• Sonuç bulunamadı

EBUSSUÛD EFENDİ NİN KUR ÂN I KUR ÂN LA TEFSİRİ

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "EBUSSUÛD EFENDİ NİN KUR ÂN I KUR ÂN LA TEFSİRİ"

Copied!
186
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ (TEFSİR)

ANABİLİM DALI

“EBUSSUÛD EFENDİ’NİN KUR’ÂN’I KUR’ÂN’LA TEFSİRİ”

DOKTORA TEZİ

Adem GERLEGİZ

ANKARA- 2018

(2)

T.C.

ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ (TEFSİR)

ANABİLİM DALI

“EBUSSUÛD EFENDİ’NİN KUR’ÂN’I KUR’ÂN’LA TEFSİRİ”

DOKTORA TEZİ

Adem GERLEGİZ

Tez Danışmanı

Prof. Dr. Halis ALBAYRAK

ANKARA- 2018

(3)
(4)

T.C.

ANKARA ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ MÜDÜRLÜĞÜNE

Bu belge ile, tezdeki bütün bilgilerin akademik kurallara ve etik davranış ilkelerine uygun olarak toplanıp sunulduğunu beyan ederim. Bu kural ve ilkelerin gereği olarak, çalışmada bana ait olmayan tüm veri, düşünce ve sonuçları andığımı ve kaynağını gösterdiğimi ayrıca beyan ederim. (07/01/2019)

Tezi Hazırlayan Öğrencinin Adı ve Soyadı Adem GERLEGİZ İmzası

.…………

(5)

İÇİNDEKİLER

KISALTMALAR ... III

ÖNSÖZ ... 5

GİRİŞ ... 7

1. Araştırmanın konusu ve önemi ... 7

2. Araştırmanın amacı ve yöntemi ... 9

3. Ebussuûd Efendi’nin Hayatı ve Eserleri ... 11

3.1. Hayatı ... 11

3.1.3. Bulunduğu görevler ... 14

3.2. İlmi Şaysiyeti ve Eserleri ... 16

BİRİNCİ BÖLÜM ... 24

EBUSSUÛD EFENDİ’NİN KUR’AN’I KUR’AN’LA TEFSİRİNDE ANLAMSAL İLİŞKİ KURDUĞU UNSURLAR VE ÖZELLİKLERİ ... 24

1.1. Ayetleri Açıklamada Konu Olan Unsurlar ... 24

1.1.1 Kelime ... 24

1.1.2. Cümle ... 37

1.2. Ayetleri Açıklamada Konu Olan Unsurların Özellikleri ... 40

1.2.1. Konu Benzerliği ... 41

1.2.2. Anlam Benzerliği ... 46

1.2.3. İfade/Anlatım Benzerliği ... 50

1.2.4. Amaç Benzerliği ... 54

1.2.5. Üslup Benzerliği ... 59

1.2.6. Durum Benzerliği ... 64

1.2.7. İfade Özdeşliği ... 66

1.2.8. Türdeşlik ... 69

1.2.9. Eş Anlamlılık ... 73

1.2.10. Zıt Anlamlılık ... 75

1.2.11. Eş Seslilik ... 76

1.2.12. Anlamı Teyit Etme ... 80

1.2.13. Anlamsal İçiçelik (Tedahul) ... 84

İKİNCİ BÖLÜM ... 86

EBUSSUÛD EFENDİ’NİN KUR’AN’I KUR’AN’LA TEFSİRİNDE KULLANDIĞI AÇIKLAMA BİÇİMLERİ ... 86

2.1. Uzlaştırma (Muşkili Çözme) ... 86

2.2. Mucmeli Beyan ... 90

2.3. Mubhematı Açıklama ... 95

(6)

2.4. Tahsis ... 98

2.5. Takyid ... 101

2.6. Nesh ... 104

2.7. Örneklendirme ... 109

2.8. Gerekçelendirme ... 114

2.9. Anlamı Netleştirme ... 116

2.10. Kendi Görüşünü Destekleme ... 118

2.11. Hükmü Açıklama ... 123

2.12. Dolaylı Katkı Sağlama ... 128

2.13. Zorlamalı İlişkilendirme ... 131

2.14. Ayetleri İlişkilendirme ... 136

2.15. Mantık Yürütme ... 140

2.16. Maksûdu Belirleme ... 143

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ... 148

EBUSSUÛD EFENDİ’NİN KUR’AN’I KUR’AN’LA TEFSİRİNDE KULLANDIĞI YARDIMCI UNSURLAR ... 148

3.1. Dilsel Araçlar ... 148

3.2. Kıraat Farklılıkları ... 161

3.3. Tarihsel Araçlar (Esbab-ı Nüzul) ... 163

3.4. Metinsel Bağlam (Siyak-Sibak) ... 167

SONUÇ ... 172

KAYNAKÇA ... 175

ÖZET ... 181

SUMMARY ... 182

(7)

KISALTMALAR a.g.e. : Adı geçen eser

a.g.md. : Adı geçen madde

a.g.mkl. : Adı geçen makale

a.g.tz. : Adı geçen tez

as. : Aleyhisselam

AÜ. : Ankara Üniversitesi

b. : İbn/bin

bkz. : Bakınız

c. : Cilt

cc : Celle Celâlüh

çev. : Çeviren

Hz. : Hazreti

Ktp. : Kütüphanesi

MÜİF : Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi

nr. : Numarası

nşr. : Neşreden

ö. : Ölüm tarihi

s. : Sayfa

(8)

s.a.s : Sallallahu Aleyhi ve Sellem

sy. : Sayı

TDK : Türk Dil Kurumu

TDV : Türkiye Diyanet Vakfı

Terc. : Tercüme eden

Thk. : Tahkik

Ths. : Tarihsiz

Tz. : Tez

vb. : Ve benzeri

vr. : Varak

Yay. : Yayınları

(9)

ÖNSÖZ

Kur’an tefsirinde kullanılan yöntemlerden biri de Kur’ân’ın Kur’ân ile tefsiridir.

Kur’ân’ın anlaşılabilmesini sağlayacak kaynakların en başında hiç şüphesiz Kur’an’ın bizzat kendisi yer almaktadır. Bu sebeple Kur’ân’ın Kur’ân’la tefsiri konusu, Kur’ân’ın doğru anlaşılması bakımından büyük bir öneme sahiptir.

Şimdiye kadar bu konuya dair yapılan araştırmalar, genelde müfessirlerin Kur’an’ı tefsir etme metodu incelenirken bir başlık altında kısaca değinilmesinden ibaret kalmıştır. Aynı şekilde Ebussuûd Efendi’nin tefsir metoduyla ilgili yapılan çalışmada da bu konuya kısaca yer verilmiş ve Müellifin sıkça kullandığı Kur’an ayetlerini başka ayetlerle tefsir etme metodunu bir yöntem olarak nasıl uyguladığıyla ilgili detaylı ve özel bir çalışma yapılmadığı gibi bu konuyu içeren herhangi bir araştırma da mevcut değildir.

Bununla birlikte her ne kadar İrşâd’ül-Akli’s-Selîm üzerinde kaleme alınmış belli bazı çalışmalar bulunsa da Arap dünyasında ve Orta Doğuda çok rağbet gören ve itibar edilen Türk asıllı bir Müellifin yazdığı bir tefsir için ülkemizde yapılan bu çalışmalar oldukça azdır.

Zikredilen bu nedenlerle, Kur’an ayetlerinin pek çok yönden incelendiği, ayetlerin ayrıntılı bir biçimde açıklandığı bu eserde, Kur’ân’ın Kur’ân ile tefsiri konusunun nasıl ele alındığını incelemeyi ve buna dair ayetlerin tahlilini gerekli gördük. Ayrıca “Ebussuûd Efendi’nin Kur’ân’ı Kur’ân’la Tefsiri” konusunu seçerken İrşad’ül-Akli’s-Selim’in farklı yönlerden ele alınarak irdelenmesine ve böylelikle Ebussuûd Efendi’nin tefsir tarihindeki hakettiği yeri bulmasına katkı sağlamayı amaçladık.

Üç bölümden oluşan çalışmamızın giriş kısmında çalışmamızın konusu, önemi, amacı ve yöntemleri ile Ebussuûd Efendi’nin hayatı, ilmi şahsiyeti ve eserleri üzerinde durulmuştur. Bu çerçevede onun doğumu ve ailesi, eğitimi, bulunduğu görevler, vefatı

(10)

ve ilmi şahsiyeti ele alınmış ve eserlerinden bahsedilmiştir. Birinci bölümde, Ebussuûd Efendi’nin Kur’ân’ı Kur’ân’la tefsirinde anlamsal ilişki kurduğu unsurlar ve bu unsurların özelliklerine yer verilmiştir. İkinci bölümde, Ebussuûd Efendi’nin Kur’ân’ı Kur’ân ile tefsir ederken kullandığı açıklama biçimlerinin neler olduğu örnekleriyle ortaya konmaya çalışılmıştır. Üçüncü bölümde Ebussuûd Efendi’nin Kur’an’ı Kur’an’la tefsirde kullandığı yardımcı unsurlar açıklanmıştır. Sonuç kısmında da çalışmamızdan elde edilen sonuçlar değerlendirilmiştir. Böylece Ebussuûd Efendi’nin tefsirinde sıkça kullandığı Kur’ân’ı Kur’ân ile tefsir yönteminin yakından tanınmasına çalışılmıştır. Tez yazım aşamasında yararlandığımız kaynaklar ise kaynakça bölümünde zikredilmiştir.

Tez konusunun belirlenmesi ve tamamlanıncaya kadar çalışmanın her aşamasında gösterdiği ilgi, verdiği destek ve anlayışlı tutumundan dolayı tez danışmanım, saygıdeğer hocam Sayın Prof. Dr. Halis ALBAYRAK Beyefendiye, çalışmayı takip ederek tezle ilgili her konuda yardımlarını esirgemeyen değerli hocalarım Prof. Dr. Mesut OKUMUŞ ve Prof. Dr. Nahide BOZKURT’a ve tez yazım süresince gösterdikleri hoşgörü ve fedakârlık ile destekleyici ve sabırlı tutumları sebebiyle sevgili eşime ve çocuklarıma şükranlarımı arz ediyorum.

