• Sonuç bulunamadı

Değişiklik Davasında Temelde Yer Alan Davadaki Hükmün Değiştirilememesi

Belgede Değişiklik davası (sayfa 129-140)

B. Temelde Yer Alan Davanın Değişiklik Davası Üzerinde Etkili Olduğu Durumlar

I. Değişiklik Davasında Temelde Yer Alan Davadaki Hükmün Değiştirilememesi

İlk olarak değişiklik davasında, temelde yer alan davanın hukuki denetiminin (veya

doğruluğunun) yapılamayacağından bahsetmeliyiz. Zira değişiklik davası bir kanun yolu değildir337. Kanun yolu olmamasının bir sonucu olarak değişiklik davasını inceleyen mahkeme,

temelde yer alan mahkemenin verdiği kararı denetleyebilecek nitelikte hak ve yetkilerle donatılmış bir üst mercii değildir. Dolayısıyla genel itibariyle değişiklik davasıyla, yalnızca temelde yer alan davadaki gelecek hakkındaki değişiklik öngörüsü ve bu kaçınılmaz öngörü eksikliğinin düzeltilmesi amaçlanır338. Kaçınılmaz öngörü eksikliği sonucunda ortaya çıkan kusurlu karar, değişen mevcut hukuki veya fiili durumlar nedeniyle bu sıfata sahip olmuştur339. Yoksa temelde yer alan bu kararın, başlangıçtan itibaren eksik olduğu veya değişiklik öngörüsünün istenilerek yanlış yapıldığı nitelendirmesini yapmak, değişiklik davası ile ilgili değildir. Bu durum, ancak bir kanun yolu incelemesinde, ilk hükmün hukuka aykırı olduğunu belirtmek amacıyla ileri sürülebilecektir340.

Buna göre kural olarak değişiklik davasını inceleyen mahkeme için başlangıçtaki hukuki duruma ilişkin olarak verilmiş olan değişiklik öngörüsü eksik ve dolayısıyla mevcut

şartlar itibariyle düzeltilmesi gereken karar, başlangıçtaki durum için bağlayıcıdır341. Bu çerçevede değişiklik davasını inceleyen mahkeme, yalnız değişiklik talebi çerçevesinde inceleme yapar, örneğin nafaka miktarını tekrar inceler ama o mahkeme ilk mahkemenin verdiği temel kararın, örneğin; nafakaya mahkûmiyetin temelindeki durumun tespitini incelememelidir. Çünkü o zaman, ilk mahkemenin kararını denetlemiş olur ki bu durumda aynı derecedeki iki

337 MünchKommZPO – Gottwald § 323 Rn.40.

338 Thomas/Putzo, § 323 Anm. 2; Stein/Jonas – Leiplod, s. 282; Baumbach/ Lauterbach/ Albers/ Hartmann, 1415.

339

Kaçınılmaz öngörü eksikliği nedeniyle ortaya çıkan kusurlu kararın klasik anlamda yanlış bir karar olarak değerlendirilmesi mümkün değilidir. Bu konu ileride ayrıntılı olarak incelenecektir. (Bkz. II. Bölüm-§1-F). 340 Braun – Grundfragen, s. 173; Knecht, s. 30; Erting, s. 73; Boetzkes, s 9.

341 Brudermüller, s. 52; Braun – Grundfragen, s. 173; Stein/Jonas – Leiplod, s. 282; Boetzkes, s 9 – 10;

mahkeme arasında kanun yolu incelemesinin söz konusu olduğu sonucu ortaya çıkar. Ancak burada değişiklik davasına bakan mahkemenin inceleyemeyeceğini ileri sürdüğümüz durum, geçmişe etkili sonuçlar bağlamında ilk mahkemenin yaptığı tespitlerdir. Örneğin; Nafaka miktarını tekrar inceleyen değişiklik davasına bakan mahkeme, nafaka talebinin artık devam etmesinin mümkün olmayacağını kabul edebilir. Ancak geçmişte karara bağlanmış olan, yani temelde yer alan hükümle tespit edilmiş olan nafaka talebinin, gereksiz veya yersiz olduğunu kabul edememelidir. Çünkü bu şekilde yapılacak olan tespiti, ancak ilk hükmün kanun yoluna taşınması halinde kanun yolu incelemesini yapan üst mahkeme yapabilecektir.

