• Sonuç bulunamadı

Küreselleşmenin ne zaman başladığı ve tarihsel açıdan nasıl bir gelişim izlediğinin sağlıklı bir şekilde belirlenmesi için, dünya ekonomi tarihinin belirli dönemler itibariyle incelenmesi gerekmektedir. Çünkü, günümüzde yaşanan küreselleşme olgusu genelde ekonomi yönü ön plana çıkan ve uluslararası iktisadi faaliyetler temeline dayanan bir süreç olarak nitelendirilmektedir. Ancak küreselleşme paradigması, tarihsel açıdan belirli bir kırılma noktasına sahip değildir*. Bu nedenle, küreselleşmenin başlangıcı olarak gösterilebilen çok sayıda tarih ve olay bulunmaktadır. Diğer yandan, küreselleşme tanımlamalarında belirginleşen subjektif özellik ve tarihsel kesitlerin saptanmasında kullanılan değişik kriterler de, küreselleşmenin başlangıcı ve tarihsel gelişimi konusunda farklı yaklaşımların ortaya çıkmasına neden olmaktadır10.

Küreselleşmenin başlangıcı konusundaki yaklaşımlar üç kategoride ele alınabilir:

Birinci yaklaşım, konuya çok geniş perspektiften bakmakta ve tarihte coğrafi

olarak çok geniş alanlara yayılan Roma ve Çin gibi eski uygarlıkları küreselleşmenin ilk örnekleri olarak göstermektedir. Hatta bu yaklaşım içerisinde, küreselleşmenin insanlık tarihiyle başladığını iddia edenler de bulunmaktadır.

* Tarihte ortaya çıkan bir çok paradigma süreçte meydana gelen belirli bir kırılma noktasına

sahiptir. Örneğin; Sanayi Devrimi’nin ortaya çıkmasında 1765 yılında James Watt’ın buhar makinesini bulması, teknolojik açıdan; 1776 yılında Adam Smith’in “Milletlerin Zenginliği” adlı eseri, iktisat bilimi açısından; 1789 yılında yaşanan Fransız Devrimi ise siyasi gelişmeler açısından belirgin kırılma noktaları olma özelliğindedir. Bkz., Hüsnü Erkan, Bilgi Toplumu ve

Ekonomik Gelişme, 4.Baskı, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Bilim Dizisi: 8, Doğuş

Matbaacılık, 1998, s.3.

10 Kevin H. O’Rourke ve Jeffrey G. Williamson, “When did Globalization Begin?”, NBER Working Paper Series, No: 7632, April 2000, s.1-2.

Kısmen daha dar bir perspektife sahip olan ikinci yaklaşım, küreselleşmenin başlangıcı olarak tarıma dayalı sosyo-ekonomik yapı olan feodalitenin yıkıldığı, coğrafi keşiflerin başladığı ve sömürgeciliğin yaygınlaştığı 16. yüzyılı göstermektedir. Bu yaklaşım, küreselleşmeyi kapitalizmin gelişimine koşut bir süreç olarak değerlendirme eğilimindedir11.

Üçüncü yaklaşım ise, küreselleşmenin 21. yüzyıla ait bir süreç olduğu ve

uluslararasılaşma eğilimlerinden farklı olarak daha karmaşık süreçleri içerdiği üzerinde durmaktadır. Bu yaklaşım, küreselleşmenin ortaya çıkış noktası olarak enformasyon teknolojisindeki gelişmelerin yaşandığı 1980’li yılları temel almakta ve geniş coğrafi alana yayılmış ekonomik faaliyetlerin fonksiyonel entegrasyonuna işaret etmektedir12.

Dünya ekonomi tarihini son iki yaklaşımdaki süreleri kapsayacak şekilde uzun dönemli bir bakış açısıyla ele alan Williamson ise, küreselleşmenin tarihsel gelişimini dört evrede incelemektedir13:

I. Evre: Anti-Küresel Merkantilist Sınırlama, 1492-1820: Coğrafi keşifler,

önceki dönemlere oranla dünya ticaretinde bir patlama yaşanmasına neden olmuş ve dünya hasılatı içinde ticaretin payını gözle görülür bir şekilde artmıştır. Ancak, bu dönemde hakim olan merkantilist anlayış çerçevesinde, ülkelerin gümrük tarifleri ve tarife dışı engelleri artan şekilde kullanması, küresel entegrasyonun sağlanmasında ciddi sınırlamalar oluşturmuştur.

