• Sonuç bulunamadı

3.4. Fenâ ve Bekâ

3.4.2. Fenânın Sonuçları

Fenanın sonuçları veya kazanımları; kırık kalpli olmak, tekvin ve keramet, bekâ olmak üzere üç maddede mütalaa edilmiştir.

3.4.2.1. Kırık Kalpli Olmak

Kuşeyrî, Allah’ın iradesinin hâkim olduğu marifet sahibi ârif kişinin kalbinin, üzerinde su durmayan taş gibi olacağını, herhangi bir şehvet ve iradenin de bu kalpte tutunamayacağını söylemiştir. Kalbinde şehvet ve iradenin barınamadığı kimseyi de kırık kalpli olarak tanımlamıştır. Kırık bir kap içerisinde su veya benzeri bir şeyi tutamayacağı

101 Kuşeyrî, el-Cevâhiru’l-Mensûre, s. 6.

102 Kuşeyrî, el-Cevâhiru’l-Mensûre, s. 6.

gibi, kırık bir kalp de içerisinde irade, şehvet ve benzeri şeyleri tutamaz. Allah kırık kalplilerle beraberdir: Kuşeyrî, “Benim için kalpleri kırılanların yanındayım.”103 sözüne dayanarak, Allah’ın; iradesi ve benliği tamamen kırılmayan kimsenin yanında olmayacağını, söylemiştir. İradesi kırılan/yok olan kimsede mümbitlik kalmayacağını, yani şehvetlere meyledemeyeceğini, iradesinin bu konuda işe yaramayacağını belirtmiştir. Allah’ın, iradesi tamamen yok olan ve işe yaramayan bu kimseyi kendisine yönlendireceğini, onda yeni bir irade yaratacağını ve artık bu irade ile istekte bulunulacağını açıklamıştır. Bu yaratılan yeni irade Allah’ın iradesidir. Allah’ın, bu iradeye kavuşan kimsenin kendi iradesinde bulunmasını engelleyeceği ve onun ebedî olarak kırık kalpli olacağı belirtilmiştir. Allah’ın, bu iradeyi, takdir edilen ecel gelene kadar devamlı olarak yenileyeceği ve neticede buluşmanın gerçekleşeceği izah edilmiştir.

Bu durumun da, “Benim için kalpleri kırılanların yanındayım.” sözünün anlamı olduğu bildirilmiştir.104

İradesi kırılan ve tamamen yok olan kimsenin Allah’a teveccüh edeceği ve iradesinin yerine Allah’ın iradesinin kâim olacağı görülmektedir. Allah’ın iradesinin ecel gelene kadar süreklilik arz etmesi ve bu kimsenin Allah’ın iradesiyle hareket etmesi, Allah’la kulun birlikteliğini gösterir. Bu birlikteliğin, ölümle birlikte uhrevî birlikteliğe dönüşeceği görülmektedir. Teveccühün, vuslatın ve iki cihanda Allah’la olmanın sebebinin kırık kalpli olmak olduğu anlaşılmaktadır.

3.4.2.2. Tekvin ve Keramet

Kuşeyrî, ancak kırık kalpli olan ârife kerametlerin ve tekvin’in verileceğini söylemiş; tekvin ve keramet sahibi olmayı, kırık kalpli olmanın neticesi olarak belirtmiştir. Allah, istediği kimseye dilediği gücü verir. O’nun yaptığı sorgulanamaz fakat O’nun yaptıklarına basiretle bakıldığında sünnetullah’ın tahakkukunu görmek mümkündür. Tekvin ve keramet, rastgele bir kimseye değil, fenâ mertebelerini aşıp marifetullah’a ulaşan kimseye nasip olmuştur. Tekvin ve keramet, eğer bu aşamalardan geçmeyen bir kimseye verilecek olsa, mahiyeti kavranamaz ve o kimseyi şirke götürebilir.

Kuşeyrî, Fiil ve hüküm, hakikatte, Allah’ın gerçek fiili olduğu halde, zâhirde, bir kimseden çıkmış görünür demiştir. O zaman bu kimsenin, kalpleri kırılmış kimseler

103 Ahmed b. Hanbel, ez-Zühd, s. 68 (Sahabeden İmran el-Kussayr’ın nakli).

104 Kuşeyrî, el-Cevâhiru’l-Mensûre, s. 7.

zümresine girdirileceğini, iradesinin ve tabii şehvetlerinin giderileceğini; kendilerine rabbânî iradeler ve istekler verileceğini açıklamıştır.105

Keramette hâdise, velînin eliyle gerçekleşmiş gibi görünür. Hâlbuki bu bir göz yanılgısıdır. Basiretle bakıldığında, işin bâtınında Allah’ın eli olduğu görülür. Mucize ve keramette hakikat budur. “Onları siz öldürmediniz, fakat Allah öldürdü. Attığın zaman da sen atmadın, fakat Allah attı.”106 ayetinde de benzer durum söz konusudur. Zâhirde fail, mü’minler ve Hz. Peygamber gibi görünse de gerçekte/bâtında fail Allah’tır.

Müfessirlerin bu konuya nasıl baktığına göz atmakta fayda vardır.

Taberî, ayetin “Onları siz öldürmediniz fakat Allah öldürdü.” kısmını şu şekilde açıklamıştır: Bedir’de iki kavim birbirine yaklaştığında Resûlullah yerden bir avuç toprak alıp müşriklerin yüzüne doğru attı ve toprak her birinin gözüne girdi. Resûlullah’ın ashabı müşriklere hücum etti, bir kısmını öldürdü ve bir kısmını da esir aldı. Onların hezimete uğraması Resûlullah’ın toprak atmasıyla oldu, bunun üzerine Allah bu ayeti indirdi.