Söz konusu bu sonucun temelinde, verilmiş olan ilk hükmün kesin hüküm etkisinin varlığı yatmaktadır. Daha açık bir ifadeyle değişiklik davasının temelinde yer alan hüküm, kesinleşme etkisine sahiptir ve bunun sonucu olarak varlığını kural olarak tüm gelecek için devam ettirecektir. Ancak bu etki durumu, değişen şartlar çerçevesinde ve bu zaman noktasından itibaren ileriye dönük sonuçlar doğuracak şekilde değişikliğe uğrayabilecektir. Bu değişikliğin, değişiklik davası ile değişen şartların gerçekleştiği andan itibaren geçmişe etkili olarak sonuç doğurması mümkün değildir342.

Bu noktada üzerinde durulabilecek bir diğer husus da değişiklik davasına bakan mahkemenin, inceleme sınırlarını ortaya koymaya yarayan bir husustur. Değişiklik davasının dinlenebilmesi için ilk dava konusu üzerinde önemli hukuki veya fiili değişlik durumunun gerçekleşmiş olması gerekir. Çünkü taraflar, dava konusu ve dava sebebi aynı kaldığı sürece kesin hükümden bahsedilecektir. Buna karşın dava sebebi değiştikten sonra artık yeni bir dava ortaya çıkacağı için değişiklik davası söz konusu olacaktır. Dolayısıyla bu düşüncelere paralel olarak değişiklik davasını inceleyen mahkeme, yalnızca değişiklik talebi çerçevesinde inceleme yapar. Örneğin, nafaka miktarını belirleyen ilk mahkeme hükmü üzerinde önemli hukuki veya fiili değişiklikler varsa bu durum yeniden incelenebilir. Şayet böyle bir şey olmaksızın ilk mahkemenin hükmü tekrar incelenirse, o mahkeme ilk mahkemenin verdiği temel kararı incelemiş olur. Bu durumda da aynı derecedeki iki mahkeme birbirini denetlemiş olur343.

342 Braun – Grundfragen, s. 173 – 174; Gottwald – Unterhalt, s. 1379. 343

II. Değişiklik Davasında Temelde Yer Alan Davada İleri Sürülen İddia ve Talepler Hakkındaki Tespitlerin Bağlayıcılığı

Temelde yer alan davanın değişiklik davası üzerindeki etkisi noktasında incelenmesi gereken bir diğer durum, temeldeki davada ileri sürülen iddia ve taleplerin bağlayıcılığının olup olmayacağıdır.

Bilindiği üzere kesin hüküm, hükmün verilmesinden sonraki yargılamalarda kesin delil teşkil etmektedir. Buna göre temelde yer alan davada yapılmış olan bir hukuki tespit, daha sonra açılacak olan değişiklik davasında kesin hüküm ve dolayısıyla kesin delil teşkil edecek midir? Bu sorunun cevabını ortaya koyabilmek için öncelikle değişiklik davasının temelinde yer alan dava ile değişiklik davası arasındaki kesin hüküm varlığından dolayı ortaya çıkan, kesin hüküm etkisini incelemek gerekir. Kesin hüküm etkisi, ilk hukuki ilişkinin, ikinci hukuki ilişki için önem taşıdığı, ilk hukuki ilişki hakkında verilen kesin hükmün, ikinci hukuki ilişkinin taraflarınca dikkate alınma zorunluluğunun bulunduğu hallerde söz konusudur344. Buna göre değişiklik davasının temelinde yer alan davanın hüküm fıkrasında yapılan tespitler, kesin hüküm etkisi gereğince kural olarak tüm gelecek için kesinleşmiş ve dolayısıyla tartışılmaz hale gelmiştir345. Ancak tartışılmaz hale gelen, yalnızca ilk davanın hüküm fıkrasında yer alan tespitlerdir. Buna göre ilk hükmün, hüküm fıkrasında yer almayan taleplerin kesin hüküm etkisine sahip olduğunu ve dolayısıyla değişiklik davasında kesin delil teşkil etmesi gerektiğini söylemek mümkün değildir. Zira böyle bir durumda kesinleşme etkisi yalnızca hüküm fıkrasında geçen talepler hakkında söz konusu olabilecektir.

