• Sonuç bulunamadı

Kuşeyrî, bir kimsenin, bela veya nimet halinden boş olamayacağını, eğer belada olursa sabretmesinin istendiğini ve sabrın, tasabburdan daha yüce olduğunu söylemiştir.

Tasabbur, nefse sabrı yüklemektir. Sabır ise tahammül etmektir.575 Tasabbur’da, nefs sabır göstermeye zorlanmaktadır. Sabır ise zorlanmadan, kendiliğinden yapılmaktadır. Bu sebeple tasabbur değil de sabır tavsiye edilmiştir.

Kuşeyrî, sabırdan sonra, sırasıyla, muvâfakat, rıza ve fenâ’nın geldiğini, bunların da, Allah’ı bilme ehli olan ârifin ve ebdâlin hali olduğunu açıklamıştır.576

3.43.1. Şükrün Kısımları

Kuşeyrî, eğer nimette olunursa, şükredilmesinin isteneceğini söylemiş, şükrün, dille, kalple ve uzuvlarla olmak üzere üç şekilde yapılacağını açıklamıştır:

Dil ile şükür: Nimetin Allah’tan olduğunu dil ile itiraf etmektir. Ele geçen nimeti, halka, kendi gücüne, kuvvetine, hareketine, kazancına ve kendisi dışındaki kimselere dayandırmamak ve mal etmemektir. Çünkü kişinin kendisi de diğerleri de, sebepler ve araçlardır. O nimeti taksim eden, veren ve icat eden ise yüce Allah’tır. Bu bakımdan O, şükre daha layıktır.577 Kuşeyrî, “Ahiretten gafil oldukları halde dünya hayatını zâhiren bilirler.”578 ayetini kim, dış görünüşe/zâhire ve sebebe bakar da ilmi onu aşmazsa, o kişi noksandır, diyerek yorumlamıştır.579

574 Kuşeyrî, el-Cevâhiru’l-Mensûre, s. 73.

575 el-Âyid ve diğerleri, a.g.e. s. 717.

576 Kuşeyrî, el-Cevâhiru’l-Mensûre, s. 73.

577 Kuşeyrî, el-Cevâhiru’l-Mensûre, s. 73.

578 Rûm, 30/7.

579 Kuşeyrî, el-Cevâhiru’l-Mensûre, s. 74.

Kalp ile şükür: Kuşeyrî, kalb ile şükrün, sürekli bir itikat, kesin ve güvenilir bir anlaşma olduğunu söylemiştir. Kalb ile şükrün, kişinin, sükûn ve hareket halinde, zâhirindeki ve bâtınındaki bütün nimetlerin ve lezzetlerin, başkasından olmayıp sadece Allah’tan olduğuna kesin bir şekilde inanması olduğunu açıklamıştır. Bu kişinin diliyle şükretmesinin, kalbindekini açıklaması olduğunu izah etmiştir.

Kuşeyrî, “Sizdeki nimet Allah’tandır.”580 “O, görünen ve görünmeyen nimetlerini size bahşetti.”581 “Allah’ın nimetlerini saymaya kalkışırsanız sayamazsınız.”582 ayetlerinin Allah’tan başka, nimet veren bir kimse olmadığını ortaya koyduğunu belirtmiştir.583

Uzuvlarla şükür: Kuşeyrî, eğer uzuvlar, Allah’tan yüz çevirerek O’nun dışında halktan birisi için değil de, sadece Allah’a itaat için hareket ettirilir ve kullanılırsa, o zaman uzuvlarla şükredilmiş olur, demiştir. Mâsivâ’nın, nefsi, hevayı, iradeyi ve bütün diğer yaratılanları kapsadığını belirtmiştir. Allah’a itaatin asıl ve tabi olunan imam/önder, mâsivânın ise, tabi olan bir alt bölüm olarak kabul edilmesi gerektiğini söylemiştir.

Kuşeyrî, eğer bunun dışında bir şey yaparsan, şaşkın bir zalim, Allah’ın mü’min kullarına koyduğu hükmün dışındaki bir hükümle hükmeden ve salihlerin yolundan başka bir yola giden kimse olursun diyerek uyarıda bulunmuştur.584

Kuşeyrî, bir ayette, “Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyen kâfirdir.”585 denildiğini, başka ayetlerde de bunların “zâlimler ve fâsıklar” olarak addedildiğini söyleyerek şu uyarıda bulunmuştur: “Kâfirlik, yakıtı insan ve taşlardan oluşan ateşe girmektir. Sen, dünya ateşine bir saat bile sabredemezken, putlara tapanlarla, firavunlarla, Allah’a karşı çıkanlarla ve zorbalarla birlikte cehennem ateşine nasıl ebediyyen sabredeceksin?

Kurtuluşa, Kurtuluşa! Recâya, recâya! Allah’a Allah’a!”586

Kuşeyrî’nin ayetlere dayanarak, zâlimleri ve fâsıkları kâfir kategorisine soktuğu görülmektedir. Bu değerlendirmenin, zulüm ve fıskda süreklilik göstererek bu sıfatları hak eden kimseleri kapsadığı anlaşılmaktadır. Kuşeyrî, bu sıfatlarla küfre sürüklenenlerin akıbetine uğramamak için, kurtuluşa, recâya ve Allah’a sığınmaya, iğra sanatıyla teşvik etmiştir.

