• Sonuç bulunamadı

4. TAHÂVÎ ve BEYHAKÎ’NİN HAYATLARI ve ESERLERİ

2.22. Develerin Zekâtı

Sayısı yüz yirmiye ulaşan develerin zekâtı konusunda Tahâvî, Rasulullah’ın (s) Amr b. Hazm’a yazdığı mektup ve Hz. Ömer’in mektubunda yazılı olduğu haber verilen; “Develer şayet doksan bir olursa yüz yirmiye kadar (farz olan zekât) dört yaşında iki dişi devedir. Develer yüz yirmiye ulaşınca fazlası on tane olmadıkça (yüz otuza ulaşmadıkça) bir şey düşmez. Sayı yüz otuza ulaşırsa yüz kırka kadar üç yaşında iki dişi deve ile dört yaşında bir dişi deve verilir. Sayı yüz kırk olunca yüz elliye kadar dört yaşında iki dişi deve ile üç yaşında bir dişi deve verilir. Sayı yüz elli olunca dört yaşında üç dişi deve verilir. Üç yüze kadar böyle devam eder. Sayı üç yüze ulaşınca her elli deveye bir dört yaşında dişi deve, her kırk deveye de bir üç yaşında dişi deve verilir.”499 şeklindeki rivayeti aktarmış ve bazı âlimlerin bu rivayeti benimseyerek bu

doğrultuda görüş bildirdiklerini ifade etmiştir. İmam Malik, İbn İshak, Ebu Ubeyd Kasım b. Sellâm ve bir rivayete göre Ahmed b. Hanbel bu görüştedir.500 Evzâî, Şâfiî,

İshak ve Ahmed b. Hanbel ise farklı görüşe sahiptirler ve “Develerin sayısı yüz yirmiyi aşarsa her ellide bir dört yaşında dişi deve ve her kırk devede bir de üç yaşında dişi deve verilir.” demişlerdir.501 İkinci gruba göre develerin sayısı yüz yirmiyi bir adet

aşınca bu fazlalıktan dolayı yüz yirminin hükmünden ayrı ikinci bir hüküm icab etmektedir. Bu yüz yirmiden fazlalık yüz otuz deve olursa dört yaşında bir dişi deve ile üç yaşında iki dişi deve gerekir. Fazlalık yüz kırk olursa dört yaşında iki dişi deve

499 Ebû Dâvûd, Zekât, 5. 500 Aynî, Nuhab, 1VI, 553. 501 Aynî, Nuhab, 1VI, 554.

ile üç yaşında bir dişi deve gerekmektedir. Fazlalık yüz elliye ulaşırsa dört yaşında üç dişi deve verilmesi gerekecek ve bundan sonra fazlalıklarda böyle hesaplanacaktır. Tahâvî, ikinci grup âlimlerin görüşlerine mesned olarak zikrettikleri, Muhammed b. Abdillah el-Ensârî- Babası (Abdullah)-Sümâme b. Abdillah- Enes b. Malik kanalıyla nakledilen “Develer şayet yüz yirmiden fazla olursa her kırk deve için üç yaşında bir dişi deve, her elli devede bir dört yaşında dişi deve (verilir).” rivayetini ve bu manadaki rivayetlerin tariklerini zikrettikten sonra bazı âlimlerin onlara itiraz ederek; “Develerin sayısı yüz yirmiyi geçince farz olan zekât(ın hesaplanmasın)a baştan başlanır.” dediklerini kaydetmiştir. İbrahim en-Nehaî, Süfyan es-Sevrî, Ebu Hanife, Ebu Yusuf ve Muhammed eş-Şeybânî de bu görüşü savunmaktadırlar.502 Onlara göre yüz yirmiden sonra fazlalık yirmi beşe ulaşıncaya kadar her beş devede bir koyun, (yüz kırk altıdan) yüz kırk dokuza kadar da iki yaşında bir dişi deve verilir. Develerin sayısı toplamda yüz elliye ulaşınca dört yaşında üç dişi deve verilir. Daha sonra fazlalıkların adedi elliye ulaşmadıkça böyle hesaplanır. Elliye ulaşırsa (her elli fazla deve için) dört yaşında bir dişi deve verilir. Tahâvî bu görüşü benimseyen âlimlerin esas aldıkları rivayetin ise, Hammâd b. Seleme’nin Kays b. Sa’d’dan yazmasını istediği Amr b. Hazm’ın torunu Ebu Bekir b. Muhammed b. Amr’ın elindeki, Hz. Peygamber’in (s) develerin zekâtına dair Amr’a yazdığı mektubunda develerin zekâtının, develer şayet doksana ulaşırsa yüz yirmiye kadar dört yaşında iki dişi deve, yüz yirmiden fazla olursa her ellide bir dört yaşında bir dişi deve, bundan fazla olursa hesap ilk devenin hesabı gibi başa dönülür ve yirmi beşten az olduğu sürece her beş devede bir koyun verilir.” şeklinde yazılı olduğunu haber veren hadis olduğunu ifade etmiştir.503

Tahâvî devamında develerin zekâtına dair fikir yürüterek sayı yüz yirmiyi geçtiği takdirde hesap için tekrar başa dönülmesi gerektiğini ispata çalışmakta ve üçüncü grubun görüşünün en sağlam görüş olduğunu belirtmektedir. Sonrasında bu görüşü destekler mahiyette Abdullah b. Mesud’dan mevkûf ve İbrahim en-Nehaî’den de maktû bir rivayete yer vermektedir.

