• Sonuç bulunamadı

3. Ebussuûd Efendi’nin Hayatı ve Eserleri

2.6. Nesh

Lügatte, “izale etmek, yok etmek, tebdil, tahvil ve nakletmek” manalarına gelen223 nesh kelimesi, ıstılahi olarak, “şer’î bir hükmü, daha sonra gelen şer’î bir delille kaldırmak”224, başka bir deyişle “bir nassın hükmünün daha sonra gelen bir nas ile kaldırmak veya önce tarihli bir nassın hükmünü sonra tarihli bir nasla tebdil etmek veyahut da mukaddes bir metnin ilgası”225 anlamında kullanılır. Kur’an’da neshin varlığı veya yokluğu meselesi öteden beri tartışılagelen bir meseledir. Bundan dolayı da bütün tefsir usulü kitaplarında bu konuya geniş bir yer ayrılmış ve neshi kabul edenler ve etmeyenler diye kategoriler oluşturulmuştur. Buna bağlı olarak da Bakara

222 Ebussuûd Efendi, a.g.e., c. 4, s. 215; Ali Akın, a.g.e., c. 7, s. 2926-2927.

223 İsmail b. Hammâd el-Cevherî, Tâcü’l-Lügâti ve Sıhâhu’l-Arabiyye, Daru’l-Kitâbi’l-Arabî, Mısır 1957, c. 1, s. 433.

224 Ebu’l Hattab es-Sedûsî Katâde b. Diame, en-Nâsih ve’l-Mensûh fî Kitâbillâhi Teâlâ, (thk. Hâtim Salih ed-Dâmin), Âlemü'l-Kütüb, Beyrut 1989, s. 10.

225 İsmail Cerrahoğlu, a.g.e., s. 122.

Suresinin 2/106’ncı ٌريِدَق ٍءْيَش ِِّلُك ىَلَع َالله َّنَأ ْمَلْعَت ْمَلَأ اَهِلْثِم ْوَأ اَهْنِم ٍرْيَخِب ِتْأَن اَهِسْنُن ْوَأ ٍةَيآ ْنِم ْخَسْنَن اَم

“Biz, bir âyetin hükmünü yürürlükten kaldırır veya onu unutturursak (ertelersek) mutlaka daha iyisini veya benzerini getiririz. Bilmez misin ki Allah her şeye kadirdir.”

ve Nahl Suresinin 16/101’inci ْمُه ُرَثْكَأ ْلَب ٍرَتْفُم َتْنَأ اَمَّن ِإ اوُلاَق ُل ِِّزَنُي اَمِب ُمَلْعَأ ُالله َو ٍةَيآ َناَكَم ًةَيآ اَنْلَّدَب اَذِإ َو َنوُمَلْعَي َلا “Biz bir âyetin yerine başka bir âyeti getirdiğimiz zaman -ki Allah, neyi indireceğini çok iyi bilir- «Sen ancak bir iftiracısın» dediler. Hayır; onların çoğu bilmezler.” ayetleriyle ilgili farklı izahatlar yapılmıştır.

Ebussuûd Efendi de Bakara Suresinin 2/106’ncı ayetiyle ilgili “Bu ayet neshin sırrını açıklamak ve bu meselede ileri geri konuşanların sözlerini iptal etmek için sevkedilmiştir; rivayete göre bu ayet müşrik veya Yahudilerin, ‘Muhammed, sahabilerine önce bir emir veriyor, sonra da onları ondan nehyediyor ve önce verdiği emrin hılafına yeni emirler veriyor’ diye ileri geri konuşup dedikodu etmeleri üzerine nazil olmuştur.” şeklinde açıklama yapmıştır. Ayrıca ayetin neshinden maksadın, kıraatiyle yapılan taabbüdün veya hükmünün veyahut da her ikisinin birden nihayete erdiğinin beyanı demek olduğunu, unutturulmasından maksadın ise onun kalplerden silinmesi demek olduğunu söyler ve bu ayetin neshin cevazına delalet ettiğini, zaman ve şartların değişmesiyle bir hikmet ve maslahata bağlı olarak dini hükümlerin de değişebileceğini, aksi varid olsaydı şer’i kaidelerle teessüs etmiş nizamın bozulması lazım geleceği tezini ileri sürer. Müellif Nahl Suresinin 16/101’inci ayetiyle ilgili de benzer şeyleri söyledikten sonra nesh hadisesinin mutlaka bir hikmete bağlı olduğunu iddia ediyor. Bu açıklamalarından hareketle Ebussuûd Efendi’nin de prensip olarak neshin cevazını ve vukuunu kabul edenler arasında yer aldığı söylenebilir.226 Bundan dolayı tefsirinin muhtelif yerlerinde nesh edildiğine dair hakkında malumat bulunan

