• Sonuç bulunamadı

Kişi, ya afiyet ya da bela halindedir fakat önemli olan bu hallerde nefsin ne yapacağı ve ne tavır takınacağıdır. Kuşeyrî, bela ve afiyet hallerini açarak bu hallarde nefsin tavrının ne olacağını izah etmektedir.

Bela halinde, nefsin, Allah’ı suçlayarak, şikâyet, küfür ve şirk içerisinde olacağı bildirilmiştir. Nefs, kötülüğü emreden yapısı gereğince kötü fiilleri icra etmiştir. Kuşeyrî, bela anında nefsin yaptıklarının yapılmamasını, belanın sabır, rıza ve muvâfakatla karşılanması gerektiğini söylemiştir.

Afiyet halinde, nefsin azgınlaştığı, şirretlendiği, şehvet ve arzusuna uyduğu anlaşılmaktadır. Yediği, içtiği, giydiği şeyleri küçümsediği, eşini evini, arabasını beğenmediği ve asla sahip olduklarıyla yetinmeyip hep daha fazlasını isteyerek açgözlülük ettiği görülmektedir. Kısmete razı olmamak, eline geçene kanaat etmemek;

500 Kuşeyrî, el-Cevâhiru’l-Mensûre, s. 45.

501 Kuşeyrî, el-Cevâhiru’l-Mensûre, s. 46.

güç ve imkânlarının üzerindeki şeylere tamah etmek; sahip olunanların da kaybedilmesine; neticede yokluk ve sıkıntılara maruz kalmaya sebep olmaktadır.502

Elinedeki gelirin karşılaması mümkün olmayan harcamalarda bulunan pek çok kişinin borç batağında, sahip olduklarını da kaybederek yoksul ve perişan hale düştükleri sıkça müşahade edilmektedir. Lüks, israf ve tüketim felsefesinin hâkim olduğu günümüzde, Kuşeyrî’nin şu mücevher öğütlerine ne kadar çok ihtiyacımız olduğu anlaşılmaktadır.

Bela anında, belanın kalkmasından başka bir şey düşünülmez. Birtakım lezzetler, şehvet ve arzular, akla bile gelmez. Bela kalkarsa değişeceği, iyi bir kul olacağı sözleri verilerek dua ve yalvarma içinde bulunulur. Fakat bela kalkar kalkmaz, verilen sözler unutularak sapkınlık içerisinde günahlara dalınarak itaatten uzaklaşılır. Böyle bir davranış, başa daha şiddetli belaların gelmesine ve cezalandırılmaya sebep olur. Hâlbuki bela kalktıktan sonra şükür ve itaat yoluna girilseydi daha fazla nimete ve afiyete ulaşmak mümkün olacaktı. Nefsin, bela halinde de, afiyet halinde de olumsuz davranarak, daima sahibine zarar verdiği görülmektedir.503

3.36.1. Nimette Musibet

İnsanlar, nimet verilenler ve musibet verilenler olmak üzere iki kısımda mütalaa edilmektedir. Bu tasniften, nimet verilenlere musibet verilmez; musibet verilenlere de nimet verilmez anlamı çıkartılmamalıdır. Kuşeyrî, İlk önce nimet verilen kimselerin durumunu inceleyerek nimette musibet görmeyi ve sebeplerini açıklamaktadır.

Nimet verilen kimseler de türlü musibetlere maruz kalıp sıkıntı çekebilirler.

Hayatlarına keder ve üzüntü hâkim olabilir. Verilen nimetlerin tadını almazlar hatta hiç nimet verilmemiş gibi olurlar. Böyle bir nimete gerçek nimet denemez. Zenginlik, malda, makamda ve düşmandan güvende olmakta olursa, kişi nimet halinde olur. İşte böyle bir nimete gerçek nimet denir ve böyle bir nimete sahip olan kimsenin vücudunda musibet değil huzur olur. Nimetin musibete dönüşmesi, nimetle gururlanmaktandır. Musibetlerin devam etmesi de kurtuluştan ümit kesildiği içindir. Karşılaşılan bütün bu olumsuzluklar, Mevlâ’yı ve dünyayı tanımamaktan kaynaklanmaktadır. Bu sebeplerle Mevlâ, değiştirir ve tersine çevirir; tatlandırır ve acıtır; zenginleştirir ve fakirleştirir; yükseltir ve alçaltır;

