• Sonuç bulunamadı

TEVRAT VE KUR’ÂN TARİHİ İLE İLGİLİ GENEL BİLGİLER

B. KUR’ÂN TARİHİ

1. Kur’ân-ı Kerim

Allah Teâla, insanlığa gönderdiği son Kitabını, değişik isimlerle adlan-dırmış olup, bunların en meşhurları “el-Kur’ân” ve “el-Kitap” kelimeleridir.

el-Furkan (doğruyu eğriden ayırt eden), et-Tenzil (kısım kısım indirilen vahy), ez-Zikr, Şeref, en-Nur, er-Ruh, eş-Şifa gibi Kur’ân’dan alınan ve sayı-ları, bazı âlimlerce 55’e, hatta 90’a ulaşan isimleri de vardır ki, bunların ekse-risi isim olmayıp, aslında onun özelliklerini belirten vasıflardır.155

“Kur’ân, Arapça bir kelime olup özellikle “okuma” “toplama, bir araya getirme birleştirme” manasına gelen نא ر vezninde masdardır. “Kur’ân”

diye isimlendirilmesi ise, “ ء כ ”156, “ ء כ א א ”157, “ يذ א א א ج ”158, “ هא هא א א و 159, “ نא א א ”160, “ א نא و ”161 âyetlerinde işaret edildiği üzere kendisinden önce nazil olan bütün kitapların hususiyetle-rini ihtiva ediyor olmasıdır.”162 Önceki ümmetlere ait kıssalardan bahsetme-si, emir ve nehiy, va’d ve vaid gibi hususları içermesi ise bir nevi onların se-merelerini cami ilâhî bir kitap olması sebebiyledir.163

155 Suat Yıldırım, Kur’an-ı Kerim ve Kur’an İlimlerine Giriş, İstanbul, 1985, s. 37. Ayrıca Kur’an’ı-Kerim’in isimleri ile ilgili daha geniş bilgi için bkz., Zerkeşi, Bedrü’d-Din Muhammed İbn Ab-dullah, el-Burhan fi Ulumi’l-Kur’an, I, 273-282; Suyuti, Celalu’d-Din Abdurrahman, el-İtkan fi Ulumi’l-Kur’an, (thk., Dr. Mustafa Dibboğa), Dımeşk, 1993, I, 159-165.

156 Yusuf, 111.

157 Nahl, 89.

158 Zümer, 28.

159 İsra, 106.

160 İsra, 41, 89; Kehf, 54; Rum, 58; Zümer, 27.

161 İsra, 78.

162 Râğıb el-İsbehani, Hüseyin ibn Muhammed, el-Müfredat fi Garibi’l-Kur’an, İstanbul, 1986, (gre-أ ) md.; İbn Manzur, Ebu’1-Fadl Cemalu’d-Din Muhammed İbn Manzur, Lisânu’l-Arab, Bey-rut, 1990, (gre-أ ) md.; Mennâu’l-Kattan, Mebâhis fi Ulumi’l-Kur’an, Riyad, 1992, s. 15-16.

163 Fîruzabâdî, Mecdü’d-Din Muhammed İbn Yakub, Besâiru Zevi’t-Temyiz fi Letâifi Kitabi’l-Aziz, (thk., Abdu’l-Alîm et-Tahâvî), Mektebetü’l-İlmiyye, Beyrut, ts., (gre-أ ) md.

“Kur’ân” kelimesi Kur’ân-ı Kerimde 60’dan fazla yerde geçmekte-dir.164 “el-Kitab” ise, “yazmak veya yazılı şey” demektir. Kur’ân’ın en meşhur olan bu iki isminden el-Kur’ân”, onun lisanlarda okunmasına ve kalblerde hıfzedilmesine, “el-Kitab” ise, satırlarda kaydedilip kitapta toplanmasına hem delâlet hem de teşvik ihtiva eder. Kıraat ve tilâvet, lâfızları peşpeşe getirmeyi, kitabet ise yazıda, kelimelerin resmini yanyana getirmeyi ifade eder. Asıl anlamlarıyla כ veأ kökleri dilde, mutlak sûrette “toplayıp bir araya getirmek” manasına gelir. Masdar, hem ism-i fail, hem ism-i mef’ul anlamını ifade ettiğinden Kur’ân ve Kitab, “toplayan” veya “toplanan şey” demek olur. O, kalb tabakaların-da toplanan nasslar veya kağıt ve levhalartabakaların-da toplanan harf resimleri ya-hut lisanlarda tertil edilen sesler topluluğudur. Böylece bu Kelâm, mü-tenevvi hakikatleri ihtiva ederek “ilimleri toplayan kelâm” veya “kitapta toplanmış ilimler” manasına gelir.165 Nitekim Allah, Kur’ân’ın “her şeyi açıkladığını”166 bildirmiş, Peygamberimiz (s.a.s.)’de onun hakkında:

“Onda sizden öncekilerin durumları, sizden sonrakilerin haberleri ve aranızdaki meselelerin hükümleri mevcuttur”167 demekle, Kur’ân’ın camiiyyetine işaret etmiştir.

“Istılah olarak Kur’ân’ın genel kabul görmüş tarifi şöyledir: ‘Hz. Mu-hammed’e vahiy yoluyla indirilmiş, mushaflarda yazılmış, tevatürle nakledil-miş, tilâvetiyle ibadet edilen mu’ciz ilâhî kelâmdır.’168 Bir başka ifadeyle Kur’ân, kulaklarımızla işittiğimiz, gözlerimizle gördüğümüz, ellerimizle dokunduğumuz, Mushaflarda yazılıp, sadırlarda korunan ve dillerde okunan, sûre ve âyetlerin mecmuundan müteşekkil, seslerden ve harflerden munta-zam vahiy yoluyla indirilmiş, mu’ciz bir Kelâm-ı Îlahîdir.169

164 Bkz. Muhammed Fuad Abdulbaki, el-Mu’cemu’l-Müfehres li Elfazı’l-Kur’ani’l-Kerim, (gre-أ ) md. ve müştakatı.

165 Yıldırım, Kur’an İlimlerine Giriş, s. 38.

166 Nahl, 89.

167 Ahmed İbn Hanbel, Müsned, (thk., Abdulah Muhammed Derviş), Daru’l-Fikir-1991, I, 197;

Dârimi, Ebu Muhammed Abdullah İbn Abdurrahman İbn Fadl İbn Behram, Sünenü’d-Dârimi, (thk. Dr. Mustafa Dibboğa), Daru’l-Kalem, Dımeşk, 1991, Fedailu’l-Kur’an, 1.

168 Zürkânî, Muhammed Abdu’l-Azim, Menâhilu’l-İrfan fi Ulumi’l-Kur’an, Daru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut, 1988, I, 21.

169 Ebu’l-Bekâ Eyyûb İbn Mûsâ el-Hüseynî el-Kufevî, el-Külliyyât Mu’cemu fi’l-Mustalahâti ve’l-Furûkı’l-Lugaviyye, Beyrut, 1993, s. 720-721.

Zira Kur’ân, önceki bütün kitapların güzelliklerini ve eski şeriatları-nın temel disiplinlerini cem’etmiş olduğundan, usûlde muaddil ve mükemmildir. Yani ta’dil ve tekmil edicidir. Yalnız, zaman ve mekânın değişmesi tesiriyle bir kısım ıslah ve değişikliğe ihtiyaç duyulan fürûat kısmında yeni hükümlerle gelmiştir. Bunda aklî ve mantıkî olmayan bir cihet yoktur. Nasıl ki dört mevasimde giyecek, yiyecek ve sair ilâçların değiştirilmesine lüzum ve ihtiyaç hasıl olduğu gibi, bir şahsın yaşayış devrelerinde, talim ve terbiye keyfiyeti de değişikliğe ihtiyaç duyar. Böy-lece, hikmet ve maslahatın gereği, insan ömrünün mertebelerinde ahkâm-ı fer’iyede günün ihtiyaçlarahkâm-ına göre tafsil ve açahkâm-ılahkâm-ım vardahkâm-ır. Çünkü, fer’î hükümlerden biri, bir zamanda maslahat iken, diğer bir zamana göre zarar ve ziyan olur. Veya bir ilâç, bir şahsa derman iken, bir başkasına dert olur. Bu sırdandır ki, Kur’ân, fer’î hükümlerden bir kısmını nesh etmiştir. Yani vakitleri bitti, nöbet başka hükümlere geldi, diye hükmet-miştir.170 Nursî’nin bu tarifi mevcut klasik usûl kitaplarında yapılmış olan Kur’ân tariflerinden ayrı olarak, farklı bir bakış açısıyla ele alınan ve numuzla ilgili karşılaştırmalı böylesi bir çalışmada her iki kitabın da ko-numunu belirleyici tarzda bir tarif olması bakımından dikkat çekiçi bir yaklaşımdır.

