• Sonuç bulunamadı

Hz Ömer Döneminde Fethedilen Başlıca Tarım Merkezler

HZ ÖMER DÖNEMİNDE TARIM VE TOPRAK

4. Hz Ömer Döneminde Fethedilen Başlıca Tarım Merkezler

Yukarıda bahsedildiği üzere Hz. Ömer döneminde Fırat, Dicle ve Nil nehirleri tarafından sulanan dünyanın en verimli tarım bölgeleri Müslüman- ları hâkimiyetine geçmişti. Bu bölgeler tarih boyunca bolluk ve zenginlik kaynağı oldukları gibi aynı zamanda nüfusun yoğun olduğu medeniyet merkezleriydi. Bu nedenle fethedilen bölgelerin tarıma dayalı zenginlikleri- nin ve İslâm medeniyetine sağladığı katkıların anlaşılması açısından ele alınması gerekmektedir. Burada konunun uzatılmaması amacıyla Sevâd, Bilâdü’ş-Şam ve Mısır bölgesi örneklerinin ana hatlarıyla ele alınması yeterli olacaktır.499

4.1. Sevâd

Sâsânî İmparatorluğunun hüküm sürdüğü ve Hz. Ömer döneminde ne- redeyse bütünüyle Müslümanların eline geçen Sâsânî coğrafyasında hususi- yetle üzerinde durulması gereken bölgelerin başında Sevâd gelmektedir. Ol- dukça verimli tarım alanlarının yer aldığı bu bölge, Müslümanların ilgisini fazlasıyla çekmeyi başarmıştı. Ayrıca Hz. Ömer’in tarım alanında yeni hü- kümler ihdas edecek kadar üzerinde düşünüp dikkate aldığı bir bölge olması hasebiyle de önem arz etmektedir.

Sevâd, tarih boyunca olduğu gibi ele aldığımız dönemde de bilinen en verimli tarım alanlarından biriydi. Ebu Ubeyd ve pek çok askerin şehit düş- tüğü köprü yenilgisinden sonra yardım için Medine’de toplanan askerlerin başına komutan olarak atanan Cerîr b. Abdullah el-Becelî, Hire’de düşmanla vuruşurken askerlerini motive etmek için onlara bu savaşın kazanılması du-

498 İbn Zenceveyh, Emvâl, s. 620-621.

499 Bu konuda detaylı bilgi için bkz. Oğuzay, Hulefâ-yi Râşidîn Döneminde Tarım ve Toprak

rumunda daha önce hiçbir Arap’a nasip olmayan güzellikte ganimetlerin kendilerinin eline geçeceğini hatırlatmaktaydı.500

Sınırlarının kaynaklarımızda doğuda Zağros dağlarından batıdaki çöl ku- şağına kadar, kuzeyde Tikrit’ten güneyde Basra körfezine kadar uzadığı belir- tilmektedir. Güneyden kuzeye doğru hafif bir eğime sahip olan bu arazinin kuzey-güney uzunluğu 1000 km, doğu-batı genişliği ise 500 km kadardı. Hz. Ömer döneminde yapılan çalışmalar sonucu bölgenin alanı yaklaşık 36.000.000 cerîb501 olarak tespit edilmişti. Fırat ve Dicle alüvyonları ile beslenen Sevâd, su-

lu tarıma imkân sağlayan bu bereketiyle bütün Irak coğrafyasının en gözde bölgesi haline gelmişti.502 Mâverdî’nin verdiği bilgilere göre ise dönemin en ve-