226 Ebussuûd Efendi, a.g.e., c. 1, s. 175-176; c. 5, s. 157-158; Abdullah Aydemir, a.g.e., s. 133-134.

ayetlerle ilgili bilgi vermektedir. İrşad’ül-Akli’s-Selim’de buna dair birçok örnek bu Allah’a ortak koşanları artık bulduğunuz yerde öldürün, onları yakalayıp hapsedin ve her gözetleme yerine oturup onları gözetleyin. Eğer tövbe ederler, namazı kılıp zekâtı da verirlerse, kendilerini serbest bırakın. Şüphesiz Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.” ayetine ayırmış ve bu ayetin devamında zikrettiği şu ayetlerle neshedildiğini ifade etmiştir. 227

ْمِهْيَلِإ ي ِحوُن ًلااَج ِر َّلاِإ َكِلْبَق ْنِم اَنْلَس ْرَأ اَم َو ُةَبِقاَع َناَك َفْيَك او ُرُظْنَيَف ِض ْرَلأا يِف او ُريِسَي ْمَلَفَأ ى َرُقْلا ِلْهَأ ْنِم

َنوُلِقْعَت َلاَفَأ ا ْوَقَّتا َنيِذَّلِل ٌرْيَخ ِة َر ِخلآا ُراَدَل َو ْمِهِلْبَق ْنِم َنيِذَّلا “Kitap ehlinin çoğu, hak kendilerine apaçık belli olduktan sonra, içlerindeki çekememezlikten ötürü, sizi, inandıktan sonra küfre döndürmeyi isterler. Allah'ın emri gelene kadar onları affedin, geçin. Allah muhakkak her şeye Kadir'dir.”( Bakara 2/109)

“Sana haram ayda savaşmayı soruyorlar. De ki: O ayda savaş büyük bir günahtır.

Allah’ın yolundan alıkoymak, onu inkâr etmek, Mescid-i Haram’ın ziyaretine engel olmak ve halkını oradan çıkarmak, Allah katında daha büyük günahtır. Zulüm ve baskı ise adam öldürmekten daha büyüktür. Onlar, güç yetirebilseler, sizi dininizden döndürünceye kadar sizinle savaşmaya devam ederler. Sizden kim dininden döner de

227 Ebussuûd Efendi, a.g.e., c. 1, s. 179; s. 256-257; c. 3, s. 237; c. 4, s. 166; Ali Akın, a.g.e., c. 1, s.

357; c. 2, s. 583; c. 5, s. 2112; c. 6, s. 2795-2796.

kâfir olarak ölürse, öylelerin bütün yapıp ettikleri dünyada da, ahirette de boşa gitmiştir. Bunlar cehennemliklerdir, orada sürekli kalacaklardır.” (Bakara 2/217)

ِد اوُق َّرَف َنيِذَّلا َّنِإ َعْفَي اوُناَك اَمِب ْمُهُئِِّبَنُي َّمُث ِالله ىَلِإ ْمُه ُرْمَأ اَمَّنِإ ٍءْيَش يِف ْمُهْنِم َتْسَل اًعَيِش اوُناَك َو ْمُهَني

َنوُل

“Fırka fırka olup dinlerini parçalayanlarla senin hiçbir ilişiğin olamaz. Onların işi Allah'a kalmıştır, yaptıklarını onlara sonra bildirecektir.” (En’am 6/159)

وُلَمْعَت اَّمِم ٌءي ِرَب اَنَأ َو ُلَمْعَأ اَّمِم َنوُئي ِرَب ْمُتْنَأ ْمُكُلَمَع ْمُكَل َو يِلَمَع يِل ْلُقَف َكوُبَّذَك ْنِإ َو

َن “Seni

yalanlarlarsa, Benim yaptığım bana, sizin yaptığınız sizedir; siz benim yaptığımdan sorumlu değilsiniz, ben de sizin yaptığınızdan sorumlu değilim, de.” (Yunus 10/41)

Görüldüğü gibi Ebussuûd Efendi, bu ayetleri, aralarındaki nasih-mensuh ilişkisine istinaden birbiriyle irtibatlandırmıştır.

