• Sonuç bulunamadı

Zorlamalı İlişkilendirme

3. Ebussuûd Efendi’nin Hayatı ve Eserleri

2.13. Zorlamalı İlişkilendirme

Ebussuûd Efendi’nin, bazen, aralarında doğrudan veya dolaylı bir ilgi bulunmadığı halde bazı ayetleri birbiriyle ilişkilendirdiği görülmektedir. Bu durumda tefsiri yapılan ayetle açıklayıcı konumdaki ayet arasında zorlama bir ilişki kurulmuş olmaktadır. Müellif, bunu da ayetler arasında kendince kurduğu bir bağdan hareketle yapmaktadır. Bu konuda İrşad’ül-Akli’s-Selim’de çok sayıda örnek görmek mümkündür. Biz burada bunlardan bir kaçını zikretmekle iktifa edeceğiz.

Ebussuûd Efendi, Bakara Suresinin 2/9’uncu َّلاِإ َنوُعَدْخَي اَم َو اوُنَمآ َنيِذَّلا َو َالله َنوُعِداَخُي َنو ُرُعْشَي اَم َو ْمُهَسُفْنَأ “Bunlar Allah’ı ve mü’minleri aldatmaya çalışırlar. Oysa sadece kendilerini aldatırlar da farkında değillerdir.” ayetindeki aldatmanın َالله َنوُعِداَخُي şeklinde Allah’a nispet edilmesini farklı şekillerde yorumlamış ve “Bu nispet akli ve mecazidir. Resulullah’a (sav) nispet edilmesi gereken şey, Allah’a nispet edilmiştir.”

şeklindeki yorumunu, Fetih Suresinin 48/10’uncu َق ْوَف ِالله ُدَي َالله َنوُعِياَبُي اَمَّن ِإ َكَنوُعِياَبُي َنيِذَّلا َّنِإ ْمِهيِدْيَأ “Sana bîat edenler ancak Allah’a bîat etmiş olurlar. Allah’ın eli onların ellerinin üzerindedir…” ve Nisa Suresinin 4/80’inci … َالله َعاَطَأ ْدَقَف َلوُس َّرلا ِعِطُي ْنَم “Kim peygambere itaat ederse, Allah’a itaat etmiş olur…” ayetleriyle, “Aldatmanın önce Allah’a sonra müminlere nispet edilmesi müminlerle Allah arasındaki özel bağların

kuvvetine işaret etmek içindir.” şeklindeki yorumunu ise Ahzap Suresinin 33/57’nci

… ُهَلوُس َر َو َالله َنوُذ ْؤُي َنيِذَّلا َّنِإ “Şüphesiz Allah ve Resûlünü incitenlere…” ve Tevbe Suresinin 9/62’nci … ُهوُض ْرُي ْنَأ ُّقَحَأ ُهُلوُس َر َو ُ َّاللَّ َو…“…Allah ve Resûlü’nü razı etmeleri daha önceliklidir.” ayetleriyle ilişkilendirmiştir.260 Ebussuûd Efendi, bu ayetin tefsirini yaparken, bu ayetle, yaptığı yorumlara şahit olarak getirdiği ayetler arasında doğrudan bir bağlantı olmamasına rağmen müfesser konumdaki ayeti daha anlaşılır hale getirme çabasıyla zorlamalı bir ilişkilendirme yapmıştır.

Müellif, Bakara Suresinin 2/9’uncu ayetini, bu ayetten sonra nazil olan Fetih Suresinin 48/10, Nisa Suresinin 4/80, Ahzap Suresinin 33/57 ve Tevbe Suresinin 9/62’nci ayetleriyle tefsir etmiştir.

Başka bir örnekte Ebussuûd Efendi, اوُحِلْصُت َو اوُقَّتَت َو او ُّرَبَت ْنَأ ْمُكِناَمْيَلأ ًةَض ْرُع َالله اوُلَعْجَت َلا َو ٌميِلَع ٌعيِمَس ُ َّاللَّ َو ِساَّنلا َنْيَب “İyilik etmemek, takvaya sarılmamak, insanlar arasını ıslah etmemek yolundaki yeminlerinize Allah’ı siper yapmayın. Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.” (Bakara 2/224) ayetini tefsir ederken, ٍنيِهَم ٍف َّلاَح َّلُك ْعِطُت َلا َو “Yemin edip duran kimseye sakın boyun eğme.” (Nûn/Kalem 68/10) ayetini kullanmıştır.