rimli tarım alanlarını teşkil eden Sevâd, uzunlamasına Musul’dan Abadan’a kadar, genişliğine ise Kâdisiye suyundan Hulvan’a kadar uzamaktaydı. Uzun- luğu 160 fersah, genişliği ise 80 fersahtı. Irak toprakları ise Sevâd topraklarının içine giren ve sınırları örfen tayin edilmiş olan bölgeydi. Bölgenin sınırlarını bu şekilde tasvir eden Mâverdî, kendi döneminde Sevâd topraklarını tepeler, dağ- lık alanlar, çorak yerler, bataklıklar, nehir yatakları, harman yerleri, şehir ve köy gibi yerleşim alanlarını çıkardıktan sonra yaklaşık olarak 225 milyon cerîb olarak, Irak topraklarını da yaklaşık 150 milyon cerîb olarak tahmin etmektey- di.503 Yine onun ifadesine göre söz konusu arazinin yarısına ekin ekilir diğer

yarısında ise hurma, üzüm ve çeşitli meyve tarımı yapılırdı.504 Tarım yapılabi-

lecek alanların oranı yüksekti. Ancak bazı sebeplerden ötürü bu alanların kul- lanımı dönemlere göre değişiklik arz etmekteydi. Sâsânîler döneminde ortala- ma 150 milyon cerîblik alanda ziraat yapılmakta iken Hz. Ömer zamanında ise bu alan 32 milyon ile 36 milyon cerîb arasında değişmekteydi.505

İslâm öncesinde savaşlar ve ilgisizlik nedeniyle iyice gerilemiş olan tarım hayatını kısa sürede ileri seviyelere taşımak mümkün değildi. Bilakis, yerlerini terk eden ve savaşlarda telef olan çiftçiler nedeniyle aktif tarım alanlarının bile verimli bir şekilde işletilmesi büyük bir başarı olacaktı. Nitekim bu amaçla Hz. Ömer’in toprakları eski sahiplerine bırakması gibi pek çok tedbir alınmıştı.

500 O, askerlerine hitab ederken şahadetle gelecek olan cenneti veya zafer sonucu ele geçirilecek

olan cennet vâri bu toprakları kastederek ‚düşmanınızla bu iki güzellikten birini elde etmek için

savaşın‛ diyordu. Bkz. Dîneverî, Ahbâru’t-Tıval, s. 114-115.

501 Bir alan ölçü birimi olan cerîb, Ziyaeddin er-Reyyis’in bu konudaki tetkikinde 1366 m2 olarak

tepit edilmiş ve Mustafa Fayda da konuyla ilgili çalışmasında er-Reyyis’in tespit ettiği bu öl- çüyü esas almıştır. Bkz. Fayda, Hz. Ömer Zamanında Gayrı müslimler, s. 46.

502 Bkz. Mustafa Fayda, Hz. Ömer Zamanında Gayrı müslimler, s. 45; Demirci, ‚Sevâd‛, DİA,

XXXVI, 576-577.

503 Mâverdî, el-Ahkâmu’s-Sultâniyye, s. 224. 504 Mâverdî, el-Ahkâmu’s-Sultâniyye, s. 225. 505 Mâverdî, el-Ahkâmu’s-Sultâniyye, s. 224-225.

Hz. Ömer Sempozyumu • 115 Bununla birlikte ele aldığımız dönemde tarım alanlarının ölçülmesi, çiftçilerin sayılması ve çeşitli kanal çalışmaları gibi ıslah faaliyetleri ciddiyetle yapılmıştı. Fakat bütün bu tarım alanlarının ıslahı ve sistemli bir şekilde işletilmesi daha uzun zamana ihtiyaç duymaktaydı.

Yukarıda ifade edildiği üzere Sevâd Topraklarını eski sahiplerine bırakan Hz. Ömer, topraklara harac, üzerinde yaşayanlara ise cizye vergisi koydu.506

Halife, verginin adaletli ve sistemli bir şekilde toplanması için bazı çalışmalar yaptırdı. Bu amaçla Osman b Huneyf’i Kûfe’ye göndermiş ve ondan tarım alanlarını ölçmesini istemişti. Bu yetki ve görevle çalışmaya başlayan Osman, Hurmalıkların her bir cerîbine 10 dirhem, üzüm bağlarının her bir cerîbine 10 dirhem, şeker kamışının her bir cerîbine 6 dirhem ve buğday tarlalarının her bir cerîbine de 4 dirhem harac koymuş halife de bu çalışmayı onaylamıştı.507

