• Sonuç bulunamadı

4. TAHÂVÎ ve BEYHAKÎ’NİN HAYATLARI ve ESERLERİ

2.34. İflas Edenin Malının Durumu

Tahâvî’ye göre bir adam bir malı satarsa, müşteri ederini ödeyinceye kadar malı yanında tutma hakkına sahiptir. Şayet satın alınan mal henüz satıcının yanında olur ve fiyattan da hiçbir şey ödenmemiş olursa ve müşteri iflas ederse satıcı diğer alacaklılara göre daha fazla hak sahibi olabilir. Aksi taktirde müşteri malı kabzettikten sonra ölürse diğer borçlularla satıcı aynı hakka sahiptir. O halde satıcının malın parasını kendi başına almasına hak kazandıracak şey malın elinde duruyor olmasıdır.621 Bu konuda

Ebu Hureyre’den nakledilen: “Hz. Peygamber (s) şöyle buyurdu: “Bir adam iflas eder

de mal sahibi adamın yanında malı aynen duruyor bulursa, mal sahibi malı almaya başka kimselerden daha fazla hak sahibidir.”622 hadisini aktaran Tahâvî, bazı

âlimlerin, “bir adam bir köle satın alır, köleyi götürür ve parasını ödemeden müşteri ölürse ve köle adamın yanında henüz bulunuyor ise köleyi satan adam diğer

619 Beyhakî, Ma’rife, IV, 445. 620 Beyhakî, Ma’rife, IV, 446. 621 Tahâvî, Şerh, III, 462-463.

622 Ebû Dâvûd, İcâre, 40; Muvatta, Buyû’, 88; Ahmed b. Hanbel, XVI, 463; İbn Ebi Şeybe, Musannef, VI, 9; Beyhakî, es-Sünenü’l-Kübrâ, VI, 474.

alacaklılara göre köleyi almaya en fazla hak sahibi olandır” dediklerini ve bu rivayeti delil getirdiklerini kaydetmiştir.623 ‘Atâ b. Ebî Rabâh, Tâvûs, Şa’bî, Evzâî, İmam

Malik, İshak, Şâfiî, Ahmed b. Hanbel ve Dâvûd ez-Zahiri (270/884) bu görüştedirler.624 İbrahim en-Nehaî, Hasan-ı Basrî, Vekî’ b. el-Cerrâh, İbn Şübrüme,

Ebu Hanife, Ebu Yusuf ve Muhammed eş-Şeybânî ise bu konuda farklı kanaate sahiptir.625 Onlara göre, köleyi satan da diğer alacaklılar da bu köle üzerinde eşit hakka sahiptir. Zira bu köle artık satan adamın milkinden çıkmıştır ve iflas eden kimsenin zimmetindeki bir borcu istediği için alacaklıların hepsi müflisin tüm mallarında eşit hak sahibidirler. Bu âlimlerin delilleri de yukarıdaki Ebu Hureyre rivayetinde geçen “Mal sahibi malını borçlunun yanında aynen bulursa” ifadesidir ki bu malı gasp edilen, emanet veren, ödünç veren gibi kimseler için söz konusudur. Çünkü bu rivayetin ilk gruba delil olabilmesi için “satılan mal” ibaresi geçmesi gerekirdi. Aksi taktirde şu rivayette açık olduğu üzere bu ancak gasp, emanet, ödünç verme ve rehinde geçerli olur: Semüra b. Cündeb’ten rivayet edildiğine göre Rasulullah (s) şöyle buyurmuştur: “Kimin bir malı çalınır yahut zayi olursa ve onu adamın yanında aynen

bulursa onu almaya en fazla hak sahibi olandır. Müşteri satıcıdan ödediği parayı geri ister.”626 İlk görüş sahiplerinin Ebu Hureyre hadisi için, Rasulullah (s) bunu söylemese de malı gasp edilen, emanet, ödünç yahut rehin veren kimse hususunda bu zaten herkesin bileceği bir şey olduğu, bu sebepten dolayı söylenmesi zaid bir iş olup Hz. Peygamber’in (s) zaid şeyler konuşmaktan beri olduğu şeklindeki itirazlarına ikinci grubun delillerini zikretmiştir. Diğer gruba göre bu söz zaid olmayıp bizzat Hz. Peygamber’in (s) insanlara öğrettiği bir şeydir.627