580 Nahl, 16/53.

581 Lokman, 31/20.

582 Nahl, 16/18.

583 Kuşeyrî, el-Cevâhiru’l-Mensûre, s. 74.

584 Kuşeyrî, el-Cevâhiru’l-Mensûre, s. 74.

585 Mâide, 5/44.

586 Kuşeyrî, el-Cevâhiru’l-Mensûre, s. 74.

3.43.2. Sabır ve Şükür Yönünden Hallerin Hakkının Verilmesi

Kuşeyrî, sabır ve şükür yönünden her halin hakkının verilmesi gerektiğini söylemiştir. Bu söz, her halin hakettiği sabır ve şükrün gösterilmesi, şeklinde de ifade edilebilir. Kuşeyrî’nin penceresinden, belanın, nasıl bir sabrı, nimetin, nasıl bir şükrü hakettiğine bakalım:

“Bela halinde halktan birine şikâyet etme, canını sıkma ve bâtınında (içinden) Rabbini suçlama, O’nun hikmetinden ve vadinden de şüphe etme. Afiyet halinde de O’nun halkından birine gitme. Çünkü o, Allah’a ortak koşmandır. Mülkünde, O’nunla birlikte bir şey mülk edinilemez. Zâhirde ve bâtında halkla meşgul olma. Allah’tan başkası sana fayda veremez. Aksine sabra, muvâfakata, rızaya ve O’nun sendeki fiilinde fâni olmaya sarıl.”587

Bela halinde de afiyet halinde de halka müracat edilmemesi, olumlu-olumsuz her durumda sadece Allah’a müracat edilmesi ve sığınılması gerektiği, reçete olarak sunulmuştur. Hastalığın temel sebebi halka teveccüh olduğu için, tedavinin reçetesi de Hakk’a teveccüh olarak verilmektedir.

Kuşeyrî, eğer Allah’tan yardım istemeye, günahları itiraf etmeye, yalvarmaya, nefsin kötülüğünden şikâyet etmeye, nimetleri ve birliğini itiraf etmeye, şirkten uzaklaşmaya, muvâfakat ve rıza istemeye ve O’nu zulümden tenzih etmeye kesin karar verilirse belanın ortadan kalkacağını söylemiştir. Hz. Eyüp’de olduğu gibi, sıkıntıların dağılacağını ve nimetlerin geleceğini belirtmiştir. Belaların ve sıkıntıların ortadan kalkarak nimetlerin gelmesi, gecenin karanlığının gitmesi ve gündüzün beyazlığının gelmesine, kışın soğuğunun gitmesi ve yazın tatlı havâsının gelmesine benzetilmiştir. Her şeyin bir sonu olduğu gibi belaların da bir sonu vardır. Bu konuda, sabır, anahtar rolü üstlenmekte, belaların başlangıcında da, sona ermesinde de etkinliğini devam ettirmektedir. “İmanda sabır, vücuttaki baş gibidir.”588 hadisi, sabrın değerini ortaya koymaktadır. Kuşeyrî, kişinin, kendisi için ayrılan ve kısmeti olan nimetlere bürünmekle şükretmesi gerektiğini söylemiştir. Fenâ halinde, hevayı yok ederek ve hali muhafaza ederek nimetlere bürünmekle şükredilmesi gerektiğini, bunun da ebdâlin hali olan son hal olduğunu açıklamıştır. Bu halin başlangıcında, caiz olan meşru alışkanlıklardan takdir olunana çıkıldığını, daha sonra da sınırları korumak şartıyla, caiz olan alışkanlıklara geri dönüldüğünü açıklamıştır. 589

587 Kuşeyrî, el-Cevâhiru’l-Mensûre, s. 74, 75.

588 İbn Ebî Şeybe, Musannef, XV, 629; Beyhakî, Şuabü’l-İman, I, 71.

589 Kuşeyrî, el-Cevâhiru’l-Mensûre, s. 75.

“Kısmetlerin alınmasında dört hal” bahsinde, fenâ halinde terk edilen kısmetlerin emirle alınmasının velâyet hali, bekâ halinde tekrar iradeye döndürülerek kısmetlerin lütufla alınması halinin de ebdâl hali olduğunu açıklamıştık.590 Burada, fenâ halinde, iradenin de terk edilmesiyle birlikte meşru ve tabii olan nimetlerin terk edilmesi, nimetlerin irade ile değil de emirle alınması haline geçilmesi, daha sonra da bekâ halinde iradeyle birlikte caiz olan alışkanlıklara tekrar dönülmesi izah edilmiştir.

Kuşeyrî, tabii ve adetten olan alışkanlıklardan çıkarak şeriatın emir ve nehiylerine, Kur’an’a ve Sünnete tabi olunması gerektiğini, söylediklerine itibar edilirse, Allah’ın izniyle hidayete ulaşılacağını, söylemiştir. “Peygamber size neyi verirse alın ve neyi yasaklarsa onu terk edin.”591 “Eğer siz Allah’ı seviyorsanız bana tabi olun ki Allah da sizi sevsin.”592 sözünün, Allah’ın sözü olduğuna vurgu yaparak, kurtuluşun Allah’a ve O’nun Resulüne tabi olmakta olduğuna işaret etmiştir. Böylece zâhirde ve bâtında, kabalıktan, nefsten ve hevadan fâni olunacağını; bâtında, Allah’ın tevhidinden başka bir şey, zâhirde ise, Allah’ın nehyettiği haramlardan, emrettiği ibadet ve itaatten başka bir şey olmayacağını açıklamıştır. Bu, hareketinde ve sükûnunda senin yolun, alametin ve elbisen olsun, diyerek mü’min için bir strateji belirlemiştir.593