Osman b. Huneyf, çalışmaları neticesinde Sevâd arazisini 36 milyon cerîb ola- rak tespit etmişti.508 Ancak Osman b. Huneyf’in her bir cerîb için 1 dirhem ve 1

kâfiz mahsulü vergi olarak belirlediği gibi farklı rivayetler de mevcuttur.509 Di-

ğer bazı rivayetlere göre ise Halife, ekilse de ekilmese de suyun ulaştığı her bir ceribe tahıl türleri için 5 kâfiz ve 5 dirhem, ağaç türlerinin her bir cerîbine de 10 kâfiz ve 10 dirhem harac koymuştu.510

Ebu Yusuf’un verdiği bilgilere bakılırsa Halife, bölge halkının İslâm ön- cesinde her bir cerîb için 20 dirhem vergi ödediğini öğrenmiş ve onlara ko- laylık göstererek her bir cerîb için 1 dirhem ve 1 kâfiz erzağı vergi olarak koymuştu. Osman b. Huneyf ve Huzeyfe’yi de Sevâd arazilerini ölçmekle gö- revlendirmişti. Bu işlerde oldukça mahir olan Osman ölçüm işlerini titiz bir şekilde bitirmiş ve uygun vergileri tespit etmişti. Ancak Huzeyfe, bilhassa öl- çüm yaptığı bölge halkının aldatması nedeniyle bazı zorluklar yaşamıştı. Bu nedenle Sevâd arazilerinin bu kısmı birkaç kez ölçülmüş ve tarım potansiyeli

506 Ebu Yusuf, Kitâbu’l-Harâc, s. 118; Belâzurî, Fütûhu’l-Büldân, s. 375. Aynı rakamları zikreden

İbn Zenceveyh, farklı olarak sadece hurma bahçelerinin her bir ceribi için 5 veya 8 dirhem alındığını rivayet etmektedir. Bkz. İbn Zenceveyh, Emvâl, s. 202.

507 Ebu Yusuf, Kitâbu’l-Harâc, 133-134; Belâzurî, Fütûhu’l-Büldân, s. 376.

508 Belâzurî, Fütûhu’l-Büldân, s. 375; Makdisî, Ahsenü’t-Tekâsîm, s. 133; Bagdâdî, Tarihu Bağdad, I,

302; Osman b. Huneyf bu ölçümler esnasında uzunluk birimi olarak kullandığı zirâ’ dirsek- ten orta parmak ucuna kadar artı bir yumruk ve bir başparmak miktarı olarak tarif edilmek- tedir. Bkz. Belâzurî, Fütûhu’l-Büldân, s. 379-380.

509 Bkz. Yahya b. Adem, Harac, s. 160; Belâzurî, Fütûhu’l-Büldân, s. 375; Aynı zamanda Şâburkân

da denilen bu kâfizin Sevâd halkının ölçeği veya Yahya b. Adem’in ifadesiyle haccâcî denilen mühürlü ölçek olduğu rivayet edilmektedir.

510 Yahya b. Adem, Kitâbu’l-Harâc, s. 42; Belâzurî, Fütûhu’l-Büldân, s. 375; Bu rivayetlerde hur-

madan özellikle bahsedilmemekte ve gelirlerine göre üç sınıfa ayrılarak erkeklere konulan 12, 24 veya 48 dirhem değerindeki cizye vergisinin ayrıca konulduğu belirtilmektedir. Ravza, s. 118.

açısından değerlendirilerek her seferinde farklı vergiler tespit edilmişti. Diğer taraftan Osman b. Huneyf, bölgedeki üç yıllık görevi sonrasında bu tarım arazilerine daha fazla verginin konması gerektiğini halifeye bildirmişti.511

Bunlar bölge topraklarının vergilendirilmesinde zikredilen farklı rakamları açıklamaktadır. Muhtemelen fetihlerin gerçekleştiği yılda hızlı bir çalışmayla vergi uygulaması başlatılmıştı. Zamanla bölgenin tarımsal potansiyelini daha iyi tanıyan idare, toprakların verimliliklerine göre vergileri düzenleyerek dengeyi sağlama yoluna gitmişti. Bu da kaynaklarımızda zikredilen farklı ra- kamların sebebini teşkil etmekteydi.