Öte yandan, değişiklik davasının temelinde yer alan davanın hüküm fıkrasında yer alan taleplerde ortaya konulmuş olan hukuki tespitlerin, değişiklik davasında kesinleşme etkisini sürdürüp sürdüremeyeceği noktasında ikili bir ayrım yapmak gerekecektir.

İlk olarak, değişiklik davasının temelinde yer alan davanın hüküm fıkrasında yer alan

tespitler üzerinde önemli hukuki veya fiili değişiklikler olması halinde daha önceden yapılmış bu tespitlerin, değişiklik davasında bağlayıcı olamayacağından bahsedebiliriz. Özellikle ilk

344 Deren Yılıdırım – Kesin, s. 56.

345 Gottwald – Unterhalt, s. 1379; Brox – Welche, s. 67; Boetzkes, s 9 – 10; Brudermüller, s. 52; Leipold, s. 180.

hükümde yapılmış olan tespitlerin tıpkı kısmi davanın devamında açılan ek davada olduğu gibi kesin hüküm teşkil etmesi mümkün değildir346. Çünkü bu tespitler üzerinde önemli hukuki veya fiili değişiklikler gerçekleşmiştir. Kesin hükmün kesin delil teşkil edebilmesi için her iki davanın taraflarının, dava konusunun ve dava sebeplerinin (vakıların) aynı olması gerekir. Bu değişiklik durumundan sonra söz konusu tespitlere, kesin delil niteliği vermek değişiklik davasının kabul edilebilirliği ile bağdaşmamaktadır. Değişiklik davasının kabul ediliş amacı, zaten bu değişen durumların yeniden mahkeme önüne taşınarak ortaya çıkan yeni durumu mahkemede inceletmektir. Dolayısıyla dava sebeplerinde ortaya çıkan önemli hukuki veya fiili değişiklikler, önceki tespitlerin kesin delil özelliğini sona erdirmiş olacaktır. Bu çerçevede, temelde yer alan davada yapılmış olan tespitleri ortaya koyan dava sebeplerinde değişiklik olması halinde değişiklik davasını inceleyen mahkeme, ilk davadan bağımsız olarak tespitler yapabilecektir. Zira önceki tespitlerin ortaya konulmasında başvurulan dava sebeplerindeki değişiklik, önemli hukuki değişiklik olarak değerlendirilmelidir.

Bu noktada temeldeki davada yer alan hükümde yapılan tespitlerden üzerinde önemli hukuki veya fiili değişikliğin gerçekleşme ihtimali olmayan tespitlerin, kural olarak değişiklik davasında bağlayıcılık etkisine sahip olduğunu söyleyebiliriz347. Zira bu tespitlerin hüküm anından sonra ortaya çıkan önemlilik derecesine ulaşmış değişikliklerden etkilenebilme imkânı

346 Braun – Grundfragen, s. 175; Boetzkes, s 10; Budak – Hüküm, s. 35. Öğretide ve uygulamada Yargıtay tarafından kabul edilen bir görüşe göre, kesin hükmün şartları olan taraflar, dava konusu ve dava sebebinden birinin farklı olması halinde mahkeme tarafından önceki hüküm, inanç verici nitelikte takdiri bir delil olarak değerlendirilmelidir. (HGK 5.7.2006 T., 19-505/504 (Kazancı İçtihat Bilgi Bankası; Selçuk, s. 1063;

