• Sonuç bulunamadı

Fey ve Ganimet Kavramları Problematiğ

TOPRAKLARA YÖNELİK UYGULADIĞI TOPRAK REJİMİ

2. Fey ve Ganimet Kavramları Problematiğ

Burada fey ve ganimet kavramları ile ilgili bir problemin olduğu açıktır. İslâm’ın ilk ganimet uygulamasına bakıldığında savaşla/anveten ele geçirilen gayr-ı menkul mallar da menkul mallar gibi ganimet statüsünde değerlendi- rilmiş, sulh ile ele geçirilenler fey statüsünde muamele görmüştür. Gerek Benî Nadîr toprakları için olsun gerekse Hayber arazisi için olsun bu uygulamanın geçerli olduğunu görmekteyiz.

Sözlükte güneşin öğleden sonra dönüşüne, ağacın gölgesinin dönüşüne bağlı

olarak deveranı demek olan efae/

ءافٔب

kökünden türeyen fey/

في

880 kavramının terim

anlamında ihtilaf söz konusudur. Şafiîlerin de dâhil olduğu bir kısım fakihler, sulh yoluyla düşmandan elde edilen menkûl ve gayr-i menkûl mallar için bu kavramı kullanırken bir kısmı ise savaşla elde edilen gayr-ı menkûl malları sulh yoluyla elde edilen mallar gibi değerlendirmiştir. Hanefî mezhebinde oto- rite kabul edilen İmam Ebu Yûsuf ise –mütereddit bir ifade ile de olsa- feyi ha- rac diye tanımlamıştır.881 Tamamen savaş ile irtibatlı bir kavram olan ganimet

ise fey kavramı ile ilgili mezkûr ihtilafa istinaden sadece savaş yoluyla elde edi- len menkul mallara denildiği gibi savaş yoluyla ele geçirilen menkul ve gayrı menkul bütün mallar için de kullanılmıştır. Örneğin İmam Şafiî anveten ele ge- çirilen gayrı menkul malları ganimet statüsünde değerlendirirken; İmam Azam Ebu Hanîfe, bu tür topraklar hususunda devlet başkanının muhayyer olduğunu; isterse bu toprakları dağıtabileceğini, isterse de dağıtmayıp toplum menfaati için değerlendirebileceğini ifade etmiştir. İmam Mâlik ise bu tür top- rakların dağıtılmayıp amme menfaatine sarf edilmesi gerektiğine; ancak devlet başkanının gerek görmesi halinde dağıtabileceğine hükmetmiştir.882

880 Bundan dolayı güneşin öğleden önceki gölgesine 'ّّلػ/Zıll'; öğleden sonraki gölgesine de

'ءفي/Fey' denilmiştir. Bkz. Kudâme b. Ca’fer, Kitabü’l-Harac ve Sınâatü’l-Kitâbe, Thk. Muham- med Hüseyin ez-Zebîdî, Dârürreşid, Irak, 1981, s. 204; Ebü’l-Kâsım Hüseyin b. Muhammed er-Râğıb el-İsfehânî, el-Müfredât fî Ğarîbi’l-Kur’ân, Thk. Muhammed Seyyid Keylânî, Dârü’l- Marife, Beyrut, ty., s. 389; Mustafa Demirci, İslamın İlk Üç Asrında Toprak Sistemi, Kitabevi Yay., İstanbul, 2003, s. 49. Fey kavramı, Hucurât, 49/9 ile Bakara, 2/226. âyetlerinde de bu an- lamda kullanılmıştır.