(11)

GİRİŞ 1. Araştırmanın konusu ve önemi

Araştırmanın konusu, Ebussuud Efendi’nin Kur’an’ı Kur’an’la tefsir ettiği ayetlerin tespitini yaparak onun sözü edilen bu ayetler hakkındaki yorum yöntemini ve kısmen de olsa müfessir ayetle müfesser ayet arasındaki kronolojik ilişkiyi ortaya koymaktır. Kur’an ayetlerinin pek çok yönden irdelendiği, ayetlerin tafsilatlı bir şekilde açıklandığı, rivayete de önem veren bir dirayet tefsiri olan İrşad’ül-Akli’s- Selim’de Kur’ân’ın Kur’ân’la tefsiri konusunun nasıl ele alındığını incelemenin bilimsel açıdan tefsire sağlayacağı katkı göz önünde bulundurularak böyle bir konu seçilmiştir.

Osmanlı döneminde, özellikle de Kanuni döneminde şeyhülislamlık gibi önemli bir görevi yürüten ve Osmanlı döneminde verilen fetvaların en mühim mümessili olan Ebussuûd Efendi’nin, İrşâd’ül Akli’s-Selîm isimli bu tefsiri, İslam âleminde, özellikle de Orta Doğu’da çok itibar gören bir tefsir olduğu halde, memleketimizde yeterince ilgi görmeyen ve üzerinde çok fazla araştırma yapılmayan bir eserdir.

Sözü edilen bu tefsirle ilgili yapılan araştırmalardan birisi Abdullah AYDEMİR’in “Büyük Türk Bilgini Şeyhulislam Ebussuûd Efendi ve Tefsirdeki Metodu” isimli çalışmasıdır. Bu çalışmada Müfessirin, tefsirindeki metodu genel olarak ele alındığı için Kur’an’ın kendi bütünlüğü içerisinde anlaşılmasıyla, yani Kur’ân’ı Kur’ân’la tefsiriyle ilgili ayrıntıya yer verilememiş ve bu konudaki açıklama birkaç örnekten ibaret olmuştur.

Ebussuûd Efendi’nin tefsiri üzerine yapılan bir diğer araştırma Kadir TAŞPINAR’a ait “Ebussuûd Efendi’nin İrşâdü’l-Akli’s-Selîm Adlı Tefsirinde Kıraat Olgusu” isimli doktora çalışmasıdır. Bu çalışmada, Ebussuud Efendi'nin, tefsirindeki kıraat olgusu ve kıraat tasavvuru ortaya konulmaya çalışılmış ve bu bağlamda müellifin kıraatteki kaynakları ile kıraatleri ifadelendirme biçimi ele alınmıştır.

(12)

İrşâdü'l-Akli's-Selîm’le ilgili ortaya konulan bir diğer araştırma Durmuş ARSLAN’a ait “Ebussuûd Tefsiri’nde Kur’ân İlimleri” isimli doktora çalışmasıdır. Bu çalışmada Ebussuûd Efendi’nin, tefsirinde Kur'ân İlimleri'ne ne ölçüde yer verdiği ve onun bu konudaki fikirleri ve bu konuya yaklaşımı ele alınıp değerlendirilmiştir.

Araştıma konumuz olan eserle ilgili yapılan başka bir çalışma da Aykut AVCI’ya ait “Ebussuûd Efendi’nin Ahkam Ayetlerini Yorum Metodu” isimli yüksek lisans çalışmasıdır. Bu çalışmada Ebussuûd Efendi’nin, tefsirindeki ahkâm ayetlerine yaklaşım tarzı belirlenmeye çalışılmış ve bu çerçevede Ebussuûd Efendi'nin ilk beş surede ahkâm ayetlerine getirdiği yorumlara yer verilmiştir.

Mustafa ÖZİPEK’e ait “Ebussuûd Tefsirinde Cihad Kavramı” isimli yüksek lisans çalışmasında ise Ebussuûd Efendi’nin, tefsirinde, cihada bakışı, cihad konusunun geçtiği ayetlerle ilgili yorumu ve bu konudaki düşüncelerinin ve yorumunun, şeyhülislamlık döneminde ve diğer zamanlarda vermiş olduğu fetvalara ne derece yansıdığı belirlenmeye çalışılmıştır.

Ebussuûd Efendi’nin tefsiri üzerine yapılmış yabancı çalışmalar da vardır, Bedriyye binti Salih b. Gadûn’a ait “ed-Dahîl fî Tefsiri Ebi’s-Suûd el-Müsemma bi İrşâd’il Akli’s-Selîm ilâ Mezâya’l-Kitabi’l-Kerim” isimli yüksek lisans çalışması bunlardan biridir. Bu araştırmada da tefsirin başından Tevbe suresinin sonuna kadar olan kısmında Ebussuûd Efendi’nin başka eserlerden yaptığı alıntılar konu edilmiştir.

Görüldüğü gibi Ebussuûd Efendi’nin “İrşâd’ül-Akli’s-Selîm ilâ Mezâye’l- Kitâb’il-Kerîm” isimli tefsirinde, Kur’an ayetlerinin çoğunluğu bir başka ayetle ilişkilendirilmesine, başka bir deyişle Kur’an’ın Kur’an’la tefsirine büyük önem verilmesine rağmen mezkur eser üzerinde bu konunun ele alındığı bir çalışma yapılmamıştır. Bu nedenle, sözü edilen eserde Kur’ân’ın Kur’ân’la tefsiri konusunun nasıl ele alındığının ve buna dair ayetlerin tahlilinin sistemli bir şekilde tetkik edilmesi gerektiği kanaatine varılmıştır.

(13)

Ebussuûd Efendi’nin Kur’ân’ı Kur’ân’la tefsir yönteminin konu edildiği bu çalışmada öncelikle Müfessirin ayeti ayetle açıklarken anlamsal ilişki kurduğu unsurlar tespit edilecek, sonrasında ayetleri açıklamada konu olan bu unsurların özellikleri zikredilecek, daha sonra da Müellifin Kur’an’ı Kur’an’la tefsirinde kullandığı açıklama biçimleri ile yardımcı unsurlara yer verilecektir.

Ebussuûd Efendi’nin tefsirinde, Kur’ân’ı Kur’ân’la tefsire önem vermesi ve bu bağlamda Kur’an ayetlerini tefsir ederken çoğunlukla tefsirini yaptığı ayeti bir başka ayetle ilişkilendirmesi “Ebussuûd Efendi’nin Kur’an’ı Kur’an’la Tefsiri” konusunu seçmemizde önemli bir etken olmuştur. Dolayısıyla araştırmamız, tefsir tarihinin özellikle de Osmanlı döneminin seçkin simalarından olan Ebussuûd Efendi’nin tefsirindeki, Kur’an’ı Kur’an’la tefsir metodunu ortaya koyması bakımından önem taşımaktadır.

2. Araştırmanın amacı ve yöntemi

Kur’an ayetleri tefsir edilirken birçok ayetin yine Kur’an’ın bizzat kendisiyle tefsir edildiği ve her müfessirin de Kur’ân’ın Kur’ân’la tefsiri olgusunu tefsirinde farklı bir tarzda ele aldığı bilinen bir gerçektir. Yaptığımız ön araştırmayla Ebussuûd Efendi’nin de Kur’an’ı Kur’an’la tefsir konusunda kendine özgü bir yaklaşımının olduğunu gördük ve buna bağlı olarak, Kur’an’ın Kur’an’la tefsiri konusunun Ebussuud Efendi’nin tefsiri İrşâd’ül-Akli’s-Selîm ilâ Mezâye’l-Kitâb’il-Kerîm örneğinde uygulanış biçimini ortaya koymayı amaçladık.

“Kur’an’ın Kur’anla Tefsiri” konusuna dair bundan önce bir takım çalışmalar yapıldığından tezimizi Ebussuûd Efendi’nin tefsiriyle sınırlı tuttuk. Çalışma alanımız Ebussuud Efendi’nin, tefsirinde Kur’an’ın Kur’anla Tefsiri konusunu ne ölçüde ele aldığı hususunun ve bu konudaki yorum yönteminin incelenmesini kapsayacaktır.

(14)

Tezimizin konusu “Ebussuûd Efendi’nin Kur’ân’ı Kur’ân’la Tefsiri” olduğu için araştırmada asıl kaynağımız Ebussuûd Efendi’nin İrşâd’ül-Akli’s-Selîm ilâ Mezâye’l-Kitâb’il-Kerîm isimli tefsiri olacaktır. Tezde, sözü edilen tefsirin Beyrut baskısı esas alınmış ve gerektiğinde Ali Akın tarafından yapılan tercümesinden de istifade edilmiştir. Ayrıca konu hakkında fikir edinebilmek adına Kur’an’ın Kur’an’la tefsiri ile ilgili yazılmış eser, deneme ve makaleler incelenerek tezin oluşturulmasında bunlardan da faydalanılmıştır. Tezde, ilgili yerlerde zikredilen ayetlerin mealleri için de genelde, Müellifin öngördüğü meallerin yanında, Diyanet İşleri Başkanlığı ve Türkiye Diyanet Vakfı Kur’an-ı Kerim meallerinden alıntılara yer verilmiştir.

Çalışmamızda kullandığımız kavramları açıklamak için Türkçe ve Arapça sözlüklerden, klasik eserlerden ve Arapça dilbilgisi eserlerinden yararlandık. Ayrıca bazı kavramların açıklanmasında Tük Dil Kurumu’nun resmi web sitesindeki Türkçe sözlükten de istifade ettik.

Konumuzu araştırırken, öncelikle Ebussuud Efendi’nin söz konusu tefsirini baştan sona tarayarak Kur’an’ın Kur’anla tefsir edildiği ayetleri tespit ettik. Sonrasında bu ayetleri içeriklerine göre sınıflandırdık ve çok fazla sayıdaki bu örnekleri, konuyu uzatmamak adına, mümkün olduğunca asgariye indirirek ilgili başlıkların altına yerleştirdik. Ayrıca her başlık altındaki belli bir örneğin müfessir ayetiyle müfesser ayetinin ilişkisini nüzul sıraları açısından ele aldık. Nüzul sırasını tercih etmemizin en büyük sebebi, tefsir eden ayetin tefsir edilen ayetten önce mi yoksa sonra mı nazil olduğu hususunu belirleyebilmektir.

