• Sonuç bulunamadı

4. TAHÂVÎ ve BEYHAKÎ’NİN HAYATLARI ve ESERLERİ

2.50. El Kesmeyi Gerektiren Hırsızlık

“Hırsızlık eden erkek ve kadının, yaptıklarına karşılık bir ceza ve Allah’tan bir ibret olmak üzere ellerini kesin…”815 ayetinde mutlak bir şekilde geçmekte olan

hırsızın, hangi durumlarda el kesme cezasına çarptırılması gerektiği konusunda Tahâvî, “Hz. Peygamber’in (s) bir kalkan çalan hırsızın elini kestirdiği ve kalkanın değerinin de üç dirhem olduğu”nu haber veren Abdullah b. Ömer rivayetleri816 ve

Ömer b. Sa’d’ın babasından naklettiği ve kalkanın değerinin ifade edilmediği

813 Beyhakî, Ma’rife, VI, 355. 814 Beyhakî, Ma’rife, VI, 356. 815 Maide, 5/38.

816 Müslim, Hudûd, 6; Tirmizî, Hudûd, 16; İbn Mâce, Hudûd, 22; Ebû Dâvûd, Hudûd, 11; Nesaî, Kat’u’s-Sârık, 8.

rivayeti817 zikretmiştir. Söz konusu rivayetlerden, bir kalkandan daha düşük değerde bir malı çalanın elinin kesilmeyeceğinin anlaşıldığını ifade eden Tahâvî, bazı âlimlerin İbn Ömer rivayetinde geçtiği gibi “üç dirhem ve fazlasını çalanın”, “bazılarının ise on dirhem ve fazlasını çalanın eli kesilir dediklerini kaydetmiştir”. Çalınan kalkanın ederinin on dirhem olduğunu haber veren rivayetleri nakleden Tahâvî, ayrıca değerin bir dirhem olduğuna dair de hadisler bulunduğuna işaret ettikten sonra el kesmenin alt sınırının söz konusu kalkan olup bu kalkanın değeri konusunda da ihtilaf bulunduğunu ve bu sınırın Rasulullah’ın (s) biçtiği değer olan on dirhem olması gerektiğini ifade etmiştir.818

Şâfiî ve Ahmed b. Hanbel gibi bazı âlimler kalkanın değerinin çeyrek dinar olduğunu söylemişler ve bu görüşlerine Hz. Aişe’nin “Rasulullah (s) çeyrek dinar ve fazlası için eli keserdi.”819 sözünü delil getirmişlerdir.820 Tahâvî bu rivayetin onların

lehine bir hüccet olamayacağını çünkü Hz. Aişe’nin, kalkanın değerini çeyrek dirhem zannetmiş olabileceğini belirtmiştir. Onların bu hususa delil olarak yine Hz. Aişe’den nakledilen “Rasulullah (s) şöyle buyurmuştur: “Hırsızın eli çeyrek dinar ve fazlası için

kesilir.”821 rivayetini zikredip, bu hadisin Hz. Aişe’nin önceki rivayetteki değeri de kendisi taktir etmeyip Rasulullah’tan (s) duyduğuna delalet ettiği şeklindeki iddialarını kabul etmemektedir. Ona göre, Hz. Aişe’den Rasulullah’ın (s) fiilini haber veren rivayet Süfyan b. Uyeyne- Zührî kanalıyla gelmiştir. Kavlini haber veren ise Yunus b. Yezid-Zührî kanalıyla gelmiştir ki Süfyan bu âlimlere göre Yunus’tan çok daha evla bir ravidir. Tahâvî’ye göre bu durumda Süfyan hadisini bırakıp da Yunus rivayetini almamaları gerekmektedir.822

Söz konusu âlimlerin görüşlerine mesned olarak zikrettikleri Hz. Aişe rivayetlerini sıralayan Tahâvî, hadislerin onlar için huccet olamama gerekçelerini şu şekilde belirtmiştir:

817 Nesaî, Kat’u’s-Sârık, 10. 818 Tahâvî, Şerh, III, 54-56.

819 Müslim, Hudûd, 1; Tirmizî, Hudûd, 16; İbn Mâce, Hudûd, 24; Ebû Dâvûd, Hudûd, 11; Nesaî, Kat’u’s-Sârık, 9.

820 Aynî, Nuhab, 1V, 583.

821 Buhârî, Hudûd, 13; Müslim, Hudûd, 2; İbn Mâce, Hudûd, 22; Ebû Dâvûd, Hudûd, 11; Nesaî, Kat’u’s- Sârık, 9; Dârimî, Hudûd, 6.

Mahrame b. Bükeyr-Babası-Zührî- Süleyman b. Yesâr-Amra- Hz. Aişe tariki için; bu âlimlerin Mahrame’nin babasından hadis işitmediğini söyleyip de onun mürsel rivayetini delil getirmelerinin uygun olmadığı görüşündedir.

‘Amra hadisinin Eban b. Yezid- Yahya b. Said tariki için Eban’dan daha sika bir ravi olan Malik’in, hadisi Yahya b. Said’den mevkûf olarak naklettiğini ve bu hadisin aslının Eban rivayeti olmayıp bu tarik olduğunu söylemiştir.