881 İmam Ebû Yûsuf Yakub b. İbrahîm, Kitabü’l-Harac, Dârü’l-Marife, Beyrut, 1979, s. 23. 882 Muhammed b. Ahmed b. Rüşd, Bidâyetü'l-Müctehid ve Nihâyetü’l-Muktasıd, I-II, 6. Baskı,

Kur’ân’da hem fey hem de ganimet kavramları Müslümanlarla savaş ha- linde olan gayri müslimlerden elde edilen mallar için kullanılmıştır. Ancak bu malların statüsü ve hukuki hükümleri hususunda İslâm dünyasında Hz. Ömer’den itibaren ihtilaflar çıkmaya başlamış ve halen devam edegelmekte- dir. Ganimetin hükmü ile ilgili olarak genelde şu âyet zikredilmektedir:

ّْاوُمَوْؿاَو

ِّ ّل ُِِّّْتٌَُمٓبّْ ُتُيُنّناّ ِلِِخ َّسماّ ِنْجاَوّ ِينِنا َسَمْماَوّىَماَخََْماَوّ َبَ ْصُلْماّيِ ِلِ َوّ ِلو ُسَّصوِنَوَُّ َسُ ُخُِّ ّ ِلَّّنَبَفٍّء ْ َشَّنِّمّ ُتُْمِيَغّاَمَّهَبّ

ٌّصٍِسَكٍّء ْ َشَّ ِّ ُكّ َلََؿّ ُ ّلاَوّ ِناَـْمَجْماّىَلَخْماَّمْوًَّ ِناَكْصُفْماَّمْوًَّ َنَِسْحَؾّ َلََؿّاَيْمَزىَبّاَمَو

/ Bilin ki, ganimet olarak

aldığınız herhangi bir şeyin beşte biri mutlaka Allah’a, Peygamber’e, onun yakınla- rına, yetimlere, yoksullara ve yolculara aittir. Eğer Allah’a; hak ile batılın birbirin- den ayrıldığı gün, (yani) iki ordunun (Bedir’de) karşılaştığı gün kulumuza indirdik- lerimize inandıysanız (bunu böyle bilin). Allah, her şeye hakkıyla gücü yetendir.883

Fey hükmü ile ilgili de Haşr sûresinin şu âyetleri zikredilmektedir:

ّءاَفَبّاَمَو

َِّْدّ ْنِمَََِّْوَؿّْ ُتُْفَجْوَبّاَمَفّْمُ ْنِْمِّ ِلِو ُسَزّ َلََؿّ ُ َّلا

ِّّ ُكّ َلََؿّ ُ َّلاَوّءا َضٌَّنَمّ َلََؿُّ َلَ ُسُزُّطِّو َسٌُّ َ َّلاَّّنِكَمَوّ ٍة َكَِزّ َلَ َوٍّل

ٌّصٍِسَكٍّء ْ َشَ

ّ

﴿

٦

َّسَمْماَوّىَماَخََْماَوّ َبَ ْصُلْماّيِ ِلَِوّ ِلو ُسَّصوِنَوِّ َّلَِوَفّىَصُلْماِّلَُْبّ ْنِمِّ ِلِو ُسَزّ َلََؿّ ُ َّلاّءاَفَبّاَّمّ﴾

ّ ِنْجاَوّ ِينِنا

ِّخ َّسما

َُّتىاَفّ َُْيَؾّْ ُكُاَ َنَّاَمَوٍُّوُشُزَفّ ُلو ُسَّصماُّ ُكُ َتَٓبّاَمَوّْ ُكٌُِمّءاََِيْغَ ْلْاّ َ ْينَتًّ َلَوُذّ َنوُكٍَّ َلَّْ َكَّ ِلِ

َّ َّلاّ َّناّ َ َّلاّاوُلَّثاَوّاوّ

ِّةاَلِـْماّ ُسًِس َص

ّ

﴿

٧

ّ﴾

ِّن

ّْمَبَوّ ْ ِهِِزياِذّنِمّاوُجِصْدُبّ َنٍِ َّلِاّ َنٍِصِجاَُِمْماّءاَصَلُفْو

ّ ًنَاَو ْضِزَوّ ِ َّلاّ َنِّمّ ًلً ْضَفّ َنوُغَذْخًَّ ْمِِِماَو

َّنوُكِذا َّعماُّ ُهِّ َمِئَمْوُبّ ُ َلِو ُس َزَوّ َ َّلاّ َنوُ ُصُيًََو

ّ

﴿

٨

ّ َصَجاَُّ ْنَمّ َنوُّحِ ُيُّ ْمِِِوْدَكّنِمّ َناَيمّْلَاَوّ َزاَّلداّاوُؤَّوَحَثّ َنٍِ َّلِاَوّ﴾

