• Sonuç bulunamadı

Hz Ömer’in Fethedilen Tarım Arazilerini Ganimetten Saymaması ve Fey Arazilerindeki Anlam Değişmes

HZ ÖMER DÖNEMİNDE TARIM VE TOPRAK

6. Hz Ömer’in Fethedilen Tarım Arazilerini Ganimetten Saymaması ve Fey Arazilerindeki Anlam Değişmes

Hz. Ömer döneminde çok bereketli toprakların ele geçirilmiş olması bü- tün İslâm dünyasında, özellikle de fetihlere katılan askerler arasında büyük bir heyecana sebep olmuştu. Fetihlerden sonra gündeme bu toprakların ne olacağı meselesi geldi. Müslüman fatihler, Hz. Peygamber’in Hayber’de yaptığı gibi bütün bu arazilerin ganimet olarak taksim edilmesini, beşte dördünün kendile- rine dağıtılmasını istiyor; hatta bunun için Sevâd’da başkomutanları Sa’d b. Ebî Vakkâs’a baskı yapıyorlardı. Sa’d durumu halife Hz. Ömer’e iletti. Konu Medi- ne’de istişare edildi. Pek çok kimse, ayette belirtildiği ve Hz. Peygamber’in uy-

599 Ebu Yusuf, Harâc, s. 296; Ebu Ubeyd, Emvâl, s. 105-110; İbn Zenceveyh, Emvâl, s. 106-107, 125;

İbn Kayyım, Ahkâmu Ehli’z-Zimme, I, 81.

600 İbn Zenceveyh, Emvâl, s. 106-107, 130. 601 İbn Zenceveyh, Emvâl, s. 124.

602 İbn Zenceveyh, Emvâl, s. 127; Belâzurî, Fütûhu’l Büldân, s. 110.

603 İbn Kayyım, Ahkâmu Ehli’z-Zimme, I, 83; Karaman, Mukayeseli İslâm Hukuku, III, 231. 604 İbn Zenceveyh, Emvâl, s. 124; İbn Kayyım, Ahkâmu Ehli’z-Zimme, I, 87.

Hz. Ömer Sempozyumu • 131 gulamasında olduğu üzere bu toprakların ganimet hükmüne alınarak savaşan askerler arasında dağıtılması gerektiğini savunurken; Hz. Ömer bunun ümme- tin genel menfaatiyle uyuşmayacağını ve taksimatın sadece belirli bir kesime fayda sağlayacağını düşünmekteydi. Bu endişeleri nedeniyle fethedilen toprak- ların askerlere dağıtılmasını doğru bulmuyordu. Zira bu durumda çok bere- ketli topraklara sahip Sevâd arazisi belirli bir kesimin eline geçecek ve üzerin- deki çiftçiler de köle statüsündeki işçiler olarak toprak sahipleri için çalışacak- lardı. Dolayısıyla bütün İslâm dünyasına fayda sağlayabilecek olan çok büyük bir gelir kaynağı belirli bir zümrenin elinde kalacak ve sadece onların varisleri- ne devredilecekti. Diğer taraftan buralarda yaşayan gayrı müslim halk ve onla- rın bütün çocukları ancak köle olarak varlığını sürdürebileceklerdi. Bütün bu olumsuz sonuçların farkında olan halife, İslâm devletinin ve İslâm hâkimiyeti- ne giren yeni vatandaşların genel menfaatini düşünerek aceleci davranmamış, konuyu istişareye açmıştı. Hatta bu arada Sevâd’ın nüfusunu tespit ettiren Ha- life, her askere üç çiftçinin düştüğünü öğrenmişti. Hz. Ali’nin teklifi ile bu in- sanları köleleştirip askerler arasında ganimet olarak dağıtmak yerine toprakla- rında eski halleri üzere serbest bırakıp karşılığında cizye ve harac almayı uy- gun buldu. Böylece onlardan alınan vergiler devlet hazinesine oradan da bü- tün Müslümanlara dağıtılabilecekti. Kuşkusuz Hz. Ali’nin bu teklifi halifenin de baştan itibaren düşüncesine uygundu. Bunun üzerine Hz. Ömer, Osman b. Huneyf’i bölgeye göndererek, Sevâd halkını gelir durumlarına göre üçe ayır- masını ve onlara 12, 24 veya 48 dirhem şeklinde yıllık cizye yüklemesini ve bunları da kaydetmesini istemişti. Böylece bu toprakların vergi gelirlerinden sonraki Müslüman nesillerin de hissedar olmalarını sağlamıştı. Sevâd halkı zımmî statüsüne alınarak kendilerine yukarıda belirtilen miktarlarda cizye vergisi konuldu. Toprakları da kendilerine bırakılarak tarım mahsulleri için ha- rac vergisi yüklendi.605

