sürede bir kısım meçhul müellifler tarafından kaleme alındı-ğı belirtilmektedir.127 Bununla birlikte Yahudi âlimleri, Peygamberler tarafından ilham yoluyla yazılmış olduğuna inandıkları Eski Ahit’in asıl nüshalarının hiçbirisinin bizlere ulaşmadığını itiraf etmişlerdir. Ulaşanlar ise asıl nüshalardan alıntılar neticesinde meydana gelen nüshalardır128, demişlerdir.

Tevrat’ın tarihçesi bakımından II. Mabed Dönemi önemli bir dönem olmuştur. Bu dönemin başlangıcı ise, 538’de Perslilerle yapılan savaşta Babil Krallığına son verilmesi ve Yahudilerin tekrar Kudüs’e dönmelerine ve Mabed’i yeniden inşa etmelerine izin verilmesiyle başlar. Başta Ezra olmak üzere onun kurduğu Knesset Ha-Gadol (Büyük Meclis) ve önde gelen üyeleri Soferîm’in129 yaptığı çalışmalar, bugünkü Tevrat’ın temelini teşkil etmiştir.130 Ezra, Yahudi din ve tarihinde önemli bir isimdir.

126 Kâmûsu’l-Kitâbi’l-Mukaddes, “el-Kitabu’l-Mukaddes” md., s. 763; Muhammed Ali el-Bâr, age., I, 126.

127 Muhammed Ali el-Bâr, age., I, 125.

128 Kâmûsu’l-Kitâbi’l-Mukaddes, s. 763.

129 Soferîm, “Müstensih” veya “yazar” yahut “yazıcılar” anlamındadır. Tevrat metni yazmada ehil olan kimselere müstensih anlamında “Sofer” denilmektedir. Ezra tarafından kurulan ve Knesset Ha-Gadol (Büyük Meclis)’in üyesi olan ve aynı zamanda Tevrat metninin düzen-lenmesinde sorumlu sayılan kimselere verilen ünvanın adıdır. (Kâmûsu’l-Kitâbi’l-Mukaddes, s. 467). İkinci tapınak döneminde ‘Sözlü Yasa’yı açıklayan ve Tora’nın ışığında yönergeler (Takanot) yayımlayan bilim adamlarıdır. Bu kişiler daha sonraları kutsal evrakı da yazmış-lardır. Peygamberler’le Farisiler arasında bir köprü oluşturmuşlardır(Besalel, III, 632).

130 Adam, s. 87.

lardır beşer hafızasında nesilden nesile intikal eden şifahî geleneneği yazı-ya geçirip bugünkü Tevrat’ı tesbit eden ve istinsahına zemin hazırlayazı-yan kişi olarak kabul edilir.131 Usta bir Tevrat yazıcısıdır.132 Yaptığı en önemli iş, Tevrat’ın yeniden oluşması ve Yahudi hayatında yerini almasıdır. İsrail topraklarında yaşayan Yahudiler arasında sözlü yorumu ile birlikte tama-men unutulan Tevrat’ı, Babil’den gelip yeniden oluşturmuştur.133

Ancak, Edmond Jacob’un da ısrarla belirttiği gibi Eski Ahit’in başlangıç-ta bir değil birçok metninin bulunduğundan çoğu kimse haberdar değil-dir.134 Bunu Eski Ahit’te birkaç defa zikredilen metinlerden anlamak müm-kündür. Milâttan önce III. asra doğru Ahd-i Atîk’in en az üç ayrı metninin olduğu belirtilmektedir. Bu metinlerden biri daha sonra “masoretik”135 deni-len nüshaya esas teşkil eden metindir; ikincisi Sâmirîlerce muteber olan me-tin; üçüncüsü ise kısmen de olsa Yunanca tercümeye asıl teşkil eden metin-dir. Bugün Yahudilerce muteber sayılan Ahd-i Atîk metni, masoretler136 tarafından önceki metinlerden faydalanarak milâttan sonra V. yüzyıldan X.

yüzyıla kadar yapılan çalışmalar neticesinde tesbit edilmiş İbrânîce metindir.

