• Sonuç bulunamadı

Sabır; şikâyetçi olmaksızın sükûnetle beklemek, tahammül etmek, kendisini tutmak ve nefsine hâkim olmak257 anlamlarına gelmektedir.

Sabûr, Allah’ın isimlerindendir. İsyan edenlerden intikam alma konusunda aceleci olmayan anlamına gelmektedir. Ayrıca halîm kelimesinin anlamına yakındır.258 Halîm;

gücü ve kuvveti olmasına rağmen öfke anında veya hoşa gitmeyecek bir durum karşısında sakin olan, yavaş ve yumuşak hareket eden demektir.259

Necmüddin Kübra (ö. 618/1221) “Sabır, nefsin haz duyduğu şeylerden mücahede ile uzak kalmasıdır.” diyerek sabrı, nefis mücahedesi olarak görmüştür. Mücahede ile uzak kalmak ifadesi, işin zorluğuna işaret etmektedir ki, bu da nefse istemediği şeyleri vermekle mümkün olur, demiştir. Nefsin, vahdeti (yalnızlığı) istemeyip kesreti istediğini;

heva ve hevesine uyanların yaz-kış ömürlerini meşru olmayan yerlerde ve işlerde geçirdiklerini ifade etmiştir.260

256 Aydın, a.g.e. s. 161-166.

257 el-Âyid ve diğerleri, a.g.e. s. 17.

258 İbni Manzûr, a.g.e. s. 2391.

259 el-Âyid ve diğerleri, a.g.e. s. 348.

260 Kübra, Necmüddin Usûlu Aşere (Tasavvufî Hayat), Çev. Mustafa Kara, Dergâh Yayınları, İstanbul 1996. s. 64.

Muhasibî: “Sabır, ilahî buyruklar karşısında kıpırdamadan durmaktır.” demiştir.

Tam sabır; Allah’tan gelen her şeyi, kaderin en ağır darbelerini bile olgunlukla ve sükûnetle karşılamaktır. Sûfiler, sabırlı kişileri üç sınıfa ayırmışlardır. Sabırlı olmaya çalışanlara “mutasabbir”, mihnete katlananlara “sâbir”, koşul ne olursa olsun tam sabır gösterenlere de “sabûr” demişlerdir.261

Kuşeyrî, Risale’de öncelikle Hz. Peygamber’in şu tanımına yer vermiştir: “Sabır, (hadisenin) sarsıntı tesiri yaptığı ilk anda gösterilen tahammüldür.”262 Sabrı, kulun kazandığı şeyde (irade dâhilindeki şeylerde) sabır, kulun kazanmadığı şeyde (irade haricindeki şeylerde) sabır, Allah’ın emirlerini yerine getirmede sabır, nehyettiğinden uzak durmada gösterilen sabır, olmak üzere çeşitli tasniflere tabi tutmuş ve mutasavvıfların sözlerinden örnek vererek sabrı açıklamıştır. Cüneyd, “Sabır, yüzünü ekşitmeden acıyı yudum yudum içine sindirmektir.” demiştir. Sabırda sızlanmamak, şikâyetçi olmamak, hadiseyi olgunlukla ve sükûnetle karşılamak esastır. İbrahim Havvas (ö. 291/904), “Sabır, kitap ve sünnetin hükümleri karşısında sebattır.” demiştir.263

“Sabrın güzel şekliyle sabret.”264 ayetindeki ‘sabr-ı cemîl’: “Musibete uğrayan kişinin, toplum içinde musibete uğradığı fark edilmez bir halde bulunmasıdır.” şeklinde yorumlamıştır. İbn Şübrüme, bir musibet geldiğinde: “Bu bir buluttur, biraz sonra açılır.”

diyerek, musibeti küçümsermiş.265

Kuşeyrî, el-Cevâhiru’l-Mensûre’de her ne iş yapılır ve hangi makamda bulunulursa bulunulsun, sabır göstermek gerektiğini belirterek sabır konusundaki görüşlerini ortaya koymuştur.

“Ne iş yapayım, ne hile yapayım?” sözünün en çok söylenilen söz olduğunu belirtmiştir. Bu sözün içten söylendiği veya bir düşünce hali olduğu anlaşılmaktadır. Eğer kişinin fiili hile üzerine temellenecek olursa toplumun birliği ve düzeni tamamen bozulur.

