• Sonuç bulunamadı

Değişiklik Davasında Temelde Yer Alan Davada İleri Sürülmeyen İddia ve

Belgede Değişiklik davası (sayfa 140-144)

B. Temelde Yer Alan Davanın Değişiklik Davası Üzerinde Etkili Olduğu Durumlar

III. Değişiklik Davasında Temelde Yer Alan Davada İleri Sürülmeyen İddia ve

Değişiklik davasında, temelde yer alan davada ileri sürülmeyen taleplerin dikkate alınıp alınmayacağı hususunun iki alt başlıkta incelenmesi konunun daha kolay anlaşılabilmesi bakımından gerekli olacaktır.

1. Temelde Yer Alan Davada İleri Sürülebilme İmkânı Olmasına Karşın İleri Sürülmemiş İddia ve Taleplerin Değişiklik Davasında İleri Sürülmesi

Burada, temelde yer alan davada ileri sürülebilme imkânı olmasına rağmen ileri sürülmemiş taleplerin değişiklik davasında dikkate alınıp alınamayacağını incelemeye çalışacağız.

Öncelikli olarak belirtilmesi gereken husus, değişiklik davasının temelinde yer alan dava sonucunda verilen hükmün kesinleşme etkisine sahip olduğudur. Bu hükmün kesinleşme etkisine sahip olması, o hükmün kurulması için temelde yapılan tespitlerin ve verilen kararların, kural olarak tüm gelecek için kesinlik arz etmesini sağlar. Buna göre, değişiklik davasının temelinde yer alan davada yapılan tespitler ve kararlar hakkında yeni bir değişiklik davası açılmadıkça bu tespitler ve kararların kesinliği tüm gelecek için devam edecektir.

365

Bu anlatılanların yanında değişiklik davasının temelinde yer alan davada ileri sürülmeyen taleplerin, değişiklik davasında ileri sürülmesinin söz konusu olup olmayacağı bir diğer husustur. İlk olarak değişiklik davasının temelinde yer alan davada ileri sürülebilme imkânı olmayan; gizlenen veya öğrenilmesi mümkün olmayan taleplerin bu başlık altında değerlendirilmemesi gerektiğini söyleyebiliriz. Bu şekilde ortaya çıkan taleplerin değişiklik davasında dikkate alınıp alınmayacağı, alınacaksa hangi ölçüde dikkate alınacağı bir sonraki başlıkta incelenecektir.

Bu noktada ilk olarak, değişiklik davasının temelinde yer alan davada ileri sürülebilme imkanı olmasına karşın ileri sürülmeyen vakıanın veya talebin, ilk davada verilen kesin hükümle birlikte tüm gelecek için kesinleşme etkisi gereğince tartışılmaz hale gelerek ileri sürülemeyeceği akla gelebilir. Ancak her ne kadar böyle gözüken bir durum olsa da bir şekilde sonucu etkileyen ve ileri sürülmeyen bir vakıanın veya talebin varlığını, tartışmasız hale getirerek tüm gelecek için sürdürmek, hakkaniyet açısından doğru bir yaklaşım olmayacaktır. Bu çerçevede temelde yer alan davada ileri sürülmeyen bir durumun ileride açılacak değişiklik davasında ileri sürülebilmesi mümkün olmalıdır366.

Buna göre değişiklik davasının temelinde yer alan davada ileri sürülebilme imkânı olan bir durum, bu davada ileri sürülmediği zaman bir anlamda maddi gerçeklik açısından hakkaniyete uygun olmayan sonuçlar doğurur. Bu durumda temeldeki davada yer alan maddi gerçekle bağdaşmayan tespitlerin varlığını gelecekte de sürdürmesi ve değişiklik davasının bu yanlışlığın üzerine inşa edilmesi doğru karşılanmamalıdır. Daha açık bir ifadeyle ilk davada ileri sürülmeyen ve sonuca etki eden bir talebin veya vakıanın, daha sonra açılacak bir değişiklik davasında ileri sürülerek sonucu düzeltilebilme imkânını sağlamak daha doğrudur. Katı bir

şekilde ilk davada ileri sürülmeyen taleplerin değişiklik davasında ileri sürülemeyeceğini

savunmak maddi gerçekten uzaklaşmaya sebep olacaktır367.