öne geçirir ve geriye bırakır.504

502 Kuşeyrî, el-Cevâhiru’l-Mensûre, s. 47.

503 Kuşeyrî, el-Cevâhiru’l-Mensûre, s. 47.

504 Kuşeyrî, el-Cevâhiru’l-Mensûre, s. 49.

3.36.2. Musibette Nimet

Dünya hayatında; musibetle nimet, darlıkla bolluk, kolaylıkla zorluk, hayırla şer yan yanadır. Sabah aydınlığının, gece karanlığından sonra gelmesi gibi; sabırla kulluk edildiği zaman; neticede musibetlerden kurtulup rahata ve nimetlere kavuşmak mümkün olacaktır. Kuşeyrî, musibette, nimete nasıl kavuşulacağını çarpıcı örneklerle izah etmektedir.

Kuşeyrî’nin ifadesine göre; Dünya, musibet, üzüntü, keder ve sorumluluk diyarıdır. Dünya, sabır ağacı gibidir; meyvesinin ilk hali acı, son hali ise tatlıdır. Kişi, onun acılığını tatmadan tatlılığına ulaşamaz. Bala, ancak şerle (arıların sokmasına katlanarak) ulaşılır. İşçiye ücreti; ancak alnının terlemesinden, vücudunun yorulmasından; kendisi gibi bir mahlûka hizmet etmekten nefsinin daralmasından sonra verilir. Kul, Allah’ın emir ve yasaklarını yerine getirmekte ve kaderin akışında O’na tevekkül etmekte sabrederse; dünyanın acılarını tadar ve ağırlıklarını yüklenirse; hevasına karşı çıkar ve iradesini terk ederse; Allah onu, güzel bir hayatla mükâfatlandırır;

koruması altına alır ve memedeki çocuğun hiçbir çaba sarf etmeden beslendiği gibi besler.505

3.36.3. Şükür ve Emin Olmamak Nimeti Korur

Nimet halinin sürekli devam edeceğinden emin olmamak ve nimetin gideceği korkusunu taşıyarak nimetin sahibine kulluk etmek nimetin devam etmesinde etkendir.

Nimetin devam etmesinin en büyük etkenlerinden biri de şükürdür. Şükür, nimetin korunmasını temin ettiği gibi artmasına da sebep olmaktadır. Kuşeyrî, nimete şükrün önemini ve nasıl yapılması gerektiğini şu ifadelerle izah etmektedir:

Kuşeyrî, mü’min; Allah’ın tuzağından emin olmazsa ve şükürle meşgul olursa;

yani dalgalanan tehlikeli bir denizde gemiye binen kişi gibi olursa; sakin deniz ve bol rüzgâr onun emrine verilir ve gemi hedefine ulaşır, demiştir. Zamanın gidişatını bilen, tecrübe sahibi akıllı kişinin kalbinin korku içinde, dilinin de şükürde olduğunu; çünkü onun, imanın kalbinden çekilip alınmasından, malın ve çocuğun yok olmasından emin olmadığını söylemiştir. Bu bakımdan her an şükrü yenileyerek nimetin devamını istediğini, açıklamıştır. Kuşeyrî’ye göre; mal nimetinin şükrü, Allah’ın lütfunu ve ihsanını dille itiraf etmektir; bu itirafın nefse ve başkalarına da (âfak’a) yapılması gerekir.

505 Kuşeyrî, el-Cevâhiru’l-Mensûre, s. 50.

Sadece dille itirafla şükür tamamlanmış olmaz. Aynı zamanda O’nun emrini, nehyini yerine getirmekle, sadaka, adak ve zekât türünden şeylerle malı infak etmekle şüküredilir.

Sıkıntılarını gizleyen ihtiyaç sahiplerini aramakla ve darda kalanlara yardım etmekle şükredilir. 506

Uzuvlardaki afiyet nimetinin şükrü, uzuvlarla itaat etmek ve günahtan sakınmaktır. Kurbiyet, zikir ve diğer ibadetlerle, afiyet nimeti uzuvlarda bereketlenir, Allahın rahmetine girilerek ahirette saadete ulaşılır. Şükrün, nimeti bağlamakla/korumakla kalmadığı, aynı zamanda onu güzelleştirdiği ve çoğalttığı da görülmektedir. Fakat şükretmeyerek nimetin cazibesiyle gururlanan kimse; daha önce de ifade edildiği gibi, nimete rağmen keder, üzüntü ve musibetten kurtulamayarak sıkıntılı bir dünya hayatına ve çok çetin bir ahiret azabına maruz kalır.507