II. Evre: Birinci Küresel Yüzyıl, 1820-1913: Merkantilist anlayışın terk edilerek

liberal anlayışın hakimiyet kazandığı bu dönem, geliştirilen üretim yöntemleri sayesinde üretim verimliliğinin arttığı ve taşıma maliyetlerindeki azalmalara bağlı olarak küresel dünya piyasalarının oluştuğu bir özellik taşımaktadır. Denizaşırı yatırımların arttığı bu dönemde, faktör ve finans piyasaları entegre hale gelmeye başlamıştır.

11 Bu yaklaşıma paralel bir görüş Baskın Oran’a aittir. Oran, küreselleşmenin tarihsel gelişimini

üç evrede ele almaktadır; 1490’larda itici gücü denizcilikteki gelişmeler olan ve sömürgecilikle sonuçlanan küreselleşme, birinci evre; 1890’larda sanayileşme ve meydana getirdiği gereksinimlerle başlayan ve emperyalizm ile sonuçlanan küreselleşme, ikinci evre; ve 1990’larda SSCB’nin yıkılmasıyla başlayan ve devam etmekte olan küreselleşme, üçüncü evreyi oluşturmaktadır. Bkz., Baskın Oran, “Hangi Küreselleşme?”, Küreselleşme ve Ulus

Devlet içinde, Der. Meryem Koray, Yıldız Teknik Üniversitesi Stratejik Araştırmalar Merkezi

Yayını, No:1, İstanbul, 2001, s.50.

12 Miguel Angel Jimenez Godinez, “Küreselleşme Yeni Bir Olgu mu?”, Çev. M.C.Yalçıntan,

C. Demirbağ, N.Sonberk, Sosyal Demokrat Değişim, Sayı:12, 1999, s.59.

13 Jeffrey G. Williamson, “Winners and Losers Over Two Centuries of Globalization”, NBER Working Paper Series, No: 9161, September 2002, s.2-7.

III. Evre: Küresel Gerileme, 1913-1950: I. ve II. Dünya Savaşı ile 1929 Dünya

Ekonomik Buhranı’nın yaşandığı bu dönemde ülkelerin izlediği korumacılık politikaları nedeniyle küresel entegrasyon sürecinde gerileme meydana gelmiştir.

IV. Evre: İkinci Küresel Yüzyıl, 1950-2003: II. Dünya Savaşı’ndan sonra

küreselleşme yeniden hızlanmış ve 1913 öncesi yaşanan birinci küreselleşme sürecine niceliksel olarak benzese de, bu dönemden niteliksel olarak ayrılan yapı ve kurumların oluştuğu yeni bir dünya ekonomisi ortaya çıkmıştır.

Günümüzde ekonomik faaliyetlerin küreselleşmesi ve bunun sonucunda oluşan yönetim sorununun, genel olarak II. Dünya savaşından sonra, özellikle 1960’larda ortaya çıktığı düşünülmektedir. Çünkü 1960 sonrası dönem, bir yandan çokuluslu şirket faaliyetlerinin ortaya çıktığı, bir yandan da uluslararası ticaretin hızla geliştiği bir dönemdir. Daha sonra, 1971-73 döneminde Bretton Woods yarı sabit döviz kuru rejiminin çöküşüyle birlikte, sermaye piyasaları hızla uluslararasılaşırken, uluslararası menkul kıymet yatırımlarının ve banka kredilerinin yaygınlaşma süreci de başlamıştır14.

Bu süreç, uluslararası ekonomik ilişkilerin karmaşıklaşmasına katkıda bulunmuş, bütünleşmiş ve bağımlı bir dünya ekonomisinin gerçek anlamda küreselleştiğinin habercisi olmuştur.