• Sonuç bulunamadı

Kendi Görüşünü Destekleme

3. Ebussuûd Efendi’nin Hayatı ve Eserleri

2.10. Kendi Görüşünü Destekleme

Ebussuûd Efendi, tefsirinde, muhtelif konularla ilgili kendi görüşünü serdettikten sonra bu görüşünü desteklemek için Kur’an’ın başka ayetlerini delil olarak getirmiştir. İrşad’ül-Akli’s-Selim’de buna dair çok sayıda misal bulmak mümkündür.

243 Ebussuûd Efendi, a.g.e., c. 7, s. 83; Ali Akın, a.g.e., c. 10, s. 4743.

Ancak biz burada, konuyu çok fazla uzatmamak adına bunlardan bir kaçını zikretmekle yetineceğiz.

Ebussuûd Efendi, Bakara Suresinin 2/7’nci ىَلَع َو ْمِهِعْمَس ىَلَع َو ْمِهِبوُلُق ىَلَع ُالله َمَتَخ ْمِه ِراَصْبَأ

ٌميِظَع ٌباَذَع ْمُهَل َو ٌة َواَشِغ “Allah, onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir.

Gözleri üzerinde de bir perde vardır. Onlar için büyük bir azap vardır.” ayetini tefsir ederken, kalp ve kulağın mühürlenmesiyle ilgili, kalp ve kulak idrakte ortak vasıf taşıdıklarından mühürleme hükmünün her ikisi için de kullanıldığını, önce kalbin zikredilmesinin nedeninin, iman etmemek konusunda kalbin asıllığını bildirmek olduğunu ifade etmiştir. Ona göre, “Kulak kalbe giden yoldur, şu halde kulağın mühürlenmesi kalbin de mühürlenmesi demektir.” düşüncesi geçerli değildir ve kalp, kulaktan ayrı ve bağımsız olarak mühürlenmiştir. Ebussuûd Efendi bu görüşünü desteklemek için de Enfal Suresinin 8/23’üncü اْوَّل َوَتَل ْمُهَعَمْسَأ ْوَل َو ْمُهَعَمْسَ َلأ ا ًرْيَخ ْمِهيِف ُالله َمِلَع ْوَل َو َنوُض ِرْعُم ْمُه َو “Allah onlarda bir iyilik görseydi onlara işittirirdi. Onlara işittirmiş olsaydı yine de yüz çevirirlerdi, zaten dönektirler.” ayetini zikretmiş ve bu ayetin kulak ve kalbin iman konusunda ayrı ayrı fonksiyonlarının olduğunu bildirdiğini söylemiştir.244 Buna göre Ebussuûd Efendi, “Kulak kalbe giden yoldur, şu halde kulağın mühürlenmesi kalbin de mühürlenmesi demektir.” şeklindeki düşüncenin aksine, kalbin ve kulağın ayrı ayrı mühürlendiğini belirten görüşünü, imanla ilgili olarak sadece kulağın fonksiyonundan bahseden ayetle desteklemiştir. Zira açıklayıcı konumdaki bu ayette Allah Teâla, “Allah onlarda bir iyilik görseydi onlara hissettirir ve işittirirdi.” dememiş, “Allah onlarda bir iyilik görseydi onlara işittirirdi.” diyerek sadece kulağın fiili olan işitme kelimesini kullanmıştır. Bu da imanla ilgi konularda kalp ve kulağın birbirinden bağımsız olduğunu ortaya koymaktadır.

244 Ebussuûd Efendi, a.g.e., c. 1, s. 51-52; Ali Akın, a.g.e., c. 1, s. 99.

Müellif, Bakara Suresinin 2/7’nci ayetinin tefsirinde, bu ayetten sonra nazil olan Enfal Suresinin 8/23’üncü ayetini kullanmıştır.