Müfessirimiz, Bakara Suresinin 2/109 ve 217, En’am Suresinin 6/159 ve Yunus Suresinin 10/41’inci ayetinin tefsirinde, bu ayetlerden sonra nazil olan Tevbe Suresinin 9/5’inci ayetini kullanmıştır.

Yine Müellif, ٍجا َرْخِإ َرْيَغ ِل ْوَحْلا ىَلِإ اًعاَتَم ْمِه ِجا َو ْزَلأ ًةَّي ِص َو اًجا َو ْزَأ َنو ُرَذَي َو ْمُكْنِم َن ْوَّف َوَتُي َنيِذَّلا َو ٌميِكَح ٌزي ِزَع ُ َّاللَّ َو ٍفو ُرْعَم ْنِم َّنِهِسُفْنَأ يِف َنْلَعَف اَم يِف ْمُكْيَلَع َحاَنُج َلاَف َنْج َرَخ ْنِإَف “İçinizden ölüp geriye dul eşler bırakan erkekler, eşleri için, evden çıkarılmaksızın bir yıla kadar geçimlerinin sağlanmasını vasiyet etsinler. Ama onlar (kendiliklerinden) çıkarlarsa, artık onların meşru biçimde kendileri ile ilgili olarak işlediklerinden dolayı size bir günah yoktur. Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Bakara 2/240) ayetindeki müddete ilişkin hükmün, aynı Surenin 2/234’üncü ayetinde geçen َنيِذَّلا َو ا ًرْشَع َو ٍرُهْشَأ َةَعَب ْرَأ َّنِهِسُفْنَأِب َنْصَّب َرَتَي اًجا َو ْزَأ َنو ُرَذَي َو ْمُكْنِم َن ْوَّف َوَتُي “İçinizden ölenlerin bırakmış olduğu eşler kendi kendilerine dört ay on gün beklerler.” hükmüyle neshedildiğini söylemiştir. Ebussuûd Efendi’ye göre nesheden ayet neshedilen ayetten tilavet olarak

önce olmasına rağmen nüzul sırası açısından sonradır.228 Görüldüğü gibi Müellif, buradaki ayetleri nasih-mensuh ilişkisi çerçevesinde ilişkilendirmiştir.

Bir başka örnekte ise ْنِإ ْمُكَل ٌرْيَخ ْمُكِلَذ ِالله ِليِبَس يِف ْمُكِسُفْنَأ َو ْمُكِلا َوْمَأِب اوُدِهاَج َو ًلااَقِث َو اًفاَف ِخ او ُرِفْنا َنوُمَلْعَت ْمُتْنُك “(Ey müminler!) Gerek hafif, gerek ağır olarak savaşa çıkın, mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda cihad edin. Eğer bilirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır.”

(Tevbe/Berae 9/41) ayetindeki اًفاَفِخ ve ًلااَقِث kelimelerine “aile efradının azlığı-çokluğu, silahların hafifliği-ağırlığı, süvari-yaya, genç-yaşlı, zayıf-şişman, sağlam-hastalıklı”

gibi değişik manalar verildiğini kaydederek, ayetin bu kısmını “İmkanlar nisbetinde, bollukta-darlıkta, hastalıkta-sağlıkta, fakirlikte-zenginlikte, aile fertlerinin sayısının çokluğunda-azlığında ve diğer tüm durumlarda gücünüz ölçüsünce savaşlara hep birlikte katılın ve bu konuda gereken katkıyı sağlayın.” şeklinde tefsir eden Ebussuûd Efendi, İbn Abbas’a göre, bu ayetin aynı Surenin 9/91’inci ىَلَع َلا َو ِءاَفَعُّضلا ىَلَع َسْيَل

