• Sonuç bulunamadı

4. TAHÂVÎ ve BEYHAKÎ’NİN HAYATLARI ve ESERLERİ

1.2. BEYHAKÎ’NİN MA’RİFETÜ’S-SÜNEN VE’L-ÂSÂR’I

1.2.3. Eserin Te’lif Metodu

1.2.3.2. İmam Şâfiî’nin Rivayetlerine Yer Verme

Şâfiî, hadis tarihi göz önüne alındığında tedvin döneminin sonu ve tasnif döneminin başladığı, ilk hadis eserlerinin telif edildiği dönemde yaşamış bir âlimdir. Hayatı hadis rivayetinin henüz devam etmekte olduğu bir döneme rastlayan Şâfiî, İmam Malik’ten hadis öğrenmiş, Süfyan b. Uyeyne’den (198/814) çok sayıda hadis rivayet ederek önemli hadis ravilerinden birisi olarak tarih sayfalarında yerini almıştır. Kendisinden sonra rivayet ettiği hadislerin bir araya getirildiği bir Müsned’i bulunmaktadır. Şâfiî’nin görüşlerine mesned teşkil eden hadislerin tesbiti mezhep için ziyadesiyle önem taşıyan bir husustur. Bu durum Ma’rifetü’s-Sünen’in önemini de ortaya koymaktadır. Çünkü eserin isminden de anlaşılacağı üzere Beyhakî’nin bu eseri asıl telif gayesi Şâfiî’nin hadis ve eserden delillerini ortaya koyabilmektir. Beyhakî bu çalışmayı yaparken sadece el-Ümm’de yer alan rivayetleri derlememiş, çerçeveyi oldukça geniş tutarak Şâfiî’nin hadis birikimini yansıtma adına çok sayıda hadis nakletmiştir. Özelde Şafiî âlimler ve genelde tüm İslam uleması için eseri vazgeçilmez kılan vasfı budur diyebiliriz. Zira her ne kadar Şâfiî bizzat kendisi hadis ravisi olup Beyhakî’ye kadar geçen süreçte Şafiî çizgiyi devam ettirmeye çalışan çok sayıda muhaddis gelmiş olsa da, delillerinin toplanması bir ihtiyaç olarak kalmış ve bu görevi Beyhakî yerine getirmiştir. Bu açıdan Hanefî mezhebi için Şerhu Meâni’l-Âsâr’ın önemi ne ise Şafiî mezhebi için de Ma’rifetü’s-Sünen’in aynı önemi haiz olduğu

100 Beyhakî, Ma’rife, IV, 181.

söylenirse hata edilmiş olmayacaktır. Ayrıca Beyhakî’nin Ma’rifetü’s-Sünen’de Şâfiî’nin rivayetleri ile ilgili farklı değerlendirmelerde bulunduğu görülmektedir.

Beyhakî Musannef ve Sünenler gibi ahkâm konularına göre tertib ettiği eserinde bablara Şâfiî’nin görüşleri ile giriş yaptığı gibi Şâfiî’nin rivayet ettiği hadisleri nakletmek suretiyle de başlar. Konuya başlarken herhangi bir açıklamada bulunmadan doğrudan kendi ulaştığı senediyle birlikte rivayeti aktarmakta ve sonra Şâfiî’nin görüşünü zikretmektedir. Şâfiî’nin görüşüne delil olan rivayete kendisi başka bir tarikten ulaşmışsa önce onu zikreder, arkasından Şâfiî’nin naklettiğine işaret eder. Bu şekilde rivayetin mutabiini de nakletmiş olur. Lafız farklılığı yoksa Şâfiî ‘nin senedini vermekle yetinir; lakin metinde değişiklik mevcut ise senediyle birlikte metni de zikreder.101

Konuya ilişkin Şâfiî’nin zikretmiş olduğu bir ayet varsa öncelikle ayete yer verir ve arkasından Şâfiî’nin rivayetini yahut da kendi tesbit ettiği rivayeti nakleder.102

Beyhakî’nin eserde yapmış olduğu mühim işlerden birisi Şâfiî’nin işaret ettiği hadisleri tesbit edip tam metin olarak yer vermesidir. Mesela “sabah namazı” konusunda Şâfiî “Bu konuda Zeyd b. Sabit rivayetine muvafık olarak Enes b. Malik (93/711) ve Süheyl b. Sa’d’dan da rivayet nakledilmiştir” demekle yetinir. Beyhakî ise kendisine ulaşan isnadla her iki hadisi de tam isnad ve tam metin olarak nakleder.103

Şâfiî’nin rivayetlerini çok sayıda öğrencisinden nakleden Beyhakî, mukayese etmek suretiyle rivayetlerdeki metin ve isnad hatalarını da tesbit eder ve bunların doğru şeklini nakleder.104 Rivayette Şâfiî’nin “Ayyâş yahut Ebu Ayyâş’tan nakledildiğine

göre” dediği zikredilir. Beyhakî söz konusu şahsın Ayyâş b. Ebi Rabia olması gerektiğini, buradaki şekkin Rabî’ b. Süleyman’dan kaynaklandığını, Müzenî’nin de hata ederek İbn Ayyâş şeklinde naklettiğini beyan eder.105

Beyhakî Şâfiî’nin isnadlarına dair tamamlayıcı tesbitlerde bulunur. Özellikle Şâfiî’nin Mürsel yahut munkatı olarak nakletmiş olduğu rivayetler inkıta olmadan

101 Örnek olarak bkz. Beyhakî, Ma’rife, I, 294, 295, 296.

