• Sonuç bulunamadı

3. Ebussuûd Efendi’nin Hayatı ve Eserleri

1.2. Ayetleri Açıklamada Konu Olan Unsurların Özellikleri

1.2.11. Eş Seslilik

Ses ve şekil bakımından aynı, anlamları ayrı olan kelimeler160 olarak tarif edilen eş seslilik terkibi, Kur’an ilimleri bağlamında ele alındığı zaman “vücûh”161 terimiyle ifade edilmektedir. Vücûh ise “vech” kelimesinin çoğulu olup kelime olarak, bir kavmin efendisi, ön taraf, bir şeyin kendisi/zatı, niyet, cihet/yön, sıhhat, kalp, şan/şöhret, yol, şekil gibi manalara gelmektedir.162 Kavram olarak da bir kelimenin Kur’ân’da farklı manalarda kullanılması demektir.163 Buna, Kur’an’da türevleriyle birlikte 17 ayrı anlamda kullanıldığı ifade edilen “el-Huda” kelimesi örnek olarak verilebilir.164

Kur’an-ı Kerim’deki “vücûh” özelliği taşıyan kelimelerin adedi hayli yekûn tutmakta ve her bir kelimenin ihtiva ettiği vecihler de teferruatlı bir şekilde bulunmaktadır. İslam âlimleri, bunlar üzerinde ciddi çalışmalar yaparak, Kur’an kelimelerinin anlaşılmasına hizmet etmişlerdir. Müfessir bir âlim olan Mukatil bin

160 İlhan Ayverdi, a.g.e., c. 1, s. 903.

161 Vücûh kelimesiyle ilgili ayrıntılı bilgi için bkz. Mustafa Karagöz, a.g.md.; Abdurrahman Çetin, a.g.e., s.344-348; Mustafa Çetin, a.g.e., s. 104-162. Muhsin Demirci, a.g.e., s.158-162.

162 İbrahim Enis ve Diğerleri, a.g.e., c. 2, s. 1015-1016.

163 Ez-Zerkeşî, a.g.e., c. 1. s. 100.

164 İsmail Cerrahoğlu, a.g.e., s. 185.

Süleyman, El-Eşbâh ve’n-Nezâir adlı eseri ile konunun adeta öncülüğünü yapmıştır.

Ondan sonraki alimlerden İbnu’l-Cevzî (ö. 597/1201) ve et-Tiflîsî (ö. 629/1232) gibi müfessirler de Kur’an’daki “vücûh”un ayrıntılarına girerek geniş açıklamalarda bulunmuşlardır.165 Ebussuûd Efendi de Kur’an’da bulunun bütün vücûh özelliği taşıyan kelimelerin her birini ayrı ayrı bildirmese de bazı ayetlerin tefsirinde, o ayetteki bir kelimenin farklı anlamda kullanıldığı ayetlerden örnekler zikretmek suretiyle bu konuya temas etmiş bulunmaktadır. Mesela:

َتِِّيَمْلا ُج ِرْخُت َو ِتِِّيَمْلا َنِم َّيَحْلا ُج ِرْخُت َو ِلْيَّللا يِف َراَهَّنلا ُجِلوُت َو ِراَهَّنلا يِف َلْيَّللا ُجِلوُت ْنَم ُق ُز ْرَت َو ِِّيَحْلا َنِم

ٍباَس ِح ِرْيَغِب ُءاَشَت “Geceyi gündüze sokarsın, gündüzü geceye sokarsın. Ölüden diriyi çıkarırsın, diriden ölüyü çıkarırsın. Dilediğine de hesapsız rızık verirsin.” (Ali İmran 3/27) ayetinin tefsirinde Ebussuûd Efendi, ٍباَس ِح (hesap) kelimesinin farklı anlamlarını166 ayetler ışığında açıklamıştır. Buna göre, bu kelimenin anlamlarından birisi “yorgunluk, meşakkat”tir. Allah’ın dilediğini yormadan, meşakkatsiz rızıklandırdığı ifade edilir. ٍباَس ِح (hesap) kelimesi, tefsiri yapılan ayette bu anlamda kullanılmıştır. ٍباَس ِح (hesap) kelimesinin bir diğer anlamı da “adet”tir. Mükafatın sabredenlere saymadan ödeneceği belirtilir. Zümer Suresinin 39/10’uncu, ىَّف َوُي اَمَّنِإ ٍباَس ِح ِرْيَغِب ْمُه َرْجَأ َنو ُرِباَّصلا “Sabredenlere mükâfatları elbette hesapsız olarak (saymadan) verilir.” ayetinde bu anlamda kullanılmıştır. ٍباَس ِح (hesap) kelimesinin başka bir anlamı ise “talep”tir. Kulun kendisine verilen ihsanı talebine/isteğine göre vermesi ya da vermemesi ifade edilir. Sad Suresinin 38/39’uncu ٍباَس ِح ِرْيَغِب ْكِسْم َأ ْوَأ ْنُنْماَف اَنُؤاَطَع اَذَه