Rakamlardaki bu farklılıklar, bölgelere göre uygulamaların farklılığından da kaynaklanıyor olabilirdi. Sevâd arazilerinin bütününde aynı verimi bekle- mek doğru değildi. Toprağın verimliliği, yetiştirilen ürün türü ve suyun ulaşı- labilirliği gibi durumlar, mahsul verimliliğini dolayısıyla konulabilecek vergi miktarını belirlemekteydi. Mesela Huzeyfetü’l-Yemânî, Dicle nehrinin arka ta- raflarını ölçmek ve vergisini belirlemek üzere yine bizzat halife tarafından gö- revlendirilmiş ve çalışmalar sonucundaki tespitlere göre buradaki her cerîb toprak için 1 dirhem ve 1 kâfiz mahsul harac konulmuştu. Muğîre b. Şu’be, Sevâd valisi iken halifeye bir mektup yazarak burada buğday ve arpadan daha kıymetli üzüm, mercimek, yonca ve susam gibi tarım mahsullerinin yetiştiğini haber vererek bunlara konulacak vergi miktarını sorduğunda; Hz. Ömer, bu bitkilerin yetiştiği toprağın her bir cerîbi için 8 dirhem vergi koymuştu. Bir başka rivayete göre Halife Ömer, buğdayın her bir cerîbi için 2 dirhem ve 2 cerîb; arpa ve diğer hububatın her bir cerîbi için 1 dirhem ve 1 cerîb vergi koy- muştu. Tarıma elverişli olduğu halde ekilmeden bırakılan her cerîb için de 2 cerîb hububat ve 1 dirhem vergi koymuştu. Öte yandan bir başka rivayete göre Hz. Ömer, üzüm bağlarının her bir cerîbine 10 dirhem, yoncaya 10 dirhem, pamuğa 5 dirhem, kaliteli Fars hurmasına 1 dirhem ve adi hurmaya da 1 dir- hem vergi koymuştu. Bir diğer rivayette ise halifenin her türlü hurmalığın cerîbine 8 dirhem vergi koyduğu belirtilir. Fetihlerden sonra bölgeye gönderi- len Osman b. Huneyf ölçümleri yaptığı sırada Sevâd bölgesindeki yonca tarla- larının hepsinin cerîbine 5 dirhem, üzümlere 10 dirhem vergi koymuştu. Ağaç- ların altında yetiştirilen ürünleri ise vergiden muaf tutmuştu.512 Vergi miktarla-

rındaki değişikliklerin kaynaklarımızda da tartışıldığı görülmektedir. Bu tar-

511 Ebu Yusuf, Kitâbu’l-Harâc, s. 136-137; Belâzurî, Fütûhu’l-Büldân, s. 375, 379; Ebu Ubeyd,

Emvâl, s. 146-150. Konu üzerinde duran kaynaklar, vergi miktarlarıyla ilgili farklı rakamlara

bizzat dikkat çekerek, bu farklılıkların sebepleri üzrine değerlendirmeler yapmaktadırlar. Bununla birlikte ölçü biriminin cerîb olduğu noktasında bir ittifak söz konusudur. Bkz. Fay- da, Hz. Ömer Zamanında Gayrı müslimler, s. 46-47.

