• Sonuç bulunamadı

Kur’ân’ın İndiği Toplum

TEVRAT VE KUR’ÂN TARİHİ İLE İLGİLİ GENEL BİLGİLER

B. KUR’ÂN TARİHİ

5. Kur’ân’ın İndiği Toplum

Allah, varlık ve eşya ile Kendisinin tanınıp bilinmesini dilediği gibi, vahyin lisanıyla da, tekvinî (yaratmaya ait) ve tenzilî (Kur’ân’ın tedricen indirilmesi) emirlerinin iç içe mütalââ edilmesini; kullarının sorumluluk-larını, bu sorumlulukları nasıl yerine getireceklerini, yürüdükleri yolun âdâp ve erkânını, varacakları hedefin vaad ettiklerini talim etmek istemiş-tir. Buna binaendir ki; Allah, hemen her devri ve bazı dönemler itibarıyla her kıt’ayı ayrı bir peygamberin vücuduyla şereflendirmiş ve beşeriyeti de hiçbir zaman nebîsiz bırakmamıştır.

“Şu gerçek üzerine parmak basmak yerinde olacaktır ki; Muhammed (s.a.s.) bizzat, o devir Arabistan’ının en büyük ve en zengin, en varlıklı şehirlerinden birinde doğup büyüyen bir kimse olmasına mukabil, Kur’ân-ı Kerîm, insanların en nasibsizlerine, göçebe ve bedevîlere kendini arzetmeyi tercîh etmektedir. Kur’ân’ı bu noktada kutlayalım.” 227 Bu tercihin, “Allah peygamberliği nerede ve kime vaz’edeceğini en iyi bilendir”228 âyeti çerçe-vesinde, “risaletin mekân buudu”, “stratejik mekânlar”, “ticaret faktörü”,

“çölün avantajları” “risaletin lisana ait yönü”, gibi Hz. Peygamber’in risaleti ve Kur’ân’ın evrenselliği açısından daha birçok hikmetlerini sayabiliriz.229 Bundandır ki, Hz. Muhammed (s.a.s.)’in risaleti ve getirdiği Kitap, diğer semâvi kitap ve dinlerin ve bunların tebliğcisi ve temsilcisi olan nebilerin hilâfına olarak bütün insanlığa şâmil bir dindir. Belli bir kavmi veya belli bir ırkı gözetmemektedir. Hedef kitle akıl sahibi tüm insanlıktır. Allah katında bir milletin diğer bir millete, bir rengin de başka bir renge üstün-lüğü söz konusu değildir. Üstünlük, “Şunu unutmayın ki Allah’ın

225 Zürkânî, Menâhil, I, 62.

226 Hud, 1; Yıldırım, Kur’an İlimlerine Giriş, s. 101; Ayrıca bu konu ile ilgili daha geniş bilgi için bkz. Zürkânî, Menâhil, I, 54-63; Subhî Salih, Mebâhis, s. 49-62; Mennâu’l-Kattân, Mebâhis, s. 105-117.

227 Muhammed Hamidullah, Kur’an’ı-Kerim Tarihi, s. 22.

228 En’am, 124.

229 Daha geniş bilgi için bkz., Muhammed Hamidullah, İslâm Peygamberi, İrfan yay., İstanbul, 1990, I, 18-30.

da en değerli, en üstün olanınız, içinizden takvada (Allah’ı sayıp haramlar-dan sakınmada) en ileri olandır”230 âyetiyle çerçevesi çizilen üstünlüktür.

Böylece Allah (c c) bütün insanlığı hesaba katmış ve Kur’ân’ı, evrensel ve kıyamete kadar tüm insanlığa model ve rehber bir kitap olarak sunmuştur.

Madem ki Kur’ân-ı Kerim bir defa daha nâzil olmayacak ve kıyamete kadar hükmü bâkî bir kitap olarak kalacak; öyle ise o, mutlak manada insanı anla-tacaktır.

