• Sonuç bulunamadı

Kur’ân’da Yalancı Şahitlik ve Cezası

TEVRAT ve KUR’ÂN’A GÖRE ORTAK SUÇ SAYILAN FİİLLER ve CEZASI

F. CİNSEL SAPIKLIK

2. Kur’ân’da Yalancı Şahitlik ve Cezası

Kur’ân’a göre yalan söylemek ve yalancı şahitlik, bir nifak alâmetidir.

İçi başka dışı başka olma halidir. Kur’ân-ı Kerim’in yasakladığı ve Cenab-ı Hak’Cenab-ın haram saydCenab-ığCenab-ı günahlardandCenab-ır. MünafCenab-ıklara özgü böylesi bir davranış sergileyen kimseler aslında her aldatma hareketinde aldanan da onların kendileridir. Kur’ân-ı Kerim bir yerde kendi kendilerini aldatan bu tip kimseleri şöyle resmeder: “Öyle insanlar da vardır ki bunlar, “Al-lah’a ve âhiret gününe inandık” derler; Oysaki bunlar asla inanmış değil-lerdir. Akılları sıra Allah’ı ve iman edenleri aldatmayı kurarlar. Kendile-rinden başkasını aldatamazlar da farkında değiller.”935

“Yalancı şahitlik” tabiri Kur’ân-ı Kerim’de konuyla alakalı olarak özel anlamda “رو א ل ” kelimeleriyle ifade edilmektedir.936 “ez-Zûr- رو א”

etimolojik bakımdan birşeyden sapmaya, ayrılmaya ve meyletmeye delâlet

932 Drapkin, Israel, 74-75.

933 Haim Hermann Cohn, Encyclopedia of Judaica, V, 144.

934 Drapkin, Israel, 65.

935 Bakara, 8-9.

936 Hac, 22; Furkan, 4, 72; Mücadile, 2.

lojik bakımdan birşeyden sapmaya, ayrılmaya ve meyletmeye delâlet eder.937 Istılahî olarak ise hak yoldan ayrılma manasına yalan, yalan söz, batıl şehadette bulunmak, bir kimseyi töhmet altında bırakmak ve haktan sapmak manalarına gelmektedir.938 Zira “ez-Zûr- رو א” kelimesiyle ifade edilen yalan, yalanın bütün çeşitlerini kapsamaktadır. En büyük yalan da Allah’ı inkâr etmek ve O’na ortak koşmaktır.939 Bundandır ki, Allah’a ortak koşmak ile yalan şehadette bulunmak aynı âyette birlikte zikredilmiştir.940

Kur’ân-ı Kerim’de bu fiilin yasak oluşu çeşitli sûrelerde birçok âyeti-kerimeyle şu şekilde beyan edilmiştir: “İşte durum bundan ibaret. Artık kim Allah’ın hürmet edilmesini emrettiği şeyleri tazim ederse bu, Rabbinin nez-dinde kendisi için sırf hayırdır. Yenilmesi haram kılınanlar dışında, bütün davarlar size helâl edilmiştir. O halde Allah’ın yasakladığı her şeyden, özellik-le pis putlardan ve yalan sözden kaçının941 buyurulmaktadır.

Bir başka yerde ise yatışları ve kalkışları hep Allah için olan müminle-rin sıfatları ve genel karakterleri anlatıldıktan sonra onların önemli yanla-rından birisi sayılan: “O kullar, yalan şahitlik etmezler. Boş söz ve işlere rastladıklarında vakarla oradan geçip giderler”942 beyanıyla yalan şahitlikte bulunmanın mümin vasfı olamayacağına dikkat çekilmektedir. Diğer bir âyette ise, “Bir de şahitliği, görüp bildiğinizi gizlemeyin. Bildiğini gizle-yenin kalbi günahkâr olur. Allah her ne yaparsanız bilir943 tenbihiyle doğ-ru şahitlikte bulunmak doğdoğ-ru sözlü olmak salık verilmektedir. Yine “On-lar şahitliklerini dürüstçe ifa ederler”944 âyetiyle ve “Ey iman edenler!