Araştırmamızdaki hareket noktamız, “Ebussuûd Efendi, tefsirinde ayetleri ayetlerle ilişkilendirirken nasıl bir usul takip etmiştir?” sorusu olmuştur. Ancak tezimizin ana konusuna geçmeden önce konumuz Ebussuûd Efendi’nin tefsiri olduğu için giriş kısmında Müellifin hayatı, ilmi şahsiyeti ve eserlerinden bahsettik. Birinci bölümde Müfessirin ayeti ayetle açıklarken anlamsal ilişki kurduğu unsurlar ve

(15)

ayetleri açıklamada konu olan bu unsurların özelliklerine yer verdik, ikinci bölümde Ebussuûd Efendi’nin Kur’an’ı Kur’an’la tefsirinde kullandığı açıklama biçimlerini zikrettik ve üçüncü bölümde ise Müellifin Kur’an’ı Kur’an’la tefsirinde kullandığı yardımcı unsurları ele aldık.

Tezimizde takip ettiğimiz bu planın teşekkülünde Halis ALBAYRAK’ın

“Kur’an’nın Bütünlüğü Üzerine-Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri” isimli kitabı başta olmak üzere, Niyazali ARİPOV’un “Tefsîr-i Kebîr’de Kur’ân’ın Kur’ân’la Tefsiri”

ve Ali KARATAŞ’ın “Maturidi’nin Te’vilâtü’l-Kur’ân’ında Kur’an’ı Kur’an’la Tefsir” isimli doktora tezlerinden faydalandık.

3. Ebussuûd Efendi’nin Hayatı ve Eserleri

Ebussuûd Efendi, Osmanlı devletinin önde gelen ilim adamlarından birisir. İlmi yetkinliği sebebiyle çağdaşı olan ilim adamlarının sevgisini ve saygısını kazandığı gibi İslam âlemince de takdîr edilmiştir. Bu özelliğinden dolayı Osmanlı döneminde önemli görevler üstlenmiş olan Ebussuûd Efendi’nin hayatı ve eserleri şu şekildedir:

3.1. Hayatı

3.1.1. Doğumu ve Ailesi

Tam ismi Muhammet b. Muhammet Mustafa el-İskilibî el-Imâdî olan Ebussuûd Efendi, rivayetlere göre miladî 1490 yılında, bir görüşe göre Çorum’un İskilip1 beldesinde, diğer bir görüşe göre ise İstanbul’un Meteris (Metris, Müderris) köyünde dünyaya gelmiştir. Ancak tercih edilen görüş İstanbul’da doğmuş olmasıdır. Diğer taraftan, Ebussuûd Efendi’nin kullandığı “İmâdî” nisbesi, İskilip’in İmâd köyünde doğmuş olabileceği ihtimalini de göstermektedir.2

1 Abdullah Aydemir, Büyük Türk Bilgini Ebussuud Efendi ve Tefsirdeki Metodu, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara 1968, s. 2.

2 Ahmet Akgündüz, “Ebussuûd Efendi”, TDV İslam Ansiklopedisi, İstanbul, 1994, c. 10, s. 365

(16)

Müftilenâm, Şeyhülislâm, Sultânü’l-müfessirîn, Hâtimetü’l-Müfessirîn, Muallim-i sânî, Allâme-i kül, Hoca Çelebi, Ebû Hanîfe-i Sânî unvanlarıyla anılan Ebussuûd Efendi’nin tefsirinin mukaddimesinde kendisinden Ebussuûd Muhammed şeklinde bahsetmesinden ve hukuki kararları ve fetvaları bu isimle imzalamasından3 hareketle asıl adının Muhammed, künyesinin veya lakabının Ebussuûd olduğu anlaşılmaktadır. O’nun bu lakap veya künyeyi niçin aldığı hakkında pek bilgi bulunmamaktadır.4

“Ebussuûd” kelimesi aslında Arapça bir kelimedir. Ancak Türklerde de Araplarda olduğu gibi isim olarak kullanılmıştır. Künye şeklinde kullanıldığı da vakidir.5

Babası, Şeyh Yavsi Muhyiddin Muhammet el-İskilibî, annesi, Sultan Hatun’dur.

Babası, Sultan II. Bayezit’le olan özel ilişkisinden dolayı “Hünkâr Şeyhi” diye de tanınmaktadır. Annesi Sultan Hatun, Mecdi Efendi ve Ayderûsî’nin ifadesine göre Ali Kuşçu’nun kız kardeşi, Âlî ve Atâî’nin beyanına göre ise Ali Kuşçu’nun kızı, Ebussuûd Efendi’nin dedesi olan Mustafa el-Imad de Ali Kuşçu’nun kardeşidir.

Mustafa el-Imad bazı kaynaklarda Ebussuûd Efendi’nin babası olarak gösterilse de bu doğru değildir.6 Şeyhülislâm Ebussuûd Efendi, Müeyyedzâde’nin kızı Zeyneb Hatun ile evlenmiştir.7 Ebussuûd Efendi’nin Mehmet, Ahmet ve Mustafa adında üç oğlu ile Kerime, Rahime ve Hatice isminde üç kızı olmuştur.8

Ebussuûd Efendi’nin en büyük oğlu Mehmed Çelebi, 1525 yılında doğdu. 1551 yılında 26 yaşında Sahn-ı Seman’da müderrisliğe başlayan Mehmed Çelebi, 1560 yılında devletin kıdemli makamlarından olan Şam kadılığına terfi etti. Daha sonra bu

3 Colin Imber, Şeriattan Kanuna Ebussuûd ve Osmanlı’da İslami Hukuk, (çev. Murteza Bedir), Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul 2004, s. 13.

4 Ahmet Akgündüz, a.g.md., c. 10, s. 365.

5 Kâtip Çelebî, Keşf’uz-zunûn an esâmi’l-kütübi ve’l-fünûn, İstanbul, 1972, c. 1, s. 371, 379, 577.

6 Ahmet Akgündüz, a.g.md., c. 10, s. 365.

7 Şemsettin Sami, Kâmûsu’l-A’lâm, İstanbul, 1306, c. 1, s. 722.

8 Ahmet Akgündüz, a.g.md., c. 10, s. 366.

(17)

görevinden azledilen Mehmed Çelebi, 1563 yılında genç sayılabilecek yaşta Halep kadısıyken vefat etti.9

Mehmed Çelebi’nin diğer erkek kardeşi Şemseddin Ahmed, 1540 yılında doğmuştur. Biyografi yazarlarından Taşköprüzade’nin öğrencisi olan Şemseddin Ahmed, 17 yaşındayken saray damadı Rüstem Paşa’nın medresesinde günlük elli akçe ile müderris oldu. Kendisinin sarhoş edici madde kullandığı söylenen Şemseddin, kardeşi gibi babası hayattayken 30 yaşında yani 1569 yılında vefat etmiştir.10

Mustafa, 1558 yılında babası 70 yaşındayken dünyaya gelmiştir. İlk hocası babasıdır. Daha sonra 1574 yılında babasının hatırına Sahn-ı Seman medresesine müderris olmuştur. Selanik, Bursa ve Galata ve İstanbul kadılığı yapan Mustafa Efendi, 1594 yılında Anadolu, 1598 yılında ise Rumeli kazaskerliğine kadar terfi etmiştir. Mustafa Çelebi, usûl-i fıkıhta kuvvetli bir kişi olup, bunu Dürer’e yazdığı haşiyelerle ispatlamıştır. Ayrıca hat sanatında mahir olduğu söylenmektedir. Mustafa Çelebi, 43 yaşında yani 1599 yılında vefat etmiş olup, babasının yanında medfundur.

Ebussuûd Efendi’nin bu üç oğlu dışında Mahmud Çelebi adında bir oğlu daha olduğu bilinmekte fakat hakkında pek bilgi bulunmamaktadır.11

Ebussuûd Efendi’nin soyu küçük oğlu Mustafa Çelebi ile devam etmiştir. 19.

yüzyılın ortalarına kadar on batın halinde soyu devam eden bu aile Hoca Sâdeddin, Karaçelebîzâde Abdülaziz, Babaî ve Bosnalı İsa Efendilerle akrabalık bağı kurmuştur.

Hatta İsa Efendi ile olan akrabalığından dolayı daha sonraları Ebussuûd ailesi İsâzâdeler olarak isimlendirilmiştir. Ebussuûd ailesinin en son halkalarından biri de onuncu batından torun olan hattat Vahdetî Efendi’nin eşi Ayşe Sıddîka Hanım’dır.12

9 Colin Imber, a.g.e., s. 23.

10 Colin Imber, a.g.e., s. 23.

11 Abdullah Aydemir, a.g.e., s. 19.

12 Ahmet Akgündüz, a.g.md., c. 10, s. 366.

(18)

3.1.2. Eğitimi

Ebussuûd Efendi ilk tahsilini babasında yapmıştır.13 Haşiye-i Tecrîd-i Şerifiyye isimli eseri bütün haşiyeleriyle beraber, Şerh-i Miftah (iki dafa) ve Şerh-i Mevâkıf isimli eserleri başından sonuna kadar tahkik ve i’kan üzere babasıyla okumuş;

Miftâhu’l-Ulûm isimli eserin metnini de hıfzetmiştir.14 Babasından böyle kuvvetli bir tahsil gören Ebussuûd Efendi, bununla yetinmeyerek Müeyyed-Zade Abdurrahman Efendi, Mevlâna Seyyidi Karamâni ve Kemal Paşa-Zâde gibi bilginlerden de dersler aldı.15 Kısa zamanda zekâ ve irfanıyla parlayıp şöhreti ilim muhitlerinde yayılan Ebussuûd Efendi, Sultan İkinci Bayezid’in dikkatini çekmiş, bu sebeple kendisine günlük 30 akçe olarak öğrenim bursu (Çelebi Ulûfesi) verilmiştir.16

3.1.3. Bulunduğu görevler

Ebussuûd Efendi, eğitim hayatını tamamlamasının ardından görev hayatına başlamış ve kısa zamanda döneminin en yüksek ilmi payelerine erişmiştir. Ebussuûd Efendi, tahsil hayatından sonra ilk olarak 26 yaşındayken 1516 yılında, Yavuz Sultan Selim devrinde, Çankırı Medresesine tayin edilmiş, ancak bu Medreseye gitmekte tereddüt gösterince İnegöl İshak Paşa Medresesi’ne tayin edilerek ilk hocalık görevine burada başlamıştır. Bu Medresede görev süresi dolunca ertesi yıl Davud Paşa Medresesi’ne, bir sonraki yıl Mahmut Paşa Medresesi’ne, 1525 senesinde de Vezir Mustafa Paşa tarafından Gebze’de yaptırılan Medrese’ye tayin edilmiştir. Ebussuûd Efendi bundan bir yıl sonra Bursa’da bulunan Sultaniye Medresesi’ne layık görülmüş, 1528 senesinde de Medâris-i Semaniye’den Müftü Medresesi’ne müderris olarak tayin edilmiştir. Bu vazifeyi beş yıl yaptıktan sonra da önce Bursa Kadılığı, 1533 senesinde

13 Bursalı Mehmet Tahir, Osmanlı Müellifleri, İstanbul, Ths., c. 1, s. 306.

14 Abdullah Aydemir, a.g.e., s. 7.

15 Ertuğrul Düzdağ, Şeyhülislam Ebussuud Efendi Fetvaları Işığında 16. Asır Türk Hayatı, Enderun Kitabevi, İstanbul, 1983, s. 22.