Hz. Ömer Sempozyumu • 117 tışmalarda mahsulün çeşitliliğinin yanı sıra arazinin verimliliği, suya ve pazar yerlerine olan uzaklığı gibi faktörlerin etkilerinden bahsedilmektedir.513

Rivayet farklılıkları bir yana, Hz. Ömer döneminde toplanan Sevâd hara- cının yıllık 100 milyon dirhem iken, bu rakamın Emeviler döneminde Haccâc’ın bölge valiliği sırasında 40 milyon dirheme düştüğü bizzat Ömer b. Abdülaziz tarafından dile getirilmiştir. Huzeyfetü’l-Yemânî ve Osman b. Hu- neyf 22/643 yılında bölgedeki tespit çalışmaları esnasında 500.000 civarında gayrı müslim çiftçiyi kayıt altına almışlardı. Bu çalışmalardan sonra ilk yıl top- lanan harac miktarı 100 milyon dirhem iken sonraki yıl ise 128 milyon dirheme yükselmişti. Sonraki dönemlerde, Ömer b. Abdülaziz zamanında 124 milyon olarak tahsil edilebilen bu vergi,514 Haccâc b. Yusuf’un zulüm, baskı ve yanlış

politikaları sebebiyle 18 milyona kadar düşmüştü.515 İbn Hurdazbih’e göre

Sevâd topraklarından, İslâm öncesi toplanan vergi miktarı ise 150 milyon dir- hem civarındaydı.516

4.2. Bilâdü’ş-Şam

İslâm tarihinde Bilâdü’ş-Şam olarak isimlendirilen bölge Suriye, Filistin, Ürdün ve Lübnan topraklarını kapsamaktaydı. Bu günkü Şam şehri için ‚Dı-

maşk‛ ismi kullanılmakla birlikte zamanla bu şehirle birlikte bütün Bilâdü’ş-

Şam vilayetlerini ifade etmek üzere ‚Şam‛ tabiri kullanılmaya başlandı.517 Bu

bölge Akdeniz’in doğusundan başlayarak kuzeyde Anadolu’ya, doğuda Fırat nehrine, Güneyde Arap çölüne kadar uzamaktaydı.518

Dımaşk, Hıms, Filistin, Ürdün ve sonraları eklenen Kınnesrîn başlıca Bilâdü’ş-Şam vilayetleriydi.519 Bu verimli topraklardan elde edilen vergi gelir-

leri de oldukça yüksekti. Abdülmelik b. Mervân döneminde Şam bölgesindeki Ürdün’ün yıllık geliri 180.000 dinar, Filistin’in 350.000 dinar, Dımeşk’in 400.000 dinar, Kınnesrîn ve Hıms’ı da kapsayan Avâsım’ın ise 800.000 veya 700.000 di- nar olduğu belirtilmektedir.520 Bu veriler her ne kadar Emeviler dönemine ait

olsa da Hz. Ömer döneminde bütünüyle İslâm hâkimiyetine alınan bu bölgele- rin sağladığı ekonomik katkıyı göstermesi açısından son derece önemlidir.

513 Belâzurî, Fütûhu’l-Büldân, s. 379.

514 Belâzurî, Fütûhu’l-Büldân, s. 377-378; İbn Hurdazbih, el-Mesâlik ve’l-Memâlik, s. 14-15; Mak-

disî, Ahsenü’t-Tekâsîm, s. 133.

515 Belâzurî, Fütûhu’l-Büldân, s. 377-378; İbn Hurdazbih, el-Mesâlik ve’l-Memâlik, s. 14-15; bkz.

Demirci, ‚Sevâd‛, DİA, XXXVI, 577.

516 İbn Hurdazbih, el-Mesâlik ve’l-Memâlik, s. 14-15.

517 Lammens, ‚Suriye‛, İA, XI, 51; Tomar, ‚Şam‛, DİA, XXXVIII, 311. 518 Lammens, ‚Suriye‛, İA, XI, 51.

519 Yâkût el-Hamevî, ‚Şam‛, Mu’cemü’l-Büldân, III, 312; Ebü’l Fida, Takvîmü’l-Büldân, s. 226. 520 Belâzurî, Fütûhu’l-Büldân, s. 271-272.