Diğer taraftan bu kadar geniş arazileri sadece askerlere dağıtıp onları yer- leşik hayata teşvik etmek, orduyu bir anda zayıf düşürmek olurdu. Ayrıca Ha- life, ‚savaşla ele geçirilen gayrı müslimler‛ olmalarına rağmen bu toprakların eski sahiplerinin haklarını fazlasıyla gözeterek, onların ve gelecek nesillerinin köle kalmasını da uygun görmemişti. Ayrıca eğer bu taksimat gerçekleşmiş olsaydı bölgeyi fetheden askerler, emrinde köleleri olan toprak sahiplerine dönüşecek- lerdi ki bu da önceki dönemlerinkine benzer bazı sosyal sınıfların ortaya çık- ması demekti. Bunlara ek olarak Müslüman Arapların daha önce görmedikleri kadar verimli olan Sevâd arazileri, ganimet yoluyla Müslüman askerler arasın-

605 Bu konudaki tartışmalar için bkz. Ebu Yusuf, Kitâbu’l-Harâc, s. 110-118; Yahya b. Adem,

Kitâbu’l-Harâc, s. 40-42; İbn Zenceveyh, Emvâl, s. 182; Belâzurî, Fütûhu’l-Büldân, s. 370- 375;

Tuğ, ‚İslâmda Vergi Hukukunun Tekevvünü‛, İslâm Medeniyeti Dergisi, Ağustos 1967, s. 29; Fayda, Hz. Ömer Zamanında Gayrı müslimler, s. 26-36, 132.

da taksim edildiğinde, muhtemelen buradaki tarım faaliyetlerinin sürdürülme- sinde yeterli başarıyı gösteremeyeceklerdi.606 Zira onlar bölge tarımı ve coğrafî

koşulları hakkında henüz yeterli bilgiye sahip değillerdi. Bu da tarımsal üreti- min zayıflamasına ve gelirlerin düşmesine sebep olacaktı.607 Onların bu alan-

daki başarısızlıkları da iktisadî hayatta özellikle de gıda temininde problemlere yol açabilirdi. Diğer taraftan bu işi, nesillerdir burada yerleşik olan ve tarımda beceri kazanmış insanlara bırakmak ise toprakların daha verimli işletilmesini; dolayısıyla gelirlerin artmasını sağlayacaktı.

Olayda dikkat çeken husus, bütün bu Sevâd topraklarının aslında savaş yo- luyla ele geçirilmiş olmasıdır. Zira askerler de buna dayanarak bütün bu toprak- lar ile üzerindeki insanların ganimet hükmünce kendilerine dağıtılmasını iste- mişlerdi. Kaynaklarda da belirtildiği üzere bu bölge halkıyla herhangi bir ant- laşma yapılmamıştı.608 Onlar savaş yoluyla (anveten) hâkimiyet altına alındıkları

için haklarındaki her türlü uygulamaya tabi olmak zorundaydılar. Durum böyle iken halife, onların ve Müslümanların genel menfaatini düşünerek bölge halkları ile bir antlaşma yaparak zımmî statüsü ile onları topraklarında bırakmıştı.