اَحّْ ِهِِزو ُس ُظّ ِفيّ َنو ُسِ َيَّ َلَ َوّْمِ ْيَْهاّ

َِّ ِسْفَهَّّ ُشُّ َقوًُّنَمَوٌّة َظا َعَدّْمِ ِبِّ َن َكَّ ْوَمَوّْمِِ ِسُفهَبّ َلََؿّ َنو ُصِثْؤًَُوّاوُثوُبّاَّمِّمًّةَج

َّنوُحِوْفُمْماُّ ُهِّ َمِئَمْوُبَف

ّ

﴿

٩

ِِّّ َنَوُلَح َ سّ َنٍِ َّلِاّاَيِهاَوْدِّلَ َوّاَيَمّ ْصِفْغاّاَيَّتَزّ َنوُموُلًَّْ ِهِِسْـَتّنِمّاوُؤاَجّ َنٍِ َّلِاَوّ﴾

ّ َلََوّ ِناَيمّْلَ

ٌّيِحَّزّ ٌفوُؤَزّ َمَّهاّاَيَّتَزّاوٌَُمٓبّ َنٍِ َّلَِّّنّ الًِغّاَيِتوُوُكّ ِفيّ ْلَـْ َتَّ

ّ

﴿

٠١

Allah’ın onların mallarından pey-

gambere verdiği şeyler için siz ne at ne de deve koşturdunuz. Fakat Allah, Peygambe- rine dilediğine karşı üstünlük verir. Allah’ın her şeye gücü yeter. Allah'ın, (fethedi- len) ülkeler halkından Peygamberine verdiği ganimetler, Allah, Peygamber, yakınla- rı, yetimler, yoksullar ve yolda kalmışlar içindir. Böylece o mallar, içinizden yalnız zenginler arasında dolaşan bir devlet olmaz. Peygamber size ne verdiyse onu alın, si- ze ne yasakladıysa ondan da sakının. Allah'tan korkun. Çünkü Allah'ın azabı çetin- dir. (Allah'ın verdiği bu ganimet malları) yurtlarından ve mallarından uzaklaştırıl- mış olan, Allah'tan bir lütuf ve rıza dileyen, Allah'ın dinine ve Peygamberine yar- dım eden fakir Muhacirlerindir. İşte doğru olanlar bunlardır. Daha önceden Medi- ne'yi yurt edinmiş ve gönüllerine imanı yerleştirmiş olan kimseler, kendilerine göç edip gelenleri severler ve onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir rahatsızlık hisset- mezler. Kendileri zaruret içinde bulunsalar bile onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerdir. Bunların arkasın- dan gelenler şöyle derler: Rabbimiz! Bizi ve bizden önce gelip geçmiş imanlı kardeşle-

Hz. Ömer Sempozyumu • 191

rimizi bağışla; kalplerimizde, iman edenlere karşı hiçbir kin bırakma! Rabbimiz! Şüphesiz ki sen çok şefkatli, çok merhametlisin!884

Yukarıdaki âyetlerde gerek fey’in gerekse ganimet’in hukuki hükümleriyle ilgili mevzu açıkça belirtilmiştir. Ancak bu iki kavramın kapsamıyla ilgili tar- tışma yaşanmaktadır. Genelde fethedilen topraklar ile ilgili üç çeşit hüküm söz konusudur:

a) Halkı İslâm’ı kabul eden topraklar. Bu tür araziler sahiplerinin mülkü olup yalnızca öşür vergisine tabidir.

b) Sulh yoluyla ve belli bir miktar karşılığında Müslümanlar tarafından fet- hedilen topraklar. Bu tür topraklar, sahiplerinin elinde bırakılıp belirlen- miş miktarlar üzerinden vergilendirilmektedir.

c) Anveten/kılıç zoruyla fethedilen topraklar.