102 Bkz. Beyhakî, Ma’rife, I, 213, 257, 282, 394; II, 46, 93; III, 210, 468; IV, 138, 176, 271; V, 108, 268; VI, 184, 295; VII, 161, 250.

103 Beyhakî, Ma’rife, I, 468.

104 Beyhakî, Ma’rife, IV, 487, 535; V, 292; VI, 8, VII, 156, 237. 105 Beyhakî, Ma’rife, VII, 156.

nakledilmişse bunlara işaret eder ve mevsul isnada da yer verir. Şayet mevsul rivayet yoksa bu hususa da temas eder.106 “Kabir ziyareti” babında Şâfiî’nin Malik kanalıyla

Ebu Said el-Hudrî’den (74/693) naklettiği “Size kabir ziyaretini yasaklamıştım artık ziyaret edebilirsiniz…” rivayetini zikreden Beyhakî rivayetin bu haliyle mürsel olduğunu, isnaddaki Rabîa ve Ebu Said arasında inkıta bulunduğunu söyler. Hadisin diğer bir rivayetinde muttasıl olarak nakledildiğini belirtir ve ilgili hadise isnadı ile birlikte yer verir.107

Beyhakî eserde Şâfiî’nin zikrettiği hadisleri belli bir ahkâm konusu bağlamında zikredip onun görüşlerini aktarmakla birlikte sadece ilgili hadisin metni yahut isnadına yönelik Şâfiî’nin değerlendirmelerini de sıklıkla zikreder. Bazı ihtilaflı meselelerde de Şâfiî’nin bir rivayeti tercih yahut red gerekçesini de açıklar.108 “Sabah namazının vakti

konusunda” namazın erken kılındığı ve mescitten çıkanların karanlığın şiddetinden birbirini tanıyamadığını haber veren Hz. Aişe rivayetini namazın geç kılındığı zikredilen rivayetlere tercih eder. Beyhakî Şâfiî’nin bazı ayet ve hadislere uygunluk arz ettiği için bu rivayeti tercih ettiğini belirtir ve onları zikreder.109

İlk dönem âlimler arasında hadisi rivayet ederken hocasının ismini zikretmeden

ةقثلا ينربخأ/Bana bir sika haber verdi” şeklinde bir ifade kullanımı sık rastlanabilen bir

durumdur.110 İsnatlarda böyle bir durumla karşılaşıldığı için hadis usulü eserlerinde bu

konuya temas edilmiş ve sıhhate etkisi hususunda farklı sonuçlara varılmıştır. İbnu’s- Salâh (643/1245) Mukaddime’de Hatib (463/1071) ve Sayrafî gibi âlimlerin bu konuda menfi kanaate sahip olduklarını, tadil edilen kimsenin bilinmediği için ve “sika” olduğunu söyleyene gizli kalan bazı kusurları bilmesi sebebiyle başka bir münekkit âlimin söz konusu raviyi cerhedebileceğini söylediklerini kaydetmiştir. Ona göre şüpheye mahal kalmaması için ravinin ismi zikredilmelidir. İbnu’s-Salâh bazı âlimlerin ise bu ifadeyi kullanan ilim sahibi bir kimse ise bunu makbul addettikleri kaydını da düşmüştür.111 Şâfiî’nin de rivayetlerinde çok defa bu şekilde hocasını

müphem bırakmak suretiyle rivayette bulunduğu görülmektedir. Ma’rifetü’s-Sünen’de

106 Beyhakî, Ma’rife, II, 163; III, 97, 126, 152, 204, 275. 107 Beyhakî, Ma’rife, III, 204.

108 Beyhakî, Ma’rife, I, 472-73; II, 118. 109 Beyhakî, Ma’rife, I, 472-73. 110 Suyutî, Tedrîbu’r-Râvî, I, 366. 111 İbn Salah, Mukaddime, s. 110.

bu şekilde yüzden fazla rivayet tesbit etmiş bulunmaktayız.112 Şâfiî’nin bu rivayetleri

başkasına karşı delil olarak zikretmediği kendi talebelerine, verdiği hükümlerin mesnedlerini açıklarken bu rivayetleri zikrettiği söylenmiştir.113 Beyhakî

Menâkıb’ında bu konuya temas etmekte ve Ahmed b. Hanbel’in (241/855) oğlu Abdullah’ın (290/903) “Şâfiî, Hüşeym yahut bir başkasından ةقثلا ينربخأ diyerek nakletmişse o sika muhakkak babamdır” dediğini kaydetmiş, sonrasında da söz konusu sikanın Şâfiî’nin zikrettiği hocasına göre değişebileceğine dair görüşlere yer vermiştir.114