Kuşeyrî, “Ey iman edenler! Sabredin, birbirinize karşı sabır gösterin, birbirinize bağlanın ve Allah’tan korkun.”266 ayetininde Allah’ın, sabrı, karşılıklı sabır göstermeyi, birbirine bağlanmayı, korunmayı ve kendisine bağlanmayı emrettiğini, kendisini terk etmekten sakındırdığını ve kendisinden korkulmasını istediğini, açıklamıştır. Sabrı terk etmemek gerektiğini, çünkü hayır ve selametin sabırda olduğunu belirtmiştir. “İmanda,

261 Schimmel, a.g.e. s. 115.

262 Buhârî, Sahîh, Cenâiz 32; Müslim, Sahîh, Cenâiz 8.

263 Kuşeyrî, er-Risâle, s. 183, 184.

264 Meâric, 70/5.

265 Kuşeyrî, er-Risâle, s. 187.

266 Âl-i İmrân, 3/200

sabrın konumu, vücuttaki baş gibidir.”267 hadisiyle imanda sebâtın önemine dikkat çekmiştir. “Ancak sabredenlere mükâfatları hesapsız olarak verilir.”268 ayetini, sabrın sevabı dışında her şeyin sevabının ölçülü olduğu, sabrın sevabının ise ölçüsüz ve tahmin edilemez olduğu şeklinde açıklamıştır.269

Kuşeyrî, yukarıda örnek verdiği ayetlere dayanarak, her işte ve her durumda sabır gösterilmesini, karşılıklı sabırla birbirine bağlanmayı, Allah’tan korkarak O’na bağlanmayı tavsiye etmiştir. Sabrın insanları birbirine bağladığı, toplumda birlik meydana getirdiği ve hepsinden öte, kalpleri Allah’a bağladığı anlaşılmaktadır. Sabrın mükâfatının hesap edilemeyecek kadar çok olması da sabrın ne kadar zor bir iş olduğunu ortaya koymaktadır. Zikredilen hususlar dışında, emir ve nehiylerde sebat etmek te sabırdır. Hadiste ifade edildiği gibi, imanda sebat etmek ise en büyük ve en önemli sabırdır. Çünkü iman olmadan yapılan amellerin hiçbir değeri yoktur.

3.13.1. Sabırlı Olmanın Yolu

Kuşeyrî, sabırlı/sâbir olmanın yolunu şu şekilde izah etmiştir: Şiddetli evlenme arzusu olan; fakat fakirlikten dolayı bunu gerçekleştirmekte zorlanan kişi, Allah’a teslim olur ve rahatlamayı, çareyi O’nda ararsa, Allah o kimseyi rahatlatır. Bu rahatlama, o kişinin şehvetini gidermek ve ona dayanma gücü vererek günahlardan da uzaklaştırmak şeklinde olur. Kendi şehvetinin peşinden koşmayarak Allah’a sığınıp, O’nun verdiği ve vereceği kısmete razı olması ve şehvetine uymamak konusundaki sabrı, kişiyi sâbir konumuna getirir. Kuşeyrî, sâbir konumuna getirilen kimseye bundan sonra güç ve ismet verileceğini yani günahtan korunacağını söylemiştir.270 Kuşeyrî’nin, evlilik arzusu ile ilgili çözüm önerisi, nefsin her bir arzusu için de geçerlidir. Sâbir olabilmek için, kısmete rıza göstermek gerektiği görülmektedir.

3.13.2. Sabrın Şükre Dönüşmesi

Kuşeyrî, sabrın şükre dönüşmesini, kısmete razı olarak sabır göstermenin neticesini şu şekilde izah etmektedir:

267 İbn Ebî Şeybe, Abdullah b. Muhammed b. İbrâhîm, Musannef, thk. Muhammed Avvâme, I-XXVI, Dâru’l-Kıble, Cidde 2006, XV, 629.

268 Zümer, 39/10.

269 Kuşeyrî, el-Cevâhiru’l-Mensûre, s. 33.

270 Kuşeyrî, el-Cevâhiru’l-Mensûre, s. 15.

Kuşeyrî, eğer kısmet, mutlu etmeye yetecek kadar olursa, sabırın şükre dönüşeceğini söylemiştir. Allah’ın, “Şükrederseniz, artıracağım.”271 diyerek, şükredenlere ihsanını artıracağını vaat ettiğini hatırlatmıştır. Eğer kısmet değilse, nefis istese de istemese de o şeyin kalpten sökülüp atılacağını ve o şeye ihtiyaç kalmayacağını ifade etmiştir. Bu bakımdan, hevaya muhalefet etmek ve sabra sarılmak; emredileni yapmak ve hükme razı olmak gerektiğini; lütuf ve ihsanın, ancak bu şekilde ümit edilebileceğini açıklamıştır. Allah’ın, “Ancak sabredenlere karşılıkları hesapsız olarak verilir.”272 vadini müjdelemiştir. 273