Ebussuûd Efendi’ye göre, Bakara Suresinin 2/221’inci َّنِم ْؤُي ىَّتَح ِتاَك ِرْشُمْلا اوُحِكْنَت َلا َو ٌةَمَ َلأ َو ٌن ِم ْؤُم ٌدْبَعَل َو اوُنِم ْؤُي ىَّتَح َنيِك ِرْشُمْلا اوُحِكْنُت َلا َو ْمُكْتَبَجْعَأ ْوَل َو ٍةَك ِرْشُم ْنِم ٌرْيَخ ٌةَنِم ْؤُم ْوَل َو ٍك ِرْشُم ْنِم ٌرْيَخ

ِإِب ِة َرِفْغَمْلا َو ِةَّنَجْلا ىَلِإ وُعْدَي ُ َّاللَّ َو ِراَّنلا ىَلِإ َنوُعْدَي َكِئَلوُأ ْمُكَبَجْعَأ

َنو ُرَّكَذَتَي ْمُهَّلَعَل ِساَّنلِل ِهِتاَيآ ُنِِّيَبُي َو ِهِنْذ “Allah'a ortak koşan kadınlarla onlar imana gelinceye kadar evlenmeyin. İnanan bir cariye, hoşunuza gitse de ortak koşan bir kadından daha iyidir. İnanmalarına kadar; ortak koşan erkeklerle mümin kadınları evlendirmeyin. İnanan bir köle, hoşunuza gitmiş olsa da, ortak koşan bir erkekten daha iyidir. İşte onlar ateşe çağırırlar, Allah ise izniyle cennete ve mağfirete çağırır ve insanlara ibret alsınlar diye ayetlerini açıklar.”

ayetinde yer alan َّنِم ْؤُي ىَّتَح ِتاَك ِرْشُمْلا اوُحِكْنَت َلا َو “Allah'a ortak koşan kadınlarla onlar imana gelinceye kadar evlenmeyin.” cümlesindeki Allah’a ortak koşan kadınlar (müşrik kadınlar) kavramına Ehl-i Kitap kadınları da dahildir. Müellif bu görüşünü desteklemek için de Tevbe Suresinin 9/30 ُنْبا ُحيِسَمْلا ى َراَصَّنلا ِتَلاَق َو ِالله ُنْبا ٌرْي َزُع ُدوُهَيْلا ِتَلاَق َو

وُكَف ْؤُي ىَّنَأ ُالله ُمُهَلَتاَق ُلْبَق ْنِم او ُرَفَك َنيِذَّلا َل ْوَق َنوُئِهاَضُي ْمِهِها َوْفَأِب ْمُهُل ْوَق َكِلَذ ِالله

َن “Yahudiler, Uzeyr

Allah'ın oğludur, dediler. Hıristiyanlar da, Mesîh (İsa) Allah'ın oğludur dediler. Bu onların ağızlarıyla geveledikleri sözlerdir. (Sözlerini) daha önce kâfir olmuş kimselerin sözlerine benzetiyorlar. Allah onları kahretsin! Nasıl da (haktan bâtıla) döndürülüyorlar!” ve 31’inci او ُرِمُأ اَم َو َمَي ْرَم َنْبا َحيِسَمْلا َو ِالله ِنوُد ْنِم اًباَب ْرَأ ْمُهَناَبْه ُر َو ْمُه َراَبْحَأ اوُذَخَّتا َنوُك ِرْشُي اَّمَع ُهَناَحْبُس َوُه َّلاِإ َهَلِإ َلا اًد ِحا َو اًهَلِإ اوُدُبْعَيِل َّلاِإ “(Yahudiler) Allah'ı bırakıp bilginlerini (hahamlarını); (hıristiyanlar) da rahiplerini ve Meryem oğlu Mesîh'i (İsa'yı) rabler edindiler. Halbuki onlara ancak tek ilâha kulluk etmeleri emrolundu. O'ndan başka tanrı yoktur. O, bunların ortak koştukları şeylerden uzaktır.” ayetlerini delil olarak zikretmiştir.245 Zira bu ayetler Yahudiler ve Hıristiyanların da Allah’a ortak koştuğunu

245 Ebussuûd Efendi, a.g.e., c. 1, s. 262-263; Ali Akın, a.g.e., c. 2, s. 599-600.

ortaya koymaktadır. Bu sebeple birinci ayetteki “Allah’a ortak koşan kadınlar”

ifadesinin içine açıklayıcı konumda zikredilen ayetteki Yahudi ve Hıristiyan kadınların da girdiği söylenebilir. Müellif de “Allah’a ortak koşan kadınlar” ifadesine Yahudi ve Hıristiyan kadınların da dahil olabileceğini belirttikten sonra bu görüşünü desteklemek yani Yahudi ve Hıristiyan kadınların da müşrik kadınlardan olduğunu ortaya koymak için bu anlamdaki ayetleri şahit olarak getirmiştir. Çünkü Tevbe Suresinin 9/30’uncu ayetindeki “Yahudiler, Uzeyr Allah'ın oğludur, dediler.

