• Sonuç bulunamadı

Uzlaştırma (Muşkili Çözme)

3. Ebussuûd Efendi’nin Hayatı ve Eserleri

2.1. Uzlaştırma (Muşkili Çözme)

“İki yanın birbirine uymayan isteklerinde, karşılıklı yararları birbirine yakınlaştırma yoluyla karşıtlar arasında bir anlaşma sağlama”176 anlamına gelen uzlaştırma, Kur’an ilimleri içerisinde Muşkil’ül-Kur’an ismiyle karşılık bulmaktadır.

Muşkil ise sözlükte karışık, karışık olmak, karışıklık177 anlamını ifade ederken, terim olarak, Kur’an-ı Kerim’in bazı ayetleri arasında olan görünürdeki ihtilaf ve çatışma meselesi178 diye tanımlanmaktadır. Aslında Kur’an’da birbirini tutmayan veya birbiriyle çelişkili olan ayetlerin bulunması kesinlikle söz konusu değildir. Yüce Allah’ın kelamı bundan münezzehtir.179 Öyle ki Allah (cc), ْنِم َناَك ْوَل َو َنآ ْرُقْلا َنو ُرَّبَدَتَي َلاَفَأ

َل ِالله ِرْيَغ ِدْنِع

ا ًريِثَك اًفَلاِتْخا ِهيِف اوُدَج َو “Hâla Kur'an üzerinde gereği gibi düşünmeyecekler mi?

Eğer o, Allah'tan başkası tarafından gelmiş olsaydı onda birçok tutarsızlık

176http://tdk.gov.tr/index.php?option=com_bts&arama=kelime&guid=TDK.GTS.5ad3ad4db5db97.19 247502 (15.04.2018).

177 İbn Kuteybe, Ebu Muhammed Abdullah b. Müslim, Te’vîlu Muşkil’il-Kur’an, (thk. Ahmet Sakr), el-Mektebet’ul-Ilmiyye, Ths., s. 102;İbn Manzur, a.g.e., c. 11, s. 358.

178 Celalettin Abdurrahman b. Ebubekir es-Suyûtî, el-İtkân fî Ulûm’il-Kur’ân, Dâru İbn Kesir, Beyrut 1987, c. 2, s. 724; Zerkeşî, a.g.e.,, c. 2, s. 53; Muhsin Demirci, a.g.e., s. 203.

179 Abdurrahman Çetin, a.g.e., 286.

bulurlardı.” (Nisa 4/82) buyurarak kendisi tarafından indirilen bu Kur’an’da hiçbir surette ihtilafın bulunmayacağının teminatını vermiş bulunmaktadır. Dolayısıyla Kur’an’da hakikatte ihtilaf veya tezatın olması mümkün değildir, ancak bazı âyetler arasında ihtilaf veya tezat gibi görünen durumlar mevcuttur. Bu sebeple buna dair ayetlerin bağdaştırılarak görünürdeki bu tereddüdün giderilmesi için de Muşkilü'l-Kur'ân ilmi vücuda getirilmiştir.

Ayetler arasında görülen bu zahiri ihtilaf, kıraat farklılıkları, ifadenin hakikat ve mecaz ihtiva etmesi, müşterek lafızlar, ayetlerdeki müteşâbihlik ve mucmellik, bir olayın değişik yönlerden ele alınması, bir cinsin değişik türlerine veya bir oluşumun muhtelif safhalarına işaret edilmesi, konu ve yer farklılığı, harf-i cerlerin birbirinin yerine kullanılması ve fiillerin kullanım cihetleri gibi hususlardan kaynaklanmaktadır.

Ayetler arasındaki ihtilâf gibi görünen bu hususların çözümlenebilmesi için de âlimler te’vil, tahsis ve nesih yoluna başvurmuştur. Özellikle itikadî ve ahlâkî konulara ilişkin işkâllerde te’vile müracaat edilirken ahkâm âyetlerindeki muşkiller tahsisle veya aralarında nesih ilişkisi olup olmadığına bakılarak giderilmeye çalışılır.180 Ebussuûd Efendi de bir ayetin tefsirini yaparken, görünürde o ayetle birbirine zıt anlamlar taşıdığı düşünülen ayetleri zikrederek, kendi görüşüyle sözü edilen ayetlerin arasının uzlaştırılması cihetine gitmiştir. Mesela:

Araf Suresinin 7/179’uncu … ِسْنِلإا َو ِِّن ِجْلا َنِم ا ًريِثَك َمَّنَهَجِل اَنْأ َرَذ ْدَقَل َو “Andolsun, biz cinler ve insanlardan birçoğunu cehennem için yaratmışızdır…” ayetinde de Allah’ın cinlerden ve insanlardan çoğunu, cehennem için yarattığı ifade edilirken, bu durum, zihinlerde adeta bu varlıkların, hiçbir seçim hakları yokmuş gibi bir intiba uyandırmaktadır.181 Zariyat Suresinin 51/56’ncı ِنوُدُب ْعَيِل َّلاِإ َسْنِلإا َو َّن ِجْلا ُتْقَلَخ اَم َو “Ben

180 Adem Yerinde, “Muşkil’ül-Kur’an” maddesi, TDV İslam Ansiklopedisi, TDV Yayınları, Ankara, 2003, c. 32, s. 164-165.

181 Halis Albayrak,Kur’an’ın Bütünlüğü Üzerine-Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri, Şule Yayınları, Ankara, 1998, s.129.

cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.” ayetinde ise bütün cinlerin ve insanların yükümlü tutulduğu şekliyle ibadet ehli olacağı, dolayısıyla cehenneme götüren amellerden uzak olacağı gibi bir anlam çıkmakta, buna bağlı olarak da iki ayet arasında sanki bir tenakuz varmış gibi görünmektedir. Ebussuûd Efendi, ilk bakışta birbiriyle çelişen yönlerinin olduğu düşüncesiyle sözü edilen bu iki ayetten her birini diğeriyle tefsir etmiştir ve bu ayetleri, birincisindeki cinler ve insanlardan kastın, bedbahtlıklarına ezeli kelam ile hükmedilmiş olanlar, ikincisindeki cinler ve insanlardan kastın ise onların bahtiyar olanları olduğunu söyleyerek bağdaştırmıştır. Ayrıca Müellife göre, birinci ayette “cinlerin ve insanların çoğunun cehennem için yaratıldığı”na dair bir ifadenin yer almasının sebebi, Allah’ın onların, hiçbir zaman iradelerini hak yönde kullanmayacaklarını, batılda ısrar edeceklerini ve hiçbir ayet ve uyarının kendilerini bundan çevirmeyeceğini bilmesidir. İkinci ayette zikredilen “cinlerin ve insanların Allah’a ibadet için yaratılmış olmaları” hususu ise, onların Allah’a ibadet için gerekli olan istidatların ve imkanların en geniş ve mükemmeline sahip olmaları anlamına gelmektedir.182 Yapılan açıklamada da görüleceği üzere, Ebussuûd Efendi, ilk etapta muşkil olduğu düşünülen bu ayetler arasını, gerekli açıklamaları yapmak suretiyle uzlaştırmıştır.

Diğer taraftan Kur’an tefsirinde isabetli bir sonuca ulaşılabilmesi için ayetlerin Kur’anî bütünlük içerisinde ele alınması gerekir. Araf Suresinin 7/179’uncu ayeti de şayet bu bağlamda ele alınırsa ayette herhangi bir işkalin olmadığı anlaşılacaktır. Şöyle ki: Sözü edilen ayetteki … ْنِلإا َو ِِّن ِجْلا َنِم ا ًريِثَك َمَّنَهَجِل اَنْأ َرَذ ْدَقَل َو ِس “Andolsun, biz cinler ve insanlardan birçoğunu cehennem için yaratmışızdır…” ifadesini sevkedildiği ayetin bütünlüğü içesinde incelersek, ayetin devamında183 cehennemlik olan bu kimselerin

182 Ebussuûd Efendi, a.g.e., c. 3, s. 334; c. 8, s. 152-153; Ali Akın, a.g.e., c. 5, s. 2339-2340; c. 11, s.

5365.

183 اَهِب َنوُعَمْسَي َلا ٌناَذآ ْمُهَل َو اَهِب َنو ُر ِصْبُي َلا ٌنُيْعَأ ْمُهَل َو اَهِب َنوُهَقْفَي َلا ٌبوُلُق ْمُهَل “Onların kalbleri vardır ama anlamazlar;

gözleri vardır ama görmezler; kulakları vardır ama işitmezler.”

kalpleri olup anlamadıkları, gözleri olup görmedikleri, kulakları olup işitmedikleri ifade ediliyor. Bu ipucundan hareketle aynı nitelikleri taşıyan kimselerden söz eden diğer Kur’an birimlerine bakıldığında örnek olarak Ahkaf Suresinin 46/26’ncı َنْلَعَج َو ا