Süfyan b. Uyeyne ‘Amra’dan bu rivayeti dört kişinin rivayet ettiğini, Abdullah b. Ebî Bekir, Züreyk b. Hakim el-Eylî, Yahya b. Said ve Abdurabbih b. Said’in rivayeti mevkûf olarak naklettiğini, Zührî’nin ise bunların en hafızları olduğunu, Yahya b. Said rivayetindeki, Hz. Aişe’nin “Üzerinden çok zaman geçmedi ve ben bunu unutmadım.” sözünün ise hadisin merfû olduğuna delil olabileceğini ifade etmiştir. Tahâvî ise sözün o manaya delalet etmeyeceğini düşünmektedir.

Eban b. Yezid rivayetinin aynısını Ebu Bekir b. Muhammed b. Amr b. Hazm da ‘Amra’dan rivayet etmiştir. Tahâvî bu rivayeti de onların esas alamayacağını düşünmektedir. Çünkü onların prensiplerine göre Ebu Bekir; Zührî, Yahya b. Said ve Abdurabbih b. Said’e muhalefet edebilecek mutkinlik ve hıfza sahip bir ravi değildir. Ebu Bekir isnadında bulunan İbnu’l-Hâd ve Muhammed b. İshak da Zührî ve diğerlerinin senedlerindeki raviler gibi hıfz ve itkân sahibi değillerdir. Ayrıca Ebu Bekir bu rivayetiyle ‘Amre’den mevkûf rivayette bulunan oğlu Abdullah ve Züreyk b. Hakim’e da muhalefet etmiştir. Ravilerin sayısı açısından da hıfz ve itkânı açısından da Ebu Bekir rivayetine muhalif olanlar tercihe daha şayandır.

Ebu Seleme b. Abdirrahman ve başkaları da ‘Amra’dan Ebu Bekir b. Muhammed hadisine muvafık şekilde rivayette bulunmuşlardır. Tahâvî senedteki Cafer b. Rabîa’nın Ebu Seleme’den hadis işittiğinin hatta karşılaştığının bilinmediğini söylemiştir. Ona göre, bu sebepten dolayı rivayet ihticaca ve diğer hadislere muhalefete uygun değildir.

Rivayet merfû olarak Süfyan b. Uyeyne- Zührî- ‘Amra- Hz. Aişe tariki ile “Hırsızın eli çeyrek dinar ve fazlası için kesilir” şeklinde gelmiştir. Tahâvî bu rivayetin Süfyan’ın Zührî’den yapmış olduğu diğer rivayetle farklılıklar içerdiği için muzdarip olduğunu ve kabul edilemeyeceğini söylemiştir.

Tahâvî on dirhem ve üstünde değere sahip bir malın çalınması durumunda el kesme cezasının tatbik edilmesi hususunda ittifak olduğunu ve bunun daha aşağısındaki sınırlar konusunda âlimler arasında ihtilaflar bulunduğunu ifade etmiştir. Ebu Hanife, Ebu Yusuf ve Muhammed eş-Şeybânî’nin de bu görüşte olduğunu ve bu minvalde Abdullah b. Mesud ve Amr b. Şuayb’dan da rivayetler bulunduğunu kaydeden Tahâvî ilgili rivayetleri aktarmak suretiyle konuyu sonlandırmıştır.823

Beyhakî, el kesmeyi gerektirecek hırsızlık konusunda Şafiî- Süfyan b. ‘Uyeyne- İbn Şihâb- ‘Amra- Hz. Aişe kanalıyla merfû olarak gelen “Hırsızın eli çeyrek dinar ve

fazlası için kesilir.” rivayetini ve Şâfiî’nin “Bizim görüşümüz de böyledir.” dediğini

naklettikten sonra Tahâvî’nin kendilerine yönelttiği eleştirileri detaylı bir şekilde değerlendirmektedir.

Tahâvî’nin Hz. Aişe hadisi için rivayetin aslının Rasulullah’ın (s) kavli olmayıp fiilini haber veren şekli olduğu ve buradaki çeyrek dinar değerlendirmesinin Hz. Aişe’ye ait olduğu değerlendirmesini şiddetle eleştirmekte ve hadisin aslı böyle olsa bile Allah’ı (c.c) en iyi tanıyan, O’ndan en çok korkan, dininin en iyi fakihlerinden, hıfz ve itkan konusunda en sağlam ravilerden biri olan Hz. Aişe’nin kesin bilmeden böyle bir şeyi Rasulullah’a (s) isnad etmiş olmasının mümkün olmadığını söylemektedir.