16 Şemsettin Sami, a.g.e., c. 1, s. 722; Abdullah Aydemir, a.g.e., s. 5.

(19)

ise İstanbul Kadılığı görevi verilmiştir. Anadolu Kazaskeri Kadri Efendi ve Rumeli Kazaskeri Muhyiddin Efendi’nin, korku seferi sırasında, maktûl İbrahim Paşa hakkındaki konuşmaları üzerine her ikisini de görevden alan Padişah, 1537 senesinde, Ebussuûd Efendi’yi Rumeli Kazaskerliği’ne getirmiştir. Bu görevi devralır almaz sefere katılan Ebussuûd Efendi, Kara Boğdan, Budin ve Estergon seferlerinde padişahla beraber bulunmuş ve Budin’in fethinin arkasından ilk Cuma namazını kıldırmıştır. Ebussuûd Efendi, Rumeli Kazaskerliği görevini sekiz yıl yürüttükten sonra 1545 yılında Fenârizâde’nin yerine Şeyhülislam oldu.17 Hicri hesapla tam 30 yıl bu makamda kaldıktan sonra 87 yaşında vefat etti.18

3.1.4. Vefatı

Ebussuûd Efendi’nin vefatıyla ilgili 982/1574, 984/1576 ve 987/1579 şeklinde farklı tarihler zikredilmektedir. Neredeyse o zamanın bütün ilim adamlarının ve devlet erkânının katıldığı cenazesi İstanbul’daki Fatih Sultan Mehmet Camiinden kaldırılmış ve Hz. Ebû Eyyûb el-Ensârî’nin civarında yaptırdığı medreseye ait alana defnedilmiştir. Cenaze namazını Muhaşşî Sinan Efendi (ö. 986/1578) kıldırmıştır.19 Vefatı İslam âlemi’nde çok büyük bir üzüntüyle karşılanmış ki Haremeyn âlimleri ve Müslümanlar Medine’de ve Mekke’de gıyâbi cenaze namazı kılıp dua etmişlerdir.20 Vefatı sırasında çocuklarından sadece Mustafa Çelebi hayattaydı.21

17 Ahmet Akgündüz, a.g.md., c. 10, s. 365.

18 Abdullah Aydemir, a.g.e., s. 12.

19 Nev’îzâde Atâî, Hadâiku’l-Hadâik, İstanbul, 1989, c. 2, s. 185.

20 Nev’îzâde Atâî, a.g.e., c. 2, s. 185.

21 Abdullah Aydemir, a.g.e., s. 16.

(20)

3.2. İlmi Şaysiyeti ve Eserleri 3.2.1. İlmi Şahsiyeti

Osmanlı İmparatorluğu’nun en haşmetli devrinde yetişen ve “Hoca Çelebi”

namıyla anılıp ilmi kişiliğiyle ön plana çıkan Ebussuûd Efendi, muasırları tarafından çok övülmüş, namına kasideler yazılmış, methiyeler düzenlenmiş, edebi kudreti tefsiri ve fıkıhtaki üstünlüğü ile ün salmıştır. Bundan dolayıdır ki döneminden bu yana

“İkinci Ebu Hanife” ve “Müfti’s-Sekaleyn” gibi isimlerle anılagelmiştir.22

Ebussuûd Efendi, ilim ve fazilet bakımından dönemin yöneticileri nezdinde önemli bir yeri olmakla birlikte siyasi işlerle pek ilgilenmemiştir. Kanunî’ye karşı yerine göre nüktedan, yerine göre de izzetli davranarak ilminin yüceliğini korumasını bilmiş ve doğru bildiğini söylemekten çekinmemiştir. Mesela, Ayasofya vakıfları kiracılarının, gelirlerin zaten giderlerden fazla olduğunu söyleyerek kira bedellerini ecr-i misle yükseltmekten kaçınıp durumu padişaha arz etmeleri, padişahın da meşveretten sonra vakıf kiracıları lehine karar çıkarması üzerine Ebussuûd Efendi;

“Olmaz! Emr-i Sultânî ile nâmeşrû nesne meşrû olmaz; haram olan nesne helal olmak yokdur.” diyerek gerektiği yerde padişahın uygulamalarını tasvip etmediğini açıkça belirtmiştir.23

Hayatını ilme adayan Ebussuûd Efendi, sahip olduğu bilgiyi başkalarıyla paylaşmaktan da geri durmamış ve bu bağlamda döneminde birçok talebe yetiştirmiş, özellikle II. Selim, III. Murad ve III. Mehmed devirlerinde yetişen ilim adamlarına hocalık yapmıştır. Malûlzâde Seyyid Mehmed, Abdulkâdir Şeyhî, Bostanzade Mehmet, Sun’ullâh Efendi, Bustanzade Mustafa, Hâce-i Sultânî Atâullah, Kınalızâde Hasan, Ali Cemâli Efendi’nin oğlu Fudayl Efendi ve Şair Bâkî gibi nice talebeleri ilim dünyasına kazandırmıştır.24

22 Abdullah Aydemir, a.g.e., s. 34-35.

23 Ahmet Akgündüz, a.g.md., s. 367.

24 Abdullah Aydemir, a.g.e., s. 39-40.

(21)

Eskiden çok çalışan ve başını kitaptan kaldırmayan bir kimseye çalışkanlığını ifade ve takdir etmek için “Ebussuûd torunu musun?” derlermiş.25 Halk arasında kalıplaşmış bir ifade haline gelen bu söz de Osmanlı tarihinin yetiştirdiği en önemli şahsiyetlerden biri olan Ebussuûd Efendi’nin ilmi kişiliğini ortaya koyması bakımından önemlidir.

3.2.2. Eserleri

3.2.2.1. Tefsir Alanındaki Eserleri

Osmanlı döneminde, daha önce yazılmış tefsirlerden bağımsız müstakil olarak tefsir yazan âlimlerin sayısı azdır. Âlimler, çoğunlukla kendilerinden önce yazılmış eserlere haşiye ve ta’lika yazmışlardır. Tezimize konu edindiğimiz Ebussuûd Efendi’nin İrşâd’ül-Akli’s-Selîm ilâ Mezâye’l-Kitâb’il-Kerîm adlı eseri Osmanlı döneminde kaleme alınmış az sayıdaki tefsirlerden biridir. Türkiye’deki kütüphanelerde çok sayıda yazma nüshası bulunan bu eserin, farklı zamanlarda üç, beş, sekiz ve dokuz cilt olarak basımı yapılmıştır.

Ebussuûd Efendi’nin müderrisliği sırasında bayram tatilleri dışında sürekli derslerine devam ettiği, şeyhülislamlığı zamanında da neredeyse her gün oldukça fazla sayıda fetva vermesiyle şöhret bulduğu rivayet edilir.26

Zemahşeri (ö. 538/1144), Fahruddin er-Razi (ö. 606/1210) ve el-Beydâvî’nin (ö.

691/1292) eserlerini kaynak olarak kullanıp onlardan istifade ederek kaleme aldığı bu eserinde, Ebussuûd Efendi, tefsir alanında otorite olarak görülen bu müfessirlere isim zikretmeden tenkitler yönelterek onların tezlerini çürütmüş ve çok sayıda tercihte bulunmuştur. Ebussuûd Efendi’nin ismini ebedileştiren ve şöhretini dünyaya yayan amillerin başında yazmış olduğu tefsiri gelmektedir. Bu ve buna benzer özellikleri

25 Abdullah Aydemir, a.g.e., s. 40.

26 Ahmet Akgündüz, a.g.md., s. 366.

(22)

sebebiyle sözü edilen bu tefsir, birçok ülkenin üniversitelerinde ders kitabı olarak okutulmakta ve önerilen temel eserler arasında yer almaktadır.27

Ebussuûd Efendi'nin, Kur’ân-ı Kerîm'in tamamını tefsir etmesinin yanı sıra bazı surelerle ilgili müstakil olarak yazdığı risaleler de mevcuttur.

Carl Brokelmann, Ebussuûd Efendi’ye Tefsîr’u Sûrati’l-Mülk, Tefsîr-u Sûrati’l- Bakara ve Tefsîru’l-Kehf isimleriyle eserler nisbet etmiş olsa da bu eserlerin Ebussuûd Efendi’ye ait olduğuna dair henüz bir bilgiye rastlanmamıştır. Bunlarla beraber, Ebussuûd Efendi’ye farklı kaynakalarda, Tefsîr-u Sûrati’l-Fâtiha ve Tefsîr-u Sûrati’l- Bakara isimli tefsirle ilgili daha başka risaleler nisbet edilmekte, ancak bunların genel olarak İrşâdü’l Akli’s-Selîm’den alıntı olduğu anlaşılmaktadır. Bazı kaynaklarda, Süleymaniye Kütüphanesi’nden bulunan Mu’minûn, Nûr, Furkan ve Şuara surelerine ait tefsirler Ebussuûd Efendi’ye atfedilmiş olsa da yapılan araştırmalarda, sözü edilen bu risâlelerin ona ait olduğunu gösteren bir kayda rastlanmadığı gibi, tefsiriyle yani İrşâd’ül-Akli’s-Selîm’le yapılan karşılaştırmada da herhangi bir benzerlik bulunamamıştır.28

Ma’âkidu’t-Tarrâf fî Evveli Sûreti’l-Feth mine’l-Keşşâf isimli eser ise Ebussuûd Efendi’nin, Zemahşerî’nin el-Keşşâf adlı tefsirinden Fetih Sûresine yazmış olduğu haşiyedir. Eserin muhtelif yazmaları bulunmaktadır. 29

3.2.2.2. Hukuk Alanındaki Eserleri

İlmiye ve devlet teşkilatında uzun yıllar görev yapmış olan Ebussuûd Efendi, hem örfi ve pozitif hukukun şer’i hukuk gölgesinde gelişmesine katkı sağlamak hem de İslam hukukunun klasik devrine ait görüşleri yorumlayıp döneminin problemlerine

27 Abdullah Aydemir, a.g.e., s. 23; 89-109; 253-258.

28 Pehlül Düzenli, Osmanlı Hukukçusu Şeyhulislam Ebussuûd Efendi ve Fetvaları (yayınlanmamış doktora tezi) Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Konya, 2007, s. 48.