Burada, tefsiri yapılan ayetin, “iyilik etmenize, kötülükten sakınmanıza ve insanların arasını bulmanıza” kısmı yasaklanan yeminlerin konusunu açıklamaktadır. Buna göre, bu ayetin manası, Allah’ı iyiliklerinize, takvanıza ve insanlar arasındaki uyuşmazlıkları ıslaha engel yapmayın, bunları yapmayacağınıza Allah’a yemin etmeyin, yahut bunları yapmayacağınıza Allah’a yemin etmek suretiyle bu hayırlı işlerin önünü tıkamayın, yahut lüzumsuz yeminlerle Allah’ı yeminlerinize alet etmeyin, demektir.261 Dolayısıyla açıklaması yapılan ayette muhatap Müslümanlardır ve konu da yasaklanan yeminlerdir. Yani bu ayette (Bakara 2/224) Müslümanlara, yemin ederek hayırlı işlerin önünü tıkamamaları emredilmektedir. Açıklayıcı

260 Ebussuûd Efendi, a.g.e., c. 1, s. 55-56; Ali Akın, a.g.e., c. 1, s. 106-107.

261 Ebussuûd Efendi, a.g.e., c. 1, s. 265; Ali Akın, a.g.e., c. 2, s. 606-607.

konumdaki ayette ise muhatap Hz. Peygamberdir ve konu da müşriklerle mücadele bağlamında onların genel karakterleridir. Yani bu ayetle (Nûn/Kalem 68/10) devamında gelen ayetlerde müşriklerin kötü hasletlerinden bahsedilerek Peygambere, onlara itaat etmemesi emrediliyor. Bu sebeple burada ayetin asıl vermek istediği mesaj, yeminle ilgili değildir. Yemin, kötü hasletler içerisinde sayılan hususlardan sadece biridir. Burada ayetin anlamını genel olarak ele aldığımızda ayetin konusunun yemin olmadığını görmekteyiz. Bundan dolayı bu örnekte, konu farklıdır ve bu ilişkilendirme tefsir eylemine tefsir değeri olarak birinci dereceden bir katkı sağlamamıştır. Başka bir deyişle, bu ayetlerde sadece ٍف َّلاَح ile ِناَمْيَأ kelimeleri arasında kurulan anlam ilişkisi tefsir nokta-i nazarından çok da bir değer taşımamıştır. Netice itibariyle verilen bu bilgilerden de anlaşılacağı üzere bu ayetler arasında zorlama bir ilişki kurulmuştur.

Ebussuûd Efendi, Âli İmran Suresinin 3/7’nci ٌتاَيآ ُهْن ِم َباَتِكْلا َكْيَلَع َل َزْنَأ يِذَّلا َوُه اَشَت اَم َنوُعِبَّتَيَف ٌغْي َز ْمِهِبوُلُق يِف َنيِذَّلا اَّمَأَف ٌتاَهِباَشَتُم ُرَخُأ َو ِباَتِكْلا ُّمُأ َّنُه ٌتاَمَكْحُم َءاَغِتْبا ُهْنِم َهَب

ِهِليِوْأَت َءاَغِتْبا َو ِةَنْتِفْلا

َم َو اَنِِّب َر ِدْنِع ْنِم ٌّلُك ِهِب اَّنَمآ َنوُلوُقَي ِمْلِعْلا يِف َنوُخِسا َّرلا َو ُالله َّلاِإ ُهَليِوْأَت ُمَلْعَي اَم َو

ِباَبْلَلأا وُلوُأ َّلاِإ ُرَّكَّذَي ا “Sana

Kitap'ı indiren O'dur. Onda Kitap'ın temeli olan kesin anlamlı ayetler vardır, diğerleri de çeşitli anlamlıdırlar. Kalblerinde eğrilik olan kimseler, fitne çıkarmak, kendilerine göre yorumlamak için onların çeşitli anlamlı olanlarına uyarlar. Oysa onların yorumunu ancak Allah bilir. İlimde derinleşmiş olanlar: "Ona inandık, hepsi Rabbimiz'in katındandır" derler. Bunu ancak akıl sahipleri düşünür.” ayeti hakkında birtakım izahatta bulunduktan sonra “Bu ayet-i kerimenin makabli ile bağlantısı, Hıristiyanların Hz. İsa (as) hakkındaki, ىَلِإ اَهاَقْلَأ ُهُتَمِلَك َو ِالله ُلوُس َر َمَي ْرَم ُنْبا ىَسيِع ُحيِسَمْلا اَمَّنِإ