Akkan – Kesin, s. 18). Öğretideki bir görüşe göre burada ortaya çıkan durumu inanç verici takdiri delil veya

güçlü delil olarak değerlendirmek doğru değildir. Zira takdiri delilin güçlü olarak değerlendirilmesi mümkün değildir. Burada ortaya çıkan önceki hüküm takdiri delil olarak kabul edilebilecek ve HUMK’a göre özel hüküm sebepleri (HMK’ya göre Kanunda düzenlenmemiş delil) çerçevesinde değerlendirmek gerekir. (Akcan, Recep, “Yargıtay Kararlarındaki Güçlü Delil Kavramının Hukuki Niteliği” SÜHFD C. 12, S. 1 – 2, 2004, s. 7 – 24 (Akcan – Delil)).

347 Brudermüller, s. 52; Erting, s. 4; Leiplod, s. 180 – 181. Önen, değişiklik davasının niteliği itibariyle iki aşamalı bir dava özelliğine sahip olduğunu ileri sürmüştür. Bu görüşe göre değişiklik davasında hâkim, önce eski hükmün kaldırılmasını veya değiştirilmesi sorununu çözümleyecektir. Bunun ardından, esas sorun üzerinde yargılama yapacaktır. Bu görüşte ileri sürülen ve değişiklik davasının ikinci aşaması olarak değerlendirilen esas sorun üzerinde yargılama yapılaması ile neyin kastedildiği açık değildir. Bu düşünce ile kastedilenin değişiklik davasında da talep konusu esas sorunun yeniden inceleme konusu edilebileceği ise bu görüşe göre değişiklik davasında yalnızca önemli değişiklikler değil aynı zamanda talep konusunun da yeniden incelenmesi söz konusu olacaktır. (Önen – İnşai, s. 133)

bulunmamaktadır348. Örneğin yoksulluk nafakasında temeldeki davada nafaka hakkı kazanmış olan kişinin kusursuz veya daha az kusurlu olduğu yönünde bir tespit yapılmış olsun. Bu tespitin sonradan bir değişikliğe uğraması ve buna paralel olarak yeniden incelenmesi mümkün değildir349. Çünkü kusursuzluk veya daha az kusurlu olma durumuna yönelik olan vakıalar tamamlanmıştır. Buna karşılık, yoksulluk nafakasında boşanma yüzünden düşülen yoksulluk durumunun değişip değişmediğinin değişiklik davasına konu edilebilmesi gerekir. Diğer bir ifadeyle boşanma yüzünden düşülen yoksulluk durumuna yönelik önceden yapılan tespitin yeniden değerlendirilebilmesi mümkün olabilecektir. Zira bu tespit ilk hükümden itibaren dış etkenlerden etkilenebilme imkânına sahiptir.

Öte yandan, ikinci olarak değişiklik davasının temelinde yer alan davanın hüküm fıkrasında yer alan tespitler üzerinde eğer herhangi bir önemli hukuki veya fiili değişiklik durumu gerçekleşmemişse, bu tespitlerin değişiklik davasında kesin delil olarak değerlendirilip değerlendirilemeyeceği hususu, farklı yönlerden ele alınmalıdır. Öncelikle kural olarak, bir talebin daha önce verilen bir hükmün içeriğinde yer alması, onun kesinleşme etkisine sahip olmasını sağlayacaktır. Bu doğrultuda kural olarak hakkında kesin hüküm bulunan bir tespitin, açılan değişiklik davasında kesin delil teşkil edebilmesi gerekir350.