Allah’ın verdiği veya kulun kendisine yönelmesiyle vereceği kısmet, kulu mutlu edecek kadar olursa, kulun sabrı şükre dönüşür. Burada kulun kısmetine düşen şey azıcık bir şey dahi olsa bundan hoşnut olarak şükretmesidir. Ayrıca sabra, rızaya ve şükre sevk eden şeyin kanaat ve teslimiyet olduğu da görülmektedir. Kuşeyrî, hevaya muhalefet etmekle sabır sahibi olunabileceğini; emre sarılıp hükme razı olarak da lütuf ve ihsanın ümit edilebileceğini yani recâ sahibi olunabileceğini belirtmiştir. Yapılan bir iyiliğe, on ile yedi yüz katına kadar sevap verilebileceği naslarda ifade edilmektedir.274 “Ancak sabredenlere karşılıkları hesapsız olarak verilir.”275 ayetinde ise Allah Teâlâ, sabrın karşılığını bir sayı ile sınırlamamıştır. Bu durum, sabrın karşılığının her şeyin karşılığından daha fazla olduğunu ortaya koymaktadır.

3.13.3. Nimet ve Belaya Karşı Sabır

Kuşeyrî, nimeti elde etmenin de belayı uzaklaştırmanın da tercih edilmemesini;

nimet, istense de hoş görmeyerek uzaklaştırılsa da, eğer kısmetse kişiye ulaşacağını söylemiştir. Her durumda teslim olunursa, Allah’ın, istenen şeyi yapacağını belirtmiştir.

Nimetler geldiğinde, zikirle ve şükürle meşgul olmayı; bela geldiğinde ise, sabır, rıza ve muvâfakatla meşgul olmayı tavsiye etmiştir.276

Öncelikle, nimet verildiğinde de musibet verildiğinde de Allah’a teslimiyet önerilmektedir. İstense de istenmese de kısmetteki nimet de bela da başa gelecektir.

İstenen ve istenmeyen her türlü nimetin Allah’ın takdiri olduğunu kabullenip verdiklerinden dolayı O’na şükretmek gerekir. Bazen, istenilenden çok daha fazla nimet

271 İbrâhim, 14/7.

272 Zümer, 39/10.

273 Kuşeyrî, el-Cevâhiru’l-Mensûre, s. 15.

274 Müslim, Sahîh, Îmân 205.

275 Zümer, 39/10.

276 Kuşeyrî, el-Cevâhiru’l-Mensûre, s. 16.

verilebilir. Böyle durumları da zikirle karşılamak gerekir. Nimete ulaşmakta kendisinin bir marifeti olmadığını, bunun tamamen Allah’ın bir lütfu olduğunu bilmek, zikirdir. Bu zikir hali; kişiyi, nimeti değil de, nimeti vereni görmek basiretine ulaştırır.

Bela geldiğinde de, onu uzaklaştırmak yerine öncelikle onun Allah’tan geldiğini kabullenerek teslimiyet göstermek önerilmiştir. Bela anında isyan etmeyip Allah’tan uzaklaşmamak ve daima O’na itaat ederek muvâfakat halinde olmak gerekir. Allah’tan gelen bela da olsa razı olmak ve onun sıkıntılarına sabretmek, kişiyi Allah’ın rızasına ulaştırabilir. Allah’ın razı olduğu kimseye hiçbir musibet zarar veremez. Hatta bela anında, belayı değil de, belayı vereni gören ve O’nunla olan kimseye bela zevk bile verebilir. Bu anlayış, “lütfun da hoş, kahrında hoş” anlayışıdır.

3.13.3.1. Bela Sabrın İmtihanıdır

Mü’minin nuru; belanın ötesinde, belayı vereni ve O’nun imtihanını göstererek mü’minin bu mücahededen başarıyla çıkmasını sağlar.

Kuşeyrî, belanın, yok etmek için gelmediğini, fakat imanın sıhhatini araştırmak ve imtihan etmek için geldiğini ve yakîni güçlendirdiğini söylemiştir. Allah Teâlâ,

“Andolsun, içinizden, cihad edenleri ve sabredenleri belirleyinceye ve durumlarınızı ortaya koyuncaya kadar sizi deneyeceğiz.”277 diyerek, bu imtihanı ve imtihanın amacını belirtmiştir. Kuşeyrî, Allah’ın lütfu ve yardımıyla, iman üzere bulunan ve yakîniyle, fiilinde Allah’a itaat eden kimsenin muvâfakat üzere olduğunu ve sâbir olarak isimlendirildiğini açıklamıştır.278

Belanın, yok etmek ve zarar vermek için değil, imanı test etmek için gönderildiği görülmektedir. İmtihanı, sabır ve muvâfakatla geçen kişinin imanının ve marifetinin artacağı anlaşılmaktadır. Kuşeyrî’nin açıklamaları, sabrın, bela şerrini nasıl hayra çevirdiğini göstermektedir. “Sabırla, koruk helva olur.” sözü, bu gerçeği ortaya koyan bir deneyimdir.