29 Hüseyin Nihal Atsız, İstanbul Kütüphanelerine Göre Ebussuûd Bibliyografyası, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul, 1967, s. 6-28.

(23)

çözüm getirmek suretiyle hukuk alanında önemli çalışmalar yapmış ve buna dair birçok eser kaleme almıştır.

Ebussuûd Efendi’nin fıkıhçılığı, fıkıhla ilgili eserlerinden çok, fetvâları ile öne çıkmıştır. Gerek fıkıh ve gerekse fetvâlarındaki fıkıhçılığını inceleyen yeterli bir çalışma bulunmamakla beraber, tabakât kitaplarında Ebussuûd Efendi’nin ashâb-ı tercîh [beşinci tabaka], meselelerde ictihad edip, tahric ve delilleri tercih ettiğini ifade edenlerin yanında, müctehid olup, tercîh, tahrîc ve mesâilde ictihatlarının bulunduğunu kaydedenler de olmuştur. Ebussuûd Efendi, müstakil bir fıkıh kitabı oluşturacak çapta fıkhın bütün konularıyla ilgili fetvâlar vermiş olmakla beraber, özel bir fıkıh kitabı yazmamıştır. Sebep olarak da, “Fetâvâ-yı Bezzâziye” gibi bir eser varken, fıkıh kitabı yazmaktan haya ederim.” dediği nakledilmiştir. Bununla beraber, fıkhın çeşitli konularında müstakil risâleler ve bazı eserlere haşiye ve talikleri olmuştur.30

a) Fetâvâ-yı Ebussuud Efendi: Hicri hesapla 30 yıl devam eden şeyhülislamlığı zamanında Ebussuûd Efendi’nin pek çok fetva verdiği ma’lumdur. Bu fetvalar bilahare derlenerek eser haline getirilmiştir.31 Bu fetva mecmuaları kendisi tarafından derlenmemiştir. Bu mecmualar, ilk olarak, daha kendisi hayattayken Buzenzade Mehmed ve fetva kâtibi Veli Yegan tarafından derlenerek fıkıh kitaplarındaki bablara göre tanzim edilmiştir. Ebussuûd Efendi’nin vefatından sonra ise Sultan 3. Murad zamanında fetvalarının derlendiği bilinmektedir.32

b) Arazi-yi Haraciyye ve Öşriyye Hakkında Kanun ve Fetvalar33: Kanunname, Kanun’ul-Muamelat adlarıyla da kaydedilen bu eser, Ebussuûd

30 Ayrıntılı bilgi için bkz. Pehlül Düzenli, “Şeyhulislam Ebussuûd Efendi: Bibliyografik Bir Değerlendirme”, Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, sy. 5, 2005, c. 3, s. 446-447.

31 Abdullah Aydemir, a.g.e., s. 26.

32 Colin Imber, a.g.e., s. 29.

33 Bilgi için bkz. Osmanlı Kanunnameleri, c. 4, s. 78-91.

(24)

Efendi'nin Osmanlı mîrî arazi hukukunun temelini teşkil eden on kadar uzun fetvası veya bu fetvaların mukaddimesini teşkil ettiği “kanun-ı cedid” nüshalarıdır.34

c) El-Fetva’l-Müteallika bi Beyâni’l-vakti’l-Mu’tebere li’l-Hasâd ve İstihkâki’l-Gallât35: Osmanlı hukukunda araziden alınan ürünlerin hasat vakitleriyle vergi tahsil zamanlarını anlatan ve daha sonra kanunnamelerin temel kaynağı haline gelen bir fetva nüshasıdır.

d) Risale fi’l-Mesh-i ale’l-Huffeyn-Hasmü’l-Hılâf fi’l-Meshi ale’l- Hıfâf36: Çoha [has ipekten yapılan bez] ve kirbas [normal bez] üzerine giyilen mestler üzerine meshin caiz olup olmadığı konusunun incelendiği bir risaledir.37

e) Ma’rûzât38: Kanuni Sultan Süleyman’ın emriyle Ebussuûd Efendi tarafından muhtelif meselelerle ilgili tanzim edilmiş fetva şeklindeki hükümleri ihtiva eden bir risaledir.39

f) Risale fî Vakfi’l-Menkûl ve’n-Nukûd40: Mevkıfu’l-ukûl fî vakf’ıl- menkûl veya Risale fî cevazi vakfi'n-nukûd gibi adlarla da anılan ve taşınır malların ve paranın vakfedilmesi konusunun ele alındığı Arapça bir risaledir.41

g) Bidâatü’l-Kâdî li-İhtiyâcihi fi’l-Müstakbel ve’l-Mâzî42: Osmanlı kadılarının uyması gereken usul ve erkanı anlatan önemli bir risaledir.43

h) Fetâvâ katiblerine tenbih44: Fetva yazımıyla ilgili45 fetva müsevvidlerinin uyması gereken kurallar hakkında yazılmış bir risaledir.46

34 Ahmet Akgündüz, a.g.md., c. 10, s. 370.

35 Yazma nüshaları için bkz. Süleymaniye Ktp., Reşid Efendi, nr. 11.152/ 32, vr. 163-167; nr. 1036/21, vr. 181-183.

36 Yazma nüshaları için bkz. Süleymaniye Ktp. Laleli, nr. 876/1, vr. 1-12.

37 Pehlül Düzenli, a.g.mkl., s. 448-449.

38 Bilgi için bkz. Osmanlı Kanunnameleri, c. 4, 35-75.

39 Abdullah Aydemir, a.g.e., s. 23.

40 Yazma nüshaları için bkz. Süleymaniye Ktp., Şehid Ali Paşa, nr. 2830/15, vr. 61-64; Millet Ktp., Feyzullah Efendi, nr. 2139, vr. 59-66.

41 Ahmet Akgündüz, a.g.md., c. 10, s. 370.

42 Yazma nüshaları için bkz. Süleymaniye Ktp., Hacı Mahmud Efendi, nr. 6314, vr. 31-44.

43 Ahmet Akgündüz, a.g.md., c. 10, s. 370.

44 Yazma nüshaları için bkz. Süleymaniye Ktp., Hacı Beşir Ağa, nr. 656/53, vr. 246.

45 Pehlül Düzenli, a.g.mkl., s. 450.

46 Akgündüz, a.g.md., c. 10, s. 370.

(25)

i) Risâle fî Vakfi’l-Arazî ve Ba’zı Ahkâmi’l-Vakf47: Osmanlı arazi hukukunu, arazinin nasıl vakfedileceğini ve özellikle irşadî vakıfları konu edinen bir risaledir.48

j) Risâle fî Tescîli’l-Evkâf49: Özellikle nakit para vakıflarının tesciliyle vakfının tamamlandığını anlatmak amacıyla yazılan bir risaledir.

k) Risâle fî Vakti’t-Tavâhîn ale’l-Arzi’l-Mevkûfe li’l-Gayr50: Başkalarına ait vakıf üzerindeki değirmenlerin vakıf yapılıp yapılamayacağını konu edinen bir risaledir.

l) Öşür Hakkında Risale51: Osmanlı vergi hukukunun şer’î esaslarının anlatıldığı bir risaledir.

m) Gamezâtu’l-Melîh fî Evveli Mebâhisi Kasri’l-Âmm Mine’t-Telvîh52: Hanefî mezhebi âlimlerinden Sadr’uş-şerîa Ubeydullah’ın et-Tavzîh ale’t-Tenkîh adlı fıkıh usulü eserine Seyyid Şerif Cürcâni tarafından yazılan et-Telvîh adlı haşiyeye Ebussuûd Efendi tarafından yapılan ta’liktir.53

n) Şevâkibu’l-Enzâr fî Evâili Menâri’l-Envâr54: Hanefî hukukçusu Ebu’l- Berakât en-Nesefî’nin usul-ü fıkıhla ilgili Menâru’l-Envâr adlı eserinin baş kısımlarının Arapça şerhidir.55

Ebussuûd Efendi ayrıca Burhaneddin el-Mergınânî'nin meşhur eseri el- Hidaye’nin birçok bölümüne ta’lik ve haşiyeler yazmıştır.56

47 Yazma nüshaları için bkz. Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, nr. 3459/4, vr. 185-187; nr. 3785/19, vr.

116.

48 Ahmet Akgündüz, a.g.md., c. 10, s. 370.

49 Yazma nüshaları için bkz. Süleymaniye Ktp., Laleli, nr. 835, vr. 7-17.

50 Yazma nüshaları için bkz. Süleymaniye Ktp., Yenicami, nr. 376/4, vr. 155-165.

51 Bilgi için bkz. Osmanlı Kanunnameleri, c. 4, s. 95-104

52 Yazma nüshaları için bkz. Süleymaniye Ktp., Bağdatlı Vehbi, 2035, vr. 402b-405b; Hacı Mahmud Efendi, nr. 792; Beyazıt Devlet Ktp., Bayezid, nr. 8025, vr. 20b-25a.

53 Ahmet Akgündüz, a.g.md., c. 10, s. 370.

54 Yazma nüshaları için bkz. Süleymaniye Ktp., Bağdatlı Vehbi Efendi, nr. 2035/5, vr. 31-37; Beyazıt Devlet Ktp., Bayezid, nr. 8025, vr. 11b-18a.