Tarih boyunca mamur bir şehir olarak varlığını sürdüren Dımeşk (Şam), in- sanlık tarihinin en eski merkezlerinden biriydi. Nitekim ismini de Hz. Nuh’un oğlu Sâm’dan aldığı söylenmektedir.521 Suları o kadar boldu ki içerisinde suyu

olmayan bahçe yok denecek kadar azdı.522 Fethinden itibaren gerek içme suyu-

nun karşılanması, gerekse tarım alanlarının sulanması amacıyla kanallar kazıla- rak mevcut su kaynakları daha verimli bir şekilde kullanılmaya başlanmıştı.523

Ya’kûbî’ye göre Humus’tan dört merhalelik mesafede bulunan, Ba’labek ve Akabetu’r-Rummân gibi şehirlerin de yer aldığı Dımeşk, İslâm öncesinde ve sonrasında sularının çokluğuyla, bahçe ve bostanlarıyla, mamur beldeleriyle Şam bölgesinin en güzel şehriydi. Gassânilerin yurdu olan Dımeşk şehrinin halkı büyük oranda Yemen asıllı Araplardan oluşmaktaydı.524 Başlıca yerleşim

yerleri Havrân, Busrâ, Beseniyye, Ezriât, Gûr, Cibâl, Mûte, Ezrûh, Humeyme, Cevlân ve Ba’lebek’ti.525 Fethinden sonra sürekli olarak Arapların ilgisini çeken

bu şehir verimli toprakları, bereketli mahsulleri, havası ve suyuyla daima bir cazibe merkezi olmuştu. Nitekim Yermük savaşında ağır bir hezimete uğrayan ve artık bölgedeki hâkimiyetini kalıcı olarak kaybettiğini anlayan Bizans Kralı, Antakya’dan Konstantiniyye’ye gitmek üzere ayrılırken Şam’ı kastederek ‚bu-

rası düşman için ne güzel bir beldedir.‛ sözleriyle veda etmişti.526 Bu ifade Müs-

lümanların elde ettikleri imkânları ve yeni yerleşim alanlarının önemini gös- termesi açısından dikkat çekicidir. Nitekim İbn Asâkir’in iddiasına göre Ku- ran’da birçok ayette Şam’ın bereketine atıf vardı.527

Bir rivayete göre Hz. Ömer, Şam’a gelmiş ve buraların bahçelerini, suları- nı, bostanlarını ve şehrin köşklerini görünce hayretini gizleyememiş ve Duhân suresinin 25-28. ayetlerini okumuştu. Ancak İbn Kesîr, Vâkidi’ye dayanarak Hz. Ömer’in sadece cahiliye devrinde Şam’a geldiği görüşünü savunur.528

Muhtemelen Halife, Şam diyarını elçilerinden duymuş veya Kudüs’e giderken Şam diyarlarından haberdar olmuş ve kısmen gözlemlerde bulunmuştu. Ayrı- ca o cahiliye döneminde görüp tanıdığı bu zenginlikleri fethedince, ilgili ayet- leri okuyarak şükretmiş olabilirdi.Halifenin, Şam’a ne zaman gittiği tartışmalı olmakla birlikte, fethedilen bu yeni toprakların tarımsal potansiyelinin farkın- da olduğu açıktır.

521 İbn Asakir, Târîhu Medîneti Dımaşk, I, 10; Yâkût el-Hamevî, ‚Şam‛, Mu’cemü’l-Büldân, III, 312;

Tomar, ‚Şam‛, DİA, XXXVIII, 311.

522 Yâkût el-Hamevî, ‚Dımaşk‛, Mu’cemü’l-Büldân, II, 465. 523 İbn Asakir, Târîhu Medîneti Dımaşk, II, 369-377.

524 Ya’kûbî, Kitâbu’l-Büldân, s. 112-113; İbn Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye, IX, 652. 525 Ya’kûbî, Kitâbu’l-Büldân, s. 113-114.