Değişiklik davasının temelinde yer alan davada yapılan tespitlerin değişiklik davasında yeniden inceleme konusu yapılamaması düşüncesinin iki dayanağı olabilir. Bunlar; değişiklik davasına konu olan talepler ve tespitler üzerinde önemli hukuki veya fiili değişiklikler olmadıkça kesin hüküm etkisini sürdüreceği kuralı ve usul ekonomisi ilkesidir.

348 Alman Hukukunda ileri sürülen görüşe göre böyle bir durumda önceki tespitlerin bağlayıcılık etkisine sahip olduğu ileri sürülmüştür. Bağlayıcılık etkisinin söz konusu olduğu durumlarda, önceki hüküm sonraki hükmün bir kısmını oluşturmaktadır (Ulf, s. 59; Leipold, s. 180). Bağlayıcılık etkisine göre bir mahkemenin, kuracağı hükümde değerlendirmesi gereken hususların daha önceden başka bir mahkeme hükmü ile tespit edilmiş olması halinde mahkeme, ne ilk verilmiş hükümden ayrı bir karar verebilir, ne de ilk hükmün dayandığı konularda yeniden delil ikame edebilir. Sonraki mahkemenin ilk mahkeme hükmü ile çelişememesi, aynı zamanda o mahkeme hükmünün içeriğinin doğru olarak kabul edildiği anlamına da gelir. (Ulf, s. 10).

349

Şeren Demirel, Esra, Yoksulluk Nafakası, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Ankara, 2007, s. 39.

350

Öncelikle değişiklik davasının açılabilmesinin temel şartlarından birisi, önemli hukuki veya fiili değişikliğin gerçekleşmiş olmasıdır351. Dolayısıyla değişiklik davasından önce temelde yer alan dava sonuncunda verilen hükmün kesinleşme etkisi önemli hukuki veya fiili değişiklik olana kadar varlığını sürdürecektir. Diğer bir ifadeyle temelde yer alan davada yapılan tespitler hüküm fırkasında yer alıyorsa, kesinlik etkisi gereğince, kural olarak tüm gelecek için varlığını devam ettirecektir. Bu şekilde ilk davanın hüküm fıkrasında yer alan tespitler üzerinde önemli hukuki veya fiili değişiklik olmadığı sürece, değişiklik davasının temelinde yer alan davadaki bu tespitler, kesinlik etkisini sürdürecektir. Örneğin; nafaka hakkı elde etmiş olan bir taraf, daha sonra önemli hukuki veya fiili değişiklik sebebiyle bu nafaka miktarının arttırılmasını istiyorsa, değişiklik davasının temelinde yer alan davanın hüküm fırkasında nafaka talebindeki haklılık durumuna ilişkin yapılan tespitin değişiklik davasında kesin delil teşkil etmesi gerekecektir. Çünkü bu tespit üzerinde önemli hukuki veya fiili değişiklik olmadığı için kesin hüküm etkisi ortadan kalkmamıştır. Buna karşılık nafaka ödemelerini sürdüren boşanmış erkek, karısının sonradan evlendiğini ileri sürerek bir değişiklik davası açarsa, artık kadının nafaka hakkı elde edeceğine dair temeldeki davada yapılan tespitin kesin delil teşkil etmesi mümkün değildir. Çünkü ilk davada yapılan bu tespit üzerinde önemli bir hukuki veya fiili değişiklik olmuştur. Üstelik açılan değişiklik davasının konusunu zaten bu husus oluşturacaktır.

Önceki davanın hüküm fıkrasında yer alan tespitler üzerinde eğer herhangi bir önemli hukuki veya fiili değişiklik durumu gerçekleşmemişse, bu tespitlerin, açılan değişiklik davasında kesin delil teşkil etmesi gerekliliğinin ikinci dayanağı ise usul ekonomisi ilkesidir. Zira üzerinde herhangi bir hukuki veya fiili değişiklik olmayan tespitlerin bir mahkeme tarafından yapılmasından sonra, yeniden değişiklik davasında talep konusu edilmesi, boş yere zaman ve emek sarf etmek anlamına gelecektir352. Temelde yer alan davanın hüküm fıkrasında yer alan tespitlerin yeniden tartışılır hale gelmesi ile değişiklik davası süreci uzayacak ve taraflar açısından ispat zorlukları ortaya çıkabilecektir353.