“İşte bu bizim ihsanımızdır. Artık sen de (istediğine) hesapsızca ver yahut verme, dedik.” ayetinde bu manada kullanılmıştır.167 Müellif, tefsiri yapılan ayetteki ٍباَس ِح (hesap) kelimesi ile açıklayıcı konumdaki ayetlerde geçen ٍبا (hesap) kelimelerini َس ِح

165 Mustafa Çetin, a.g.e., s. 116

166 Bazı lügatlar üzerinde yapılan araştırmada, ٍباَس ِح kelimesinin bu örnekte zikredilen farklı anlamlarına yer verilmediği görülmüştür. Bkz. İbn Manzur, a.g.e., c. 1, s. 313; İbrahim Enis ve Diğerleri, a.g.e., c. 1, s. 171.

167 Ebussuûd Efendi, a.g.e., c. 2, s. 28; Ali Akın, a.g.e., c. 2, s. 820-821.

aralarındaki eş seslilik özelliğine göre açıklamıştır. Yani hem müfessir hem de müfesser durumdaki ayetlerde geçen kelime, yazılış itibariyle aynı olmasına rağmen anlam olarak farklılık arz etmektedir.

Müfessirimiz, Ali İmran Suresinin 3/27’nci ayetini tefsir etmek için bu ayetten önce inmiş olan Zümer Suresinin 39/10 ve Sad Suresinin 38/39’uncu ayetlerini kullanmıştır. Her ne kadar Müellif, bir ayeti kendisinden önce nazil olan ayetlerle tefsir etmiş olsa da ayetin başka ayetle ilişkilendirilmesine sebep olan eş seslilik özelliği bir kelimenin sesteş şeklindeki benzerliğinden ibaret olup öncelik sonralık sıralamasını gerektirir bir nitelik taşımadığından, burada kronolojik bir tertip aranmamıştır.

Bir başka örnekte de Ebussuûd Efendi, Nisa Suresinin 4/24’üncü … ُتاَنَصْحُمْلا َو ْمُكُناَمْيَأ ْتَكَلَم اَم َّلاِإ ِءاَسِِّنلا َنِم “(Harp esiri olarak) sahip olduğunuz cariyeler müstesna, evli kadınlar da size haram kılındı.” ayetindeki ُتاَنَصْحُمْلا kelimesiyle ilgili “Muhsane, evli kadın demektir. Muhsane denmesi kocası ya da velisi tarafından harama düşmekten korunduğu içindir. Evli kadına -fail sıygasıyla- muhsine de denir. Çünkü evli kadın, fercini kocası dışındaki erkeklerden korur, ya da kocasını harama düşmekten korur.”

şeklinde izahatta bulunduktan sonra bu kelimenin köken itibariyle farklı türevlerinin muhtelif manalardaki kullanımını yine Kur’an’dan örnekler eşliğinde açıklamıştır.

Onun yaptığı bu açıklamaya göre, ُتاَنَصْحُمْلا kelimesi türevleriyle birlikte Kur’an’da dört manada kullanılmıştır. Birincisi açıklaması yapılan ayette kullanılan “evlilik”

manasıdır. İkincisi sözü edilen kelimenin ism-i fail versiyonunun kullanıldığı aynı ayetin َني ِحِفاَسُم َرْيَغ َنيِن ِصْحُم “…zinadan kaçınıp, iffetli olarak…” cümlesindeki “iffet”

manasıdır. Üçüncüsü ْن ِم ْمُكُناَمْيَأ ْتَكَلَم اَم ْنِمَف ِتاَنِم ْؤُمْلا ِتاَنَصْحُمْلا َحِكْنَي ْنَأ ًلا ْوَط ْمُكْنِم ْعِطَتْسَي ْمَل ْنَم َو ِتاَنِم ْؤُمْلا ُمُكِتاَيَتَف “Sizden kimin, hür mü’min kadınlarla evlenmeye gücü yetmezse sahip olduğunuz mü’min genç kızlarınızdan (cariyelerinizden) alsın. (Nisa 4/25) ayetindeki