Hoşlanılmayan bir durum başa geldiğinde isyan etmemek ve ona tahammül ederek Allah’a teslim olmak gerekmektedir. Başa gelen her şey, ister hoşa gitsin, ister hoşa gitmesin bir imtihan sebebidir. Allah, herkesi bir şeyle imtihan etmektedir. Güzellik, çirkinlik, azaların tam olması-noksan olması, zenginlik-fakirlik, âmirlik-memurluk, patronluk-işçilik, sağlık-hastalık, çocuk sahibi olmak-olmamak gibi… Allah Teâlâ, imtihan türlerinden bazılarını şu şekilde açıklamıştır: “Andolsun ki sizi bir şeyle deneriz:

277 Muhammed, 47/31.

278 Kuşeyrî, el-Cevâhiru’l-Mensûre, s. 17.

Biraz korku ve açlık, mallardan, canlardan ve ürünlerden biraz azaltma ile deneriz. (Ey Peygamber) Sabredenleri müjdele!”279 Bu imtihanda sabır göstermeyip isyan içerisinde olanlar hüsrana uğrarlar. Fakat sabreden, musibeti değil de musibeti vereni idrak ederek sükûnet içinde bulunan ve başa gelenleri teenni ile karşılayan kişi bu sınavı başarmış demektir.

Sehl Tüsterî (ö.273/886), “Sabır bir temizleyicidir, eşya onunla temizlenir.”280 diyerek, sabra vesile olan musibetlerin, aslında günahlara kefaret olup günahlardan temizlenmeye yol açtığını ve gerçekte kişinin aleyhine değil, lehine olduğunu ifade etmeye çalışmıştır. İlk bakışta musibetin, kişinin zararına olduğu görülür. Fakat sabırla musibetin üstüne gidilirse, musibetin günahlardan temizlenmeye vesile olduğu yani aslında sabır gösteren kişinin kötülüğüne değil iyiliğine olduğu görülecektir. “Hoşunuza giden bir şeyde sizin için şer, hoşunuza gitmeyen bir şeyde ise sizin için hayır olabilir.”281 ayetinde de bu duruma işaret edildiği görülmektedir.

3.13.4. Sabrın Kazanımları

3.13.4.1. İhsan

Tasavvuf, bir yaşam biçimi olup, söylem değil eylemdir. Tasavvufta eylemlerin güzelleştirilmesi amaçtır. “İhsan, her şeyin güzelleştirilmesidir.”282 Hz. Peygamber’in Cibrîl hadisinde ihsan şu şekilde tanımlanmıştır: “İhsan, Allah’ı görüyormuş gibi ibadet etmendir, sen O’nu görmesen de, O seni görür.”283 Kişi, hem ibadetlerinde hem de diğer varlıklarla olan ilişkilerinde, her an Allah’ın kendisini murakabe ettiğini hissederse, Allah’la ve diğer varlıklarla olan ilişkilerini en güzel şekilde yapmaya çalışır. Böylece dinin amaçladığı insan tipini de oluşturmuş olur. Kuşeyrî, el-Cevâhiru’l-Mensûre’de, nasıl muhsin olunacağını açıklamıştır.

Kuşeyrî, Allah’ın emrettiği şey en iyi ve en sağlam şekilde yapılırsa ve O’nun sınırları korunursa “Kim Allah’tan sakınırsa, Allah ona bir çıkış yolu verir ve ona hiç hesap etmediği yerden rızık verir.”284 ayetinin gerçekleşeceğini söylemiştir. Böyle bir tevekkül anlayışıyla ferahlayan kimsenin ölünceye kadar sabır üzere olacağını

279 Bakara, 2/155.

280 Kelâbâzî, Ta’arruf, s. 111.

281 Bakara, 2/216.

282 Hamidullah, Muhammed, İslâm’a Giriş, Çev. Cemal Aydın, TDV, Ankara 1996, s.109.

283 Buhârî, Sahîh, İman 36 no: 50; Müslim, İman 1: Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 51.

284 Talak, 65/3.

açıklamıştır. Allah’ın, “Kim Allah’a tevekkül ederse Allah ona yeter.”285 sözüyle sabırla yetinmeyi vadettiğini belirtmiştir. Kuşeyrî, böylece sabırla ve tevekkülle muhsin olunabileceğini söylemiştir. “Muhakkak ki Allah muhsinleri sever.”286 “Böylece muhsinleri mükâfatlandırırız.”287 ayetlerinde ifade edildiği gibi, Allah’ın muhsinleri seveceğini ve mükafatlandıracağını belirtmiştir.288