Tahâvî bu bölümde son olarak ikinci görüşü benimseyenlere şu eleştirileri yöneltmektedir:

502 Aynî, Nuhab, 1VI, 561.

“Sümâme b. Abdillah hadisini sadece Abdullah b. el-Müsennâ mevsul olarak rivayet etmiştir ki söz konusu âlimler Abdullah b. Müsennâ’yı hüccet olarak kabul etmemektedirler. Ayrıca bu rivayeti Sümâme’den Hammâd b. Seleme munkatı’ olarak rivayet etmiştir ki Hammâd da Abdullah’dan ilim ehli nezdinde daha makbul bir ravidir. Hal böyle olunca Abdullah b. Müsennâ rivayeti bu âlimlerin nezdinde munkatı’ olmalıdır. Çünkü onlar usulleri gereği hâfız olmayan bir ravinin hâfız ravi üzerine ziyadesini kabul etmezler.”

Zührî rivayetini504 ise ondan Süleyman b. Dâvûd almıştır ki o da bu âlimlerin icma ile zayıf kabul ettikleri birisidir. Onlar Ömer b. Abdilaziz’den rivayet eden Süleyman b. Dâvûd’u sika kabul ederler. Zührî rivayetinin son derece zayıf olduğuna delâlet eden bir diğer husus da Yunus b. Yezid (159/776) ve diğer Zührî’den bu hususta rivayette bulunanlar doğrudan ailesindeki Hz. Ömer’in bulunan mektubunu rivayet etmişlerdir. Hâlbuki senedsiz bir şekilde Zührî’nin bu mektubu rivayet etmiş olması kabulü mümkün bir durum değildir.

‘Umâre b. Gaziyye rivayeti ise zaten muttasıl değildir. Çünkü ‘Umâre bu hadisi babasından o da dedesinden rivayet etmiştir. Dedesi Muhammed b. Ebî Bekir’dir ve o Rasulullah’ı (s) görmemiştir. Ayrıca Hz. Peygamber (s) bu mektubu babasına yazdıktan sonra Necran’da doğmuştur. Bu hadisi Muhammed’in babasından rivayet ettiği de nakledilmemiştir. O zaman bu rivayet de munkatı’dır.505

“Zekâtın farz olan miktarı ne kadardır?” babında Tahâvî’nin tenkitlerini aktaran Beyhakî, Yunus b. Muhammed el-Müeddib’in naklettiğine göre Hammad’ın, “Ben bu mektubu Sümâme b. Abdillah b. Enes b. Malik’ten o da Enes b. Malik’ten: Ebu Bekir (bu mektubu) ona yazdı.” dediğini kaydetmiş ve Tahâvî’nin bunu bilmediğini söylemiştir.506 Ayrıca rivayetin Süreyc b. Numan ve İshak b. Râhûye’nin Hammâd b.

Seleme’den naklettikleri tariklerini de zikrettikten sonra meseleyi Tahâvî’nin Abdullah b. el-Müsennâ eleştirisine getirmektedir. Hadis âlimleri ve hafızları arasında ravileri ince eleyip sık dokuma ve hadislerin illetlerini bilme noktasında Buhâri’den

504 Öncesinde bahsi geçen “Develer şayet yüz yirmiden fazla olursa her kırk deve için üç yaşında bir dişi deve, her elli devede bir dört yaşında dişi deve (verilir).” hadisinin, Zührî-Ebu Bekir b. Muhammed b. Amr b. Hazm-Babası (Muhammed b. Amr b. Hazm) –Dedesi (Amr b. Hazm) tarikidir.

505 Tahâvî, Şerh, IV, 210-211. 506 Beyhakî, Ma’rife, III, 216.

daha hassas birisini tanımadıklarını ifade eden Beyhakî onun da bu konuda Abdullah b. el-Müsennâ-Sümâme-Enes b. Malik rivayetini naklettiğini vurgulamıştır.507

Beyhakî, Tahâvî’nin Zührî rivayetini nakleden Süleyman b. Dâvûd eleştirisine cevap mahiyetinde, önce rivayeti aktarmış ve ardından Ahmed b. Hanbel, Ebu Zür’a er-Râzî (264/878), Ebu Hâtim er-Râzî (277/890), Dârimî (255/869) ve İbn ‘Adî (365/976) gibi birçok hadis hafızının onu övdüğünü ve ayrıca hadisinin de hem mürsel rivayetlere hem de Enes b. Mâlik ve diğer sahabîlerden nakledilen mevsul rivayetlere muvafık olduğunu ifade etmiştir.508