526 Belâzurî, Fütûhu’l-Büldân, s. 186.

527 İbn Asakir, Târîhu Medîneti Dımaşk, I, 140-145. 528 Bkz. İbn Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye, IX, 660.

Hz. Ömer Sempozyumu • 119 Hâlid ile Ebu Ubeyde’nin Zeyyâtîn denilen zeytinciler çarşısında buluş- maları529 Şam bölgesinde zeytin yetiştiriciliğinin ve ekonomik hayatta zeytinin

önemini göstermesi açısından kayda değerdir. Diğer taraftan cizye vergisinin, Hz. Ömer tarafından dinar ve dirhem cinsinden alınmaya başlandığı ifade edilmekle birlikte Hâlid’in yaptığı ilk antlaşmada cizye olarak her erkekten bir dinar, bir cerîb buğday, sirke ve zeytinyağı cinsinden verginin belirlendiği gö- rülmektedir. Halife sonraları bunu daha kolay bir hale getirmek için dinar ve dirhem cinsine çevirmiş ve mükellefleri de gelir durumuna göre üç gruba ayırmıştı.530 Bir başka rivayette ise 4 dinar veya 40 dirhem olarak alınacak olan

yıllık cizyenin yanı sıra, aylık olarak da Müslümanların yiyecek ihtiyaçlarını karşılamak üzere iki müd531 buğday, 3 kist532 zeytinyağı, bir miktar et yağı ve

balın da şart koşulduğu aktarılmaktadır.533

Şam şehirlerinden biri olan Humus (Hıms), Şam ile Halep arasında bir mevkide bulunmaktaydı. Dördüncü iklimde yer alan bu şehrin uzunluğu yak- laşık 61 derece, genişliği ise yaklaşık 34 derece olarak tarif edilmektedir. Şehri ilk inşa edenlerin Yunanlılar olduğu ve Filistin bölgesinden zeytinler getirerek burada zeytin üretimini de yine onların başlattığı rivayet edilmektedir.534

Humus, Halep’ten düz bir istikamette Mağrîb tarafına giden yol üzerinde yer almaktaydı. Hamâ ve Rastan gibi şehirlerin bulunduğu Humus, Şam böl- gesinin en büyük şehirlerinden biriydi. Halkın su ihtiyacını giderdiği büyük bir nehir mevcuttu.535 Orta Suriye’de tarıma elverişli, bereketli bir vadide yer

alan Humus, tarih öncesinden itibaren kanallara ve sulama sistemlerine sahip olan bir şehirdi. Özellikle tahıl ve pamuk üretiminin yapıldığı Humus tarih boyunca önemli bir tarım merkezi olagelmişti.536 Ele aldığımız dönemlerde de

bölgedeki en önemli tahıl üretim merkezlerinden biriydi. Ekinlerinin çokluğu ile bilinirdi.537 Hıms topraklarını sulayan Asi nehri538 kenarındaki üzüm bağları

da şöhretini korumuştu. Geniş pirinç tarlalarının yanı sıra çeşitli sebze bahçele- ri de mevcuttu.539 Verimli topraklara sahip olan Humus’un sahil bölgelerinden

529 Belâzurî, Fütûhu’l-Büldân, s. 167. 530 Belâzurî, Fütûhu’l-Büldân, s. 170.

531 Yaklaşık 4 litre hacmindeki Suriye müddü 2,9375 kg. civarında buğday almaktaydı. Bkz.

Kallek, ‚Müd‛, DİA, XXXI, 457-458.

532 Irak bölgesinde küçüğü 1,2158 litre büyüğü ise 2,4336 litre olan iki farklı kistten bahsedil-

mektedir. Mısır’da ise 2,106 litre hacmindeydi. Bkz. Hinz, İslâm’da Ölçü Sistemleri, s. 62.

533 Belâzurî, Fütûhu’l-Büldân, s. 170-171.

534 Yâkût el-Hamevî, ‚Humus‛, Mu’cemü’l-Büldân, II, 302; İbn Manzur, Lisânu’l-Arab, VII, 17. 535 Ya’kûbî, Kitâbu’l-Büldân, s. 110.