55 Ahmet Akgündüz, a.g.md., c. 10, s. 370.

56 Ahmet Akgündüz, a.g.md., c. 10, s. 370.

(26)

3.2.2.3. Dil ve Edebiyat Alanındaki Eserleri

a) Galatât-ı Ebussuûd57: İnsanların kullandığı yanlış kelimelerin konu edildiği bir eserdir.

b) el-Kasîdetu’l-Mîmiyye58: Ebu’l-Alâ el-Maarrî’ye muaraza niyetiyle yazdığı bu kasîde, doksan küsur beyitten meydana gelen bir kasîde olup, üzerine birçok şerh yapılmıştır.

c) el-Kasâidu’l-Arabiyye59: Ebussuûd Efendi’nin farklı konulara dair kaleme aldığı kasidelerinin toplandığı mecmua tarzında bir eserdir.

d) Kasîde fî Risâi’s-Sultan Süleyman60: Ebussuûd Efendi’nin Kanuni Sultan Süleyman’a yazdığı Türkçe bir mersiyedir.

e) Munşeât-ı Ebussuûd61: Ebussuûd Efendi’nin nesir halindeki resmi yazılarının oluşturduğu bir eserdir.

3.2.2.4. Akaid-Kelam alanındaki eserleri

Risâle-i Ebussuûd62: Mes’eletu’l-kazâ ve’l-kader li’l-Mevlâ Hoca Çelebî adıyla da kayıtlıdır. Hem söz konusu risale, hem de anılan isimdeki kaydı, aynı konuya ait olup sorulu-cevaplı fetvâ formatındadır. Her iki eser de kader konusunu ele almaktadır.

Eser Risale fî Beyâni’l-Kazâ-i ve’l-Kader li Mevlânâ Ebussuûd adıyla yayınlanmıştır.63

57 Yazma nüshaları için bkz. Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, nr. 3755/2.

58 Yazma nüshaları için bkz. Süleymaniye Ktp., Laleli, nr. 3725, vr. 185-186; Şehid Ali Paşa, nr.

1390/11, vr. 181-186.

59 Yazma nüshaları için bkz. Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, nr. 3741/9, vr. 297-308.

60 Yazma nüshaları için bkz. Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, nr. 3507/2, vr. 8; Hacı Beşir Ağa, nr.

676/3, vr. 41-42.

61 Yazma nüshaları için bkz. Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, nr. 3291.

62 Yazma nüshaları için bkz. Süleymaniye Ktp., Esad Efendi. nr. 3772, vr. 246a-248b.

63 Pehlül Düzenli, a.g.mkl., s. 450-451.

(27)

3.2.2.5. Tasavvuf alanındaki eserleri

a) Risâle fî Hakki Devrân-i Sûfiyye64: Tasavvufi uygulamalarda icrâ edilen ritüelleri konu edinen bir eserdir.

b) Şerhu zî Deryâ-yı Şehâdet65: Mukaddime kaydına göre eser, Mevlânâ Abdurrahman el-Câmî’nin (ö. 898/1492) Zî Deryâ-yı şehâdet adlı eserine Ebussuûd Efendi’nin Farsça olarak kaleme aldığı bir şerhtir. Eser, vahdet-i vücûd konusunu işlemektedir.66

Ayrıca Ebussuûd Efendi’nin tıbba dair Risâle li ecli’t-tâûn adlı iki risalesi ve Vezir Semiz Ali Paşa’nın arzusuyla kaleme aldığı duanın önemini anlatan, bir mukaddime ve yedi babtan meydana gelen bir dua mecmuası mevcuttur.67 Bununla birlikte burada isimlerine yer verilenlerin dışında küçük çapta da olsa Ebussuûd Efendi’ye nispet edilen daha birçok eser68 bulunmaktadır. Ancak tezimizin bu kısmında çok fazla ayrıntıya girmemek için bu kadarıyla iktifa ediyoruz.

64 Yazma nüshası için bkz. Hacı Selim Ağa Ktp., Nurbanu, 153.

65 Yazma nüshası için bkz. Süleymaniye Ktp., Rağıp Paşa, 1460, vr. 235b-236a.

66 Pehlül Düzenli, a.g.tz., s. 61.

67 Ahmet Akgündüz, a.g.md., c. 10, s. 371.

68 Geniş bilgi için bkz. Pehlül Düzenli, a.g.mkl., s. 441-475.

(28)

BİRİNCİ BÖLÜM

EBUSSUÛD EFENDİ’NİN KUR’AN’I KUR’AN’LA TEFSİRİNDE ANLAMSAL İLİŞKİ KURDUĞU UNSURLAR VE ÖZELLİKLERİ Kur’ân’ı anlama çabası, Kur’ân’ın nüzûlünün başlangıcından bu güne devam edegelen bir olgudur. Kur’ân’ı doğru anlamak için kullanılan yöntemlerin başında da hiç şüphesiz Kur’an’ın bizzat Kur’an’la tefsir edilmesi gelmektedir. Kur’an ayetlerinin birbirleriyle ilişkilendirilmesinde, bu durumun müsebbibi olan bir takım unsurlar, ilgili ayetin açıklamasına konu olabilmektedir. Söz konusu unsurlar arasındaki bağ ve irtibat ise değişik açılardan kurulabilmektedir. Kur’an ayetleri bağlamında değerlendirildiğinde, bir ayetin diğer bir ayetle bağ ve irtibatından, iki ayetin şekil, yapı ve ifade ettiği mana yönünden birbirine yakın, benzer veya başka açılardan irtibat kurmaya elverişli olması anlaşılmalıdır.

1.1. Ayetleri Açıklamada Konu Olan Unsurlar 1.1.1 Kelime

Arap dilinde kelime, nahivciler tarafından, “vaz‘ yoluyla müfred bir anlama delalet eden lafız69” şeklinde tanımlanmıştır. Nahivcilerin yaptığı bu kelime tarifini yetersiz bulan Temmâm Hassân’a (1918-2011) göre ise kelime, cümle oluşturmada belli bir görevi üstlenen, lügat birimlerinden birisini teşkil eden, bağlam/kontekstten çıkarılması veya bağlama dahil edilmesi ya da bağlamdaki yerinin tebdil edilmesi veyahut da yerine bir başka kelime konulması imkan dahilinde olan, genel olarak kökünde üç harf bulunup bir takım ekler alabilen kalıptır.70 Arap dilinde yapılan

69 İbrahim Enis ve Diğerleri, Mucem’ül-Vesît, 2. Baskı, Tahran/İran, c. 2, s. 796; Bkz. Ebu’l-Kasım Mahmud b. Ömer b. Muhammed ez-Zemahşerî, el-Mufassal fî Sınâat’il-İrâb, (Thk. Ali Ebu Mülhim), Mektebet’ül-Hilal, 1. Baskı, Beyrut, 1993, s. 23.

70 Temmâm Hassân, Menâhic’ül-Bahs fi’l-Lüga, Mektebetü’l-Ancelo el-Mısriyye, Kahire, 1990, s. 228- 232.

(29)

geleneksel tasnife göre kelime, “isim, fiil ve edat”71 olmak üzere üç gruptan oluşmaktadır. Bağımsız olan nesnelere isim, değişim ve olayları yansıtan kelimelere fiil, nesneler arasındaki ilişkileri ifade eden sözcüklere de edat denmektedir.72 Bunlardan isim ve fiil kendi başlarına bir anlam taşıdığı halde harf, yalnız başına bir anlam taşımayıp ancak beraber kullanıldığı isim veya fiil ile bir anlam kazanmaktadır.73 Kur’an’da da ayetlerin tayini kıyasi değil de tevkifi olduğu için ayetler arasında da birçok hükümleri ve cümleleri ihtiva eden uzun ayetler olduğu gibi kendi başlarına hüküm ifade etmeyen, harfler ve kelimelerden oluşan ayetler de mevcuttur.74 Bu başlık altında Kur’an tefsiri yapılırken ayetleri açıklamada konu olan isim, fiil ve edat unsurlarını ele alarak Ebussuûd Efendi’nin bu çerçevede tefsir ettiği ayetlerden örnekler zikredeceğiz.

1.1.1.1. İsim

“İnsanlara, hayvanlara, bitkilere, cansızlara, yerlere, zamanlara ve sıfatlara delalet edip herhangi bir zaman bildirmeyen kelime”ye isim denir.75 Kur’an ayetleri tefsir edilirken açıklamaya konu olan unsurlardan biri de Kur’an ayetleri içerisinde yer alan isimlerdir. Ebussuûd Efendi, tefsirinde isimleri açıklarken bazen ilgili ismi yine Kur’an ayetlerinde yer alan başka kelimelerle bazen de cümlelerle izah etmiştir.

Örneğin:

Ebussuûd Efendi, Bakara Suresinin 2/3’üncü اَّمِم َو َةَلاَّصلا َنوُميِقُي َو ِبْيَغْلاِب َنوُنِمْؤُي َنيِذَّلا َنوُقِفْنُي ْمُهاَنْق َز َر “Onlar gayba inanırlar, namaz kılarlar, kendilerine verdiğimiz mallardan Allah yolunda harcarlar.” ayetindeki ِبْيَغْلا kelimesinin anlamıyla ilgili farklı

71 Ebû Bişr Amr b. Osman Sîbeveyh, el-Kitâb, (Nşr. Abdusselâm Muhammed Harun), Mektebetü’l- Hancî, 3. Baskı, Kâhire, 1998, c. 1, s. 12.

72 Walter Porzig, Dil Denen Mucize, (Çev. Vural Ülkü), TDK Yayınları, 3. Baskı, Ankara 2011, s. 110.

73 Ahmet Yaşar, Arapçanın Temel Kuralları, Anadolu Matbaacılık, İzmir, 1996, s.213.

74 İsmail Cerrahoğlu, Tefsir Usulü, 9. Baskı, Ankara, TDV Yayınları, 1993, s. 55-56.

75 Ahmet Yaşar, a.g.e., s.211.

(30)

ihtimallerden söz etmiştir. Bunlardan birine göre “gayb” kelimesi, mastar olup mübalağa için gaibin vasfı olarak kullanılmış ve onun karşıtı da şahadettir. İrşad’ül- Akl’is-Selîm’de bu husus Zümer Suresinin 39/46’ncı ayetindeki … ِةَداَهَّشلا َو ِبْيَغْلا َمِلاَع…

“…görünen ve görünmeyeni bilen…” cümlesiyle açıklanmıştır. Diğer bir ihtimale göre ise “gayb” kelimesi, mastar olmayıp sıfat isimdir ve mana olarak, his ve akıl ile idrak edilmeyen gerçekleri ifade eder. Bu gerçekler de iki kısma ayrılır:

Birincisi hiç delil ve belgesi bulunmayan ‘gayb’tır ve bu mana, Enam Suresinin 6/59’uncu ayetindeki َوُه َّلاِإ اَهُمَلْعَي َلا ِبْيَغْلا ُح ِتاَفَم ُهَدْنِع َو “Gaybın anahtarları yalnızca O’nun katındadır. Onları ancak O bilir.” ifadesiyle açıklanmıştır.