َمَي ْرَم

ُهْنِم ٌحو ُر َو “Meryem oğlu İsa Mesih, ancak Allah’ın peygamberi, Meryem’e ulaştırdığı (emriyle onda var ettiği) kelimesi ve kendisinden bir ruhtur.” (Nisa 4/171) ayetini delil göstermek teşebbüsüne icmali bir cevap olmasıdır. Mufassal cevap ise, َّنِإ ُنوُكَيَف ْنُك ُهَل َلاَق َّمُث ٍبا َرُت ْنِم ُهَقَلَخ َمَدآ ِلَثَمَك ِالله َدْنِع ىَسيِع َلَثَم “Şüphesiz Allah katında (yaratılışları

bakımından) İsa’nın durumu, Âdem’in durumu gibidir: Onu topraktan yarattı. Sonra ona “ol” dedi. O da hemen oluverdi.” (Âli İmran 3/59) ayeti ile gelecektir.” şeklinde bir açıklama yapar.262 Ancak tefsiri yapılan ayetin öncesiyle irtibatına ve Hıristiyanların Hz. İsa hakkındaki söylemlerine cevap kabilinden olan mezkur ayetlere bakıldığında, bunların aralarında doğrudan bir ilişki bulunmadığı görülmektedir. Öyle ki Âli İmran Suresinin 3/7’nci ayetinden önceki ayetlerde Allah’ın (cc) yüceliğinden ve tabiri caizse onun özelliklerinden bahsedilmektedir. Bahse konu ayette de yine bu meyanda bir anlatımdan sonra Kur’an ayetlerinin bazı özelliklerine yer verilmiştir.

Görüldüğü üzere bu ayet öncesine icmali veya mufassal bir cevap niteliği taşımamaktadır. Müfessir konumdaki ayetlere gelince, bu ayetlerin durumu ise açıklaması yapılan ayetin durumundan farklıdır. Yani aralarında doğrudan ilişki kurmayı gerektiren bir bağ bulunmamaktadır. Dolayısıyla burada zorlamayla kurulmaya çalışılan bir ilişkilendirme söz konusudur.

Ebussuûd Efendi, ُتاَرْيَخْلا ُمُهَل َكِئَلوُأ َو ْمِهِسُفْنَأ َو ْمِهِلا َوْمَأِب اوُدَهاَج ُهَعَم اوُنَمآ َنيِذَّلا َو ُلوُس َّرلا ِنِكَل َنوُحِلْفُمْلا ُمُه َكِئَلوُأ َو “Fakat peygamber ve beraberindeki mü’minler, mallarıyla, canlarıyla cihat ettiler. Bütün hayırlar işte bunlarındır. İşte bunlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.” (Tevbe/Berâe 9/88) ayetini, “Rasulullah (sav) ve onunla beraber Allah’a ve onun katından gelen hakikatlere iman edenler, mallarıyla canlarıyla cihat ettiler.

Münafıklar evlerinde oturmak için izin istemek suretiyle cihattan açıkça yüz çevirdiler, imandan açıkça yüz çevirmemiş olsalar bile, aslında Allah’a da imanları yoktu.

Onlardan hayırlı, niyet ve itikatları halis olan mü’minler ise malları ve canlarıyla cihad ettiler.” şeklinde tefsir etmiş ve bu ayeti, aralarında doğrudan veya dolaylı olarak hiçbir şekilde bir bağ bulunmayan En’am Suresinin 6/89’uncu ayetinde geçen ِءَلاُؤَه اَهِب ْرُفْكَي ْنِإَف َني ِرِفاَكِب اَهِب اوُسْيَل اًم ْوَق اَهِب اَنْلَّك َو ْدَقَف “Eğer onlar (kâfirler) bunları inkâr ederse şüphesiz