Keza Kur’ân-ı Kerim birçok sûre ve âyet-i kerimelerinde Hz. Pey-gamber’in risaletinin evrenselliğini, nübüvvet halkasının sonuncusu oldu-ğunu, dolayısıyla da Kur’ân’ın hem son kitap hem de evrensel bir mesaj olduğunu beyan etmektedir. Nitekim mealen “Ey Resûlüm, biz seni bü-tün insanlığa rahmetimizin müjdecisi, azabımızın uyarıcısı olarak gön-derdik, lâkin insanların ekserisi bunu bilmezler”231 buyurulmak sûretiyle Hz. Muhammed (s.a.s.)’in risaletinin belirli bir millet, dil, şehir veya ülke ile sınırlı olmayıp evrensel yani bütün zamanlar ve mekânlar için geçerli olan bir nebi olarak gönderildiğini232 ancak yaşadığı çağın insanları ve vatandaşlarının onun değerini bilemedikleri belirtiliyor.233 Âyette “ سא

אכ ” şeklinde geçmesi de aslında Arap olsun Acem olsun, siyahî olsun beyaz ırka mensub olsun herhangi bir ayırıma tabi tutulmaksızın risaletin bütün insanlığa şâmil olduğunu göstermektedir.234 Dolayısıyla İslâm bütün enbiyanın dinidir. Diğer bir ifadeyle İslâm, bütün dinlerin semere-lerini cami’ bir meyvedir.235 Allah’ın insanlar için seçip onları şereflendir-diği en son ve en kâmil dindir.

Kur’ân’da “Muhammed içinizden hiçbir erkeğin babası değildir, lâ-kin Allah’ın resûlü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah herşeyi

230 Hucurât, 13.

231 Sebe’, 28.

232 Kurtubî, Ahkâm, Sebe’, 28, XIV, 300-301; İbn Kesir, Tefsir, Sebe’, 28, VI, 505-506.

233 Mevdûdî, Ebu’l-A’lâ, Tefhîmu’l-Kur’an, (çev. Dr.Ahmed Asrar), Bengisu yay., İstanbul, 1997, V, 42.

234 Taberî, Câmiu’l-Beyan, Sebe’, 28, X, 377; Âlûsî, Rûhu’l-Maânî, Sebe’, 28, XI, 141-143.

235 İbn Teymiye el-Harrânî, Ebu’l-Abbas Takıyyu’d-Din Ahmad İbn Abdulhalim, Cevabu’s-Sahih limen Beddele Dine’l-Mesih, (thk., Ali İbn Hasan İbn Nâsır-Abdulaziz İbn İbrahim el-Asker-Hamdân İbn Muhammed el-Hamdân), Daru’l-Âsıme, Riyad, 1999, III, 74-81. Ay-rıca Hz. Peygamber’in Risaletinin umumîliği için bkz. İbn Teymiye, age., I, 169, 219-340.

kıyla bilir.”236, “Ey şanlı Peygamber! Biz seni insanlar hakkında şahid, müjdeci, uyarıcı, Allah’ın izniyle onun yoluna davet eden bir peygamber ve aydınlatan bir lamba olarak gönderdik.”237 Ve “O Resûlünü, diğer bütün dinlere üstün kılmak için, hidayet ve Hak din ile göndermiştir.

İsterse müşrikler bundan hoşlanmasın”238 mealindeki âyet-i kerimeler bu hususa işaret etmektedir.

Bir başka âyette ise “De ki: Ey insanlar ben sizin hepinize Allah tara-fından gönderilen Peygamberim”239 buyurulur. “Bu âyet, Hz. Musa ve İsrailoğulları’nın kıssası arasına ara-anlatım olarak yerleştirilmiş olup ön-ceki bölümü aydınlatıcı, açıklayıcı mahiyettedir. Önön-ceki peygamberlerin herbiri sadece ve sadece kendi toplumuna gönderilmiştir. Bu itibarla Eski Ahid yalnızca İsrailoğulları’na hitab etmektedir. Hatta mesajı daha geniş bir çerçeve ve yüklem ortaya koyan Hz. İsa bile, eldeki İnciller’e bakılacak olursa, kendisinin “yalnızca İsrail evinin yitik koyunlarına gönderildiğin-den”240 söz etmektedir. Buna karşılık Kur’ân’ın mesajı cihanşümûldür ve bu itibarla ne zamanla ne de belirli kültürel çevre ve şartlarla kayıtlı bu-lunmaktadır. Bunun içindir ki, bu mesajın tebliği için görevlendirilen bir elçi olarak Hz. Muhammed (s.a.s.), Kur’ân’da “ א ر א כא رא א و -İşte bunun içindir ki ey Resûlüm, Biz seni bütün insanlara241 sırf bir rahmet vesilesi olman için gönderdik242- Allah’ın bütün dünyalara/bütün toplumlara yani tüm insanlığa bahşettiği rahmetin” bir delili bir işareti ve