Kural olarak, değişiklik davasının, temelde yer alan davadaki tespitlere paralel bir

şekilde sürdürülmesi gerekir. Zira değişiklik davasında beklenilen durum, temelde yer alan dava

351 Bkz II. Bölüm-§1-D.

352 Graba – Unterhaltsvergleich, s. 2348; Leipold, s. 187;Brox – Welche, s. 67. 353

çerçevesinde bir değişikliğin yapılmasıdır. Bu çerçevede açılan değişiklik davasındaki tespit hükmü, gelecekteki yargılamayı etkileyecektir. Temelde yer alan davada verilen hükmün daha iyi hale gelmesinin arzulandığı ve gerektiği durumlarda bu kural uygulanmamalıdır354. Burada ortaya konulan durum, değişiklik davasına konu talepler hakkındaki tespit hükmünün sınırlanması gerekliliği ile ilgilidir. Diğer bir ifadeyle bu gereklilik, önemli noktalara ulaştığı zaman, önceki hükümde yer alan tespitler üzerinde değişiklikler yapılabilmelidir. Tarafların yeni durumun tespitini sağlayabilmeleri için harcayacakları emek ve zamanın karşılığını alabilecekleri oranda bir düzeltmenin yapılabildiği durumlarda, değişiklik davası ile önceki hükmün tespit içeriği değiştirilebilecektir.

Alman Hukuku’nda, değişiklik davasının temelinde yer alan davanın hüküm fıkrasında yapılan tespitlerin kesin hüküm etkisine sahip olacağı kuralının istisnaları olduğu ileri sürülmüştür. Buna sebep olarak ise ilk davanın hüküm fıkrasında yer alan tespitlerde yapılan açık hataları değişiklik davasında da sürdürmenin, yanlışı sürdürme düşüncesi olduğudur. Diğer bir ifadeyle temeldeki davanın hüküm fıkrasında yer almış bir yanlışlığı değişiklik davasında değiştirmemek, yanlış üzerine yeni hüküm tesis ederek temeldeki yanlışlığın tartışılmaz olduğunu kabul etmek ve bu doğrultuda yeni hükümler tesis etmeyi sağlayacaktır355.

Alman Hukuku’nda kabul edilen görüşlerde ve içtihatlarda taraflarca talep edilmesi halinde değişiklik davasında, temeldeki davanın hüküm fıkrasında ciddi değişikliklerin yapılabileceği kabul edilmektedir. Öyle ki değişiklik davasında davacının ilk davada hüküm altına alınan alacağının arttırılmasını talep etmesi karşısında, temeldeki davada davacı lehine verilen gelirin azaltılabileceği yönünde dahi kararlar mevcuttur. Bu sonucu ortaya koyan Alman Federal Mahkemesi (Bundesgerichtshof) kararında, değişiklik davasını açan nafaka alacaklısı, önceki davada ileri sürülen şartlarda değişiklik olduğunu ileri sürerek nafakanın arttırılmasını istemiştir. Değişiklik davasını inceleyen mahkeme ise bu arttırım talebi karşısında borçlunun karşı dava açmak suretiyle ileri sürdüğü nafakanın azaltılması talebini kabul etmiştir. Buna gerekçe olarak da temelde yer alan hükümdeki şartlar mevcut olmamasına karşın geleceğe dönük olarak verdiği kararla ilk hükümde bir yanlışlığın tespit edildiğini göstermektedir356.

