• Sonuç bulunamadı

3. Ebussuûd Efendi’nin Hayatı ve Eserleri

2.7. Örneklendirme

Ortaya konulan bir fikri, inandırmak veya kuvvetlendirmek için söze, bir örnek koşmaya örnekleme denir.231 Müfessirler de tefsirini yaptıkları ayetle ilgili ortaya koydukları bir fikri kuvvetlendirmek için benzer bir duruma işaret eden başka Kur’an ayetlerini örnek olarak zikrederler. Ebussuûd Efendi de Kur’an ayetleriyle ilgili yaptığı yorumlara kanıt getirmek ve tefsirini yaptığı ayetleri daha anlaşılır kılmak için anlattığı konuyla ilgili yine Kur’an’dan örnekler vermiştir. Buna dair misallerden bir kaçı şöyledir:

230 Ebussuûd Efendi, a.g.e., c. 8, s. 266; Ali Akın, a.g.e., c. 12, s. 5583.

231http://tdk.gov.tr/index.php?option=com_bts&arama=kelime&guid=TDK.GTS.5884cf9025d9a1.896 45010

Müfessirimiz, Bakara Suresinin 2/270’inci ُه ُمَلْعَي َالله َّنِإَف ٍرْذَن ْنِم ْمُت ْرَذَن ْوَأ ٍةَقَفَن ْنِم ْمُتْقَفْنَأ اَم َو ٍراَصْنَأ ْنِم َنيِمِلاَّظلِل اَم َو “Allah yolunda her ne harcar veya her ne adarsanız, şüphesiz Allah onu bilir. Zulmedenlerin yardımcıları yoktur.” ayetini tefsir ederken ُهُمَلْعَي َالله َّنِإَف cümlesindeki “ ُه ” zamirinin merciiyle ilgili durumu daha anlaşılır hale getirebilmek için benzer özellikteki ayetleri örnek olarak zikretmiştir. Ona göre, burada “Zamirin mercii en yakınındakidir.” kuralı uyarınca “ ُه ” zamirinin mercii ٍرْذَن ْنِم ْمُت ْرَذَن cümlesindeki “nezr”dir ve ikincisi birincisine delalet ettiği için ٍةَقَفَن ve ٍرْذَن kelimelerinin her ikisini de içine alan tesniye (اَمُه) zamiri kullanılmamış, birincisi hazfedilerek sadece ikincisi için zamir kullanılmıştır. Ebussuûd Efendi, bu durumun anlaşılırlığını sağlamak için de Nisa Suresinin 4/112’nci …اًئي ِرَب ِه ِب ِم ْرَي َّمُث اًمْثِإ ْوَأ ًةَئيِطَخ ْبِسْكَي ْنَم َو “Kim bir hata işler veya bir günah kazanır da sonra onu bir suçsuzun üzerine atarsa…”, Tevbe Suresinin 9/34’üncü …الله ِليِبَس يِف اَهَنوُقِفْن ُي َلا َو َةَّضِفْلا َو َبَهَّذلا َنو ُزِنْكَي َنيِذَّلا َو… “…Altın ve gümüşü biriktirip gizleyerek onları Allah yolunda harcamayanları…” ve Cumua’

Suresinin 62/11’inci …اَهْيَلِإ اوُّضَفْنا ا ًوْهَل ْوَأ ًة َراَجِت ا ْوَأ َر اَذِإ َو “Onlar bir kazanç veya bir eğlence gördüklerinde…” ayetini örnek olarak zikretmiştir. 232 Görüldüğü gibi tefsiri yapılan ayetteki durumun aynısı müfessir konumdaki ayetlerde de söz konusudur. Yani tefsiri yapılan ayetteki ُهُمَلْعَي َالله َّنِإَف ifadesinde, ٍةَقَفَن ve ٍرْذَن kelimelerinin her ikisini de içine alan tesniye (اَمُه) zamiri kullanılmayıp ikinci kelime birinciye delalet ettiği için birincisi hazfedilerek sadece ikincisine işaret eden “ ُه ” müfred zamiri kullanıldığı gibi müfessir konumdaki birinci ayetteki (Nisa 4/112) ِه ِب ِم ْرَي ifadesinde, ًةَئيِطَخ ve اًمْثِإ kelimelerinin her ikisini de kapsayan tesniye zamiri yerine, “ ِه ” şeklinde müfred zamiri, ikinci ayetteki (Tevbe 9/34) اَهَنوُقِفْنُي َلا َو ifadesinde, َبَهَّذلا ve َةَّضِفْلا kelimelerini içine alan tesniye zamiri yerine, “اَه” şeklinde müfred zamiri ve üçüncü ayetteki (Cumua’ 62/11) اَهْيَلِإ اوُّضَفْنا ifadesinde, ًةَراَجِت ve ا ًوْهَل kelimelerini kapsayan tesniye zamiri yerine “اَه” şeklinde

232 Ebussuûd Efendi, a.g.e., c. 1, s. 309.

müfred zamiri kullanılmıştır. Dolayısıyla müfessir konumdaki ayetlerin durumu, tefsiri yapılan ayetin durumuna çok net bir şekilde örneklik teşkil etmektedir. Bundan da Meüllifin bu ayetleri ilişkilendirirken örneklendirme metodunu kullandığı anlaşılmaktadır.