Hıristiyanlar da, Mesîh (İsa) Allah'ın oğludur dediler.” sözleriyle 31’inci ayetindeki“(Yahudiler) Allah'ı bırakıp bilginlerini (hahamlarını); (hıristiyanlar) da rahiplerini ve Meryem oğlu Mesîh'i (İsa'yı) rabler edindiler.” ifadesi Yahudi ve Hıristiyanların Allah’a ortak koştuklarını göstermektedir. Müellifin, Allah’a ortak koşan kadınlar kavramına, Yahudi ve Hıristiyan kadınların da dahil olabileceği görüşüne, bahse konu ayetlerdeki bu hükümden esinlenerek vardığı anlaşılmaktadır.

Ebussuûd Efendi, َلا َو ٌةَّلُخ َلا َو ِهيِف ٌعْيَب َلا ٌم ْوَي َيِتْأَي ْنَأ ِلْبَق ْنِم ْمُكاَنْق َز َر اَّمِم اوُقِفْنَأ اوُنَمآ َنيِذَّلا اَهُّيَأ اَي َنوُمِلاَّظلا ُمُه َنو ُرِفاَكْلا َو ٌةَعاَفَش “Ey iman edenler! Hiçbir alışverişin, hiçbir dostluğun ve hiçbir şefaatin olmadığı kıyamet günü gelmeden önce, size rızık olarak verdiklerimizden Allah yolunda harcayın. İnkâr edenler ise zalimlerin ta kendileridir.”

(Bakara 2/254) ayetinde geçen infak konusunu açıklarken, buradaki infakın, sonrasında gelen ceza tehdidinden dolayı vacip olan harcamalar yani zekat olduğu görüşünde bulunmuştur. Bu ayetteki infaktan kastın zekat olduğu açık olmadığı için de kendi görüşünü desteklemek için müfessir olarak َةاَك َّزلا َنوُت ْؤُي َلا َنيِذَّلا َنيِك ِرْشُمْلِل ٌلْي َو َو

“Allah’a ortak koşanların vay hâline! Onlar zekâtı vermeyen kimselerdir.” (Fussilet 41/6-7) ayetlerini getirmiştir. Ayrıca Müellif, bu görüşünü desteklemek için Ali İmran Suresinin 3/97’inci َعاَطَتْسا ِنَم ِتْيَبْلا ُّج ِح ِساَّنلا ىَلَع ِ َّ ِلِل َو اًنِمآ َناَك ُهَلَخَد ْنَم َو َمي ِها َرْبِإ ُماَقَم ٌتاَنِِّيَب ٌتاَيآ ِهيِف َنيِمَلاَعْلا ِنَع ٌّيِنَغ َالله َّنِإَف َرَفَك ْنَم َو ًلايِبَس ِهْيَلِإ “Orada apaçık deliller vardır, İbrahim'in makamı vardır; kim oraya girerse, güvenlik içinde olur; oraya yol bulabilen insana Allah için

Kabe'yi haccetmesi gereklidir. Kim inkar ederse, bilsin ki; doğrusu Allah alemlerden müstağnidir.” ayetiyle de benzerlik ilişkisi kurarak bu ayette geçen َرَفَك ْنَم َو “Kim inkar ederse…” ifadesini “kim haccetmezse” şeklinde tevil edip, tefsiri yapılan (Bakara 2/254) ayetteki َنوُمِلاَّظلا ُمُه َنو ُرِفاَكْلا َو “İnkâr edenler ise zalimlerin ta kendileridir.”

cümlesiyle ilişkilendirmiştir. Buna göre zekat vermeyenler, kendilerine ihsan edilmiş olan malı yerine harcamadıkları için zalimlerin ta kendileri olmuşlardır.246 Dolayısıyla Müellif’in bu açıklamalarından, tefsirini yaptığı ayetle ilgili serdettiği görüşlerini desteklemek için Kur’an’ın başka ayetlerini delil olarak zikrettiği anlaşılmaktadır.