Fey ve ganimet kavramlarıyla ilgili problemin kaynağı bu üçüncü çeşit

topraklardır. Yukarıda zikrettiğimiz âlimler arasındaki ihtilaflar bu toprak çeşi- diyle ilgilidir. Ganimet kabul edildiğinde 4/5’i gazilere dağıtılması gerekir; fey kabul edildiğinde ise söz konusu miktarın amme menfaatine sarf edilmesi ge- rekir.885 Aslında fey ve ganimet kavramlarıyla ilgili tartışmaların esas sebeple-

rinden birini Hz. Peygamber’in Hayber, Vadilkura, Fedek ve Huneyn’deki uy- gulamaları teşkil etmiştir. Hz. Peygamber, Hayber’i fethettiğinde oranın top- raklarını ganimet statüsünde değerlendirip 4/5’ini gazilere taksim etmiştir. An- cak Vadilkura ve Fedek’te ise böyle bir taksime gitmemiştir. Buradan hareketle anveten ele geçirilen toprakların ganimet statüsünde değerlendirilmesi gerek- tiğini ifade edenler, kılıç zoruyla ele geçirilen Sevâd topraklarının taksim edil- mesini Hz. Ömer’den talep etmişlerdir. Ancak Hz. Ömer, bu talebi geri çevir- miş ve söz konusu toprakları amme menfaatine vakfetmiştir. Ne var ki Müs- lümanların ileri gelenlerinin şiddetli itiraz ve tenkitlerine uğramıştır. En çok itiraz edenlerin başında Bilal b. Rebah, Abdullah b. Zübeyr, Selman-ı Farisi ve Abdurrahman b. Avf gelmekteydi. Bunlar gerçekleştirilen bu toprak statüsü- nün Hz. Peygamber’in sünnetine muvafık olmadığını ileri sürmekteydiler. On- lar bu görüşlerine Hz. Peygamber’in savaşla ele geçen Hayber topraklarını sa- vaşa iştirak eden fatihler arasında dağıtmasını delil getirmekteydiler. Ayrıca ‚Ganimet, savaşa katılıp ona bizzat şahit olanların hakkıdır‛886 hadisi de kendilerini

desteklemekteydi.

884 Haşr, 59/6-10.

885 Ebû Ubeyd Kâsım b. Sellâm, Kitabü’l-Emvâl, Çev. Cemaleddin Saylık, Düşünce Yay., İstan-

bul, 1981, s. 77-78.

886 Ebû Bekir Ahmed b. Hüseyin el-Beyhakî, es-Sünenü’l-Kübrâ, Thk. Muhammed Abdulkâdir

Atâ, 3. Bsk., Dârü’l-Kütübi’l-İlmiye, Beyrut, 2003, c. VI, s. 544; Muhammed b. Abdulvâhid es- Sivâsî İbn el-Hemmâm, Fethü’l-Kadîr, I-X, Dârü’l-Fikr, Beyrut, ty, c. V, s. 482.

Hz. Ömer ise çok geniş toprakların, dolayısıyla zenginliğin bir azınlığın elinde kalmasını hakkaniyetli bulmamaktaydı. Fethedilen toprakların mülkiyet hakkının devlet elinde bırakılması ve gelirinden bütün İslâm toplumunun isti- fade etmesi gerektiğini ifade etmekteydi. Bu konuda nastan delil arayan Hz. Ömer, Haşr Sûresi’nin ilgili âyetlerini kendi görüşüne delil olarak sundu. O, bu âyetlerin bütün insanları kapsadığını, hatta Himyer dağındaki çobanın bile yü- zü kızarmadan bu mallara ortak olduğu anlamını çıkardığını ifade etmiştir. Haşr Sûresi Medine’de ve kıtal âyetinden sonra nazil olmuş, o dönemde henüz Bizans ve Sasani fetihleri başlamamıştı. Dolayısıyla Hz. Ömer, özellikle mezkûr sûrenin 10. Âyetinden Allah’ın Peygamber’den sonra geleceklerin haklarını

henüz onlar gelmeden ve Bizans ile Sasani imparatorluklarının toprakları fethedilme- den evvel garanti altına aldığı anlamını çıkarmıştır. Bundan dolayıdır ki o, söz

konusu âyeti okuduktan sonra o âyetin bütün insanları kapsadığını, hatta Himyer dağındaki çobanın bile yüzü kızarmadan bu mallara ortak olduğunu söylemiştir.