Tahâvî’nin Hz. Aişe hadisini Zührî’den nakleden Yunus b. Yezid ve Süfyan b. Uyeyne hakkındaki değerlendirmelerini ele alan Beyhakî, onun bu konuda hadis âlimlerinin tarih eserlerine dikkatli bir şekilde bakması gerektiğini, çünkü Zührî’nin talebeleri arasında en fazla öne çıkanın Yunus b. Yezid olduğunun müsellem olduğunu, onun on dört yıl Zührî’ye talebelik yaptığını, Süfyan’ın ise Zührî’nin çocuk talebelerinden olduğunu söylemiş ve rical âlimlerinin bu minvaldeki kanaatlerini aktarmıştır.824

Tahâvî’nin babasından hadis işittiği sabit olmadığı için munkatı kabul edip ihticaca uygun görmediği Mahrame b. Bükeyr rivayetini ele alan Beyhakî bu rivayetin munkatı olmadığını, Mahrame’nin babasından hadis işittiğini ifade etmiştir. Bu hususta İmam Malik’in bizzat Mahrame’nin kendisine sorduğu ve onun üç defa yemin

823 Tahâvî, Şerh, III, 56-61. 824 Beyhakî, Ma’rife, VI, 378-400.

ederek babasından hadis işittiğini söylediği rivayete yer vermiş ve İmam Malik, Müslim ve Ahmed b. Hanbel’in Mahrame’nin babasından yaptığı nakillere itimad edip eserlerine aldıklarını ifade etmiştir.

Tahâvî’nin tenkit ettiği Ebu Bekir b. Muhammed b. Amr b. Hazm ve Süleyman b. Yesâr’a değinen Beyhakî, Ömer b. Abdizaziz’in hadisler konusunda Medine’de en fazla Ebu Bekir’e güvendiğini haber veren İmam Malik rivayetini aktarmıştır. Süleyman b. Yesâr’ın rivayetine ise Zührî’nin en önemli talebelerinin rivayetlerinin mütâbaat etmesini yeterli görmektedir.

“Çeyrek dinar ve fazlası” rivayetlerini Hz. Aişe’den Âmra bint Abdirrahman kanalıyla bazı ravilerin Rasulullah’ın (s) kavli gibi bazılarının ise Hz. Aişe’nin fetvası gibi nakletmiş olmalarının doğal bir durum olduğunu ifade eden Beyhakî, Hz. Aişe’nin bu sözü Rasulullah’tan (s) işitip rivayet ettiğini ve ömrü boyunca da bu şekilde fetva verdiğini ‘Amra’nın da bazen O’nun fetvası bazen de Rasulullah’tan (s) rivayeti şeklinde naklettiğini söylemiş ve raviler arasında yaygın olan bu uygulamadan dolayı hadislerinin illetli kabul edilmediğine dikkat çekmiştir. Ayrıca Hz. Ömer’in “Hz. Aişe’nin hadislerini ‘Amra’dan daha iyi bilen kalmadı” dediğini nakletmiştir.

Beyhakî kalkanın değerini çeyrek dinar olarak belirleyen Hz. Ali ve üç dirhem olduğunu haber veren Abdullah b. Ömer rivayetlerini zikrettikten sonra, Tahâvî’nin delil olarak getirdiği Abdullah b. Mesud, İbn Abbas, Eymen b Ümmü Eymen ve ‘Amr b. Şuayb’tan nakledilen on dirhem rivayetleri esas alınıp zikri geçen Hz. Aişe ve İbn Ömer rivayetlerinin terkedilemeyeceğini söylemiştir. Ayrıca İbn Ömer hadisindeki üç dirhem lafzının esas aldıkları çeyrek dinar haberlerine muhalif olmadığını ifade eden Beyhakî, Rasulullah (s) döneminde bir dinarın on iki dirhem olarak kabul edildiğine dair rivayetleri aktarmıştır.

Beyhakî, Tahâvî’nin tenkit ettiği, Ebu Bekir b. Hazm’dan Hz. Aişe hadisini alan Yezid b. el-Hâd ve İbn İshak hakkında İbnu’l-Hâd’ın sika olduğu ve rivayetleri ile ihticâc edilebileceği noktasında hafız âlimlerin icmâı bulunduğunu; İbn İshak’ın ise hafız ravilere muhalefet etmediği sürece rivayetlerinin delil alındığını kaydetmiştir.

Tahâvî, Cafer b. Rabîa Ebu Seleme’den hadis işitmediği için Hz. Aişe rivayetini zayıf saymıştır. Beyhakî Cafer’in Ebu Seleme’den hadis işittiğini ispatlamış ve haddi

zatında Hz. Aişe hadisini ‘Amra’dan kalabalık bir topluluk rivayet ettiği için bu ispat çabasına gerek bile olmadığını ifade etmiştir.

Beyhakî İmam Şafiî’nin konuya dair değerlendirmeleri ve muhaliflerine verdiği cevapları aktarmak suretiyle babı sonlandırmıştır.825

Ravilerle ilgili görüş ayrılıkları delil olarak benimsenen rivayetlerin farklılaşması ile neticelenmiş ve alimler farklı hükümler vermişlerdir. Tahâvî’nin Hz. Aişe rivayetini, onun kalkanın fiyatını bilmemesi ile açıklamaya çalışması kabul ediebilir bir ravi değildir. Beyhakî’nin itirazında haklı olduğu görülmektedir.