Kur’ân, milâdi 610-632 tarihleri arasında 23 yıllık risâlet devresinde peygamberimize çeşitli vesilelerle Allah tarafından gönderilen metlüv vahiylerin mecmuasıdır.”171 “Bir hidayet kitabı olarak Kur’ân’ı Kerim, benzeri hiçbir zaman hiçbir kimse tarafından getirilmemiş ve getirileme-yecek olan eşsiz ve benzersiz ilâhî mu’ciz bir kitaptır.”172 “Bir müslümana, bu kitabın (hâşâ) müellifinin Hz. Resûl oldıığunu söylemek-ten daha büyük bir hakaret olamaz; zîra Rasûlullah Muhammed, Aley-hi’s-Salâtu ve’s-Selâm, sadece onu insanlara nakletmiş olan mütevâzî bir me’mûrdur; ona kendisinden ne bir şey ilâve etmiş ne de en ufak herhan-gi bir şeyi kendi arzusuyla ondan çıkarmıştır. Bu bir Kitap’tır ve Allah tarafından vahyedilmiş bir Teblîğ’dir, Mesaj”dır.”173

170 Said Nursî, İşârâtu’l-İ’caz, İstanbul, 1986, s. 50.

171 Yıldırım, Kur’an İlimlerine Giriş, s. 38.

172 Zürkânî, Menâhil, I, 25.

173 Muhammed Hamidullah, Kur’an’ı-Kerim Tarihi, (çev., Salih Tuğ), MÜ. İlahiyat Fakültesi Vakfı Yay., İstanbul, 2000, s. 11.

“Kur’ân’ı-Kerim, Âlemlerin Rabbi sıfatı ile Allah’ın sözüdür. Görü-nen âlemden görünmeyen âlemin dili, gaybın lisanıdır. Büyük kâinat kitabının beşer ifadesine ezelî tercümesidir. Uhrevî âlemlerin mukaddes haritasıdır. Ezeli ebede, yeri göğe, ferşi arşa bağlayan nuranî kopmaz zincirdir. Allah’ın insanları kurtarmak için yücelerden sarkıttığı sağlam iptir. Kur’ân’ın kaynağı ilâhi vahiydir. Hedefi insanlığın dünya ve ahirette mutluluklarını sağlamaktır. İçi halis hidayet doludur. İnsanlığa hem bir fikir ve hikmet kitabı, hem bir ahlâk ve ibadet kitabı, hem bir hüküm ve buyruk kitabı, hem bütün manevî ihtiyaçlarına merci olacak çok kitapla-rın özünü ihtiva eden adeta, mukaddes bir kütüphane hükmündedir.

Kur’ân’dır bu! Bir kitaptır ki; sanki bütün kitaplar onu açıklamak için yazılmıştır.”174 “Fakat unutmamak gerekir ki Kur’ân ezelî ve ebedî bir kelâm-ı ilâhî olmakla beraber, Allah’ın tarihe bir müdahelesidir, tarihî bir gerçeklik olarak gelen bir bildiridir, bir beyandır. Beşerî dildeki ifadeleri istiare ederek, emaneten kullanarak ezelî olan kelâm-ı nefsî, kelâm-ı lafzî-ye, beşer ifadesine bürünmüştür. Onun içindir ki, lâhutî olması, “bu dün-yadan olmasına” mani değildir.”175 “Zira âyetler arasında büyük bir tesanüd vardır ki, kargir binalar gibi, âyetleri birbirine dayanarak bünye-i Kur’âniye’yi sarsılmaktan vikaye ediyor. Büyük bir tenasüb, tecavüb ve teavün vardır ki; âyetleri birbirine ecnebi olmadığı gibi, birbirinin vuzu-huna yardım, istizahına cevap veriyor. Parça parça, ayrı ayrı zamanlarda nazil olduğu halde şiddeti tenasübden sanki bir defada nazil olmuştur.

Hülâsâ Kur’ân hem zikirdir, hem fikirdir, hem hikmettir, hem ilimdir, hem hakikattır, hem şeriattır, hem sadırlara şifa, mü’minlere hüda ve rahmettir.”176