“Peygamberlerin de hâtemi”243 başka bir deyişle onların sonuncusu olarak

236 Ahzâb, 40.

237 Ahzâb, 45-46.

238 Saf, 9.

239 A’raf, 158.

240 Matta, 15: 24.

241 “İşte bunun içindir ki ey Resûlüm, Biz seni bütün insanlar için sırf bir rahmet vesilesi olman için gönderdik” (Enbiya, 107). “Âlemler yerine insanlar denilmesinden maksad, manayı insanlar üzerinde yoğunlaştırmaktır. Cenab-ı Allah bütün âlemlere, özellikle akıl sa-hibi varlıklara merhametinden dolayı Hz. Peygamber (s.a.s.)’i göndermiştir. O öyle kap-samlı bir rahmettir ki bütün akıl sahiplerine iyilik ve kurtuluş yolunu göstermekte, gerek dünyada gerek ahirette mutluluk vesilelerini öğretmektedir. Öyle ki onun getirdiği bir çok prensibi, dinine inanmayanlar bile benimseyip uygulamakta, dünyevî yönden yararlanmak-tadırlar.”(Suat Yıldırım, Kur’an-ı Hakîm ve Açıklamalı Meali, s. 330).

242 Enbiyâ, 107.

243 Bkz. Ahzab, 40.

tanımlanmaktadır.”244 “Diğer semavî Kitaplar’a gelince onlar, ebedî ola-rak meriyette kalmak üzere değil, muvakkat birer merci olmak üzere gönderilmiştir. Kur’ân ise daha önceki semavî kitapları te’yid etmek ve onlar hakkında müheymin (gözetmen) olmak için gönderilmiştir. Böyle-ce onlardaki sabit hakikatleri havi olduğu gibi, Allah’ın dilediği ilâveleri de ihtiva etmektedir. Kur’ân onların yerini tuttuğu halde, onlar Kur’ân’

ın yerini tutamamıştır. Allah Teâla, Kur’ân’ ın, kıyamete kadar hüccet olarak kalmasını dilemiştir. Allah bir şeyin olmasını diledi mi onun sebep-lerini kolaylaştırır. Çünkü O mutlak hikmet ve ilim sahibidir.”245

Allah Resûlü (s.a.s.)’nün risaletinin evrenselliği hususu çeşitli hadis-i şeriflerde de dile getirilmiştir. Peygamberimiz (s.a.s.): “Bana, benden evvel, hiç kimseye verilmedik beş şey verilmiştir: Bir aylık (gibi uzun) bir mesafeden (düşmanın kalbine) korku salmakla (ilâhî) nusrete mazhar oldum. Yeryüzü bana namazgâh ve sebeb-i taharet kılındı. Bu itibarla, ümmetimden namaz vaktini idrak eden herkes; (bulunduğu yerde) na-maz kılsın! Ganîmet, benden evvel kimseye helâl sayılmadığı halde bana helâl kılındı. Ve bana şefaat (hakkı da) verildi. (Yine, benden evvel) her peygamber sadece kendi kavmine gönderiliyordu; ben bütün insanlığa elçi olarak gönderildim.”246 “Diğer bütün peygamberler sadece kendi kavimlerine gönderilmişti; ben ise siyah olsun kırmızı olsun, esmer ve beyazlara yani bütün insanlara gönderildim.”247

Aynı zamanda Peygamberimiz (s.a.s.)’in “Ben mehâsin-i ahlâk’ı ta-mamlamak üzere gönderildim”248 buyurması ve bir başka beyanlarında

“Benimle sair enbiyanın sıfatları ve misalleri şu kimsenin sıfatına ve misali-ne benzer ki o kimse bir ev bina etti ve o evin binasını ikmal etti ve tezyina-tını güzel yaptı ancak bir köşesinde bir kerpiç eksik kaldı ve bina

244 Muhammed Esed, s. 305; Ayrıca Peygamberimiz (s.a.s.)’in risaletinin cihanşümul olmasıyla alakalı Kur’an-ı Kerim’de şu âyetlere bkz: Fetih, 8-9, Bakara, 119, Fatır, 24, Furkân, 56, Nahl, 89, Bakara, 142, Talak, 10-11, Âl-i İmran, 164, Bakara, 151-152, Tevbe, 128, Tevbe, 40, Fetih, 29, A’raf, 157.