354 Leipold, s. 182.

355 Leipold, s. 182; Braun – Grundfragen, s. 175. 356

Ancak burada dikkat edilmesi gereken nokta şudur: Üst paragrafta da belirttiğimiz gibi değişiklik davasını inceleyen mahkeme temeldeki davada verilen hükmü hukuka uygunluk bakımından denetleyen bir üst mercii değildir. Diğer bir ifadeyle o mahkemenin yaptığı inceleme kanunyolu incelemesi değildir. Tüm bu söylenilenler karşısında Alman Hukuku’nda kabul edildiği gibi değişiklik davasını inceleyen mahkemenin, temeldeki hükümde yer alan yanlışlıkları düzeltebileceğini kabul etmek ilk bakışta bir tezat gibi görünebilir. Ancak bu sonuçların birbirleri ile çatışmadığını söyleyebiliriz. Zira dikkat edilecek olursa değişiklik davasını inceleyen mahkemenin ilk hükümdeki yanlışları devam ettirmek yerine bunları düzetebileceğini kabul ederken bunun, ancak geleceğe dönük olarak yapabileceğini kabul ediyoruz. Dolayısıyla burada değişiklik davasını inceleyen mahkemenin vereceği kararın geçmişe etkili olacağının kabul edilmesinin mümkün olmayacağını söyleyebiliriz.

Uygulamada Yargıtay’ın değişiklik davasında temeldeki davada yapılan ve üzerinde önemli hukuki veya fiili değişiklikler olmayan tespitlerin, yeniden incelenebilmesi noktasında farklı kararları olduğunu görmekteyiz. Yüksek Mahkeme verdiği bir kararda kesinleşen hükmün sonuçlarının ancak yargılamanın iadesi ile etkisiz hale getirilebileceğini kabul etmiş ve bunun dışında kesinleşen hükmün kazanılmış hak sağlayacağını ileri sürmüştür357. Bu düşüncesini sürdüren Yargıtay, vermiş olduğu diğer kararlarında da değişiklik davasının temelinde yer alan hükümde isabetsiz bir kararın verilmiş olması halinde dahi sonra açılan değişiklik davasında, bu isabetsizliğin tespitine rağmen söz konusu durumu düzeltmeye yönelmiş bir karar verilmeyeceğini kabul etmiştir. Yargıtay’ın bu görüşünü ortaya koyduğu kararda, öncelikle MK m. 175 gereğince boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek tarafın, kusuru daha ağır olmamak

şartıyla diğer taraftan mali gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebileceği vurgulanmıştır.

Daha sonra, önceki davada; tam kusurlu olmasına rağmen davacı (kadın) lehine yoksulluk nafakasına hükmedildiği ve bu kararın temyiz edilmeksizin kesinleştiği tespit edilmiştir. Buna rağmen açılacak bir değişiklik davası ile temelde kesinleşmiş bir hüküm olduğundan bahisle yoksulluk nafakasının artırılması veya azaltılması davasında yeniden kusur araştırması

357 “… Nafaka artırılması davasına bakan hâkim kesinlesen hüküm nedeniyle nafaka şartlarının oluşup oluşmadığını inceleyemez ve değerlendirmesini yapamaz. Kesinlesen bir hükmün sonuçları yargılamanın iadesi ile etkisiz hale getirilebilir. Bunun dışında kesinlesen hüküm kazanılmış hak oluşturur. Kazanılan bu hakka dokunulamaz. …” 2. HD. 07.09.1999 T., 1999/9109 E., 1999/8693 K. (Şeren Demirel, s. 39 dn. 134).

yapılamayacağını, yalnızca talep doğrultusunda artırım şartlarının oluşup oluşmadığının tespiti ile yetinilmesi gerektiğini kabul etmiştir358.

Buna karşın Yargıtay Hukuk Genel Kurulu verdiği bir kararda ise temeldeki davada davalının kararı temyiz etmemesi veya edememesi nedeniyle hükmün kesinleşmesini takiben değişiklik davası açılması halinde, değişiklik davasında, temeldeki davanın sonucunu doğuran

Belgede Değişiklik davası (sayfa 129-140)

Benzer Belgeler