Kuşeyrî, muhsin olabilmek için, öncelikle Allah’ın emrettiği şeyleri en sağlam ve en iyi şekilde yapmak gerektiği bildirilmiştir. Hamidullah’ın, yukarıdaki ihsan tanımının, Kuşeyrî’nin bu ifadesiyle örtüştüğü görülmektedir. Kuşeyrî, Allah’tan sakınan kimsenin, sabır ve tevekkül sahibi olacağını belirttikten sonra, sabır ve tevekkülle muhsin olunabileceğini açıklamıştır.

3.13.4.2. Rıza Muvâfakat ve Fenâ

Kuşeyrî, dünyevî ve uhrevî her iyiliğin başı olarak nitelediği sabır makamı hakkıyla yerine getirildikten sonra rıza ve muvâfakat hallerine yükselmenin mümkün olabileceğini belirtmiştir. Bu hallerden sonra tebdil ve gaybet halinde Allah’ın fiillerinde fâni olmak geldiğini söylemiştir. Allah’ı terk etmekten sakınılmasını, yoksa O’nun, kendisini terk eden kimseyi dünya ve ahirette yüzüstü bırakacağını ve o ikisindeki iyi şeylerden de mahrum bırakacağını açıklamıştır.289

Kuşeyrî, nimet ve musibet karşısında nasıl davranmak gerektiğini izah ettikten sonra sabrın neticesini ve kazanımlarını ortaya koymuştur. Musibetleri, teslimiyet, rıza, muvâfakat ve sabırla karşılayan kişinin, Mevlâ’sının yolundaki makamlarda seyrederek şehitlerin, sıddıkların makamına yükseleceğini ve en yüce makama yaklaşarak vuslata ereceğini, açıklamıştır. Yüce dosta (refîk-i âlâ’ya) ulaşmak için çölleri, sahraları aşmak ve makamları geçmek gerektiğini, söylemiştir.290

3.13.4.3. Sabır ve Mü’minin Nuru Bela Ateşini Söndürür

Kuşeyrî, dua ile de olsa belanın karşısında durmayarak ondan uzaklaşılmasını;

fakat belanın yakınlığından ve zorluklarından dolayı da endişelenmemek gerektiğini;

çünkü onun ateşinin, cehennem ateşinden büyük olmadığını, söylemiştir. Gökyüzünün

285 Talak, 65/3.

286 Bakara, 2/195.

287 En’âm, 6/84.

288 Kuşeyrî, el-Cevâhiru’l-Mensûre, s. 33.

289 Kuşeyrî, el-Cevâhiru’l-Mensûre, s. 33.

290 Kuşeyrî, el-Cevâhiru’l-Mensûre, s. 16.

gölgelediği ve yeryüzünün taşıdığı varlıkların en hayırlısı olan Muhammed Mustafa'nın, cehennem ateşinin, “Nurun alevimi söndürüyor, git ya mü’min!”291 dediğini, aktarmıştır.

Tutuşan cehennem ateşini söndüren nurun, dünyada mü’minle olan nur olduğunu, isyan eden ve itaat eden kimsenin bu nurla birbirinden ayrıldığını, açıklamıştır. Bela ateşini, Mevlâ’ya muvâfakatın, sabrın soğukluğunun ve bu nurun söndürdüğünü belirtmiştir.292

Kuşeyrî’nin bu son cümlesine göre, dünyada bela ateşini, muvafâkat, sabır ve nur üçlüsünün söndürdüğü görülmektedir. Cehennem ateşini, mü’minin nurunun söndürmesinden haber verilirken, sabır ve muvâfakattan bahsedilmemesi, dünyada bela alevini söndüren şeyin yine mü’minin nuru olduğu görüşüne ulaştırmaktadır. Bu tespit, mü’minin nurunun, muvâfakat ve sabırdan kaynaklandığını göstermektedir. Bu durumda mü’minin nurunun kaynaklandığı benzer davranışların olabileceği de düşünülebilir. Bela ateşini, hatta cehennem ateşini söndüren bir nura sahip olmak, musibetler karşısında korkusuz olmayı sağlayan, öz güven ve cesaret veren büyük bir kazanımdır.