245 Draz, En Mühim Mesaj Kur’an, s. 5.

246 Buhari, Teyemmüm, 1; Mesâcd, 23; Ahmed İbn Hanbel, Müsned, VIII, 161-162; Bu hadisin farklı rivayetleri için bkz. Heysemî, Mecmeu’z-Zevâid ve Menbeu’l-Fevâid, (thk., Ab-dullah Muhammed Dervîş), Dâru’l-Fikir, Beyrut, 1994, VIII, 462-466.

247 Müslim, Mesâcid, 3.

248 Malik İbn Enes, el-Muvatta’, thk. Muhammed Fuad Abdulbâkî, Dâru’l-Hadîs, Kâhire, ts., Hüsnü’l-Huluk, 8.

namadı. İnsanlar bu halde o kimsenin evine girerler ev hoşlarına gider, beğenirler ve derler ki keşke şu kerpiç yeri böyle noksan kalmasaydı bu bina daha güzel olurdu derler. Allah Resûlü (s.a.s.) buyururlar ki, işte ben o eksik kalan kerpiçim ve ben Nebilerin hâtemiyim.”249 Bunu te’yid eder bir ifade Mezmurlarda şu şekildedir: “Yapıcıların terkettikleri taş köşenin başı oldu. Bu Rab’den oldu ve o, gözlerimizde şaşılacak iştir.”250 Matta, Markos ve Luka’da ise şöyledir: “İsa onlara, siz şu yazıyı da okumadınız mı? Yapıcıların terkettikleri taş köşenin başı oldu. Bu Rab tarafından oldu ve o, gözlerimizde şaşılacak iştir.”251 Tevrat’ta da şöyle denmektedir:

“Çünkü İbrahim gerçekten büyük ve kuvvetli bir millet olacak ve yeryüzü-nün bütün milletleri onda mübarek kılınacaklardır”252, “İsmail’e gelince onu büyük bir millet edeceğim”253 Hz. Musa’ya hitaben ise şu söylenir:

“Onlar için (İsrailoğullarının) kardeşleri arasında senin gibi bir peygamber çıkaracağım; ve sözlerimi O’nun ağzına koyacağım ve O’na emrettiğim her şeyi onlara söyleyecek.”254 “Allah insanlığa Sina’da teveccüh etti. Sâîr’de tecelli buyurdu. Farân dağlarında zuhur edip kemaliyle ortaya çıktı.”255 Burada Fâran’dan maksat Mekke’dir.256 Çünkü Tevrat’ın başka bir yerinde, Hz. İbrahim’in oğlu İsmail’i Fâran’da bıraktığı anlatılmaktadır.257

Yuhanna İncilinde ise bu husus şöyle dile getirilir: “Mesih: ‘Ben, be-nim ve sizin Rabb’inize gidiyorum. Eğer beni seviyorsanız, emirlerimi tutarsınız. Ben Rabb’e yalvaracağım ve O size başka bir tesellici, hakikat ruhunu (Faraklit)258 verecektir; tâ ki daima sizinle beraber olsun.”259

249 Buhari, Menâkıb, 18; Müslim, Fadâil, 20-23.

250 Mezmurlar, 118: 22-23.

251 Matta, 21: 42 ve devamında: Bundan dolayı size derim, Allah’ın melekûtu sizden alınacak ve onun meyvelerini yetiştirecek bir millete verilecektir( Matta, 21: 43 ); Markos, 10-11;

Luka, 17-18.

252 Tekvin, 18: 18.

253 Tekvin, 17: 20.

254 Tesniye, 18: 18.

255 Tesniye, 33: 2.

256 Bkz. Kâmûsu’l-Kitâbi’l-Mukaddes, s. 667; Yakût el-Hamevî, Mu’cemu’l-Buldân, IV, 255, (thk., Ferît Abdülaziz el-Cündî), Daru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut, 1990.