Hz. Ömer bu görüşünü, konuyla ilgili Ensar ile gerçekleştirdiği istişare toplantısında da dile getirmiştir. Tartışmalı biten Muhacirlerle istişare toplantı- sından sonra beşi Evs’ten beşi de Hazrec’den olmak üzere on kişilik Ensar gru- bu ile de istişarede bulundu. Hz. Ömer, bu toplantıda şu raporu sundu: Allah

sizden sonra gelecek olanları bu Fey'e ortak etti. Eğer ben size bölüştürürsem sizden sonra gelecek olanlar ne olacak? Onlar arazilerin halkıyla beraber taksim edilmiş olduk- larını görünce babalarından oğullarına miras olarak geçtiğini böylece kendilerinin mahrum bırakıldıklarını görecekler. Bu haklı (adil) bir görüş değildir. Artık görüyorum ki Kisra'nın ülkesinden başka fethedilecek yer de kalmadı. Şam, Cezire, Küfe ve Mısır gibi şehirlerin korunması gibi önemli ihtiyaçlarla da karşılaşacak, işte bunlar bu arazi- lerden te

m

in edilecektir.»887

Aslında Hz. Ömer’in bu ictihadda bulunmasını sağlayacak herhangi bir naklî delil yoktur. Enfâl Sûresi’nin ilgili âyeti ganimet mallarının sarf edileceği yerleri açıkça ifade etmektedir. Fethedilen toprakların ve taşınmazların mülki- yetinin devlete geçebileceğine dair herhangi bir naklî delil yoktur. Onun fey âyetine göre hareket etmesi de söz konusu değildir. Doğrusu o, sonuca gâî yo- rum ile (yani şer’î hükümlerin vazedilme gayesini göz önünde bulundurarak) varmıştı. Zaten kendisi de bu yeni uygulamasının Kur’ânî emre uygun olma- dığını söyleyenlere karşı ilk olarak Yetimler, dullar, fakirler ne olacak şeklinde bir cevap vermesi de bunu göstermektedir.888 Ancak bundan sonradır ki Haşr

Sûresi’ndeki ilgili âyetlerin ibaresinden kendi yorumuna destek aramıştır.

887 Ebû Yûsuf, Harac, s. 25. 888 Ebû Yûsuf, a.y.

Hz. Ömer Sempozyumu • 193 Hz. Ömer’in gerek yukarıdaki sözleri olsun ve gerekse başka bir rivayette geçen; "Hem de korkarım ki Sevad'ı aranızda taksim edersem sular yüzünden aranızda

fitne ve düşmanlık çıkar."889 sözlerinden olsun Sevâd topraklarını dağıtmayışını

aşağıdaki gerekçelere dayandırmıştır:

a) Çok geniş Sevâd toprakları dağıtıldığında bundan dolayı ileride Müslü- manların birbirlerine düşmeleri kaçınılmaz olacaktır. Çünkü bu topraklar, özel mülkiyete alındığında babadan evlatlarına miras yoluyla devredeceği için sonraki nesillere bu zenginlikten bir şey kalmayacak, bu da toplumda huzursuzluklara sebep olacaktır.

b) Fethedilen topraklar devletin mülkiyetinde kaldığında devletin giderek artan ihtiyaçlarının giderilmesine faydası olacaktır.

c) En önemlisi de fethedilen araziler dağıtıldığında bu topraklar toplumun çok küçük bir azınlığı arasında dönüp dolaşacağından dolayı toplumda sadece bu küçük grup zenginleşecek, toplumun diğer kesimleri ise bu zenginlikten mahrum kalacaktır.

