• Sonuç bulunamadı

Tevbe; günahtan dönmek, pişman olmak, isyandan (emredilene muhalefetten) itaate dönmek, Allah’a yönelmek,152 yaptıklarına pişman olup günahtan dönmek, günahlarını itiraf etmek ve günahlara dönmemeye karar vermek,153 anlamlarına gelmektedir.

Bu lügat anlamları incelendiğinde, tevbede şu esasların olduğu görülür: Yapılan işin günah olduğunu, kötü bir iş olduğunu kabullenmek, yaptığından pişmanlık duymak, bu fiilleri tekrar işlememeye kesin karar vermek, Allah’ın yasakladıklarını terk edip, emrettiklerini yerine getirmek. Bu esaslara göre bir tanım yapılacak olursa tevbe: Yaptığı işin günah olduğunu kabul ederek yaptıklarından pişman olup terk etmek ve af dileyerek Allah’a itaat etmektir, denilebilir.

Tevbede sadece; “günahlardan pişman oldum, Allah’ım beni affet.” demek yeterli olmayıp yasaklananlardan uzaklaşmak, emredilenlere yönelmek, istikameti değiştirmek, Allah’ın yoluna girmek ve O’na yönelmek gerekir.

Peygamberlerin tevbesi: Kuşeyrî, örnek oldukları için öncelikle peygamberlerin tevbesine ve sebeplerine yer vermiştir. “(İstemediğim şeyler) kalbimi kapladığında/meşgul ettiğinde, günde yetmiş kere -Yüz kere şeklinde de rivayet edilmiştir-

151 Kuşeyrî, el-Cevâhiru’l-Mensûre, s. 9.

152 İbn Manzur Lisanu’l-Arab, I, 454.

153 Ahmed el-Âyid ve diğerleri, el-Mu’cemü’l-arabiyyül-esâsî, Alecso 1989, 215.

Allah Teâlâ’dan af dilerim.”154 hadisi ile Hz. Peygamber’in tevbe istiğfar ettiği tespitini yaptıktan sonra onun nelerden tevbe ettiği konusuna açıklık getirmiştir. Peygamber’in bir halden başka bir hale nakledildiğini, onun halinin başka bir halle değiştirildiğini;

üzerindeki elbiselerin ve nurların değiştirildiğini, bu durumda, gayb meydanlarında ve gurb makamlarında onun için teslimiyetin geçerli olduğunu söylemiştir.155 Noksanlık ve zulmet yaklaştığı zaman başka bir halin ortaya çıktığını, halin sınırlarını korumadaki noksanlığın ve zayıflığın, af dilemeyi gerektirdiğini ifade etmiştir. İstiğfar halinin, kulun en iyi hali olduğunu ve her hal için tevbenin gerekli olduğunu açıklamıştır. Tevbede kusur ve günahın itirafının mevcut olduğunu belirtmiştir.156

Hz. Peygamber’in günde yetmiş veya yüz defa tevbe etmesinin sebebi, öncelikle

“istemediği şeylerin kalbini meşgul etmesi” olarak gösterilmiştir. Daima zikir halinde olan, Rabbini hiç hatırından çıkarmayan Peygamber’in kalbinin bir an bile olsa mâsivâdan bir şeyle meşgul olması, onun için yüzlerce defa tevbe etmeyi gerektirmektedir. Çünkü Peygamber, bu durumu, bulunduğu halin gereğini tam olarak yapmaya engel olan bir noksanlık ve zayıflık olarak görmektedir. Böyle bir durumda da tevbe ve istiğfara sarılarak durumunu itiraf etmektedir. Peygamber’in, halden hale nakledilmesi, bir terakkiyi gösterir. Bu terakki, “Üzerindeki elbiseler ve nurlar değiştirilir.” sözüyle açıklanmaktadır. Peygamber, terakki etmeden sabit kalan her günü de kayıp saymakta ve bundan dolayı da tevbe etmektedir.

Kuşeyrî, Hz. Âdem’in tevbesinden de bahsederek, Âdemoğluna atasını örnek almayı ve aynı hatalara düşmemeyi öğütlemiştir. Kusur ve günahın, kulun her haldeki özelliği olduğunu ve bunların, beşerin babası Âdem’den miras kaldığını söylemiştir.

Kulun, saflık halinin peşinden, meleklerin kendisine selam ve esenlikle geleceğini ve dâru’s-selam’da Peygamber’e komşu olma ve ölümsüzlük isteğinin gerçekleşeceğini belirtmiştir. Sözleşmeyi ve ahdi unutma karanlığına düşen kimsenin nefsinin sevinçle ortaya çıkacağını; kendi iradesinin, Hakk’ın iradesine ortak olacağını ve bu sebeple halinin yok olacağını; velîliliğin de makamların da düşeceğini; aydınlıkların kararacağını ve saflığın bulanacağını açıklamıştır. Kuşeyrî, bu duruma düşen kulun uyarılmasından sonra; Allah’ın, samimiyetle zikredilmesinin ve güvenin ona hâkim olacağını; bunun üzerine unutmayı ve günahı kesin bir şekilde itiraf edeceğini, noksanlığı ve kusurları