Burada dikkati çeken bir diğer husus İslâm’ı kabul etmeyen bölge halkı- nın eski inançları üzere, yani Mecûsi olarak kalmış olmalarıdır. Zira Ehl-i Kitap ile zimmet antlaşması yapılabilirken müşriklerle böyle bir antlaşma yapmak mümkün değildi. Bu İslâm dininin temel tutumuydu.609 Bu durum Mecûsi-

ler’in statüsü ile ilgili yeni bir tartışma başlatmıştı. Halife Ömer’in de bu konu- da bazı endişeleri vardı. Mescid-i Nebevî’de bu endişesini dile getirince Abdur- rahman b. Avf, Hz. Peygamber’in ‚Mecûsilere ehl-i kitap gibi davranınız‛ şeklinde bir ifadesini nakletti. Böylece kafasındaki tereddütleri gideren halife onları zımmî statüsüne alma konusunda daha cesaretli davranmıştı.610 Nitekim kay-

naklarda Mecusiler’in ehl-i kitâb olup olmaması gibi tartışmalar bağlamında aktarılan bu rivayetler, Hz. Peygamber’in Mecusiler ile zimmet antlaşması yap- tığını ve Halife Ömer’in de Sevâd Mecusileri için benzer bir uygulamaya gitti- ğini göstermektedir.611

İslâm vergi hukukunda Müslümanların savaşmaksızın gayrı müslimler- den aldıkları cizye ve harac gibi gelirlere fey adı verilmekteydi. Sulh yoluyla alınan topraklar Müslümanların feyi kabul edilir, onlardan alınan cizye ve ha- rac vergileri, fey gelirleri fonuna aktarılarak Müslümanların ihtiyaçları için kul- lanılırdı. Savaşla alınan topraklar ise ganimet hükmünde kabul edilerek Enfal

606 Wellhausen, Arap Devleti ve Sükûtu, s. 14. 607 Fayda, Hz. Ömer Zamanında Gayrı müslimler, s. 13. 608 Ebu Yusuf, Harâc, s. 118-119.

609 Bûti, Fıkhu’s-Siyre, s. 451-452.

610 Ebu Yusuf, Harâc, s. 296; Ebu Ubeyd, Emvâl, s. 105-110; Belâzurî, Fütûhu’l-Büldân, s. 372-373;

İbn Kayyım, Ahkâmu Ehli’z-Zimme, I, 81-83.

Hz. Ömer Sempozyumu • 133 suresi 41. ayete uygun olarak askerler arasında dağıtılmaktaydı. Ganimetten kalan beşte birlik kısım (humus) ise ayette belirtilen ihtiyaç sahipleri için sarf edilmek üzere devlet idaresince alınırdı. Ancak Hz. Ömer, sulh yoluyla değil de savaşla fethedilmiş olmasına bakmaksızın ele geçirilen bu toprakları gani- met hissesinden çıkardı. Onun bu uygulaması nedeniyle kimilerine göre çok çeşitlilik arz eden ganimet malları arasında yer alan toprakların statüsü, devlet yöneticisine tabi idi. O isterse humusu alır gerisini burayı fetheden askerler arasında taksim edebilirdi. İsterse de taksimi yapmaz ve bu toprakları bütün Müslümanlara fey olarak bırakabilirdi. Hz. Peygamber’in her iki şekilde de ta- sarrufunun olduğu iddia edilmektedir.612 Bir sulh yapılmaksızın savaş yoluyla

fethedilip sonra bir takım şartlarla eski sahiplerine bırakılan toprakların Müs- lümanların feyi olduğu, kimse tarafından alınıp satılamayacağı ifade edilirken Sevâd arazileri örnek gösterilmektedir.613 Hatta daha net ifadelerle Sevâd’da

Hire, Banikya ve Ülleys dışında toprak satın alınamaz denilerek bu topakların statüsünün ‚Müslümanların feyi‛ olduğu vurgulanmaktadır.614 Nitekim konu-

yu, Hz. Peygamber’in fetihleri ve elde ettiği ganimetler hakkındaki uygulaması bağlamında tetkik eden Fayda, Hz. Peygamber’in ayetler kapsamında ganimet ve fey uygulamasına gitmekle beraber, zaman zaman belirli bir maslahat gere- ği farklı uygulamalarda bulunabildiğini de ifade etmektedir.615 Muhtemelen