Toprakların dağıtılması gerektiğini söyleyenlerin ileri sürdükleri Hayber topraklarının Resûlullâh tarafından fatihlere dağıtımı konusunu ise Hz. Ömer farklı yorumlamaktaydı. Hz. Ömer Sevâd fethi dönemindeki şartların Hayber fethi dönemindeki şartlar gibi olmadığını düşünmekteydi.890 Hayber fethedil-

diğinde Müslümanların nüfusu azdı ve devletin sınırları da çok geniş değildi. Hayber arazisi de çok geniş topraklar değildi. Dolayısıyla topraklarının dağı- tımı Müslümanlar arasında feodalizm tehlikesi doğurabilecek kadar iktisadî dengesizliğe yol açmazdı. Ancak Sevâd toprakları çok geniş ve verimli toprak- lar olması hasebiyle bir azınlığın elinde kalması ilerde İslâm’ın esasen karşı ol- duğu feodalizmin hortlamasına sebep olabilirdi. Dolayısıyla İslâm toplumun- da zenginliğin bir azınlığın elinde dönüp dolaşmasından mütevellid bir huzur- suzluk doğabilirdi. Hayber’in tamamı da dağıtılmamıştı. Yarısı dağıtılmışsa da yarısı da eski sahiplerinin elinde vergi karşılığında yarıcılığa bırakılmıştı.891 Ki

Hz. Peygamber (SAV), fetihten sonra Abdullâh b. Revaha’yı Hayber’e gönde- rerek mahsulünü bölüştürmüştür.892 Yine Hz. Peygamber’in Medine’den sürü-

len Nadiroğulları Yahudilerinin mallarını taksim ederken Muhacirlere ve En-

889 Ebû Ubeyd, Emvâl, s. 80.

890 Muhammed b. İsmâîl el-Buhârî, Sahîhü’l-Buhârî, Cihâd, 9; Ayrıca bkz. Ebû Ubeyd, Emvâl, s.

79; Bedreddîn Ebû Muhammed Mahmud b. Ahmed el-Aynî, Umdetü’l-Kârî Şerhu Sahîhi’l-

Buhârî, I-XXV, Dâru İhyâi’t-Türâsi’l-Arabî, Beyrut, ty., c.ّXV, s. 44; Ebü’l-Hasan Ali b. Halef

İbn Battâl, Şerhu Sahîhi’l-Buhârî, I-X, Thk. Yasir b. İbrâhîm, Mektebetü’r-Rüşd Yay., Riyad, 2. Bsk., 2003, c. VI, s. 473.

891 Muhammed b. Ali eş-Şevkânî, Neylü’l-Evtâr Şerhu Münteka’l-Ahbâr, I-VIII, Mustafa el-Bâbî el-

Halebî Matbaası, Mısır, ty., c. VIII, s. 15.

sar'dan da iki veya üç fakire dağıttığından893 hareketle Resûlullâh’ın bu dağı-

tımda toplumdaki mali dengesizliği gidermeyi amaçladığını görebilmekteyiz. Dolayısıyla Hz. Ömer’in uygulamasını da İslâm’ın bu şerî gayesine uygun bir uygulama olarak görmemiz gerekir.

Ayrıca fetihten sonra Sevâd toprakları üzerinde yapılan nüfus sayımında her fatihe üç çiftçinin düşeceği sonucu çıkmıştı.894 Hz. Ömer, bunun fiilî köleli-

ğe sebep olacağını ön görmüş, ona göre de uygulamada bulunmuştu.

Mısır toprakları için de Hz. Ömer aynı uygulamada bulunmuştur. Mısır fatihi Amr b. Âs, Zübeyir b. Avvâm’ın fethedilen toprakların fatihlere dağıtıl- ması talebi üzerine Hz. Ömer’den görüş istemektedir. Hz. Ömer, Sevâd toprak- ları için geçerli uygulamanın orada da devam etmesini istemiştir.895 Bu uygu-

lama daha sonra fethedilen bütün toprakların statüsünü belirlemede esas alınmıştır. Böylece İslâm devleti için çok önemli bir verginin doğmasına ve top- lumun çeşitli ihtiyaçlarının giderilmesinde etkili oldu.