ْيَش ْنِم ْمُهُتَدِئْفَأ َلا َو ْمُه ُراَصْبَأ َلا َو ْمُهُعْمَس ْمُهْنَع ىَنْغَأ اَمَف ًةَدِئْفَأ َو ا ًراَصْبَأ َو اًعْمَس ْمُهَل ِالله ِتاَيآِب َنوُدَحْجَي اوُناَك ْذِإ ٍء

“Onlara kulaklar, gözler ve kalbler vermiştik; ama kulakları, gözleri ve kalbleri onlara bir fayda sağlamadı, zira, Allah'ın ayetlerini bile bile inkar ediyorlardı.”

ayetinde bu insanların niçin böyle vasıflandırıldıkları ortaya çıkıyor. Zira ayetten, bu insanlara verilen kulakların, gözlerin ve kalplerin fayda vermemesinin nedeninin Allah’ın ayetlerini inkar etmek olduğu anlaşılıyor. Kur’an’ın başka ayetlerinde de kulların, kendi iradeleriyle iman veya küfrü seçebilecekleri184, Allah’ın haksızlık yapmayacağı185, herkesin yaptıklarını türüne göre öte dünyada karşılık göreceği186 ve hayatın ve ölümün, kimlerin iyi işler yapacağının belirlenmesi hikmetine binaen yaratıldığı187 gerçekleri ifade edilmektedir. Dolayısıyla Kur’an’ın genel yapısı içerisindeki bu bakışından hareketle … ِسْنِلإا َو ِِّن ِجْلا َنِم ا ًريِثَك َمَّنَهَجِل اَنْأ َرَذ ْدَقَل َو “Andolsun, biz cinler ve insanlardan birçoğunu cehennem için yaratmışızdır…” ifadesinden, hiç seçme hakkı tanınmadan, bazı kimselerin cehennemden başka bir yere gidemeyeceği gibi bir anlam çıkarılmasının mümkün olmadığı söylenebilir. Yani burada, ibarenin zahiri ve hakiki anlamı yerine, insanların ve cinlerin çoğunun, cehenneme gireceklerinin, Allah Teâlâ tarafından haber verilmesi şeklindeki bir anlamın Kur’anî espriye aykırı düşmeyeceği ifade edilebilir.188

Müellif, burada, Araf Suresinin 7/179’uncu ayetini, bu ayetten sonra nazil olan Zariyat Suresinin 51/56’ncı ayetiyle ilişkilendirmiştir.

184 Bakara 2/256; Kehf 18/29; Müzzemmil 73/19.

185 Ali İmran 3/182; Enfal 8/51; Hac 22/10; Fussilet 41/46; Kâf 50/29.

186 Ali İmran 3/182; Enfal 8/51; Hac 22/10; Neml 27/90; Rum 30/44; Fussilet 41/46; Casiye 45/15.

187 Mülk 67/2.

188 Halis Albayrak, a.g.e., s. 130-131.

Rahman Suresinin 55/39’uncu ٌّناَج َلا َو ٌسْنِإ ِهِبْنَذ ْنَع ُلَأْسُي َلا ٍذِئَم ْوَيَف “İşte o gün ne insana, ne cine günahı sorulmayacak.” ayetiyle ilgili, “Gök yarıldığı gün insanlara da cinlere de günahları sorulmaz, çünkü onlar, simalarından tanınırlar. Bu, onların ilk kabirlerinden çıkarıldıkları ve mertebelerine göre takım takım mahşer yerine sevk edildikleri zamanı anlatmaktadır.” şeklinde izahatta bulunan Ebussuûd Efendi, َكِِّب َر َوَف َنيِعَمْجَأ ْمُهَّنَلَأْسَنَل “Rabbine and olsun ki, onların hepsine soracağız.” (Hicr 15/92) ayeti ile benzerlerinde anlatılan sorgulamanın ise münakaşa ve hesap yerinde olacağını ifade etmiştir.189 Böylelikle görünürde birbiriyle çelişir gibi görünen ayetleri, her ayetin vurguladığı farklı hususlara işaret etmek suretiyle anlaşılır hale getirmiştir. Yani birinci ayetteki (Rahman 55/39) “insanların ve cinlerin sorguya çekilmeyecek olması”nın sebebi onların günahkar olduklarının simalarından tanınacak olması ya da herşeyin kayıt altında olmasıdır. İkinci ayetteki (Hicr 15/92) “sorguya çekilme”den maksat ise hesap gününde yapılacak sorgulamadır. Dolayısıyla bu ayetler arasındaki çelişki gibi görünen husus Müellif tarafından gerekli izahat yapılarak uzlaştırılmıştır.