Alman Hukuku’nda bu düşüncemizi açıklar nitelikte bir İmparatorluk Mahkemesi kararı mevcuttur368. Bu karara 1912 yılında gerçekleşen bir tren kazası konu olmuştur. Bu tren

366 Braun – Grundfragen, s. 177 vd; Leipold, s. 182.

367 Leipold, s. 184; Zöller, § 323 Rn. 1; Braun – Grundfragen, s. 178. 368

kazasında kafasını vagonun duvarına çarparak yaralanmış bir kişi, yaşadığı sağlık sorunları nedeniyle 1915 yılında emekli olmak zorunda kalmıştır. Bu kişi, geçirdiği kaza nedeniyle iş görme kaybı yaşaması sebebiyle, ömrünün kalan kısmında geçerli olmak üzere maddi tazminat iradı elde etmiştir. Bunun devamında ilerki yıllarda, sağlık problemlerinin daha fazla arttığı gerekçesiyle tren kazasında yaralanan şahıs, değişiklik davası açarak kendisine ödenen iradın arttırılmasını talep etmiştir. Açılan bu değişiklik davasında davalı demir yolu işletmesi, yaptığı incelemede davacının yaşadığı kazadan önce frengi olduğunu ve değişiklik davasını açtığı esnada yaşadığı sağlık problemlerinde, yalnızca tren kazasının etkili olmadığını, bunun yanında davacının frengi hastalığının da etkili olduğunu tespit ederek bunu, değişiklik davasında ileri sürmüştür. Değişiklik davasını inceleyen mahkeme, öncelikle, davacının frengi hastalığının açılan ilk davada bilinebilecek durumda olduğunu tespit etmiştir. Zira ilk davanın açıldığı esnada hastalığın belirtileri başlamıştır ve davalı ilk davada bu durumu tespit ederek buna göre bir savunmada bulunmalıdır. Ancak davalının bu durumu tespit ederek ilk davada bu yönde bir savunmada bulunmamış olması, daha sonra açılan değişiklik davasında, bu durumun geleceğe dönük ileri sürülmesine engel olmamalıdır. Diğer bir ifadeyle bu durumda değişiklik davasını inceleyen mahkeme, her ne kadar önceki şartları tespit etmiş durumda olan kesinleşmiş bir hüküm olsa da bu hükümde var olan ve önceden belirlenmesi mümkün olan bu durumun, değişiklik davasında yeniden incelenebileceğini ortaya koymuştur. Zira mevcut bir yanlışlığın sonradan ileri sürülmesine rağmen dikkate alınmayacak olması, yanlışlığı devam ettirmek anlamına gelir ki bu da hakkaniyete uygun değildir369.

Ancak burada dikkat edilmesi gereken nokta; ilk hükümde ileri sürülmeyen bu hususun, değişiklik davasında ileri sürülmesinin sadece değişiklik davasının açılmasından itibaren ileriye dönük sonuçlar doğurması zorunluluğudur. Zira değişiklik davası bu açıdan, geçmişe etkili sonuçlar doğurabilecek bir kurum değildir. Çünkü ilk dava devam ederken tüm bu durumlar bilinebilecek durumdadır. Bunların o davada ileri sürülmesi gerekir. O davanın sahip olduğu kesinleşme etkisi çerçevesinde hükmün verildiği an itibariyle mevcut durum hakkında verilen karar, o anki şartları da kapsayacak şekilde kesinlik etkisine sahiptir. Buna göre kural

369 Braun – Grundfragen, s. 177 – 178. Burada frengi hastalığı olan kişi frengi olduğunu bilmiyorsa HMK m. 375/I/h gereğince bir yargılamanın iadesi durumundan bahsedilemeyecektir. Şayet hastalığını biliyor ve bu durumu hileli davranışlarla gizliyorsa yargılamanın iadesi durumu ortaya çıkabilecektir.

olarak değişiklik davasında, ancak dava açıldıktan sonraya etkili olacak şekilde mevcut durum çerçevesinde talepler ileri sürülebilecektir.

