• Sonuç bulunamadı

A- Küreselleşme Sürecinde Ulus Devlet Anlayışında Yaşanan Değişim

1- Ulus Devlet Anlayışını Değişime Zorlayan Nedenler

Küreselleşme alışılagelmiş değerler sistemini etkileyen üstün nitelikli bir olgudur. Bu bağlamda, ulus devlet anlayışını değişime zorlayan nedenlerin tümünü bu üstün nitelikli olguya; küreselleşmeye bağlamak mümkündür. Ancak küreselleşme devam etmekte olan bir süreçtir. Ulus devlet anlayışı üzerindeki etkileri bünyesinde bulunan ve onu besleyen dinamikler tarafından şekillenmektedir. Dolayısıyla, yaşanan dönüşüm neden-sonuç ilişkisinin tahlili yönünden gelinen bir sonuç olarak değil, devam etmekte olan bir süreç olarak ele alınmalı ve ulus devlet anlayışını değişime zorlayan nedenler, küreselleşmeyi oluşturan ve onun oluşturduğu etkileşim kanalları üzerinden ortaya konulmalıdır.

Literatürde küreselleşme sürecinde ulus devlet anlayışını değişime zorlayan nedenler farklı şekillerde ele alınmaktadır:

Kazgan, bu nedenleri ulusüstü gelişmelere bağlı olarak “üstten” ve ulusiçi gelişmelere bağlı olarak “attan” gelen baskılar olarak değerlendirmektedir. Ona göre,

95 Martin Rhodes, “Globalization, The State and The Restructuring of Regional Economies”, Globalization and Public Policy içinde, Ed. Philip Gummet, Edward Elgar Publishing Ltd.,

Brookfield, 1996, s.161.

96 Immanuel Wallerstein, “States? Sovereignity? The Dilemmas of Capitalists in An Age of

Transition”, States and Sovereignty in The Global Economy içinde, Ed. David A. Smith, Dorothy J. Solinger and Steven C. Topik, Routledge Taylor & Francis Group, London, 1999, s.23-25.

üstten gelen baskılar küresel çapta üyesi olan Dünya Bankası, IMF, WTO ve OECD gibi uluslararası kuruluşlar çerçevesinde alınan kararlar oluşturmaktadır. Bu kararlar, ulus devletin ekonomi düzlemindeki yetkilerini giderek ulusüstü kurumlara devretme durumuyla karşı karşıya bırakmaktadır. Ayrıca, Avrupa Birliği örneğinde olduğu gibi bölgesel işbirliği anlaşmaları da, ulus devletin kararalma, uygulama ve denetleme gücünü oluşturdukları üst baskı aracılığıyla aşındırmaktadır. Alttan gelen baskılar ise, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi eğilimiyle ortaya çıkmaktadır. Bu bağlamda, merkezi devletin olanakları, yetkileri ve sorumluluklarının kendi içindeki alt birimlere devri gündeme gelmektedir. Bu ise, yerel yönetimlerin giderek mali, idari ve ekonomik düzlemde özerkleşmesini ve merkezi devlete bağlılığın azalmasını sağlamaktadır97.

Swank ise, küreselleşme sürecinde ortaya çıkan “içsel” ve “dışsal” gelişmelerin, ulus devlet anlayışını değişime zorladığını savunmaktadır. Ona göre, 1973 sonrası dönemde oluşan ekonomik durgunluğa bağlı olarak artan işsizlik başta olmak üzere, kamu sektöründe ortaya çıkan açıklar, artan borç yükü, yaşlılık eksenli demografik değişim ve kadın işgücünün artışına bağlı olarak işgücü piyasasında yaşanan yapısal değişim, ulus devlet anlayışını değişime zorlayan içsel baskılardandır. Diğer yandan, aynı dönemde ortaya çıkan uluslararası sermaye hareketliliği, ticari serbestleşme ve uluslararası piyasa rekabeti de bu değişimde etkili olan dışsal baskılardır98.

Tanzi’ye göre, küreselleşmenin ağırlıklı olarak refah devleti yaklaşımına göre şekillenmiş ulus devlet üzerindeki etkisi; küreselleşmenin yol açtığı artan rekabete bağlı olarak oluşan yüksek verimlilik anlayışı yoluyla, finansal sermaye ön planda olmak üzere üretim faktörlerinin artan hareketliliği yoluyla ve kamusal regülasyon alanlarının sınırlandırılmasına yönelik artan uluslararası baskılar yoluyla ortaya çıkmaktadır99.

Tanzi, küreselleşmenin bu kanallar üzerinden ulus devleti değişime zorlayan baskılarının ilerleyen süreçte daha da önemli hale geleceğini ve ortaya çıkan etkilerin gelecekte daha net görülür hale geleceğini savunmaktadır.