Haktan yana olup var gücünüzle ve bütün işlerinizde adaleti gerçekleşti-rin. Allah için şahitlik eden insanlar olun. Bu hükmünüz ve şahitliğiniz isterse bizzat kendiniz, anneniz, babanız ve yakın akrabalarınız aleyhinde olsun. İsterse onlar zengin veya fakir bulunsun; çünkü Allah her ikisine de sizden daha yakındır. Onun için, sakın nefsinizin arzusuna uyarak

937 İbn Fâris, Mekâyîsü’l-Lüga, III, 36; Fîruzabâdî, Besâir, III, 146-147.

938 İbn Manzur, Lisân, (zvr-روز) md.; İbnu’l-Esîr, en-Nihâye fi garîbi’l-Hadis, (zvr-روز) md., II, 318; Râğıb, Müfredât, (zvr-روز) md.

939 Cessas, Ahkâm, III, 314.

940 Kurtubî, Ahkâm, Hac, 30, XII, 55.

941 Hac, 30.

942 Furkan, 72.

943 Bakara, 283.

944 Meariç, 33.

adaletten ayrılmayın. Eğer dilinizi eğip bükerek gerçeği olduğu gibi söy-lemekten çekinir veya büsbütün şahitlikten kaçarsanız, iyi bilin ki Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır945 hakikatıyla hem doğru sözlü olma hem de adaletin temsilcisi bir şahsiyet haline gelme emredilmektedir. Ve keza “Ey iman edenler! Haktan yana olup var gücünüzle ve bütün işleri-nizde adaleti gerçekleştirin ve adalet numunesi şahitler olun. Bir toplulu-ğa karşı, içinizde beslediğiniz kin ve öfke, sizi adaletsizliğe sürüklemesin.

Âdil davranın, takvâya en uygun hareket budur. Allah’a karşı gelmekten sakının. Çünkü Allah yaptığınız her şeyden haberdardır946 beyanlarıyla inanan bir kimsenin, hayatında yalana ve tezvire yer vermemesi gerektiği işaretlenmektedir.

Yalan şahitliğin haramlığının sünnetten deliline gelince, Hureym b.

Fatik’ten gelen şu rivayettir: “Rasûlullah (s.a.s.) sabah namazını kıldı. Nama-zı bitirdikten sonra ayağa kalktı şöyle buyurdu: “Yalan yere şahitlik Allah’a ortak koşmakla bir tutulmuştur”947 ve O, bu sözlerini üç defa tekrarladı.”

Sonra da Yüce Allah’ın şu buyruğunu okudu: “O halde Allah’ın yasakladığı her şeyden, özellikle pis putlardan ve yalan sözden kaçının.”948 Bir diğer beyanlarında ise şöyle buyurdular: “Size kebâir’in en büyüğünü haber vere-yim mi? Bunun üzerin Ashab-ı kiram evet ya Rasûlallah dediler. Hz. Pey-gamber (s.a.s.) de bunlar: ‘Allah’a ortak koşmak, anneye ve babaya isyankâr davranmak ve yalan yere şahitlik etmektir’ buyurdular. Hatta Rasûlü Ekrem (s.a.s.) bu sözü (yalan yere şahitlik etmek) okadar çok tekrar etti ki bizler keşke Hz. Peygamber (s.a.s.) sussa dedik.”949

Buraya kadar konuyla alâkalı âyet ve hadislerin mazmunu çerçevesinde denmektedir ki, ey şahitler, ihtiyaç olduğu anda şahitliğinizi eda etmekten hem kaçınmayın, hem de görüp bildiğiniz gerçekleri gizlemeyin. Zira her kim şahit olduğu gerçeği gizlerse, muhakkak ki, o kötü kalbli günahkâr bir kimsedir. Şahitliği gizlemek, bildiğini söylememek öyle dış veya iç uzuvla-rın işlediği günah gibi değildir; bizzat imanın karargahı olan kalbin ve ruhun işlediği bir günahtır. Bundan dolayı da en büyük günahlardandır,