Hz. Ömer’in bu uygulaması ile Mekke statüsü arasında ilişki kurmaya ça- lışanlar olmuştur. Ancak Mekke’nin Allah’tan bir vakıf olduğu ve arazilerinin temlikinin caiz olmadığı; dolayısıyla alım satımının ve kiraya verilmesinin caiz olmadığı ileri sürülmüş ve bundan dolayı da Mekke’nin ayrı bir statüye tabi tutulması gerektiği belirtilmiştir.896 Bu konuda varid olan birçok hadisten çıka-

rılan sonuç, Mekke arazisinin ne ganimet ne de fey azazisi olamayacağıdır.

Sevâd toprağının devlet mülkiyetine geçirilmesinden sonra Hz. Ömer’i başka bir çıkmaz bekliyordu. Çünkü Hz. Ömer, Müslümanları Sasanî impara- torluğu ile yapılacak savaşa çağırmasına rağmen gerekli icabeti alamayınca kabilesiyle birlikte çağrısına icabet eden Cerîr b. Abdullâh’a fethedilecek top- rakların ¼’ünü vermeyi taahhüt etmişti. Gerçekten bu taahhüdün gereği yerine getirildi. Fethedilen arazinin dörtte biri Cerîr’in kabilesi olan Büceyle kabilesi- ne verildi ve bu topraklar iki veya üç yıl boyunca o kabilenin elinde kaldı. Ne var ki bu yeni uygulamaya göre Cerîr’in kabilesinin elindeki toprakların da alınması gerekirdi ve bu kabile sorun çıkarabilirdi. Ancak kabilenin lideri Cerîr, Hz. Ömer’in talebini büyük bir olgunlukla karşılayarak kabilesinin elin- deki toprakları geri verdi.897

Mezheplerin ganimet ve fey kavramlarının tanımı ve kapsamlarıyla ilgili görüşlerinin oldukça etkilendiği Hz. Ömer’in bu uygulamasının çok önemli başka sonuçları da olmuştur. Bunlardan biri, söz konusu toprakların kadastro-

893 İbn Hişâm, es-Sîre, c. III, s. 201-202. 894 Ebû Ubeyd, Emvâl, s. 82.

895 Ebû Ubeyd, Emvâl, s. 81-82. 896 Ebû Ubeyd, Emvâl, s. 89-91. 897 Ebû Ubeyd, Emvâl, s. 85-86.

Hz. Ömer Sempozyumu • 195 sunun çıkarılması olmuştur. Hz. Ömer, yeni fethedilen toprakların hukukî sta- tüsünü belirledikten sonra toprak ölçümünü yaptırmak istedi. İslâm tarihinde- ki ilk tapu kadastro örneğinin sergilendiği bu görev, bu toprakları çok iyi bilen Osman b. Hanîf’e verildi. Huzeyfe b. Yemân da Osman’a yardımcı oldu. Bu öl- çümde ziraata elverişli alanlar tespit edilmiş; verimsiz, çorak, çift sürülmeye elverişli olmayan arazi, ormanlar, bataklıklar ve sazlıklar belirlenerek vergiden muaf tutulmuştur.898

Yine bu vergilendirme usulüyle genç İslâm devletinin kısa süre içinde ve hızla zenginleşmesi sonucu Beytülmal ve divan teşkilatları kurulmuştur.

SONUÇ

Halife olduktan sonra devlet idaresinde yeni bazı uygulamalar gerçekleş- tiren Hz. Ömer’in bu yeni uygulamalarından biri de yeni fethedilen toprakla- rın statüsü ile alakalıdır. İlk halife Hz. Ebu Bekir döneminde Arap yarımadası dışında gerçekleştirilen fetihler, Hz. Ömer döneminde hız kazandı. Suriye top- raklarından sonra Irak toprakları da fethedilince Müslüman gaziler bu toprak- ların da menkul ganimetler gibi 4/5’inin kendi aralarında taksim edilmesini is- tediler. Bunun üzerine Irak-İran ordularının genel komutanı Sa’d b. Ebî Vakkâs, Halife’ye bir mektup göndererek görüşünü sordu. Aslında gerek Sa’d olsun gerekse yanında bulunan Ashab önde gelenlerinden Muâz b. Cebel ol- sun toprakların gaziler arasında dağıtımından yana değildiler. Onlar da bu du- rumda geniş toprakların bir azınlığın elinde kalmasından, böylece zenginliğin küçük bir grubun arasında gezip dolaşması tehlikesinden çekinmekteydiler. Hz. Ömer de aynı görüşü paylaşmaktaydı. Bu sebeple de o, bu toprakların menkul ganimetler gibi gaziler arasında dağıtılmamasını, mülkiyetinin devlete ait olup işletim hakkının eski sahiplerinin elinde kalmasını; karşılığında da on- lardan haraç adıyla arazi vergisini almayı ve bunu mevcut ve gelecek bütün Müslümanların yararına kullanmayı kararlaştırdı. Ancak buna nastan delil bulması gerekirdi. Ensar ve Muhacir temsilcileriyle yaptığı görüşmelerde Haşr Sûresi’nin ilgili âyetlerini getirince onun teklifi oy birliği ile kabul edildi.