Küreselleşme sürecinde ulus devleti değişime zorlayan nedenlerin ortaya konulmasında izlenebilecek yöntemlerden biri de, küreselleşme sürecini ortaya çıkaran nedenlerin ve bu nedenlerden beslenen sonuçların getirdiği baskıların tahlilidir. Diğer bir ifadeyle, küreselleşmeyi ortaya çıkaran nedenler ve onun meydana getirdiği sonuçlar aynı zamanda ulus devlet anlayışını değişime zorlayan baskı unsurları olarak ele alınabilir. Dolayısıyla, küreselleşmenin ulus devlet anlayışını değişime zorlayan

97 Gülten Kazgan, Küreselleşme ve Ulus Devlet, 2. Baskı, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları

No:5, İstanbul, Nisan 2002, s.34.

98 Duane Swank, “Political Institutionals and Welfare State Restructuring: The Impact of

Institutions on Social Policy Change in Developed Democracies”, The New Politics of The

Welfare State içinde, Ed. Paul Pierson, Oxford University Press, New York, 2001, s.197-198. 99 Vito Tanzi, “Globalization and The Future of Social Protection”, IMF Working Papers,

unsurları, başta teknolojik ilerlemeler olmak üzere iktisadi faaliyetlerde meydana getirdiği değişimler üzerinden incelenebilir.

Teknolojik ilerlemelerden kaynaklanan baskılar farklı boyutlarda etkili olarak ulus devlet anlayışında değişimi gündeme getirmektedir. Bunlardan en önemlisi, bilgi akımları ile ilgili olanıdır. Günümüzde devletler teknolojik ilerlemelerle mümkün hale gelen yoğun ve kontrolsüz bilgi akımları karşısında kararalma sürecini hızlandırma baskısına maruz kalmaktadır. Bu ise, devletin kurulu hiyerarşisini, örgütsel yapısını, çalışma yöntemleri ve iş becerisini sorgulanır hale getirmekte ve kamusal hizmet sunma biçimleri üzerinde büyük baskılar oluşturmaktadır. Diğer yandan teknolojik ilerlemeler, telekomünikasyon ve elektrik üretim ve dağıtım hizmetlerinde olduğu gibi doğal tekel statüsünde bulunan sektörleri rekabet yönüyle nitelik değişimine uğratmaktadır. Bu ise, devletin bugüne kadar kamusal denetim lehine ileri sürülen en önemli kanıtının sorgulanır hale gelmesine yol açmaktadır100.

Uluslararası ticaretin çeşitli piyasalarda, özellikle de sanayi malları dalında, yoğun ve genişleyen bir etkileşim içine girmiş olması, “ulusal ekonomileri” dönüşmekte ve onları dünya ekonomisinin bağımlıları haline getirmektedir. Ticari faaliyetlerin küreselleşmesinde teknolojik ilerlemelerin sağladığı düşük ulaşım ve iletişim maliyetleri önemli bir rol oynamaktadır. Ayrıca, ülkelerin izledikleri ticari liberalizasyon politikaları da son derece önemli bir belirleyicidir. Ancak, ticari liberalizasyona giden bir ülkenin ticari faaliyetleri düzenlemeye yönelik politikalar izleme olanağı ciddi şekilde kısıtlanmaktadır.

Küreselleşmenin en önemli gösterge ve araçlarından biri de finansal serbestliktir. Finansal serbestlik, finansal sermayenin yüksek getiriye veya kâra ulaşabilmek için hiçbir kısıtlamaya tabi olmaksızın ülkeler ve sektörler arasında serbestçe hareket etmesi anlamına gelmektedir. Dolayısıyla, finansal sermayenin en yüksek kârı yakalayabildiği ülke ekonomisine ve sektörlere rahatça, hiçbir kısıtlamaya tabi olmaksızın girebilmesi için, tüm engellerin ortadan kaldırılması gereklidir101. Bahsedilen

engellerse, ulus devletlerin ekonomilerini düzenlemek amacıyla uyguladıkları piyasa kontrolleridir. Finansal serbestlik, piyasa kontrollerinin tasfiyesini gerektirdiğinden, ulus devletin bu alandaki politik müdahale yeteneğinin üzerinde bir baskı oluşturmaktadır102.

Günümüzde küreselleşme sürecinin geldiği noktada ortaya çıkan en belirgin özellik finans piyasalarının birbirine tam anlamıyla eklenmiş olmasıdır. Cerny’e göre finans piyasalarının bu özelliği sayesinde uluslararası sermaye hareketleri doğrudan ya

100 Cahit Tutum, “Kamu Yönetiminde Yeniden Yapılanma”, Yeni Türkiye, Yönetimde Yeniden

Yapılanma Özel Sayısı, Yıl:1, Sayı:5, Mayıs-Haziran 1995, s.137.

101 Sinan Sönmez, “Türkiye’de Finansal Serbestlik: İstikrarsızlık Faktörü mü? Kalkınmanın İtici

Gücü mü?”, Ekonomik Yaklaşım, Sayı:49, Cilt: 14, Güz 2003, s.213.

