• Sonuç bulunamadı

Kesinleşmenin Sonucu

Belgede Değişiklik davası (sayfa 48-51)

Kesinleşme düşüncesi dava düşüncesi etrafında gelişen önemli sonuçlardan biridir. Bu sonucun temelinde tükenme düşüncesinin yer aldığını söyleyebiliriz. Buna göre “bis de eadem re ne sit actio” ilkesi102 gereğince davacı dava hakkını kullandıktan sonra bir daha aynı talep konusu ile dava açamaz103. Söz konusu ilkenin temelinde dava konusunun dava edildikten sonra tükendiği düşüncesi yatmaktadır. Dolayısıyla açılan dava nedeniyle davanın sebebi artık bitmiştir veya tükenmiştir. Böylece aynı olaya ilişkin devam eden dava, kural olarak kapanacaktır. Devamında, sonraki taleplerin ileri sürülmesi mümkün değildir. Bunun sonucunda kesinleşme ile o dava konusu hakkında yargılama sona ermiş olur104. Artık hakkın temin edilmesi kesin hüküm sayesinde olacaktır105.

Kesin hüküm etkisi ve dolayısıyla kesinleşme etkisinin bir sonucu olarak davacının muaccel edimlerinden ihmal veya bilgisizlik nedeniyle tamamen veya kısmen ileri süremediği taleplerin ikinci kez dava açılarak ileri sürülmesi halinde tükenme düşüncesi sonucu itiraz, mahkemece kendiliğinden veya tarafların ileri sürmesi sonucu dikkate alınmak zorunda kalacaktır. Zira kesin hükümden etkilenen ilgililer, artık bu kararın içeriği ile bağlıdırlar106. Dolayısıyla tükenme düşüncesi gereğince davacı, her olayı, bir kere mahkeme önüne getirebilecektir. Buna paralel olarak davalı da talep hakkında bir kere mahkeme önünde çıkmak

102 Söz konusu ilke hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Erdoğmuş, Belgin, Bir Usul Hukuku Kuralı, Bis De Eadem

Re Ne Sit Actio, İstanbul, 1988. 103

Yine Roma Hukukunda bu sonuca ulaşılmasında kullanılan diğer ikeler “contra rem judicatam non audietur” ve “ne bis in idem”dir. Buna göre üzerinde mahkemece karar verilmiş bir husus hakkında tarafların bir daha dinlenemeyeceği “contra rem judicatam non audietur” prensibi ile ifade edilmektedir. Bunun yanında karara bağlanmış bir davanın tekrar açılmasını önlemeye yönelik olarak kullanılan ve tekrarlanma yasağı olarak adlandırılan prensip ise “ne bis in idem” olarak ifade edilmektedir. (Kuru, Baki, Nizasız Kaza, Ankara, 1961, s. 167 (Kuru – Nizasız); Gaul, s. 17; Direnisa, s. 47, 50; Özkaya Ferendeci – Objektif, s. 2). Bu kural gereğince kesin hükmün menfi etkisi ortaya çıkar ve artık karara konu kılınan uyuşmazlık yeni bir davanın konusunu oluşturamaz (Tanrıver – Derdestlik, s. 40; Gürdoğan, s. 52; Çenberci, s. 21; Özkaya Ferendeci – Objektif, s. 100; Akkan – Kesin, s. 7; Direnisa, s. 47, 50).

104 Arslan – Kesin, s. 722; Budak – Hüküm, s. 10; Akkan – Kesin, s. 14. 105 Özkaya Ferendeci – Objektif, s. 1; Arslan – Kesin, s. 722.

106 Özkaya Ferendeci – Objektif, s. 3; Budak – Hüküm, s. 19. Maddi anlamda kesin hükmün, hukuk yargılamasında usul ekonomisi ilkesine işlerlik kazandırma, aynı dava ile ilgili olarak birbiri ile çelişen hükümlerin verilmesini önleme ve buna paralel olarak hukuki güvenliğin ve toplumsal barışın sağlanması amaçları bulunmaktadır (Budak – Hüküm, s. 20; Tanrıver – Derdestlik, s. 39).

veya kendisini bir kere savunmak zorunda kalacaktır107. Bu zorunluluğun temelinde, yargılama faaliyetini yerine getiren mahkemelerin kararlarının kesinleşmesi suretiyle ihtilafın nihai bir çözüme ulaştırılması ve kesin hükmün dokunulmaz olması gerekliliği yatmaktadır108. Kesinleşme, hukuk devleti açısından bir zorunluluktur. Hatta bir görüşe göre doğru olmayan kararlar için dahi kesinleşme, hukuki güvenliğin ve hukuk barışının sağlanması için bulunması gereken bir durumdur109.

Tükenme düşüncesinin bir sonucu olarak pozitif etki çerçevesinde tükenen dava konusu geleceğe etkili sonuçlar doğururken, negatif etkisi sonucu ortaya çıkacak sonraki taleplerin ileri sürülmesini engellemiş olacaktır110. Zira bu andan itibaren artık çekişmeli husus bağlayıcılık arz edecek şekilde sonlandırılmış olacaktır.