257 Tekvin, 21: 17-21.

258 “Faraklit”, yunanca bir isimdir. Arapça ‘ א’ kelimesinin karşılığıdır. (bkz. Abdullah et-Tercüman, Tuhfetu’l-Erib fi’r-Reddi ala Ehli’s-Salib, Daru’l-Beşâir’l-İslâmiyye, Beyrut, 1988, s. 267). İncil’de Hz. İsa’nın kendisinden sonra geleceğini müjdelediği kişiye verilen ünvanın adıdır. İslâmî kaynaklarda ‘Faraklit’- -şeklinde yer alan bu kelime Lâtince’ye

“Faraklit, öyle bir Ruhu’l-Kudüs’tür ki, Rabb O’nu benim ismimle (yani peygamber olarak) gönderecektir. O size her şeyi öğretecek ve benim size söylediklerimi de tekrar hatırlatacaktır”260 “Faraklit geldiğinde benim için şahitlik edecektir ve siz de bana şahitlik edersiniz”261 “Ben size hakkı söylü-yorum. Benim gitmem sizin için hayırlıdır. Çünkü ben gitmezsem Faraklit size gelmez. Ama ben gidersem O’nu gönderirim”262denmektedir.

Hz. Muhammed (s.a.s.) in risaletinin evrenselliğini gösteren bir başka delil de, O’nun, hicretin altıncı senesinde devrin hükümdar ve emirlerini İslâm’a davet için gönderdiği mektuplardır. Bunlar başta “Bizans imparato-ru Herakliyus, İran Kisrası, Habeşistan Kralı Necaşi olmak üzere Herakliyusun Mısır valisi Mukavkıs, Yemame Emiri Havze İbn Ali el-Hanefî, Esed İbn Haris İbn Ebî Şemr el-Gassânî, Bahreyn emiri Münzir İbn Savâ, Umman Ezd’lerinin lideri Culendî’nin iki oğlu Ceyfer ve Abd gibi yaklaşık 40’ın üzerinde emir ve hükümdardan oluşmaktadır.263 Meselâ Umman’da birlikte hükmeden Ceyfer ve Abd’a gönderdiği mektup’ta Allah Resûlü şöyle der: “Rahman ve Rahîm olan Allah’ın adıyla!” Rasûlullah (s.a.s.), Muhammed’den, Cumandâ’nın iki oğlu Ceyfer ve Abd’a: “Hidayet yoluna girene selâm olsun. Her ikinize de İslâm’a dâvet için sesleniyorum:

İslâm’a giriniz selâmet bulasınız; zira ben, bütün insanlık (âlemi) için gön-derilmiş bir Allah Elçisi’yim, bütün canlı yaratıklar için bir nezîrim; böylece Allah’ın sözü (ilâhi azab), inanmayanlar üzerine gerçekleşmiş olacaktır.

Şayet siz ikiniz İslâm’a geçecek olursanız, ben ikinizi de vazifeniz başında tutacağım. Her ikiniz de (İslâm’a girmeyi) reddedecek olursanız

‘Paracletus’ olarak geçmiştir. ‘Yanına çağırmak’ demektir. Kilise dilinde ise, ‘teselli etmek’,

‘teselli veren’ anlamında kullanılmıştır(Mehmet Aydın, DİA, XII, 165).

Arapça Kitab-ı Mukaddes nüshalarında ise “Faraklit” kelimesinin karşılığı olarak ‘ ي אِّ ’ (teselli verici) ve س א حو א kelimeleri kullanılmaktadır. (bkz. El-Kitabu’l-Mukaddes, Yuhanna, 14: 16, 26; 15 : 26-27).

259 Yuhanna, 14: 15-16.

260 Yuhanna, 14: 26.

261 Yuhanna, 15: 26-27.

262 Yuhanna, 16: 7.

263 Burada zikredilen ve edilmeyen diğer mektuplar için bkz., Muhammed Hamidullah, Mecmûatu’l-Vesâiki’s-Siyasiyye li’l-Ahdi’n-Nebiyyi ve’l-Hılafeti’r-Râşide, Daru’n-Nefais, Beyrut, 1987, s. 102-226; Muhammed İbn Tûlûn ed-Dımeşkî, İ’lâmu’s-Sâilîn an Kütübi Seyyidi’l-Murselîn, (thk., Mahmud Arnavud-Abdulkadir Arnavud), Müessetü’r-Risale, Beyrut, 1987;

Ebu’l-Fidâ Hâfız İbn Kesir, el-Bidâye ve’n-Nihâye, IV, 262-272; İbn Hişam, IV, 297.

darlığınız (elinizden) alınacaktır; sonunda atlı askerlerim ülkenizin her noktasında karargâh kuracaklar ve Nebîlik sıfatım en nihâyet hükümdarlık topraklarınız üzerinde muzaffer olacaktır. Allah Resûlü Muhammed.”264