102 Erinç Yeldan, “Küreselleşmenin Neresindeyiz? Türkiye Ekonomisinde Borç Sorunu ve IMF

da dolaylı olarak ulus devletlerin politika oluşturma kapasitesini dört yönden etkilemekte ve ulus devlet anlayışını değişime zorlamaktadır103.

- Sermaye hareketlerinin gelişimi ve buna bağlı olarak uluslararası finans piyasasının büyümesi, finansal düzenleme sistemini etkilemekte ve finans piyasaları üzerindeki ulusal kontrolü zayıflatmaktadır. Bu ise, deregülasyon sürecinin başlaması anlamına gelmektedir.

- Yaşanan bu süreç ulus devletlere sadece finansal deregülasyon yönünde baskı oluşturmamakta, deregülasyon uygulamaları sonucunda karmaşık ve döngüsel bir şekilde finansal küreselleşme hızlanmaktadır.

- Makroekonomik düzlemde bir sadelik anlayışı oluşmakta ve ulus devletin finansal ince ayar politikaları yerini döviz kurlarını stabilize etme çabalarına ve rekabetçi bir şekilde uluslararası sermayenin dikkatini çekme uğraşına bırakmaktadır.

- Finansal küreselleşme, devletin geleneksel uluslararası işlevleri üzerinde baskı oluşturmaktadır. Devletler uluslararası alanda eskiden olduğu gibi birbirinden bağımsız, özerk faaliyetler gösterememektedir.

Ulus devlet anlayışını değişime zorlayan baskı unsurlardan biri de, üretim faaliyetlerinin küreselleşmesi temeline dayanmaktadır. Buna göre, üretim faaliyetlerinin mekan engeli tanımaksızın çeşitli coğrafyalara kolaylıkla yayılıyor olması, ulusal hükümetleri yatırımcıları ülkelerine çekme yönünde harekete geçirmektedir. Burada bahsi geçen yatırımlar, spekülatif karakterli finansal yatırımlardan ziyade reel üretim karakterli doğrudan yabancı yatırımlardır. Günümüzde doğrudan yabancı yatırımların büyük bir bölümü çokuluslu şirketler tarafından yapılmaktadır. Çokuluslu şirketler, yabancı yatırım yapacakları ülkelerde, genelde serbest piyasa işleyişini dikkate almaktadır. Hükümetlerin piyasalara yönelik müdahaleleri ise, yabancı yatırımcılar açısından istenmeyen uygulamalardır. Bu uygulamalar karşısında, yabancı yatırımcılar “gelmeme” veya geldikten sonra uygulanması halinde sahip oldukları “terk etme” seçeneğini artan sıklıkla kullanarak ya da bu seçenekleri kullanma tehdidinde bulunarak, hükümetlerin ulusal ilgi ve kaygılardan bağımsızlaşmasına yol açmaktadır104. Bir bütün olarak değerlendirildiğinde, yabancı yatırımların ulusal

hükümetler karşısında nisbi bir pazarlık gücüne sahip olduğu ve bu pazarlık gücü sayesinde uygulanacak politikalar üzerinden ulus devlet anlayışını değişime zorladığı söylenebilir.

103 Philip G. Cerny, “International Finance and The Erosion of State Policy Capacity”, Globalization and Public Policy içinde, Ed. Philip Gummet, Edward Elgar Publishing Ltd.,

Brookfield, 1996, s.84-87.

104 Jürgen Habermas, “Ulus-Devletin Ötesinde mi?”, Çev. Kaan H. Ökten, İktisat Dergisi, Sayı:388,

Küreselleşmenin ulus devletin ekonomik fonksiyonlarını sorgulanır hale getirmesi, dış ticaretin serbestleşmesiyle ticaret politikalarının, dolaylı sermaye hareketlerinin serbestleşmesiyle para ve kredi politikalarının ve doğrudan yabancı yatırımların serbestlik kazanmasıyla üretime yönelik politikaların etkinliğinin azalması hususuna yoğunlaşmaktadır. Çünkü, önemli ölçüde serbestleşme paradigması üzerinden beslenen küreselleşme süreci, bu yolla ulusal ekonomik sistemi dış koşullara bağımlı hale getirmektedir105.

Küreselleşme sürecinde dünya iktisadi hayatında meydana gelen gelişmeler, dünya ekonomisini ulus devletlerin önemli birer aktör olarak katıldıkları, her birinin kendi iktisat politikaları tarafından desteklenen ve birbirleriyle dış ticaret kanalları yoluyla rekabet ettikleri bir uluslararası mübadele sistemi olmaktan çıkarmaktadır. Ekonominin küreselleşmesi, iç ve dış ekonomik faaliyetler arasındaki sınırları giderek ortadan kaldıran bir ulus aşırı sistem oluşturmakta ve bu nedenle ulus devletlerin kendilerini sistemin en önemli aktörü olarak gören bakış açılarını değiştirme zorunluluğu ortaya çıkmaktadır.