Fayda’nın iddia ettiği gibi maslahat gereği farklı bir uygulamaya gidilebileceği, Sahâbe tarafından da bilinmekteydi. Zira fethedilen toprakların beşte dördü- nün, fethi gerçekleştiren askerler arasında ganimet olarak taksim edileceği inancı kati olmuş olsaydı, Cerîr b. Abdullah’ın fethedeceği toprakların sadece dörtte birini veya üçte birini istemesi gereksizdi. Hatta böyle bir teklifte bulu- narak kendi haklarının önemli bir kısmından feragat etmiş olmaktaydı. Bahse- dildiği üzere Cerîr b. Abdullah el-Becelî komutasındaki Becîle kabilesi Sevâd fetihlerinde etkin bir rol oynamıştı. Zira onlar Müslümanların sefere çıkmaya çekindikleri bu bölgeye akınlar yapma konusunda cesaretli davranmışlar karşı- lığında ise; fethettikleri toprakların dörtte birini ganimet olarak istemişlerdi. Onları teşvik etmek isteyen halife de, bu teklifi kabul etmişti. Bundan sonra Cerîr’in başkanlığında Becîle kabilesinin büyük bir orduyla sefere katıldığı gö- rülmektedir. Kritik Kâdisiye savaşında, Müslüman kuvvetlerinin dörtte birini onlar teşkil etmekteydi. Fetihlerden sonra Halife ile bölgenin başkomutanı Sa’d b. Ebî Vakkâs arasında yazışmalar sürerken Cerîr ve kabilesi de kendilerine ve- rilen sözün yerine getirilmesini beklemekteydi. Ancak bu noktada yeni bir uy- gulamaya ile toprakları ve üzerinde yaşayan insanları ganimet hükmünün dı-

612 Yahya b. Adem, Harâc, s. 38-39, 44; Ayrıca bkz. Ravza, Devrü’l-Arab fî Tatvîri’z-Ziraa fi’l-Irak,

s. 111- 112.

613 Bağdâdî, Tarihu Bağdad, I, 306-307 614 Bağdâdî, Tarihu Bağdad, I, 306, 308.

şında tutan Halife, durumu Cerîr’e bildirdi. Bunun, Müslümanların genel men- faatine daha uygun olduğunu belirten Halife, aksi takdirde diğer Müslümanla- rın büyük mağduriyet yaşayacaklarını ifade etti. Bu izahlardan sonra halife, onlardan üzerlerine düşen hisseleri iade etmelerini istedi. Bunun üzerine Cerîr ve bütün kabilesi kendilerine sözü verilmiş olan bu haklarından vazgeçtiler. Halife bu olay üzerine Cerîr’e seksen, bazı rivayetlere göre ise dört yüz dinar vererek onun ve kabilesinin gönlünü almıştı. Ayrıca bütün Becîle kabilesi men- suplarının, beytülmalden her yıl Müslümanlara dağıtılan atiyyelerini iki bin dirheme çıkararak onların mağduriyetini önlemiş ve İslâm fetihlerine sağladık- ları katkıyı karşılıksız bırakmamıştı.616 Öte yandan bazı rivayetlerden anlaşıldı-