2. Temelde Yer Alan Davada İleri Sürülebilme İmkânı Olmayan İddia ve Taleplerin Değişiklik Davasında İleri Sürülmesi

Temelde yer alan davada ileri sürülebilme imkânı olmayan iddia ve taleplerin değişiklik davasında, davanın açılmasından itibaren geçmişe etkili olarak sonuç doğurabilmesi mümkün olmalıdır. Yine bunun yanında bu iddia ve taleplerin, değişiklik davasının açılmasından itibaren geleceğe dönük olarak sonuç doğurabilmesi de mümkündür. Temelde yer alan hükümden önce mevcut olan, ancak bu hükmün verildiği davada ileri sürülebilme imkânı olmayan taleplerin, ileri sürebileceğini hakkaniyet ve hukuki dinlenilme hakkının sağlanması bakımından kabul etmek gerekir. Örneğin ilk hükmün verilmesinden önce taraflardan birinin

şahsında gerçekleşmiş olan hukuki veya fiili değişiklik, değişikliğin gerçekleştiği kişi tarafından

gizlenirse, böyle bir durumda karşı tarafın sonradan açılan değişiklik davasında ilk hükümden önce mevcut bu durumu ileri sürülebilmesi mümkün olmalıdır. Ancak burada da hukuki veya fiili değişikliği gizleme durumunun, basit bir araştırma ile tespit edilebilecek durumda olmaması gerekir. Zira bu halde ortaya çıkan durum, şartlar lehine olan kişinin böyle bir araştırma ile yeni durumu tespit edebilmesine imkân verebilecek şekildedir370.

Bu noktada temeldeki hükümden önce mevcut olan, ancak karşı tarafın hileli davranışları ile gizlenmiş hukuki veya fiili durumun, sonradan açılan bir değişiklik davası ile ileri sürülebilme imkânı olmasının yanında, bu durumun, yargılamanın iadesi yolu ile de ileri sürülüp sürülemeyeceği üzerinde durulabilir. HMK m. 375/I/h gereğince lehine karar verilen tarafın, karara tesir eden hileli bir davranışta bulunmuş olması, bir yargılamanın iadesi sebebidir. Bu konu hakkında Alman öğretisindeki bir görüşe göre yargılamanın iadesi yoluna başvurulabilir371. Zira Alman Medeni Usul Kanunu § 580/IV gereğince bir hükmün verilmesine hileli davranışlar yoluyla etkide bulunulması halinde verilen o hüküm hakkında, yargılamanın iadesi yoluna başvurulabilecektir. Kanaatimizce de bir hüküm hakkında değişiklik davasının

370 Bkz. II. Bölüm-§1-G-V. 371

açılabildiği durumlarda taraf HMK m.375/I/h gereğince yargılamanın iadesi yoluna başvurmalıdır. Zira temeldeki davada ağır usule aykırılık sorunu vardır ve bu davada verile hüküm, hüküm anından itibaren geleceğe etkili olacak şekilde düzeltilebilecektir. Ancak bunun yanında taraf isterse değişiklik davası da açabilir. Bunun önünde bir engelin olduğunu söylemek mümkün olmamalıdır. Çünkü gerek değişiklik davasının temelinde yer alan asıl dava ile ilişkisini ele aldığımız bu başlık altında, gerekse değişiklik davasının geçmişe etkili olabildiği halleri incelediğimiz başlık altında belirttiğimiz gibi taraflardan birinin bir hukuki durumu gizlemesi veya saklaması, yani hileli davranışları ile bir hükmün tesisinin sağlaması halinde verilen bu hükmün değiştirilmesine imkân sağlanmalıdır. Burada üzerinde durulabilecek bir diğer konu ise değişiklik davasının açılamadığı durumlarda, yargılamanın iadesi yoluna başvurulabilecektir. Örneğin BK m. 75 (EBK m.46/II)’ ye göre değişiklik davası açılacağı hallerde, iki yıllık bir süre sınırlamasının olması sebebiyle belirtilen sürelerin geçmesinden sonra artık değişiklik davası açılamayacaktır. Bu durumda HMK m. 375/I/h gereğince ortada yeniden normal bir dava konusu edilemeyecek durum olacağı için süresi içine olmak şartıyla yargılamanın iadesi yoluna başvurulabilmelidir.

Belgede Değişiklik davası (sayfa 140-144)

Benzer Belgeler