Yahudi din âlimleri, çeşitli nüshalar arasından birini seçip onu resmî nüsha kabul etmişlerdir. Bugün elde bulunan en eski masoretik metin nüshası 820-850’lerde istinsah edilendir ki, sadece Tevrat’ı ihtiva etmektedir. Ahd-i Atîk’in en eski tam nüshası ise X. asrın ilk yıllarında istinsah edilen Halep kodeksidir. Bugünkü İbrânîce Kitâb-ı Mukaddes’ler, Jacob ben Hayyim tarafından 1524’te Venedik’te neşredilen masoretik metnin tekrarıdır ve bu metin İbranî Kitâb-ı Mukaddesi’nin muteber nüshası kabul edilmiştir.137

131 Muhammed Ali el-Bâr, I, 129.

132 Bkz. Ezra, 7: 6.

133 Adam, s. 88.

134 Maurice Bucaille, s. 4.

135 Masoret, Gelenek demekdir. Bir nesilden diğerine, öğretmenden öğrenciye aktarılan halk norm-larının ve halk töre ve adetlerinin karışımıdır. Bilgeler, bu sözlü olarak intikal eden geleneklere, Kutsal Kitap açısından değil, fakat Alaha kurallarına bağlayarak değer vermişlerdir. Rabbiler şöy-le demişşöy-lerdir: “Geşöy-lenek, Tora’nın etrafında bir çit gibidir”(Avot, 3:13). Başka bir deyimşöy-le; sözlü olarak aktarılan gelenekler, Kutsal Kitap yasalarının uygulanmasının koruyucusudur(Besalel, II, 387). Yahudilerce muteber addedilen İbranice metne M.S.yaklaşık 10. asırda, meşhur masoretler tarafından nihaî şekli verilmiş ve resmî nüsha olarak kabul edilmiştir. Ben Aşer ailesine nisbet edilmektedir(Muhammed Ali el-Bâr, I, 172-173).

136 Masoretler: Masoretik metni tedvin eden kişiler.

137 Muhammed Ali el-Bâr, I, 172-173; bkz. es-Seyyid Abdullah el-Hindî, Vakâiu’l-Münâzara elletî Cerat Beyne’ş-Şeyh Rahmetullah el-Hindî ve’l-Kıssîs Fonder el-İngilîzî, s. 36-38, Dârul-Beşâiri’l-İslâmiyye-1996.

Ahd-i Atîk’in İbrânîce nüshası ile Grekçe tercümesi arasındaki fark-lar, Grekçe tercümenin yapıldığı dönemde (M.Ö. III. asır), Ahd-i Atîk’in birden çok nüshasının bulunduğunu ortaya koymaktadır. Grekçe tercü-meye esas teşkil eden metin, masoretik metne esas teşkil edenden farklı bir nüsha olmalıdır.138 Şayet sözü edilen bu metinler elde olsaydı, karşı-laştırma imkânı bulunacak ve belki de aslî metnin nasıl olduğu hakkında bir fikir edinmek mümkün olacaktı. Fakat maalesef bu hususta, azıcık olsun bir fikre sahip değiliz.139 Bununla birlikte St. Jerome, M.S. 5. asrın ilk yıllarında, İbranice metinleri esas alarak Lâtince bir metin hazırlamış-tır. Bu nüshaya daha sonraları M.S. 7. yüzyılda dünyanın her tarafına yayılması sebebiyle Vulgate140 adı verilmiştir.141

Netice olarak yukarıda belirtildiği üzere tesbit ve istinsahı yapılan mevcut Tevrat nüshalarına bakıldığında insan eliyle yapılmış değişiklikle-rin payı, oldukça büyük görünüyor. Bir nüshadan öbür nüshaya, bir ter-cümeden öbür tercümeye, vaki olan sayısız tasarruflarla, iki bin yıldan fazla bir zaman boyunca, aslî metnin uğramış olduğu değişikliklerin var-dığı boyutlar, zahmet çekmeksizin anlaşılıyor.142 Bu kitapların yazıldıkları zaman ile yazanlar hakkında hem Yahudiler’in hem de Hristiyanlar’ın ellerinde hiçbir senet, delil yahut güvenilir belge veya kaynak yoktur.

Kendilerinden bu hususta en ufak bir şahit istendiği zaman “Eski Ahit kitaplarının doğruluğunu İsa Peygamber söylemiştir” sözünden başka bir şey söyleyememektedirler.143 Böylece başlangıçta kaynağı beşer hafızası olan ve çeşitli zaman ve mekanlarda farklı şahıslarca kaleme alınıp çoğaltı-lan bu kitapların muhtevası kabarmış ve neticede Hz. Musa’ya verildiğine inanılan “Tevrat” ortaya çıkmıştır. Günümüze ulaşan Tevrat ise, bu şekil-de tesbiti yapılan ve sınırları çizilen Tevrat’dan çoğaltılmıştır.

138 Harman, “Ahd-i Atîk” md., DİA, I, 495.

139 Maurice Bucaille, s. 4.

140 Vulgate, Latince’de “yayılmış olan nüsha” anlamına gelmektedir. St. Jerome tarafından yapılan bu tercüme “Trente Konsili”(1545-1563) tarafından resmîleştirilmiştir(Maurice Bucaille, s. 5).

141 Maurice Bucaille, s. 5.

142 Maurice Bucaille, s. 6.

143 el-Hindî, I, 167.