536 Mantran, ‚Humus‛, DİA, XVIII, 370-371. 537 Ebü’l Fida, Takvîmü’l-Büldân, s. 261. 538 Ebü’l Fida, Takvîmü’l-Büldân, s. 261. 539 Mantran, ‚Humus‛, DİA, XVIII, 370-371.

getirilen zeytinyağı ve çeşitli bölgelerden getirilen buğday (kamh) mahsulü şe- hirdeki ambarda (heriy) toplanmaktaydı.540

4.3. Mısır

Ele aldığımız dönemde dünyanın en bereketli tarım alanlarından biri olan Mısır ve çevresi, önceki devirlerde çok daha verimli bir iklim ve topografyaya sahipti. Yerleşik hayatın temeli ve bölge halkının geçimi büyük oranda tarıma dayanmaktaydı. Bu verimliliği sayesinde büyük medeniyetlere ev sahipliği yapan Mısır, firavunların iftihar kaynağıydı. Hz. Yusuf’un, Hz. Musa’nın diya- rı ve Hz. Meryem ile Hz. İsa’nın hicret yurdu olan Mısır, Kuran’da da zikre- dilmesi nedeniyle Müslümanların haberdar olduğu ve ilgi duyduğu bir böl- geydi. Fethinden sonra da Müslümanların en büyük övünç kaynaklarından bi- ri olmuştu.541

Bu uçsuz bucaksız verimli topraklar, öküzler yardımıyla sürülür; buğday, arpa gibi tahıl türleri ekilirdi. Hasattan sonra elde edilen mahsul hayvanlarla ezilip dövülerek, rüzgârda savrularak ayıklanır; küplerde veya toprak ambar- larda saklanırdı.542 Zaman içerisinde buradaki çöl kuşakları yayılarak bölgeyi

büyük ölçüde kuşatmıştı. Ancak bütün bunlara rağmen dünyanın en bereketli nehri olan Nil, bölgenin bütünüyle çöl olmasına engel olmuştu.543

Rivayetlere göre bu bölgenin ismi, Kıptî ve Berberilerin atası olduğu iddia edilen Mısr b. Ham b. Nuh’a nispetle ‚Mısır‛ olarak adlandırılmıştı.544 İbn Ab-

dülhakem’in, naklettiğine göre, Hz. Nuh, davetine icabet eden torunu Mısr b. Beysar b. Hâm için şöyle dua etmişti: ‚Ey Rabbim onu ve zürriyyetini bereketlen-

dir, onları dünyanın en güzel nehirlerinin aktığı, bereketiyle beldelerin anası olan bir beldede iskân et...‛545 Nitekim Mısır, yeryüzünün en güzel beldesi, cennetin dün-

yadaki misaliydi. Dünyada, cennetin bir benzerini görmek isteyen Mısır’a bakmalıydı.546 Ancak buraya ilk yerleşenler onlar değildi. Tufandan önce, Hz.

Adem’in oğlu Kâbil’in soyundan gelen bir topluluk buraya yerleşmişti. Kendi- lerine yurt arayan bu insanlar, Nil nehri ve bereketli vadisini görünce hayrete

540 Belâzurî, Fütûhu’l-Büldân, s. 183. 541 Makdisî, Ahsenü’t-Tekâsîm, s. 193. 542 Özer, Mısır Tarihi, s. 67.

543 Özer, Mısır Tarihi, s. 9.

544 İbn Abdülhakem, Fütûhu Mısr ve’l-Magrib, s. 10; İbn Hurdazbih, el-Mesâlik ve’l-Memâlik, s. 80;

Mes’ûdî, Ahbârü’z-Zamân, s. 152; Makrîzî, Mısr b. Hâm b. Nuh dışında Hz. Adem’in Mısr adındaki torunlarından birine nispetle bu ismin verildiği yönündeki rivayetleri aktarmakta

Outline

Benzer Belgeler