Kesinleşmenin kapsamında konumuz itibariyle önemli olan tespitin, kesin hükmün objektif sınırları olduğunu söyleyebiliriz. Buna göre kesin hükmün objektif sınırları çerçevesinde maddi anlamda kesinlik etkisi, kararın hüküm fıkrası için söz konusu olacaktır111. Hükmün gerekçesinin kural olarak112 kesin hüküm gücü yoktur113. Hüküm fıkrası ise davada istenen hususlar hakkında mahkemece verilen kararı gösterir. Kararın tümünün kesinleştiğinden bahsetmek mümkün değildir. Bu bağlamda tarafların talepleri ve bu taleplerin hükümde bulduğu karşılık, kesinleşme açısından önemlidir. Zira kesinlik, yalnız hüküm fıkrasına ilişkin

107 Savigny, s. 378; Braun – Grundfragen, s. 47; Arslan – Kesin, s. 723. 108

Özkaya Ferendeci – Objektif, s. 1.

109 Gaul, s. 17; Gürdoğan, s. 29; Budak – Hüküm, s. 4; Özkaya Ferendeci – Objektif, s. 5; Arslan – Kesin, s. 723; Pekcanıtez/Atalay/Özekes – 13. Bası, s. 714 – 715.

110 Savigny, s. 303; Tanrıver – Derdestlik, s. 40; Gürdoğan, s. 29; Arslan – Kesin, s. 723; Postacıoğlu – Usul, s. 678.

111 Akkan – Kesin, s. 15.

112 Bazı hallerde gerekçenin maddi anlamda kesinlikten tamamen soyutlanması söz konusu olamayacaktır. Buna

göre hüküm fıkrasının açık olmadığı hallerde gerekçe hüküm fıkrasını açıklamaya ve kesin hüküm kapsamını belirlemeye yardım ediyorsa gerekçe maddi anlama kesinlikle ilgilidir. Yine bir davanın usulden reddedilip edilmediğini anlamak için gerekçeye bakıldığı hallerde gerekçe maddi anlamda kesinlikle ilgilidir. Son olarak hüküm fıkrasına sıkı sıkıya bağlı olan gerekçe kesin hüküm teşkil edecektir. (Kuru/Arslan/Yılmaz – Usul, s. 676; Kuru – Usul, s. 5050; Özkaya Ferendeci – Objektif, s 50 – 51)

113 Kuru/Arslan/Yılmaz – Usul, s. 694; Özkaya Ferendeci – Objektif, s 49 – 50; Kuru – Usul, s. 5049;

Üstündağ – Medeni, 718; Kulaksız, s. 41; Pekcanıtez/Atalay/Özekes – 13. Bası, s. 716 – 717; Ansay, s.

olduğundan, hükümde tarafların talep sonuçları hakkında bir karar verilmemişse, hakkında karar verilmemiş olan bu hususlar bakımından kesinleşme etkisinden bahsedilemeyecektir.

Kesinleşmenin kapsamı, hükmün verildiği davanın niteliğine göre belirlenmelidir. Buna göre açılan dava niteliği itibariyle bir tespit davası ise bu dava sonucunda verilen hüküm içinde yapılan tespit, hüküm ile birlikte kesinleşme etkisine sahip olacaktır. Bunun dışında eda davası ve inşai davalar114 eda ve inşai taleplerin yanında temelde bir tespit hükmüne sahip oldukları için bu tür davalarda kesinleşme etkisi, hem tespit hem de eda veya inşai talepler açısından söz konusu olabilecektir115.

Yine eda davasında kesinleşmenin kapsamı tarafların davanın başlangıcından sona ermesine kadar geçen süre içinde söylediklerine ve taleplerine göre belirlenir. Örneğin bir eda davasında kesinleşmenin kapsamı, kural olarak eda davasındaki miktarla sınırlıdır. Bu miktarın sınırı dava edilebilen yani ileri sürülmek istendiğinde dikkate alınabilen veya belirlenebilen miktardır. Dava konusunun dava esnasında belirlenemeyen ve dolayısıyla o an için dikkate alınması mümkün olmayan kısmı için tükenme düşüncesinden hareketle kesinleşmenin başladığından bahsetmek mümkün olmayacaktır116. Bu duruma verilebilecek en iyi iki örnek kısmi dava ve BK m. 75’e göre bedensel zarar halinde açılacak davalarda istenilecek tazminat talepleridir. Konumuz değişiklik davası bakımından konu ele alınacak olursa; BK m. 75 hükmüne göre, bedensel zararın davanın başlangıcından sona ermesine kadar geçen zaman içinde belirli olan kısmı hakkında dava konusu edilerek istenilen kısmı hakkında, tükenme düşüncesinden bahsetmek mümkündür. Bunun ötesinde belirli olmayan, dikkate alınabilir düzeyde olmayan kısım için, tükenme düşüncesinden bahsetmek mümkün olmamalıdır.

114 İnşai davanın reddi kararı inşai bir hüküm değil, tespit hükmüdür. Çünkü bu ret hükmü ile davacının iddia ettiği inşai hakkın mevcut olmadığı tespit edilmiş olur. Buna karşılık inşai davanın kabulü kararı, inşai bir tesir ortaya koyar ve bu tesirin altında bir inşai hakkın varlığını tespit eder. (Kuru/Arslan/Yılmaz – Usul, s. 271).

115 Buna göre daha önce bir eda veya inşai davaya konu olan talebin daha sonra ayrı bir dava ile tespit davasına konu olması, kesinleşme etkisi bakımından mümkün değildir. (Kuru/Arslan/Yılmaz – Usul, s. 675).

116

Belgede Değişiklik davası (sayfa 48-51)

Benzer Belgeler