KAYNAKÇA

Demirci, Mustafa, İslâm'ın İlk Üç Asrında Toprak Sistemi, Kitabevi Yay., İstanbul, 2003. Ebu Ubeyd, Kitabü’l-Emvâl, Çev. Cemaleddin Saylık, Düşünce yay., İstanbul, 1981. el-Aynî, Bedreddîn Ebu Muhammed Mahmud b. Ahmed, Umdetü’l-Kârî Şerhu Sahîhi’l-

Buhârî, I-XXV, Dâru İhyâi’t-Türâsi’l-Arabî, Beyrut, ty.

el-Beyhakî, Ebu Bekir Ahmed b. Hüseyin, es-Sünenü’l-Kübrâ, Thk. Muhammed Abdul- kâdir Atâ, 3. Bsk., Dârü’l-Kütübi’l-İlmiye, Beyrut, 2003.

el-Buhârî, Muhammed b. İsmâîl, Sahîhü’l-Buhârî.

el-İsfehânî, Ebü’l-Kâsım Hüseyin b. Muhammed er-Râğıb, el-Müfredât fî Ğarîbi’l-Kur’ân, Thk. Muhammed Seyyid Keylânî, Dârü’l-Marife, Beyrut, ty.

eş-Şevkânî, Muhammed b. Ali, Neylü’l-Evtâr Şerhu Münteka’l-Ahbâr, I-VIII, Mustafa el- Bâbî el-Halebî Matbaası, Mısır, ty.

Fayda, Mustafa, Hz. Ömer Zamanında Gayri müslimler, İfav Yay., İstanbul, 2006. İbn Battâl, Ebü’l-Hasan Ali b. Halef, Şerhu Sahîhi’l-Buhârî, I-X, Thk. Yasir b. İbrâhîm,

Mektebetü’r-Rüşd Yay., Riyad, 2. Bsk., 2003.

İbn Ca’fer, Kudâme, Kitabü’l-Harac ve Sınâatü’l-Kitâbe, Thk. Muhammed Hüseyin ez- Zebîdî, Dârürreşid, Irak, 1981.

İbn el-Hemmâm, Muhammed b. Abdulvâhid es-Sivâsî, Fethü’l-Kadîr, I-X, Dârü’l-Fikr, Beyrut, ty.

İbn Rüşd, Muhammed b. Ahmed, Bidâyetü'l-Müctehid ve Nihâyetü’l-Muktasıd, I-II, 6. Bas- kı, Dârü’l-Marife, Beyrut, 1982.

İmam Ebu Yûsuf, Yakub b. İbrahîm, Kitabü’l-Harac, Dârülmarife, Beyrut, 1979.

İmam Ebu Yûsuf, Yakub b. İbrahîm, Kitabü’l-Harac, Dârü’l-Marife, Çev. Ali Özek, Hisar Yay., İstanbul, 1973.

Şiblî, Numan, Bütün Yönleriyle Hz. Ömer ve Devlet İdaresi, I-II, Çev. Talip Yaşar Alp, Hikmet-Dava, Çağ Yay., İstanbul, 1975.

HALİFE ÖMER DÖNEMİNDE YÜRÜTME VE

Outline

Benzer Belgeler