Müellif, bu örnekte de Bakara Suresinin 2/270’inci ayetinin tefsirini bu ayetten sonra nazil olan Nisa Suresinin 4/112, Tevbe Suresinin 9/34 ve Cumua’ Suresinin 62/11’inci ayetleriyle yapmıştır.

Bir başka örnekte de Ebussuûd Efendi, Bakara Suresinin 2/260’ıncı ayetinde geçen ُميِها َرْبِإ َلاَق “Hani İbrahim demişti…” ifadesindeki ْذِإ edatının cümleye “hani, ْذِإ َو hatırlayın, düşünün, o zaman ki veya bir zamanlar” gibi bir anlam kattığını ifade etmiş ve bunun, Araf Suresinin 7/69’uncu َءاَفَلُخ ْمُكَلَعَج ْذِإ او ُرُكْذا َو “Allah sizi halifeler yaptığını hatırlayın.” ayetinde “او ُرُكْذا َو = hatırlayın/düşünün” şeklinde sarahaten zikredildiğini belirterek bu ayeti açıklanan konumdaki ayete örnek olarak getirmiştir. Bu durumda zikredilen ilk ayetin anlamı Allah’ın meydana getirdiği o garip olayları hatırlayın ki, Allah’ın mü’minlere yönelik velayet ve hidayetine vakıf olasınız, demek olur. Bu ve benzeri yerlerde hatırlatma emri, vakte tevcih edilmiş ve “Hatırlayın o zamanı ki…”

denmiştir. Oysa asıl hatırlanması istenen o zamanda vuku bulmuş olan olaylardır.

Bunun sebebi vaktin hatırlanmasının mananın daha kuvvetle idrakini mümkün kılmasıdır.233 İkinci ayette de, birinci ayetteki zamansal anlam, “اوُرُكْذا َو = hatırlayın/düşünün” kelimesiyle açıkça ifade edilmiş ve buradaki hatırlatma emri de yine vakte tevcih edilmiştir. Dolayısıyla Müellif birinci ayetteki ْذِإ edatı için yaptığı açıklamasını, yani bu edatın cümleye “hani, hatırlayın, düşünün, o zaman ki veya bir zamanlar” gibi bir anlam kattığı beyanını desteklemek amacıyla ikinci ayeti örnek olarak zikretmiştir.

233 Ebussuûd Efendi, a.g.e., c. 1, s. 300; Ali Akın, a.g.e., c. 2, s. 694.

Yine, Ali İmran Suresinin 3/195’inci ayetinde yer alan ْمُهُّب َر ْمُهَل َباَجَتْساَف “Rableri de onların dualarına icabet etti.” cümlesi Ebussuûd Efendi’ye göre zikredilen duaların başındaki mukadder fiile atıf olup bu dualara terettüp eden bir sonuçtur. Müfessirimiz söz konusu ayetle ilgili bu açıklamasından sonra, Kur’an’da birçok yerde mevcut olan mukadder cümleye atıf misallerinden bir kaçını burada zikrederek açıklanan konumdaki ayeti örneklendirmiştir. Mesela: اوُمَلَظ َنيِذَّلِل َليِق َّمُث “Sonra kendilerine zulmedenlere denildi ki…” (Yunus 10/52) cümlesi mukadder olan “Onlara denildi ki:

Şimdi mi ona iman ettiniz?” cümlesine atıftır. Yine A’raf Suresinin 7/100’üncü ayetinde yer alan ْمِهِبوُلُق ىَلَع ُعَبْطَن َو “Ve biz onların kalplerini mühürleriz…” cümlesiyle Secde Suresinin 32/26’ncı ayetinde geçen ْمُهَل ِدْهَي ْمَل َوَأ “Onlara doğru yolu göstermedi mi?” cümlesi mukadder bir cümle üzerine atıftır. Bu durumda Secde Suresinin 32/26’ncı ayetinde sanki şöyle buyrulmuştur: “Onlar hidayetten gafil olurlar ve biz de onların kalplerini mühürleriz.” Müellife göre birbirlerine atfedilen iki fiilin kip olarak değişikliği de buna engel teşkil etmez. Çünkü birinci fiilin müstakbel olması, dua makamına münasip olan süreklilik manasını bildirmek içindir. Buradaki fiilin mazi kipiyle olması ise kabulün gerçekleştiğini bildirmek içindir. Nitekim, ْمُكَّب َر َنوُثيِغَتْسَت ْذِإ ْمُكَل َباَجَتْساَف “Siz Rabbinizden yardım diliyordunuz ve o da duanızı kabul buyurdu.”

(Enfal 8/9) örneğinde de birbirine atfedilen fiillerin kipleri değişiktir.234 Ebussuûd Efendi, açıklanan konumdaki Ali İmran Suresinin 3/195’inci ayetinin tefsirinde, mukadder bir cümleye atıf yapılabileceği hususunu yine Kur’an’dan başka ayetlerle örneklendirerek izah etmiştir.