ğı kadarıyla bu yeni uygulamanın Becîle kabilesini de kapsayacak şekilde ge- nişletilmesi birkaç yıl sürmüştü. Onlar bu süre içerisinde kendilerine vad edi- len araziyi üç yıl boyunca kullanmışlardı.617 Halifenin Cerîr’e yazdığı mektup-

lardan da anlaşıldığı üzere bu süre zarfında insanlar Becîle kabilesine verilen topraklar hakkında ileri geri konuşmaya başlamışlardı. Nitekim Halife, Cerîr’e yazdığı mektubunda bu endişesini de dile getirerek toprakları iade etmelerini istemiş; o da bunu kabul etmişti. Neticede halife savaşla ele geçirilen toprakla- rın ganimet hükmünden çıkarılması ile ilgili bu uygulamasını kimseye her- hangi bir ayrıcalık tanımadan genelleştirmişti. Zira Becîle kabilesi mensupları bölgeyi fetheden İslâm ordusunun ancak dörtte birini oluşturuyordu. Diğer askerlerin yanı sıra bütün İslâm coğrafyasında heyecana sebep olan bu toprak- ların her ne kadar hakları olsa da sadece bir kabileye verilmesi, toplumda hoş- nutsuzluğa yol açabilirdi.

Böylece bütün Sevâd toprakları harac arazileri statüsüne alındı. Yetişkin erkeklere durumlarına göre kişi başı cizye, topraklarına da elde ettikleri mah- sule göre harac vergisi yüklendi. Halifenin bu uygulaması bölgede sistemli ve kararlı bir şekilde uygulandı. Öyle ki bu topraklara yerleşen Müslümanlardan dahi harac vergisi alınmıştı. Onların harac yerine öşür vergisi ödeme talepleri de dikkate alınmamıştı.618

Mısır topraklarının savaşla mı, sulh yoluyla mı ele geçirildiği konusunda tartışmalar söz konusuydu. Ancak bu karışıklığın temel sebebi, savaşla ele ge- çirilen toprakları askerlere ganimet olarak dağıtmayıp, eski sahiplerinde bıra- kan ve böylece oradan elde edilecek cizye ve harac vergileri ile bu toprakları bütün Müslümanların fey gelirleri hükmüne sokan Hz. Ömer’in yeni uygula- masıydı. Fetihten sonra askerler elde ettikleri bu toprakların ganimet hükmün- ce kendilerine dağıtılması için Amr b. Âs’a baskı yapmaya başlamışlardı. Sa-

616 Ebu Yusuf, Kitâbu’l-Harâc, s. 126; Belâzurî, Fütûhu’l-Büldân, s. 373-374; İbnü’l-Esîr, Üsdü'l-

Gabe fî Ma'rifeti's-Sahâbe, I, 529-531; İbn Abdülber, el-İsti’ab fî Ma'rifeti'l-Ashâb, I, 475.

617 Belâzurî, Fütûhu’l-Büldân, s. 373. 618 Belâzurî, Fütûhu’l-Büldân, s. 374.

Hz. Ömer Sempozyumu • 135 vaşta etkin rol alan Zübeyr b. Avvâm da bu görüşteydi ve bizzat Amr’a baskı yapanlar arasındaydı. Zira bu topraklar herhangi bir sulh akdi yapılmaksızın savaş yoluyla fethedilmişti. Ancak tecrübeli komutan durumu halifeye arz et- miş ve ondan gelen emir ile savaş yoluyla ele geçirilen bu toprakları sulh kap- samına almıştı. Bu sırada yaşanan tartışmalar nedeniyle bölgenin sulh veya sa- vaş yoluyla fethedildiği noktasında tartışmalar yapılagelmişti.619 Aslında hali-

fenin bu uygulaması, tam olarak ne şekilde fethedildiği belirsiz olan bölge ve şehirlerle yapılacak antlaşma konusundaki kargaşayı da önlemiş olmaktaydı. Böylece ne şekilde alınmış olursa olsun, kendileri için belirlenen cizye ve harac vergilerini ödedikleri müddetçe topraklarında eskisi gibi kalabileceklerdi. Bu bereketli topraklardan elde edilen gelirler de sadece fethe katılan askerlere ve- rilmeyecek bütün Müslümanların ihtiyaçları için kullanılacaktı. Eski sahipleri toprakları işletmeye devam ettiği müddetçe Müslümanların bu topraklara yer- leşerek ordudan ayrılmaları da engellenmiş olacaktı. Aksi takdirde Mısır top- rakları askerlere taksim edildiğinde onların her biri çok geniş ve çok bereketli arazilere hâkim çiftlik sahipleri olup ordudan ayrılacaklardı. Bu zenginlikleri ve meşguliyetleri askerlik yapmalarına imkân vermeyecekti. Bu nedenle Hz. Ömer, bütün komutanlara haber göndererek askerlerin ziraat yapamayacakla- rını veya yaptıramayacaklarını duyurmuştu. Bu durum o kadar ciddi bir şekil- de takip ediliyordu ki, Mısır’da bir şekilde tarımla meşgul olan bir askerin du- rumu Amr b. Âs tarafından Hz. Ömer’e bildirilmiş, o da bu şahsı merkeze ça- ğırıp sorgulamıştı.620