Hadiste bahsi geçen akdin alışveriş olduğunu düşünen âlimlerin, görüşlerine delil olarak Ebu Bekir b. Abdirrahman’dan merfû olarak nakledilen “Bir adam bir malı

satar ve sattığı kimse de iflas eder ve satıcı malın fiyatından hiçbir şey teslim almamış olursa ve malı müşterinin yanında aynen bulursa satıcı o malı almaya en fazla hak sahibi olandır. Şayet müşteri ölürse malın sahibi diğer alacaklılarla eşittir.”628

623 Tahâvî, Şerh, III, 460.

624 Aynî, Nuhab, 1IV, 544. 625 Aynî, Nuhab, 1IV, 546. 626 İbn Mâce, Ahkâm, 12. 627 Tahâvî, Şerh, III, 460-461. 628 Ebû Dâvûd, İcâre, 40.

hadisini de zikredip munkatı’ olsa da bu hadisin Ebu Hureyre hadisine de açıklık getirerek bu akdin satım akdi olduğunu ispat ettiğini söylemeleri durumunda onlara şu delillerle itiraz edileceğini söylemiştir:

Bu hadis de ilk hadis de Ebu Bekir b. Abdirrahman’dan rivayet edilmektedir ki aralarında ızdırap vardır.

İlk hadisin mütabisi olan Beşir b. Nüheyk hadisini esas alıp Ömer b. Abdilaziz rivayetini esas alırlarsa ilk zikredilen hüccet geri dönecektir. Yok şayet böyle yapmazlarsa hasımlarına onlara şunu deme hakkı doğacaktır: Zührî’nin Ebu Bekir b. Abdirrahman’dan naklettiği rivayette ölüm ile iflas arasında hüküm açısından farklılık olduğu söylenmektedir. Bu durumda birinci hadis onlar açısından teviliyle amel edilen, ikinci hadis ise munkatı’ ve şaz bir rivayet olmalıdır.629

Beyhakî Tahâvî’nin naklettiği Ebu Hureyre’den rivayetini ve mütabilerini aktardıktan sonra metninde “mal” kelimesi yerine (ةعلسلا) ticaret eşyası yahut )لجرلا( adam kelimesi yerine satıcı )عابلا( kelimesinin geçtiği hadisleri zikretmiştir. Bu rivayetlerden, Ebu Hureyre hadisindeki akdin satım akdi olduğunun net bir şekilde anlaşıldığını ve bunu ariye, vedia, gasb gibi durumlara hamletmeye ihtimal kalmadığını ifade eden Beyhakî, rivayetteki ‘amm/genel ifadenin bir delil olmadan tahsis edilmesinin kabul edilemeyeceğini söylemiştir. “Hadisleri bildiğini iddia eden kişi”nin de bu sağlam rivayetleri bırakıp da İbrahim en-Nehâi ve Hasan-ı Basrî’nin satıcının diğer alacaklılarla aynı olduğu şeklindeki görüşleri ile yaptığı tahsisin caiz olmayacağını kaydetmiştir. Hz. Osman ve Hz. Ali’nin de bu şekilde fetva verdiklerine ve hiçbir sahabinin de onlara itiraz etmediğine dikkat çeken Beyhakî, Şâfiî’nin “satıcının malı almada en fazla hak sahibi olmasında müşterinin iflası ile ölümü arasında fark olmadığı”na dair değerlendirmelerini aktararak konuyu sonlandırmıştır.630

Hanefîler haricindeki âlimlerin ekseriyetinin, sahih isnadla gelen Ebu Hureyre hadisinin zahiriyle amel ettikleri görülmektedir. Tahâvî, munkatı’ Ebu Hureyre hadisiyle, ilk rivayet arasında bir ızdıraptan bahsetse de muhaddislere göre bu, “muzdarip hadis” kapsamına girmemektedir. Zira hadisler arasında birini diğerine

629 Tahâvî, Şerh, III, 462.

tercih edebilecek bir gerekçe kalmadığı takdirde ızdırap söz konusu edilmektedir ki bu rivayetler arasında muhaddisler açısından denklik söz konusu değildir. Hanefî âlimlerin munkatı’ rivayetlere bakışı muhaddislerden farklılık arzettiği için Tahâvî rivayetler arasında bir ızdıraptan bahsedebilmiştir. Ayrıca Ebu Hureyre rivayetindeki âmm hükmün, munkatı’ rivayetle tahsis edilmesi de muhaddisler nezdinde makbul değildir. Beyhakî’nin bu hususlara itiraz ettiği görülmektedir.