Bedir’deki müşriklerden Hâkim b. Hizam (sonra müslüman oldu) bu hadiseyi sonradan şöyle anlatır: Biz gökten çakıl taşı sesleri işittik. Resûlullah onları attığında biz hezimete uğradık.107 Sâbûnî, aynı hadiseyi şu şekilde açıklamıştır: Ey müslümanlar! Bedir’de müşrikleri kendi güç ve kuvvetinizle öldürmediniz fakat onların kalbine korku salarak size yardım etmek suretiyle Allah öldürdü. Sâbûnî, ayetin “Attığın zaman da sen atmadın fakat Allah attı.” kısmını da İbn Abbas’ın şu rivayetiyle açıklamıştır: ibn Abbas dedi ki:

Resûlullah Bedir’de bir avuç toprak aldı ve “yüzleri kavrulsun” diyerek müşriklerin yüzüne doğru attı. Gözüne toprak isabet etmeyen kimse kalmadı.108 Bu âyetlerin inmesine sebep olarak Bedir, Huneyn gibi birkaç savaşta, Hz. Peygamber’in yerden bir avuç çakıllı toprak alarak düşmana doğru savurması neticesinde birçok düşmanın saf dışı bırakılması hadisesi zikredilmiştir. Âyette öldürme fiili müminlere, atma fiili de Resûlullah’a nisbet edilmekle birlikte hakikatte her iki olayı da Allah’ın gerçekleştirdiği belirtilmiştir.109

Kuşeyrî, iradeleri kırılarak kırık kalpli olan kişilere Rabbânî irade verileceğini söyledikten sonra bu durumun Resûlullah’ta nasıl tahakkuk ettiğini de şöyle izah etmiştir:

Peygamber’in, “Dünyanızdan bana üç şey sevdirildi: Güzel koku, kadınlar ve gözümün

105 Kuşeyrî, el-Cevâhiru’l-Mensûre, s. 7.

106 Enfâl, 8/17.

107 Taberî, Ebû Cafer Muhammed b. Cerîr, Camiu’l-Beyân an Te’vîli Âyi’l-Kur’ân, thk. Abdullah b.

Abdilmuhsin et-Turkî, Kahire 2001, C. XI, s. 84, 85.

108 Sâbûnî, Muhammed Ali, Safvetü’t-Tefâsîr, Dâru’s-Sâbûnî, Mekke 1399/1979, C. I, s. 364. Söz konusu hadis için bkz. Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 442.

109 Karaman, Hayrettin ve Diğerleri, Kur’an Yolu, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara 2007. s. 178.

nuru olan namaz.”110 dediği gibi, tabii şehvetler Peygamber’den çıkartılıp giderildikten sonra ona rabbânî irade ve istekler verildi.

Tabii şehvetler giderilip irade yok olunca kırık kalpli olunmakta ve Rabbanî irade de bundan sonra yüklenilmektedir. Bu usulde peygamberle diğer insanlar arasında bir ayrım yapılmamış ve peygamber örnek gösterilmiştir.

3.4.2.3. Bekâ

Önceki ifadelerden anlaşılacağı üzere; şehvet ve iradeyi içinde barındırmayan kırık kalp sahibi kimselerin Allah’a teveccüh edeceği ve böylece vuslatın gerçekleşeceği görülmektedir. Burada öne çıkan teveccüh ve vuslattır. Teveccühün şartları ve vuslatın nasıl gerçekleşeceği izah edilmektedir. Allah’ın, kendisinden bir irade vererek kulun bu irade ile hayatına devam etmesini sağlaması ve kendi iradesine dönmesini engellemesi, bekâ halini ifade etmektedir.

Tasavvufta önemli bir yere haiz olan kutsî hadisde, “Mü’min kulum bana nafilelerle yaklaşır, ta ki ben onu severim. Sevdiğim zaman onun işiten kulağı, gören gözü, tutan eli ve yürüyen ayağı olurum.” denilmiştir. Hadisin başka bir rivayetinde de,

“O benimle duyar, benimle görür, benimle tutar, (yaptığı şeyi) benimle yapar.”111 denilmektedir. Kuşeyrî, bu durumun fenâ halinde, yani halktan ve kişinin kendisinden fânî olduktan sonra gerçekleşeceğini, başka zaman olmayacağını açıklamıştır.112

Burada bekâ haline, fenâ ile ulaşılacağı görülmektedir. Ancak, halktan ve nefisten fâni olunduğunda Allah’la birlikte (bekâbillah) olunabileceği ifade edilmiştir. Hadisin ikinci versiyonunda belirtildiği gibi; bekâ halinde olan kimse, Allah’ın iradesiyle hareket eder, yaptığı her işi de bu irade ile Allah’a muvâfakat halinde yapar. Kulun kendisiyle olmasını ve kendi iradesiyle, istediği gibi davranmasını sağlayan Allah’tır. O, bekâ halindeki kulunu korumaya alarak muvâfakat halinde hareket ettirmekte ve kendisine muhalefetini de engellemektedir.

110 Nesâî, Ebû Abdirrahmân Ahmed b. Şu‘ayb, Sünen, thk. Mektebetü Tahkîki’t-Türâsi’l-İslâmî, I-VIII, Dâru’l-Ma‘rife, Beyrut trs, Işratü’n-nisâ 1; Ahmed b. Hanbel, Müsned, XIX, 305.

111 Buhârî, Sahîh, Rikâk 38.

112 Kuşeyrî, el-Cevâhiru’l-Mensûre, s. 7.