َنوُد ِجَي َلا َنيِذَّلا ىَلَع َلا َو ىَض ْرَمْلا ٌروُفَغ ُ َّاللَّ َو ٍليِبَس ْنِم َنيِنِسْحُمْلا ىَلَع اَم ِهِلوُس َر َو ِ َّ ِلِل اوُحَصَن اَذِإ ٌج َرَح َنوُقِفْنُي اَم

ٌمي ِح َر “Allah ve Resûlü için (insanlara) öğüt verdikleri takdirde, zayıflara, hastalara ve (savaşta) harcayacak bir şey bulamayanlara günah yoktur. Zira iyilik edenlerin aleyhine bir yol (sorumluluk) yoktur. Allah çok bağışlayan ve çok esirgeyendir.”

ayetiyle neshedildiğini zikreder.229 Buradaki ilişkilendirme de aynı şekilde nesh meselesi üzerine kurulmuş bir ilişkilendirmedir.

َي يِئ َّلالا َو َلاوُأ َو َنْض ِحَي ْمَل يِئ َّلالا َو ٍرُهْشَأ ُةَثَلاَث َّنُهُتَّدِعَف ْمُتْبَت ْرا ِنِإ ْمُكِئاَسِن ْنِم ِضي ِحَمْلا َنِم َنْسِئ ِلاَمْحَلأا ُت

ا ًرْسُي ِه ِرْمَأ ْنِم ُهَل ْلَعْجَي َالله ِقَّتَي ْنَم َو َّنُهَلْمَح َنْعَضَي ْنَأ َّنُهُلَجَأ“Kadınlarınız içinden âdetten kesilmiş olanlarla, âdet görmeyenler hususunda tereddüt ederseniz, onların bekleme süresi üç aydır. Gebe olanların bekleme süresi ise, yüklerini bırakmaları (doğum yapmaları)dır.

Kim Allah'tan korkarsa, Allah ona işinde bir kolaylık verir.” (Talak 65/4) ayetinde kadınların adetten kesilme yaşı olarak, altmış ve elli beş yaş olarak takdir edilmiştir.

228 Ebussuûd Efendi, a.g.e., c. 1, s. 278; Ali Akın, a.g.e., c. 2, s. 638.

229 Ebussuûd Efendi, a.g.e., c. 4, s. 77; Ali Akın, a.g.e., c. 6, s. 2587-2589.

Yani yaşlılıktan dolayı adetten kesilmiş olan kadınlar ile henüz adet görme yaşına ermemiş olan kadınların iddetleri hakkında şüpheye düşüp de iddetlerinin nasıl olduğunu bilmezseniz, onların iddetleri üç aydır. Hamile kadınlar ise ister boşanmış olsunlar, ister kocaları ölmüş olsun, iddetlerinin sonu doğurmalarıdır. Ebussuûd Efendi, Talak Suresinin 65/4’üncü ayetiyle ilgili bu açıklamaları yaptıktan sonra bu ayetin, Bakara Suresinin 2/234’üncü َةَعَب ْرَأ َّنِهِسُفْنَأِب َنْصَّب َرَتَي اًجا َو ْزَأ َنو ُرَذَي َو ْمُكْنِم َن ْوَّف َوَتُي َنيِذَّلا َو

ْعَمْلاِب َّنِهِسُفْنَأ يِف َنْلَعَف اَميِف ْمُكْيَلَع َحاَنُج َلاَف َّنُهَلَجَأ َنْغَلَب اَذِإَف ا ًرْشَع َو ٍرُهْشَأ

ٌريِبَخ َنوُلَمْعَت اَمِب ُ َّاللَّ َو ِفو ُر “Sizden

ölenlerin, geride bıraktıkları eşleri, kendi başlarına (evlenmeden) dört ay on gün beklerler. Bekleme müddetlerini bitirdikleri vakit, kendileri hakkında yaptıkları meşru işlerde size bir günah yoktur. Allah yapmakta olduklarınızı bilir.” ayetinin ifade ettiği genel hükmü neshettiğini söylemiştir. Ona göre Talak Suresinin 65/4’üncü ayeti, Bakara Suresinin 2/234’üncü ayetinden sonra nazil olmuştur.230 Görüldüğü gibi Müfessir, ayetler arasındaki nasih mensuh ilişkisinden bahsetmek suretiyle nesh konusunu, tefsirini yaptığı ayeti açıklama biçimi olarak kullanmıştır.