945 Nisa, 135.

946 Mâide, 8.

947 Tirmizi, Şehâdât 3; Ebu Dâvud, Akdiye 15; İbnu Mâce, Ahkâm 32.

948 Hac, 30.

949 Buhari, Şehâdât, 10; İstitabe, 1; Müslim; İman, 143-144; Tirmizi, Şehâdât, 3.

kâfirliğe ve inançsızlığa en yakındır. Nitekim Abdullah ibni Abbas’dan rivayet olunmuştur ki: “Büyük günahlardan en büyüğü şirk, yalancı şahitlik ve şahitliği ketmetmektir.”950 Şahitliği ketmetmek böyle bir kalb günahıdır.

Allah ise şahitlik veya şahitliği gizlemek gibi açık, belli veya gizli kapaklı her ne yaparsanız hakkıyla ve tamamıyla bilir. Sırası gelince de cezasını verir. Sakın kalbde kalan gizli şeyleri kim bilecek, demeyiniz.951

Konuyla irtibatlı olarak denebilir ki, Allah’a ortak koşmak vicdanı ya-ralayan kalpleri kirleten bir pisliktir. Çünkü şirk, Allah’a iftira etmektir, yalan söylemektir. Bu yüzden yüce Allah her türlü yalan sözü söylemekten sakındırıyor. Ve “Artık o pis putlardan ve yalan sözden kaçınınız” buyur-makla insanların her türlü şirkten uzaklaşmalarını, tüm yalan sözlerden kaçınmalarını, dosdoğru ve katışıksız tevhid çizgisini izlemelerini istiyor.952

Yalan şahitliğin cezasına gelince, bunun “Allah’a ortak koşmak” gibi bir günaha denk tutulan ve büyük günahlar arasında sayılan bir suç olarak karşılıksız kalmayacağı ve cezaya lâyık bir suç olduğu Hac, 30’uncu âyette işaretlenmiştir.953 Eğer şahit, yalan yere (zûr) şahitlikte bulunduğunu ikrar edecek olursa, Ebu Hanife’ye göre, pazarda çalışan birisi ise pazar-larda, teşhir edilir, değilse kendi halkı arasında ilân edilir. Bu da ikindi namazından sonra insanların toplandıkları bir yerde yapılır. Şahitle bera-ber olan kişi şöyle der. “Biz bunun yalan yere şahitlik ettiğini gördük.

Bunu iyi tanıyınız ve bundan sakınınız. İnsanlara da bundan sakınmaları-nı söyleyiniz”. Dövmekle yahut hapsedilmek ile tazir edilmez. Çünkü bundan maksat, onun böyle bir işten vazgeçmesini sağlamaktır. Bu da teşhir ile gerçekleşir. Hatta insanlara göre bu dövmekten de daha büyük ve daha etkili olabilir. O bakımdan bununla yetinilir.954 Günümüzde bu teşhir meselesi, yalancı şahidi basın yolu ile ilân etmek tarzında, suçlunun adı ve soyadının bir gazete de ya da televizyonda yayınlanması şeklinde gerçekleştirilebilir. Sanırız bu metod bütün hukukî şartlara uygun olan bir metoddur diyebiliriz.955

950 Taberî, Câmiu’l-Beyan, Bakara, 283, III, 142.

951 Yazır, Bakara, 283, II, 989-990.

952 Kutup, fi Zılâli’l-Kur’an, Hac, 30, IV, 2421.

953 Kurtubî, Ahkâm, Hac, 30, XII, 55.

954 Zeylaî, Nasbu’r-Râye, IV, 88-89; Zuhaylî, Fıkhu’l-İslâmî, VI, 582-583.

955 Mevdûdî, Tefhim, Hac, 30, III, 346.