İkincisi delil ve belgesi olan ‘gayb’tır ve yaratan ile sıfatları, nübüvvet ve ona bağlı hükümler ve şeriatler, kıyamet günü, öldükten sonra dirilme, Allah’a dönüş, toplanma, hesap, ceza ve mükafat gibi kıyamet halleri ve bu nevi gayb haberlerdir.

Başka bir ihtimale göre ise “gayb” kelimesi, masdar olup kendi asıl manasıyla kullanılmış olabilir ve bunu gıyaben, görmedikleri, huzurda olmadıkları halde iman ederler demektir. Bunun açıklamasında da Enbiya Suresinin 21/49’uncu َن ْوَشْخَي َنيِذَّلا َنوُقِفْشُم ِةَعاَّسلا َنِم ْمُه َو ِبْيَغْلاِب ْمُهَّب َر “Onlar, görmedikleri hâlde Rablerinden içten içe korkarlar. Onlar kıyamet gününden de korkarlar.” ayetiyle Yusuf Suresinin 12/52’nci َنيِنِئاَخْلا َدْيَك يِدْهَي َلا َالله َّنَأ َو ِبْيَغْلاِب ُهْنُخَأ ْمَل يِِّنَأ َمَلْعَيِل َكِلَذ “Yusuf, "Maksadım, vezire, gıyabında ihanet etmediğimi, hainlerin tuzaklarını Allah'ın başarıya erdirmediğini bilmesini sağlamaktı" dedi.” ayetini kullanmıştır.76

Müellif, Bakara Suresinin 2/3’üncü ayetinde zikredilen ِبْيَغْلا kelimesinin açıklamasında, bu ayetten önce nazil olan Zümer Suresinin 39/46, Enam Suresinin 6/59, Enbiya Suresinin 21/49 ve Yusuf Suresinin 12/52’nci ayetlerini kullanmıştır.

Normal şartlarda, tefsir geleneğine göre bir ayetin tefsirinde kullanılan ayetin,

76 Ebussuûd Efendi, İrşâd’ül-Akli’s-Selîm ilâ Mezâye’l-Kitâb’il-Kerîm, Müessesetü et-Tarihu’l-Arabi, Beyrut, c. 1, s. 42; (Çev.) Ali Akın, Ebussuûd Tefsiri, Boğaziçi Yayınları, İstanbul, 2006, c. 1, s. 86-87.

(31)

açıklaması yapılan ayetten sonra nazil olması esastır. Ancak müfesser konumdaki ayetle yapılan anlamsal ilişkilendirme, topyekün bir ilişki değil, kelime bazında yapılan bir ilişkilendirme, yani birinci ayette geçen bir kelimenin başka ayetlerde geçen bir kelimeyle ilişkilendirilmesidir. Dolayısıyla bu durum ayetler arasında öncelik veya sonralık tertibini gerektiren bir özellik taşımamaktadır.

Başka bir örnekte de Ebussuûd Efendi, ىَلَع َّلاِإ ٌة َريِبَكَل اَهَّنِإ َو ِةَلاَّصلا َو ِرْبَّصلاِب اوُنيِعَتْسا َو َنيِعِشاَخْلا “Sabrederek ve namaz kılarak (Allah’tan) yardım dileyin. Şüphesiz namaz, Allah’a derinden saygı duyanlardan başkasına ağır gelir.” (Bakara 2/45) ayetindeki ٌة َريِبَك kelimesini, Şûrâ Suresinin 42/13’üncü ayetinde geçen ِهْيَلِإ ْمُهوُعْدَت اَم َنيِك ِرْشُمْلا ىَلَع َرُبَك

“(Resulüm) senin kendilerini çağırdığın şey, Allah’a ortak koşanlara ağır geldi.”

cümlesiyle açıklamıştır. Ona göre “ة َريِبَك”den maksat “ağırlık ve meşakkattir”77 ve bu kelime, sözü edilen cümleden çıkan anlamı taşımaktadır.78 Nitekim tefsiri yapılan ayette namazın, Allah’a derinden saygı duyanlardan başkası için meşakkat olacağı, bu ibadetin ona zor geleceği, bildirilmekte, açıklayıcı konumdaki ayette de girmeleri için davet edildikleri İslâm diniyle onun emir ve yasaklarının, Allah’a ortak koşanlar için bir meşakkat olacağı, bu dine girmenin ve ona uymanın onlara zor geleceği, anlatılmaktadır. Dolayısıyla buradaki ٌة َريِبَك ve َرُبَك kelimeleri aynı anlamı ifade etmektedir. Müellifin de birinci ayetteki ٌةَريِبَك şeklinde gelen isim unsurunu, bu gerekçeyi göz önünde bulundurarak Kur’an’ın bir başka ayetiyle açıkladığı görülmektedir.

Ebussuûd Efendi, Bakara Suresinin 2/229’uncu ٌحي ِرْسَت ْوَأ ٍفو ُرْعَمِب ٌكاَسْمِإَف ِناَت َّرَم ُقَلاَّطلا ٍناَسْحِإِب“(Dönüş yapılabilecek) boşama iki defadır. Sonrası, ya iyilikle geçinmek, ya da güzellikle bırakmaktır.” ayetinde yer alan ِناَت َّرَم “iki defa” kelimesinin açıklamasında iki görüşe yer vererek, bu görüşlerden birine göre, “iki defa”dan muradın ikilemenin

77 Ebussuûd Efendi, a.g.e., c. 1, s. 126; Ebu’l-Fazl Cemâluddîn b. Muhammed b. Mükerrem ibn Manzûr, Lisanu’l-Arab, Daru’s-Sâdr, Beyrut, 1990, c. 5, s. 128.

78 Ebussuûd Efendi, a.g.e., c. 1, s. 126; Ali Akın, a.g.e., c. 1, s. 229.

(32)

kendisi değil, fakat mutlak tekrarlama; tekrar tekrar demek olduğunu ifade etmiş ve bu durumu da Mülk Suresinin 67/4’üncü ayetinde geçen ِنْيَت َّرَك َرَصَبْلا ِع ِج ْرا َّمُث “Sonra tekrar tekrar bak” cümlesiyle şahitlendirmiştir. Buna göre ِناَت َّرَم kelimesinin ِناَت َّرَم ُقَلاَّطلا cümlesine kattığı mana şöyledir: Boşama, iki veya üç talakı birleştirmek (iki veya üç talakla birden boşamak) değil, fakat biri diğerinden sonra, ara vererek boşamaktır, hemen sonrasında gelen ٍناَسْحِإِب ٌحي ِرْسَت ْوَأ ٍفو ُرْعَمِب ٌكاَسْمِإَف “Sonrası, ya iyilikle geçinmek, ya da güzellikle bırakmaktır.” ifadesinin başındaki “ َف” (fe) harfi de talim tertibi içindir, dolayısıyla hem bu cümlenin anlamı hem de sözü edilen “ َف” (fe) harfi, ِناَت َّرَم kelimesinin ِنْيَت َّرَك َرَصَبْلا ِع ِج ْرا َّمُث “Sonra tekrar tekrar bak” cümlesiyle aynı anlamı taşıdığını ortaya koymaktadır. 79

Ebussuûd Efendi, Bakara Suresinin 2/255’inci ayetini tefsir ederken bu ayette yer alan َض ْرَلأا َو ِتا َواَمَّسلا ُهُّيِس ْرُك َعِس َو “O’nun kürsüsü gökleri ve yeri kuşatmıştır.”

cümlesindeki ُّيِس ْرُك ismini, “hükümdarların oturdukları taht” olarak tanımlayarak, aslında uluhiyet makamında kürsü, oturan ve oturma gibi beşere özgü olan durumların olmadığını, bunun ancak, pek kudretli ve pek yüce Allah’ın şanının azametini, hükümranlığının genişliğini ve ilminin her şeyi kuşattığını, belirten temsilden ibaret olduğunu belirtmiştir. Ona göre bu da ِةَماَيِقْلا َم ْوَي ُهُتَضْبَق اًعيِمَج ُض ْرَلأا َو ِه ِرْدَق َّقَح َالله او ُرَدَق اَم َو ِهِني ِمَيِب ٌتاَّيِوْطَم ُتا َوامَّسلا َو “Allah’ın kadrini gereği gibi bilemediler. Yeryüzü kıyamet gününde bütünüyle O’nun elindedir. Gökler de O’nun kudretiyle dürülmüştür.”

(Zümer 39/67) ayeti kabilindendir.80 Tenzih akidesinin İslam düşüncesinde yoğun bir biçimde etkin olduğu süreçlerden sonra Allah’ın zatıyla ilişkilendirilen ِّيِس ْرُك gibi insanbiçimci kelimeler, genellikle mecazi, sembolik manasıyla ele alınmıştır.

Dolayısıyla Müfessirin buradaki açıklamasında da böyle bir kelami endişenin yer aldığını hissetmek mümkündür. Burada tefsirden ziyade te’vil (yorum) söz konusudur.

79 Ebussuûd Efendi, a.g.e., c. 1, s. 273; Ali Akın, a.g.e., c. 2, s. 626.

80 Ebussuûd Efendi, a.g.e., c. 1, s. 292; Ali Akın, a.g.e., c. 2, s. 673.

(33)

Buna bağlı olarak Müfessir de ِّيِس ْرُك kelimesinin anlamından ziyade, bu kelimenin Allah hakkında hakiki anlamıyla kullanılıp kullanılmadığını problem ediyor.

Ali İmran Suresinin 3/7’nci ayetinde geçen ٌتاَمَكْحُم ٌتاَيآ ُهْنِم َباَتِكْلا َكْيَلَع َل َزْنَأ يِذَّلا َوُه ٌتا َهِباَشَتُم ُرَخُأ َو ِباَتِكْلا ُّمُأ َّنُه " O, sana Kitab’ı indirendir. Onun (Kur’an’ın) bazı âyetleri muhkemdir, onlar kitabın anasıdır. Diğerleri de müteşabihtir." cümlesindeki ٌتاَمَكْحُم ve ٌتاَهِباَشَتُم kelimeleri Müellif tarafından başka ayetler zikredilerek izah edilmiştir.

