• Sonuç bulunamadı

4. TAHÂVÎ ve BEYHAKÎ’NİN HAYATLARI ve ESERLERİ

2.33. Rehin Bırakılan Malın Tazmini

Tahâvî “Rehin, rehin bırakılanın elinde telef olursa hükmü nedir?” babında İbn Şihâb’ın Said b el-Müseyyib’ten, İbn Cüreyc’in ‘Atâ ve Süleyman b. Musa’dan “mürsel” olarak naklettiği “Rehin (sahibine) kapatılmaz.” 609 rivayetine yer vermiş

hadisin Yunus b. Yezid tarikinde İbnü’l-Müseyyib’in ayrıca, “Rehinin menfaati ve

borcu sahibinedir.” dediğinin nakledildiğini kaydetmiştir.610 Bazı âlimlerin İbnü’l- Müseyyib rivayetindeki “Rehinin menfaati ve borcu sahibinedir.” haberi ile rehinin borcun karşılığında zayi olmayacağının sabit olduğunu, buradaki menfaatin hayvanın sağ kalması, borcun ise rehin zayi olduktan sonra kalan borç anlamına geldiğini söylediklerini kaydeden Tahâvî, bunun bütün dil âlimlerinin reddettiği bir görüş olduğunu ifade etmiştir. Tahâvî bu bölüme munkatı’ hadisle başlamasının, normal şartlarda müsned hadisi delil getiren, munkatı’ rivayeti delil olarak kabul etmek adeti olmayan hasımlarının munkatı’ bir rivayete muhalefet ettiği için kendisini itham etmeleri sebebiyle olduğunu ifade etmiştir. Bunun Said b. el-Müseyyib’in munkatı’sı olduğu için nakledildiği şeklinde kendisine yapılabilecek bir itiraza, Süleyman b. Yesâr (107/725), İbrahim en-Nehâî, Şa’bî, Hasan-ı Basrî, İbn Sirîn gibi âlimlerin isimlerini zikrederek bu âlimleri değil de niçin hassaten İbnü’l-Müseyyib’te ısrar ettiklerini sorarak cevap vermiştir. Ayrıca bir âlimin rivayetlerini mutlak olarak kabul etmenin âlimlere göre değişen ictihâdî bir durum olduğuna dikkat çekmiştir. Sonrasında, İbrahim en-Nehâî’den nakledilen, bir adama rehin bırakan ve ondan birkaç dirhem borç alıp “Senin hakkını şu zamana kadar getireceğim, şayet getirmezsem rehinde senin hakkın vardır” diyen hakkında İbrahim’in “Rehin (sahibine) kapatılmaz..” dediği şeklindeki rivayeti aktaran Tahâvî, bu rivayetlerden rehin sahibinin, başka birisine satılmadan, rehini rehin bıraktığı kimseden satın almayacağının anlaşıldığını, Zührî’nin de rivayetteki قلغ (kapatma)’ı rehinin zayi olması değil satılması şeklinde anladığını ifade etmiştir. Daha sonra ‘Atâ b. Ebî Rabâh’tan, “Bir adamın bir at rehin bıraktı ve at rehin alanın elindeyken öldü. Bunun üzerine Rasulullah (s) “Senin hakkın gitti.” buyurdu.” rivayetini611 nakletmiş ve bu

609 İbn Mâce, Ruhûn, III, Abdurrezzak, Musannef, VIII, 237; İbn Ebi Şeybe, Musannef, IV, 525; Ebû Dâvûd, Merâsîl, s. 172.