Beyhakî Tahâvî’nin zikrettiği Kays b. Sa’d rivayetinin de Hz. Peygamber (s) ile Kays arasında bir kopukluk bulunduğu için munkatı olduğunu, bu rivayeti Ebu Dâvûd’un Kitâbu’l-Merâsîl’de zikrettiğini söylemektedir. Yine o Kays’ın bu hadisi sema’ ile değil kitaptan naklettiğini, aynı şekilde Hammâd’ın da Kays’tan kitap yoluyla naklettiğini haber vermektedir. Ayrıca Ahmed b. Hanbel’den naklen Hammad’ın Kays’tan aldığı kitabı kaybettiğini ve ondan yaptığı nakilleri kitaptan da değil hafızasından naklettiği bilgisine yer vermiştir. Sonunda da bir değerlendirme yaparak, bu rivayetin hatalı olduğuna diğer bir delilin de Abdullah b. Ebi Bekir b. Muhammed b. Amr b. Hazm’ın (135/753) babasından onun da dedesinden naklettiği, Ebu’r-Ricâl Muhammed b. Abdirrahman el-Ensârî’nin naklettiği ve Süleyman b. Dâvûd’un Zührî’den naklettiği rivayetlere muhalefeti olduğunu ifade etmiştir.509

Tahâvî’nin eleştirdiği noktaları tek tek ele alan Beyhakî devamında Hanefî mezhebinin görüşüne mesnet teşkil eden ve Tahâvî’nin de zikretmiş olduğu rivayetlere temas etmektedir. Beyhakî, Husayf el-Cezerî- Ebu Ubeyde ve Ziyâd b. Ebî Meryem kanalıyla Abdullah b. Mesud’dan (r.a) rivayet edilen hadisin mevkûf ve munkatı olduğunu, Ebu Ubeyde ve Ziyâd ile Abdullah b. Mesud arasında inkıta bulunduğunu ayrıca Husayf’ın da rivayetiyle delil getirilemeyecek bir ravî olduğunu söylemiştir. Tahâvî’yi de onu huccet kabul ettiği için eleştirmiş ve onu sağlam kabul ediyorsa, Abdullah b. el-Müsennâ, Abdullah b. Ebî Bekir ve Süleyman b. Dâvud el-Havlânî hakkında hiç konuşmaya hakkı olmadığını kaydetmiştir. Tahâvî’nin eleştirdiği

507 Beyhakî, Ma’rife, III, 217. 508 Beyhakî, Ma’rife, III, 222. 509 Beyhakî, Ma’rife, III, 223.

Abdullah b. Ebî Bekir’in Medine’nin fakihlerinden ve mutkin âlimlerinden olduğunu ve Buhârî ile Müslim’in mevsul rivayetileri hususunda kendisini hüccet kabul ettiklerini, Abdullah el-Müsennâ’nın Ensar’ın çocuklarından olup ilmi ile meşhur olduğunu ve bu hadisini Buharî’nin delil getirdiğini ve Süleyman b. Dâvûd’un da hafız muhaddisler tarafından övülen biri olduğunu eklemiştir.510

Beyhakî bu bölümde son olarak Süfyan-Ebu İshak-Asım b. Damra kanalıyla Hz. Ali’den mevkûf olarak nakledilen “Develerin sayısı yüz yirmiyi geçince Zekâtın farzı(nın hesaplanması)nda başa dönülür ve her ellide develer artarsa her elli de dört yaşında bir dişi deve verilir.” hadisini aktarmış ve rivayetin zayıflığına dair Şâfiî’nin görüşleri çerçevesinde değerlendirmelerde bulunmuştur.511

Tahâvî, konuya dair kendilerine muhalefet eden alimlerin delillerini kendi prensipleri çerçevesinde tenkid ederek ihticaca elverişli olmadığını isbat etmeye çalışmaktadır. Bu, Tahâvî’nin Şerhu Meâni’l-Âsâr’da sıklıkla kullandığı bir tenkid usulüdür. Muhaliflerinin öne sürdükleri prensiplere bizzat kendilerinin uymadıklarına vurgu yaparak verdikleri hükümlerde hata yaptıklarını iddia etmektedir. Bu husustaki tenkitleri ekseriyetle, muhaliflerinin cerh ve tadil kriterlerinde iç tutarlılık olmadığı yönündedir. Netice itibariyle Tahâvî, delilleri değil usulü tenkid etmiş olmaktadır. Burada dikkat çeken bir husus aynı şahısların, ekseriyetle Tahâvî’nin bizzat eserinde hadislerine yer verdiği raviler olmasıdır. Yukarıda nakledilen konuda da ihtilafın raviler etrafında cereyan ettiği görülmektedir. Tahâvî muhaliflerinin ilgili ravilere itibar etmediklerini ifade etmiş Beyhakî ise onların muteber olup sahih kaynaklarda hadisleri nakledilen raviler olduklarına dikkat çekmiştir.