َنو ُز ِجْعُي َلا ْمُهَّنِإ اوُقَبَس او ُرَفَك َنيِذَّلا َّنَبَسْحَي َلا َو “İnkar edenler, asla öne geçtiklerini sanmasınlar, çünkü onlar bizi aciz bırakamayacaklardır.” (Enfal 8/59) ayetinde geçen اوُقَبَس’dan önce mahzuf bir َأ ْن edatının bulunduğunu ve اوُقَبَس َأ ْمُهَّن şeklinde okuyanların

234 Ebussuûd Efendi, a.g.e., c. 2, s. 152-153; Ali Akın, a.g.e., c. 3, s. 1145.

kıraatinin de bunu desteklediğini kaydeden Ebussuûd Efendi, Kur’an’da buna benzer uygulamaların olduğundan bahsederek اًعَمَط َو اًف ْوَخ َق ْرَبْلا ُمُكي ِرُي ِهِتاَيآ ْن ِم َو “Size korku ve ümit veren şimşeği göstermesi, … onun varlığının delillerindendir.” (Rum 30/24) ayetiyle َنوُلِهاَجْلا اَهُّيَأ ُدُبْعَأ يِِّنو ُرُمْأَت ِالله َرْيَغَفَأ ْلُق “De ki: Ey cahiller! Bana, Allah'tan başkasına kulluk etmemi mi emredersiniz?” (Zümer 39/64) ayetini örnek olarak zikretmiştir.235 Yani Rum Suresinin 30/24’üncü ayetinde ُمُكي ِرُي fiilinden ve Zümer Suresinin 39/64’üncü ayetinde ise ُدُبْعَأ fiilinden önce mahzuf bir َأ ْن edatı bulunmaktadır. Görüldüğü gibi Ebussuûd Efendi, tefsirini yaptığı ayetteki söz konusu durumun daha anlaşılır olması için aynı özelliğin bulunduğu başka ayetleri örnek olarak getirmiştir.

Başka bir misalde Ebussuûd Efendi, Mücadele Suresinin 58/3’üncü َنيِذَّلا َو ٌريِبَخ َنوُلَمْعَت اَمِب ُ َّاللَّ َو ِهِب َنوُظَعوُت ْمُكِلَذ اَّساَمَتَي ْنَأ ِلْبَق ْنِم ٍةَبَق َر ُري ِرْحَتَف اوُلاَق اَمِ ل َنوُدوُعَي َّمُث ْمِهِئاَسِن ْنِم َنو ُرِهاَظُي

“Kadınlarından zıhâr ile ayrılmak isteyib de sonra dediklerini geri alacaklar (için), birbiriyle temas etmezden evvel, bir köle azad etmek (lâzımdır), işte size bununla öğüt veriliyor. Allah, ne yaparsanız, hakkıyle haberdârdır.” ayetinde geçen “ ِل” harfinin yerine “يَلِإ” harfinin de kullanılabileceğini belirtmiş ve ْمُتْنُك ْنِإ اًدَبَأ ِهِلْثِم ِل اوُدوُعَت ْنَأ ُالله َم ُكُظِعَي َنيِن ِم ْؤُم “Eğer inanıyorsanız, bu gibi şeylere bir daha ebediyyen dönmemeniz için Allah size öğüt veriyor.” (Nur 24/17), ِمي ِحَجْلا ِطا َر ِص ىَلِإ ْمُهوُدْهاَف ِالله ِنوُد ْنِم “(İlgililere şöyle emredilir: "Zulmedenleri, onlarla işbirliği edenleri ve) Allah'ı bırakıp da (taptıklarını toplayın). Onları cehennem yoluna koyun." (Saffat 37/23), اَه َل ىَح ْوَأ َكَّب َر َّنَأِب “Çünkü Rabbin ona (öyle) vahyetmiştir.” (Zilzal 99/5) ve ْنَم َّلاِإ َكِم ْوَق ْنِم َنِمْؤُي ْنَل ُهَّنَأ ٍحوُن ىَلِإ َي ِحوُأ َو َنوُلَعْفَي اوُناَك اَمِب ْسِئَتْبَت َلاَف َنَمآ ْدَق “Nuh'a vahyolundu ki: Kavminden iman etmiş olanlardan başkası artık (sana) asla inanmayacak. Öyle ise onların işlemekte olduklarından (günahlardan) dolayı üzülme.” (Hud 11/36) ayetlerini de bu duruma örnek olarak zikretmiştir.236 Görüldüğü gibi bu örneklerde aynı fiil Kur’an’ın bir yerinde “ ِل”

235 Ebussuûd Efendi, a.g.e., c. 4, s. 38.

236 Ebussuûd Efendi, a.g.e., c. 8, s. 219.

harfiyle kullanılırken bir başka yerinde “يَلِإ” harfiyle kullanılmış ve mana itibariyle de bir değişiklik olmamıştır. Dolayısıyla Müellif tefsirini yaptığı ayette söz konusu olan bir uygulamanın gerçekliğini, yani bu harflerin birbirlerinin yerine kullanılabileceği bilgisini teyit etmek için Kur’an’ın başka ayetlerini örnek olarak zikretmiştir.