Burada, Hulefâ-yi Râşidîn döneminde yaşanan bir anlam kayması dikka- timizi çekmektedir. Hz. Peygamber döneminde, Müslümanların sahip oldukla- rı topraklar dışında, düşmandan elde edilen arazilerin; savaş yoluyla fethedi- len Hayber toprakları gibi ganimet,621 düşmanın savaşmaksızın Müslümanlara

terk ettiği Benî Nadîr toprakları gibi fey622 ve İslâm hâkimiyetine girmekle bir-

likte, topraklarının bir kısmının mülkiyetini elinde tutan Fedek arazileri gibi

sulh623 olmak üzere üç sınıfta değerlendirildiği görülmektedir. Hulefâ-yi

Râşidîn döneminde ise Hz. Ömer’in yeni uygulaması ile toprakların ganimet statüsü kaldırılmış oldu.624 Sulh arazileri ise aynen korundu. Örneğin Hire, Ül-

leys ve Bânikya halkları topraklarının mülkiyetleri kendilerine kalmak üzere

619 Halîfe b. Hayyât, Târîh, s. 143; İbn Zenceveyh, Emvâl, s. 183-184; İbn Abdülhakem, Fütûhu

Mısr ve’l-Magrib, s. 123-132; Belâzurî, Fütûhu’l-Büldân, s. 306; Taberî, Târîh, IV, 106-109.

620 İbn Abdülhakem, Fütûhu Mısr ve’l-Magrib, s. 217-218.

621 İbn Sa’d, Tabâkâtü’l-Kübrâ, II, 107-108; İbn Şebbe, Târîhu’l-Medîne, I, 181-182. 622 İbn HiŞam, es-Sîretü’n-Nebeviyye, III, 151; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil fî’t-Târîh, II, 65. 623 İbn Hayyât, Târîh, s. 83, 85; Belâzurî, Fütûhu’l-Büldân, s. 41; Taberî, Târîh, III, 19-20.

624 Ebu Yusuf, Harac, s. 110-118; Yahya b. Adem, Harac, s. 40-42; Belâzurî, Fütûhu’l-Büldân, s.

370- 375; Tuğ, ‚İslâmda Vergi Hukukunun Tekevvünü‛, İslâm Medeniyeti Dergisi, s. 29; Fay- da, Hz. Ömer Zamanında Gayrı müslimler, s. 26-36, 132.

sulh yapmışlardı. Arazilerinin mülkiyet hakları kendilerine ait olduğu için üzerlerinde istedikleri gibi tasarrufta bulunabilirlerdi.625 Hz. Peygamber dö-

neminde savaş gerçekleşmeden bütün mülkiyeti Müslümanlara geçen toprak- lar için kullanılan fey ise Hz. Ömer döneminde savaş yoluyla İslâm hâkimiyeti- ne alınan topraklar için de kullanılmaya başlandı.

Fethedilen toprakların fatihler arasında dağıtılmaması, Hz. Ömer’in Irak, Suriye ve Mısır’da uyguladığı genel bir politikaydı. Böylece toplumun genel menfaati düşünülmüş olmakla birlikte askerlerin bu verimli topraklara yerle- şip çiftçiliğe geçmeleri önlenerek fetihlerin devamlılığı sağlanmış oluyordu.626

Outline

Benzer Belgeler