154 Müslim, Sahih, Zikr 41.

155 Kuşeyrî, el-Cevâhiru’l-Mensûre, s. 9.

156 Kuşeyrî, el-Cevâhiru’l-Mensûre, s.10.

kabul edeceğini, belirtmiştir. Kuşeyrî, “Ey Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik.”157 diyen Peygamber’e, bu itiraf sebebiyle hidayetin nurlarının ve nasıl tevbe edileceğinin bilgilerinin geldiğini söylemiştir. Önceden bilinmeyen gizli menfaatlerin ancak tevbeyle ortaya çıktığını, düşkünlükte, muhtaç olunduğunda ve her durumda af dilemekte, kusurları itiraf etmekte, Hz. Peygamber’in ve sevgi unsuru olarak seçilen atası Âdem’in en güzel örnek olduğunu bildirmiştir.158

Şeytanın vesvesesi ile Hz. Âdem’in yasak meyveden yemesi, Allah’ın iradesinden ayrılıp kendi iradesine dönmesiyle olmuştur. Bu durum kendi iradesini, Allah’ın iradesine ortak etmek olup, daha önce de şirk olarak ifade edilmiştir. Tevbe edip af dileyen Hz.

Âdem, dünyaya gönderilmekle kurtulmuştur. Aslında, nefse uymak konusunda, Hz.

Âdem ile şeytan aynı suçu işlemişlerdir. Arlarındaki fark, tevbe ve itaat olmuştur. Şeytan, nefsinin verdiği kibirden kurtulamayıp tevbe ve itaat etmemiş, Hz. Âdem ise tevbe ve akabinde itaat etmiştir. Bu netice, tevbenin sağladığı menfaati açıkça ortaya koymaktadır.

Tevbede hayat olduğu gibi, zıddında da mahvolmak vardır. Kur’an’da Hz. Âdem’le şeytanın durumları örnek gösterilerek Âdemoğlu uyarılmaktadır.

Hüseyin Megazilî’ye tevbenin ne olduğu sorulduğunda; “İnabe tevbesini mi yoksa isticabe tevbesini mi soruyorsunuz?” der. İnabe tevbesi nedir diye sorulduğunda, Megazilî, “Sana gücü yettiği için Allah’tan korkmandır.” der. İsticabe tevbesi nedir diye sorulduğunda; “Sana yakın olduğunu düşünerek Allah’tan korkmandır.” der.159 Megazilî’ye göre inabe tevbesi; günah ve sevap kaygısıyla, azaptan kurtulmak düşüncesiyle tevbe edenlerin tevbesidir. İsticabe tevbesi ise; Allah’tan uzak kalmaya tahammülü olmayan, Allah’la kendisi arasına bir engel (masiva) girmesinden korkan kimselerin tevbesidir. Peygamberlerin tevbesi de isticabe tevbesi olarak düşünülebilir.

Gazâlî, Hz. Peygamber’in tevbesini şu şekilde açıklamaktadır: “Bütün noksanların aslı, bir an dahi olsa Allah’ı unutmaktır. Bundan da tevbe etmek gerekir. Zikirde de dereceler vardır. Derecelerin her biri, bir üstüne göre noksandır. O halde, daha yükseği mümkün iken eksik dereceye kanaat etmek aldanış ve hüsrandır. Bu durumda tevbe etmek gerekir. Resulullah’ın, ‘Ben, günde yüz kere istiğfar ederim.’ buyurmasından maksat, şudur: Bir dereceye eriştiği zaman, eski dereceler onun nazarında basit görüldüğü için, o derecelerden tevbe ve istiğfar ederdi. Hz. Peygamber’in işi, terakki ve yükselmedir. Bir kimse, bir cevher (altın maden ocağı) elde etmesi mümkün olduğu

157 A’râf, 7/23.

158 Kuşeyrî, el-Cevâhiru’l-Mensûre, s.10.

159 Kelâbâzî, Ta’arruf, s.108.

halde, bin altın elde etse dahi üzülür ve kusurlarından dolayı pişman olur. Onun için,

‘Ebrarın iyilikleri, mukarrebler için kötülük sayılır.’ denilmiştir. Peygamberler ve velîlerin yolu şu idi: Yarın hasret ve nedamet çekmemek için, ibadet yapabildikleri zamanın bir dakikasını bile kaçırmamak.”160

Peygamberlerin, yarın endişesi yoktur. Geçmiş ve gelecek günahları bağışlanmıştır.161 Cennetteki en güzel makamlar onlar için hazırlanmıştır.

Peygamberimizin tevbesi, Gazâlî’nin de belirttiği gibi; ne kadar ibadet etse, ne kadar zikretse yeterli görmemekten, Allah’ın daha fazlasına layık olduğunu bilmekten, tebliğ vazifesini gerektiği gibi yerine getirememe ve peygamberlikteki hedeflerini istediği gibi gerçekleştirememe endişesinden ve her konuda olduğu gibi tevbe konusunda da ümmetine örnek olma düşüncesindendir.

Bu durumda mü’minlere düşen görev, günahlardan tevbe ederek ve otokritik yaparak durumlarını değerlendirmeleri; güçleri yettiği halde neleri yapmadıklarını düşünerek, Allah’ın zatı ve nimetlerine karşı eksikliklerini tespit edip, asla yaptıklarını yeterli görmeyerek daha neler yapabilecekleri endişesinde olmaları ve eksiklerden dolayı da tevbe etmeleridir.