Yine Ebussuûd Efendi’ye göre A’râf Suresinin 7/81’inci ْنِم ًة َوْهَش َلاَج ِِّرلا َنوُتْأَتَل ْمُكَّنِإ َنوُف ِرْسُم ٌم ْوَق ْمُتْنَأ ْلَب ِءاَسِِّنلا ِنوُد “Hakikaten siz kadınları bırakıp, şehvetle erkeklere yaklaşıyorsunuz. Hayır, siz haddi aşan bir toplumsunuz.” ayetinde şehvet kaydının zikredilmesinde, bu fiili işleyenleri yalnız hayvani duygularla vasıflandırmak ve

“akıllı insan için cinsel ilişkinin amacının, çocuk yetiştirmek ve nesli idame ettirmek olması gerektiği, şehveti tatmin etmek olmadığı” gerçeğine dikkat çekmek anlamı vardır. Ya da yine Müellife göre şehvet kaydının zikredilmesinden maksat, bu çirkin ve kötü fiili arzu etmelerinden dolayı onları azarlamak da olabilir. Ebussuûd Efendi ortaya koymuş olduğu bu görüşlerini desteklemek için açıklamasını yaptığı ayetin içerisindeki “ ِءاَسِِّنلا ِنوُد ْنِم = kadınların yerine / kadınları bırakıp da” ifadesini delil olarak zikretmiştir. Çünkü ona göre bu ifade, kendi görüşünde ortaya koyduğu mananın isabetliliğine işaret eder. Ayrıca Müfessir, mezkûr görüşünü desteklemek amacıyla ْمُكَل ُرَهْطَأ َّنُه “O kadınlar sizin için daha temizdir.” (Hûd 11/78) ayetine yer vermiş ve bu ayetin, kendi görüşü olan “şehvet kaydının zikredilmesinden maksadın, bu çirkin ve kötü fiili arzu etmelerinden dolayı onları azarlamak olduğu” gerçeğini ifade ettiğini söylemiştir.247 Görüldüğü gibi Ebussuûd Efendi, tefsirini yaptığı ayetle

246 Ebussuûd Efendi, a.g.e., c. 1, s. 290-291; Ali Akın, a.g.e., c. 2, s. 669-670.

247 Ebussuûd Efendi, a.g.e., c. 3, s. 280; Ali Akın, a.g.e., c. 5, s. 2219.

ilgili kendine özgü görüşler sergilemiş ve bu görüşlerini hem ayetin bizzat kendisinin bir bölümüyle hem de başka bir ayetle destekleyerek delillendirmiştir.

Müellif, ًلايِوْأَت ُنَسْحَأ َو ٌرْيَخ َكِلَذ ِميِقَتْسُمْلا ِساَطْسِقْلاِب اوُن ِز َو ْمُتْلِك اَذِإ َلْيَكْلا اوُف ْوَأ َو “Ölçtüğünüzde ölçmeyi tam yapın, doğru terazi ile tartın. Bu daha hayırlı, sonuç bakımından daha güzeldir.” (İsra 17/35) ayetindeki “ölçme” konusuyla ilgili, “Tastamam ölçme emri, müşteriye ölçme zamanı ile kayıtlandırılmış, çünkü eksik ölçme o zaman olabilir.

Satıcıdan satın almak üzere yaptığı ölçmede ise ölçüyü tam tutma emrine gerek yoktur, zira kendisi için ölçen kimsenin eksik ölçmesi düşünülemez.” şeklinde bir yorumda bulunmuş ve bu görüşünü teyit etmek için de Mutaffifin Suresinin 83/2’nci اَذِإ َنيِذَّلا َنوُف ْوَتْسَي ِساَّنلا ىَلَع اوُلاَتْكا “Onlar insanlardan (bir şey) ölçüp aldıkları zaman, tam ölçerler.” ayetini delil olarak getirmiştir.248 Çünkü Müfessirin tefsirini yaptığı ayet için dile getirdiği “ölçmeyi tam yapma emriyle kast edilenin, alıcının satıcıdan alırken kendisi için yaptığı ölçme değil de satıcının müşteri için yaptığı ölçme olduğunu” ifade eden görüşünü, bu ayet “ölçüde tartıda hile yapanlar insanlardan ölçüp aldıkları zaman tam ölçerler” diyerek desteklemektedir. Dolayısıyla bu da Ebussuûd Efendi’nin, bu ayetleri, birbiriyle, kendi görüşünü desteklemek için ilişkilendirdiğini göstermektedir.