610 Tahâvî, Şerh, III, 375-376.

rivayet munkatı’ olsa da, hasımları nasıl munkatı’ı delil olarak getiriyorsa kendisinin de onlara karşı bu rivayeti delil olarak kabul ettiğini söylemiştir.612

Abdurrahman b. Ebî Ziyâd’ın babası Ebu Ziyâd’dan; “Said b. el-Müseyyib, ‘Urve b. Zübeyr, Kasım b. Muhammed, Ebu Bekir b. Abdirrahman, Hârice b. Zeyd, Ubeydullah b. Abdillah ve bunlar gibi başka âlimlerin de; “Rehin helak olmuş ve kıymeti bilinmiyorsa rehin ne için verildiyse onun karşılığıdır.” dediklerini ayrıca Medine’nin fakih imamlarının da bunu merfû olarak rivayet ettiklerini” nakletmiş ve bu zikri geçen âlimlerden hangisi ne anlatsa onun hüccet olacağını ki onların bu konuda icma ettiklerini kaydetmiştir.613

Tahâvî muhaliflerinin, Hz. Peygamber (s)’den bir hadis nakleden kişinin onun tevilini en iyi bileceğini söylerek, Kays b. Sa’d- ‘Amr b. Dinar- İbn Abbas kanalıyla gelen, “Hz. Peygamber (s) bir şahit ve yeminle hüküm verdi.” Amr: “Mallar konusunda.” dedi.” rivayetini614 buna delil olarak zikretmeleri hususunda hasımlarını

samimi görmemiş ve kendisinin bunların görüşleri hilafına bizzat Rasulullah’tan (s), ashabından ve tabiûndan rivayetler naklettiğini ifade etmiştir. Tahâvî devamında “Hz. Ömer’in rehin bırakan ve bıraktığı rehin zayi olan bir adam hakkında, “Şayet rehin borçtan az ise borcun kalanı geri verin. Rehin borçtan fazla ise o fazlalık konusunda rehin alan kimse emanetçidir.”615 dediğini, Hz. Ali’nin ise “Bir adam diğerine bir rehin

bırakır da borç veren “Rehin bıraktığın sana verdiğimden fazla olmazsa kabul etmem” der ve rehin zayi olursa fazlalığı ona geri verir. Adam rehin verir, rehin borçtan fazla olur rehin veren de gönül hoşnutluğu ile vermiş olursa ve rehin zayi olursa o rehin verilen borcun karşılığıdır.”616 dediğini haber veren rivayetler ile bu hadisin mütabi ve

şahitlerine yer vermiş ve borcun tam karşılığı olan rehinin de gideceği konusunda ittifakın zikri geçen sahabe ve tabiûnun icmâı olduğu, ihtilafın ise rehinin borçtan fazla olması durumunda yapılması gereken noktasında olduğunu ifade etmiştir. Tahâvî bu bölümde son olarak İbn Cüreyc’den ‘Atâ b. Ebî Rabâh’ın, “bir adam diğerine cariyesini rehin olarak bırakıp cariye zayi olursa, “Cariye rehin alanın verdiği borcun karşılığıdır.” dediğini, rehin konusundaki görüşü böyle olan aynı ‘Atâ’nın

612 Tahâvî, Şerh, III, 377 613 Tahâvî, Şerh, III, 377

614 Ahmed b. Hanbel, V, 120; Ebu Avane, Müstahrec, IV, 55; Beyhakî, es-Sünenü’l-Kübrâ, X, 281. 615 Beyhakî, es-Sünenü’l-Kübrâ, VI, 71.

Rasulullah’ın (s) “Rehin (sahibine) kapatılmaz.” buyurduğunu rivayet ettiğini, o halde bir hadisin tevilini en iyi bilen onun rivayet eden ise bu konuda ‘Atâ’nın kavlini hüccet kabul etmeleri gerektiğini ifade etmiştir.617

Beyhakî, “Rehin tazmin edilmez” babında öncelikle zikri geçen Said b. el- Müseyyib hadisini Şâfiî kanalıyla nakletmiş ve rivayetin Yahya b. Ebî Enîse- İbn Şihâb- Said b. el-Müseyyib- Ebu Hureyre kanalıyla zayıf; Süfyan b. Uyeyne- Ziyad b. Sa’d- Zührî- Said b. el-Müseyyib- Ebu Hureyre kanalıyla sahih tariklerinin rivayet edildiğini ifade etmiştir. Devamında “Rehin (sahibine) kapatılmaz.” rivayetine dair Şâfiî’nin değerlendirmeleri ile rehinin zayi olması halinde tazmin edilmeyeceği borca karşılık sayılmayacağına dair görüşünü ve delillerini aktardıktan sonra Said b. el- Müseyyib’in mürsellerinin faziletine ve diğer mürsel haber rivayet eden âlimlerin rivayetlerinden üstünlüğüne dair Ahmed b. Hanbel, Yahya b. Main, Yahya b. Said el- Kattân ve diğer bazı âlimlerin sözlerine yer vermiştir.618