“hür” manası, dördüncüsü de mezkur kelimenin, aynı ayetin (Nisa 4/25) devamında fiil kipinde kullanıldığı َّن ِصْحُأ اَذِإَف “evlendikleri zaman…” cümlesindeki “İslam”

manasıdır.168 Müellif burada, Kur’an’daki bir kelimeye her geçtiği yerde aynı anlamı vermenin yanlış sonuçlar doğuracağı gerçeğinden hareketle, kökleri bir olan ِتاَنَصْحُمْلا, َنيِن ِصْحُم ve َّن ِصْحُأ kelimelerinin Kur’an’da farklı anlamlarda kullanılışını yine Kur’an’ın muhtelif yerlerinden misallerle açıklamıştır. Ancak her ne kadar Ebussuûd Efendi, اَذِإَف َّن ِصْحُأ cümlesini “İslam” kavramıyla açıklayarak bu cümleye “Müslüman oldukları zaman” manası verse de bu kelam, bağlamıyla birlikte ele alındığında “Müslüman oldukları zaman” anlamı değil, “evlendikleri zaman” anlamı daha uygun düşmektedir.

Çünkü . َّنِصْحُأ اَذِإَف cümlesinin siyakında, hür mümin kadınlarla evlenmeye güç yetiremeyen kimsenin, velilerinin izniyle mümin cariyelerle evlenebileceğinden, sibakında ise zina edecek olurlarsa, onlara, hür kadınlara verilen azabın yarısının verileceğinden bahsedilmektedir. Diğer taraftan bu ayetin baş kısmındaki ْتَكَلَم اَم ْنِمَف

َف ْن ِم ْمُكُناَمْيَأ

ِتاَن ِم ْؤُمْلا ُمُكِتاَيَت “…sahip olduğunuz mü’min genç kızlarınızdan (cariyelerinizden) alsın…” ifadesinden, zaten mümin cariyelerle evlenilmesi gerektiği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla zaten Müslüman olan cariyeler için yeniden “Müslüman oldukları zaman” denmesi, makul değildir.

Yine ٌمْعَط kelimesi de eş sesli kelimelerdendir. Ebussuûd Efendi, Maide Suresinin 5/93’üncü ِتاَحِلا َّصلا اوُلِمَع َو اوُنَمآ َو ا ْوَقَّتا اَم اَذِإ اوُمِعَط اَميِف ٌحاَنُج ِتاَحِلاَّصلا اوُلِمَع َو اوُنَمآ َنيِذَّلا ىَلَع َسْيَل َنيِنِسْحُمْلا ُّب ِحُي ُ َّاللَّ َو اوُنَسْحَأ َو ا ْوَقَّتا َّمُث اوُنَمآ َو ا ْوَقَّتا َّمُث “İnananlara ve yararlı iş işleyenlere, -sakınırlar, inanırlar, yararlı işler işlerler, sonra haramdan sakınıp inanırlar ve sonra isyandan sakınıp iyilik yaparlarsa- daha önceleri tatmış olduklarından dolayı bir sorumluluk yoktur. Allah iyi davrananları sever.” ayetinde yer alan اوُمِعَط fiilinin türediği ٌمْعَط kelimesinin “yemek” anlamının yanında “içmek” anlamının da yaygın olduğunu ifade ederek bu anlamda kullanıldığı يِِّنِم َسْيَلَف ُهْنِم َب ِرَش ْنَمَف ٍرَهَنِب ْمُكيِلَتْبُم َالله َّنِإ َلاَق

ُهَّنِإَف ُهْمَعْطَي ْمَل ْنَم َو

ِهِدَيِب ًةَف ْرُغ َف َرَتْغا ِنَم َّلاِإ يِِّنِم… “Biliniz ki Allah sizi bir ırmakla imtihan

168 Ebussuûd Efendi, a.g.e., c. 2, s. 187; Ali Akın, a.g.e., c. 3, s. 1228-1229.

edecek. Kim ondan içerse benden değildir. Eliyle bir avuç içen müstesna kim ondan içmezse bendendir, dedi.” (Bakara 2/249) ayetini örnek olarak zikretmiştir.169 Görüldüğü gibi birinci ayetteki ٌمْعَط kökünden türeyip de mazi sıygasıyla gelmiş olan اوُمِعَط fiili “yemek” manasında, aynı kökten türeyen ve muzari sıygasıyla gelen ikinci ayetteki ُمَعْطَي fiili ise “içmek” manasında kullanılmıştır. Dolayısıyla aynı kelime ayetin birinde bir mana ifade ederken, diğerinde başka bir manaya gelmektedir. Bundan da Müellifin, ayetleri ilişkilendirirken ayette geçen bu kelimenin eşseslilik özelliğini dikkate aldığı anlaşılmaktadır.