262 Ebussuûd Efendi, a.g.e., c. 2, s. 13; Ali Akın, a.g.e., c. 2, s. 782.

yerlerine bunları inkâr etmeyecek bir toplum getiririz.” ifadesiyle ilişkilendirmiştir.263 Müellif, burada, ifade tarzı açısından iki ayetin birbirine benzediğinden bahisle bu ilişkiyi kurmuştur. Ama söz konusu ayetler hem metinsel hem de anlamsal açıdan incelendiğinde buradaki ilişkinin zorlamayla kurulmuş bir ilişki olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü birinci ayette peygamber ve mü’minlerin, canlarıyla ve mallarıyla cihat etmelerinden ve bütün hayırların onların olduğundan bahsedilmiş, açıklayıcı konumdaki ayette ise Allah’ın kendilerine kitap, hikmet ve peygamberlik verdiği kimseleri tanımayıp inkâr ederlerin yerine onları inkâr etmeyecek olan bir kavmin getirileceği hususu anlatılmıştır.

Bir diğer misalde Müellif, Rûm Suresinin 30/54’üncü َلَعَج َّمُث ٍفْعَض ْنِم ْمُكَقَلَخ يِذَّلا ُالله ِدَقْلا ُميِلَعْلا َوُه َو ُءاَشَي اَم ُقُلْخَي ًةَبْيَش َو اًفْعَض ٍة َّوُق ِدْعَب ْنِم َلَعَج َّمُث ًة َّوُق ٍفْعَض ِدْعَب ْنِم

ُري “Sizi güçsüz yaratan,

sonra güçsüzlüğün ardından kuvvet veren ve sonra kuvvetin ardından güçsüzlük ve ihtiyarlık veren, Allah'tır. O, dilediğini yaratır. O, hakkıyla bilendir, üstün kudret sahibidir.” ayetini tefsir ederken bu ayetin ٍفْعَض ْنِم ْمُكَقَلَخ يِذَّلا ُالله = “Sizi güçsüz yaratan Allah’tır.” cümlesiyle ilgili “Allah, ilkin sizi güçsüz yaratmıştır, sizin esasınızı güçsüzlük kılmıştır.” dedikten sonra Nisa Suresinin 4/28’inci َقِلُخ َو ْمُكْنَع َفِِّفَخُي ْنَأ ُالله ُدي ِرُي اًفيِعَض ُناَسْنِلإا “Allah sizden (yükünüzü) hafifletmek ister; çünkü insan zayıf yaratılmıştır.” ayetine yer vermiş ve akabinde “Yani sizi zayıf bir asıl olan yahut ruhlar bedeninize girdiğinde size güç vermiştir, sonra gücün ardından bir güçsüzlük ve ihtiyarlık vermiştir.” şeklinde bir tahlil yapmıştır.264 Görüldüğü gibi açıklaması yapılan ayette asıl konu insan hayatının evreleri, açıklayıcı konumdaki ayette ise asıl konu insanın varlık itibariyle zayıflığıdır. Yani birinci ayette (Rûm 30/54) insanın cenin ve çocukluk dönemindeki zayıflık ve çaresizliğinden, gençlik evresindeki güçlülüğünden ve ihtiyarladığı zamanki zayıflık ve güçsüzlüğünden bahsedilerek

263 Ebussuûd Efendi, a.g.e., c. 4, s. 104; Ali Akın, a.g.e., c. 6, s. 2653.

264 Ebussuûd Efendi, a.g.e., c. 7, s. 73; Ali Akın, a.g.e., c. 10, s. 4721.

insan hayatının bu aşamalarına ve bunların hepsinin Allah’ın kudretinin eseri olduğuna işaret edilmiştir. İkinci ayette ise insanın yapısal yönden zayıflığına ve bundan dolayı Allah’ın yükümlülüklerini hafifleteceğine dikkat çekilmiştir. Bu sebeple açıklaması yapılan ayette asıl verilmek istenilen mesaj, insanın varlık itibariyle zayıflığı değildir.

Burada zayıflık, güçlülüğün karşıtı olduğu için zikredilen bir durum olarak karşımıza çıkmaktadır. Dolayısıyla ayetlerin anlamı genel olarak ele alındığında konularının farklı olduğu ortadadır. Bundan dolayı bu ilişkilendirmenin zorlamayla yapıldığı ve buna bağlı olarak açıklaması yapılan ayetin tefsirine gereken katkıyı sağlamadığı görülmektedir.

Ebussuûd Efendi, Rûm Suresinin 30/54’üncü ayetinin tefsirinde, bu ayetten sonra inmiş olan Nisa Suresinin 4/28’inci ayetini kullanmıştır.