Beyhakî, Said b. el-Müseyyib’in mürsellerinin diğerlerine nazaran sahih olmasına rağmen rivayetin muttasıl da bir tarikinin bulunduğunu söylemiş ve “Rehin, verildiği borcun karşılığıdır.” rivayetlerini zikrederek munkatı’ ve zayıf olduklarına tek tek işaret etmiştir. Sonrasında “haberleri mezhebine göre tesviye ettiğini iddia eden kişi” diyerek Tahâvî’ye atıfta bulunan Beyhakî, onun delil olarak zikrettiği Hz. Ömer rivayetinin ravisi olan Matar el-Verrâk’ı Tahâvî’nin nikâh konusuna dair bir rivayette eleştirip burada ise onunla delil getirmekle tenkit etmektedir. Tahâvî’nin hasımlarını, Abdurrahman b. Ebi’z-Zinâd’ın naklettiği, meşhur birçok âlimin “Rehin helak olmuş ve kıymeti bilinmiyorsa rehin ne için verildiyse onun karşılığıdır.” sözlerine muhalif olmakla itham etmesine değinen Beyhakî, Tahâvî’nin görüşüne uyduğu için İbn Ebi’z- Zinâd rivayetinin bir kısmını alıp diğer bir kısmını bırakmakla insaf dışı bir iş yaptığını ifade etmiştir. Zira Ebu’z-Zinâd rivayetin sonunda “Onlar bu konuda ihtilaf da etmiş olabilirler. Biz burada ekserisinin sözünü aldık.” demiştir. Yani Ebu’z-Zinâd rivayette hepsini saydığı âlimlerin bir kısmının sözünü nakletmektedir. Kaldı ki Said b. el- Müseyyib’den görüşünün bu olmadığı bizzat nakledilmiştir. Ayrıca onlardan yapılan rivayet de munkatı’dır. ‘Atâ rivayeti de böyledir ve onun rivayetinde olmayan bir

617 Tahâvî, Şerh, III, 379.

ziyade de nakledilmiştir. “Kıymeti bilinmezse rehin borcun karşılığıdır.” kısmı onun rivayetinde yoktur. Beyhakî Said b. el-Müseyyib rivayetini diğer mürseller desteklediği için delil olarak kabul ettiklerini ayrıca başka bir tarikten de mevsul olarak nakledildiğini söylemiştir.619

Tahâvî’nin Şâfiîye “Rehin (sahibine) kapatılmaz.” rivayetine başkalarının teviline muhalefet ederek tevilde bulunduğu şeklinde itiraz etmesine temas eden Beyhakî, Şâfiî’nin bu rivayetin lugavî tahlilini yaparak istinbatta bulunduğunu, onun aynı zamanda bir lügat âlimi de olduğunun müsellem olduğunu ve onun dilsel tahlilleri hususunda eleştirmenin “ahmaklık” olduğunu ifade etmiştir.620

Şafii âlimlerin mürsel rivayetlere genel olarak menfi bir bakış açısına sahip olmakla birlikte Said b. el-Müseyyib’in mürsellerini diğerlerinden ayrı tuttukları ve makbul addettikleri malumdur. Tahâvî öncelikle bu anlayışa itiraz sadedinde diğer bir çok âlimin mürsellerinin de makbul kabul edilmesi gerektiğine vurgu yapmaktadır. Tahâvî’yi birçok noktada tenkit eden Beyhakî’nin, doğrudan Şâfiî eleştirildiği durumlarda üslubunu son derece sertleştirdiği dikkat çekmektedir.