Ebussuûd Efendi’nin ifadesine göre, muhkem ayetler, mana ve murada delaletleri kesin, ibareleri sağlam, ihtimal ve iştibahtan masun ve mahfuz olan ayetlerdir. İşte bunlar Kitab’ın aslı ve anasıdır, diğer ayetler için de başvurulan ilkelerdir. ٌباَتِك رلا

ْتَمِكْحُأ

ٍريِبَخ ٍميِكَح ْنُدَل ْنِم ْتَلِّ ِصُف َّمُث ُهُتاَيآ “Elif. Lâm. Râ. (Bu sana indirilen), hikmet sahibi (ve) her şeyden haberdar olan (Allah) tarafından âyetleri sağlamlaştırılmış, sonra da açıklanmış bir kitaptır.” (Hud 11/1) ayetinde geçen “muhkem” kelimesi de;

- Ayetleri, her türlü eksiklikten ya da nesihten korunmuş,

- Ayetleri hak olduklarına delalet eden kesin hüccetlerle te’yid edilmiş, - Ayetleri hikmetli kılınmış,

Manalarına gelir. Çünkü Kitab’ın ayetleri büyük ve küçük birçok hikmeti ihtiva etmektedir.

Yine Müellife göre, Müteşabih ayetler, benzer manalara gelen, hangi manada alınmasının daha uygun olacağı konusunda zahirde kesin bir ayırım yapılamayan;

fakat ancak iyi bir inceleme ve derin bir tefekkür sonunda açıklığa kavuşturulan, asıl muradı anlaşılan ayetlerdir. Bu itibarla, teşabüh, aslında o manaların vasfıdır, ayetlerin bununla vasıflandırılması, delalet edenin, delalet edilenin vasfıyla vasıflandırılması kabilindendir. َيِناَثَم اًهِباَش َتُم اًباَتِك ِثيِدَحْلا َنَسْحَأ َل َّزَن ُالله “Allah, ayetleri birbirine benzeyen ve yer yer tekrar eden Kitap'ı sözlerin en güzeli olarak indirmiştir.” (Zümer 39/23) ayetinde geçen müteşabih de Kur’an’ın bölümlerinin, manasının sıhhatinde, nazmının mükemmeliyetinde ve mefhumunun hakkaniyetinde birbirine benzediğini ifade

(34)

etmektedir.81 Görüldüğü gibi Ebussuûd Efendi, tefsirinde, sıfat özelliği taşıyan ٌتاَمَكْحُم ve ٌتاَهِباَشَتُم kelimelerini Kur’an’ın başka ayetlerini şahit getirerek açıklamıştır.

1.1.1.2. Fiil

Arapça’da fiil, şahıs ve zamanla birlikte iş ve oluş bildiren kelimedir.82 Her dilde olduğu gibi Arap dilinde de cümlenin ana öğesi olan fiil, Kur’an ayetlerinin de temel taşını oluşturmaktadır. Dolayısıyla ayetin doğru anlaşılabilmesi için ayette yer alan fiile verilebilecek doğru anlam da o derece önem taşımaktadır. Ebussuûd Efendi de Kur’an’daki fiillere doğru anlamı verebilmek için zaman zaman bu fiilleri Kur’an’ın başka ayetlerini örnek getirerek izah etmiştir.

Mesela, Bakara Suresinin 2/233’üncü ayetinde yer alan اوُع ِض ْرَتْسَت ْنَأ ْمُتْد َرَأ ْن ِإ َو ِفو ُرْعَمْلاِب ْمُتْيَتآ اَم ْمُتْمَّلَس اَذِإ ْمُكْيَلَع َحاَنُج َلاَف ْمُكَدَلا ْوَأ “Çocuklarınızı sütanneye emzirtmek isterseniz, vermek istediğiniz ücretlerini örfe uygun bir şekilde öderseniz, size sorumluluk yoktur.” cümlesi içerisindeki ْمُتْيَتآ fiilinde, gizli bir irade (isteme) kaydının bulunduğu hususunu, ِمي ِج َّرلا ِناَطْيَّشلا َنِم ِللهاِب ْذِعَتْساَف َنآ ْرُقْلا َتْأ َرَق اَذِإَف “Kur’an okumak istediğin zaman, kovulmuş şeytandan Allah’a sığın.” (Nahl 16/98) ayetindeki َتْأ َرَق fiilinde de aynı kaydın olduğunu beyan ederek açıklamış ve buna göre ayetteki ْمُتْيَتآ اَم ifadesinin anlamının “vermek istediğiniz ücretlerini…” şeklinde olduğunu söylemiştir.83 Sütanneler rızaya dayanan bir ücret akdi ile emzirdikleri için ödenecek ücretle ilgili belirlenmiş net bir miktar söz konusu değildir. Ayette de belirtildiği gibi sütanne ücreti örfe uygun olmalıdır. Babaların, örf tarafından belirlenmiş bu miktarı, sütannelere gönül rızasıyla vermelerinin uygunluğunu ifade etmek için ْمُتْيَتآ اَم fiilinde gizli bir irade kaydının bulunması ve buna bağlı olarak “vermek istediğiniz ücretlerini…” şeklinde anlaşılması uygun olur. Açıklayıcı konumda zikredilen ayette de benzer bir irade kaydı

81 Ebussuûd Efendi, a.g.e., c. 2, s. 11-12; Ali Akın, a.g.e., c. 2, s. 777-780.

82 Mustafa Meral Çörtü, Arapça Dil Bilgisi, MÜİF Vakfı Yayınları, 4. Baskı, İstanbul 2004, s. 89.

83 Ebussuûd Efendi, a.g.e., c. 1, s. 273; Ali Akın, a.g.e., c. 2, s. 626.

(35)

bulunmaktadır. Çünkü Kur’an okumak, Allah tarafından kesin olarak emredilmiş bir farz değildir. Bundan dolayı söz konusu ayetteki َنآ ْرُقْلا َتْأ َرَق اَذِإَف kelamının “Kur’an okumak istediğin zaman” şeklinde tercüme edilmesinin doğru bir tercih olduğu söylenebilir.

Ebussuûd Efendi, yukarıdaki örnekte, Bakara Suresinin 2/233’üncü ayetini açıklamak için sözü edilen sureden önce nazil olan Nahl Suresinin 16/98’inci ayetini kullanmıştır. Burada tefsiri yapılan ayetteki ْمُتْيَتآ fiilinin muhtevasında bulunan bir manayı ortaya koymak için Nahl Suresinin 16/98’inci ayetindeki benzer bir durumla ilişkilendirme yapılmıştır. Bu sebeple böylesi durumlarda, önce nazil olan bir ayetin sonra nazil olan bir ayeti tefsir etmesi mümkündür.

Bir başka örnekte Ebussuûd Efendi, ْمُتْنَأ َو َّلاِإ َّنُتوُمَت َلا َو ِهِتاَقُت َّقَح َالله اوُقَّتا اوُنَمآ َنيِذَّلا اَهُّيَأ اَي َنوُمِلْسُم “Ey iman edenler! Allah'tan, O'na yaraşır şekilde korkun/sakının ve ancak müslümanlar olarak can verin.” (Ali İmran 3/102) ayetinde geçen

“اوُقَّتا=korkun/sakının” fiilini tefsir ederken, öncelikle bu fiilin “Aşırı derecede sakınma, yani gerektiği gibi takva sahibi olma, emirleri yerine getirmek ve yasaklardan sakınmak için bütün imkanları kullanma.” gibi anlamlara geldiğini kaydetmiştir.

Akabinde Abdullah b. Mes’ud’un “Hakkıyla takva her hususta O’na itaat etmek, hiç isyan etmemek, O’nu her zaman anmak, hiçbir zaman unutmamak, her halükarda şükretmek ve hiçbir nimete nankörlük etmemektir.” sözünü ve Hz. Peygamberin (sav)

“Hakkıyla takva, hiçbir ayıplayıcının ayıplamasının, kişiyi Allah yolundan alıkoymaması ve kişinin kendi nefsinin, oğlunun ve babasının aleyhine olsa bile adaletten ayrılmamasıdır.” hadisini nakletmiştir. Sonrasında da bu fiildeki manayı daha anlaşılır hale getirmek için Tegâbün Suresinin 64/16’ncı ayetinde yer alan اوُقَّتاَف ْمُتْعَطَتْسا اَم َالله “O hâlde, gücünüz yettiği kadar Allah’a karşı gelmekten sakının.”

Referanslar

Benzer Belgeler

Yukarıda zikrettiğimiz anlamlar çerçevesinde Lafza-i Celâl; ‘teabbüd etmek, kulluk etmek, insanın kainatın herc-ü merçliği içinde sığınacağı ve sükûnete ulaşacağı

Oyun ve eğlence kavramlarını incelerken tasavvufun dünya görüşüne ve zühd anlayı- şına az da olsa değinmekte fayda vardır. Çünkü sûfîlerin dünya hayatına

Toplumun güven ve huzurunu korumak için mü’minler gıyablarında dahi olsa birbirlerinin hak ve hukûkuna riâyet etmeli ve birbirleri hakkında hüsn-ü zann 378

Âdem (s) de bir insan olarak hata etmiş, fakat daha sonra bu hatasından dolayı pişman olmuş, bunun üzerine Yüce Allah’tan bağışlanma dileğinde bulunmuş ve Allah da

Dünyevî küçük bir işi sebebiyle, küçük bir amirin huzuruna çıkıncaya kadar çok zorluklar ve engellerle karşılaşan insan için, bütün âlemlerin Rabbi olan

Ayette Hz. Mûsâ’ya dokuz tane mucize verildiğinden bahsedildiği halde bu mucizeler hakkında herhangi bir bilgi verilmemektedir. Çünkü Kur’ân’ın daha önce farklı

Bu kelime Allahın görevlendirdiği bir peygamberin adı olması nedeniyle alem, İbrâniceden (bir görüşe göre Süryâniceden) Arapçaya geçen bir isim olması hasebiyle

Her kabileye mensup şair kendi övünç yönlerini ve atalarının kahramanlıkla- rını sayardı. Şiir ve şairler her kabilenin kurtuluş belgesi, meşru sermayesiydi. Her dilde