• Sonuç bulunamadı

3. Ebussuûd Efendi’nin Hayatı ve Eserleri

1.2. Ayetleri Açıklamada Konu Olan Unsurların Özellikleri

1.2.2. Anlam Benzerliği

Bir işaret, hareket, olay, kelime veya metinden anlaşılan şeye anlam denir.109 Başka bir şeyle ortak nitelikleri bulunan, başka bir şeyi andıran şeye benzer denir.110 Bu durumda, bir kelimenin, bir sözün, bir davranışın veya bir olgunun mana bakımından ortak niteliklere sahip olması durumu da “anlam benzerliği” olarak tanımlanabilir. Kur’an-ı Kerim’de de metinsel açıdan farklı olmakla birlikte anlamsal açıdan birbirini andıran ayetler bulunmaktadır. Ebussuûd Efendi bir ayetin tefsirinde kullandığı başka bir ayeti seçerken zaman zaman ayetler arasındaki bu benzerliği dikkate almıştır. Örneğin:

Müellif, Bakara Suresinin 2/254’üncü َيِتْأَي ْنَأ ِلْبَق ْنِم ْمُكاَنْق َز َر اَّمِم اوُقِفْنَأ اوُنَمآ َنيِذَّلا اَهُّيَأ اَي َّظلا ُمُه َنو ُرِفاَكْلا َو ٌةَعاَفَش َلا َو ٌةَّلُخ َلا َو ِهيِف ٌعْيَب َلا ٌم ْوَي

َنوُمِلا “Ey iman edenler! Hiçbir alışverişin,

hiçbir dostluğun ve hiçbir şefaatin olmadığı kıyamet günü gelmeden önce, size rızık olarak verdiklerimizden (Allah yolunda) harcayın. İnkâr edenler ise zalimlerin ta kendileridir.” ayetinde geçen ْمُكاَنْق َز َر اَّمِم اوُقِفْنَأ “Size rızık olarak verdiklerimizden (Allah yolunda) harcayın.” cümlesiyle ilgili, “Allah yolunda harcanması emredilen rızkın Allah tarafından verildiğinin belirtilmesi, bu harcamayı teşvik içindir. Buradaki harcamadan maksat da vacip olan harcamalardır, çünkü bundan sonra gelen ceza vaidi de bunu göstermektedir. Yani sizin dünyadaki taksiratınızı telafiye muktedir olamayacağınız o kıyamet günü gelmeden önce dünyada size verdiğimiz rızıkların bir kısmını Allah yolunda harcayın.” şeklinde açıklamalar yaptıktan sonra ayetin mezkur bölümünü, farklı kelimelerle ifade edilmiş olsa da anlamsal açıdan aynı duruma işaret eden ِهيِف َنيِفَل ْخَتْسُم ْمُكَلَعَج اَّمِم اوُقِفْنَأ َو “Sizi üzerinde tasarrufa yetkili kıldığı maldan, (Allah yolunda) harcayın.” (Hadid 57/7) ayetiyle ilişkilendirmiştir.111 Görüldüğü gibi

109 İlhan Ayverdi, Misalli Büyük Türkçe Sözlük, Mas Matbaacılık, İstanbul, 2008, c. 1, s. 145.

110 İlhan Ayverdi, a.g.e., c. 1, s. 338.

111 Ebussuûd Efendi, a.g.e., c. 1, s. 290; Ali Akın, a.g.e., c. 2, s. 669.

açıklaması yapılan ayetteki “Size rızık olarak verdiklerimizden” ifadesiyle açıklayıcı konumda olan ayetteki “Sizi üzerinde tasarrufa yetkili kıldığı maldan” ifadesi temel olarak aynı şeyleri anlatmaktadır. Çünkü Allah’ın tasarrufa yetkili kıldığı mal, aynı zamanda rızık olarak verilen maldır ve yine Allah’ın rızık olarak verdiği mal, aynı zamanda kulunu tasarrufa yetkili kıldığı maldır. Dolayısıyla her iki ifade de anlam açısından aynı şeyi dile getirmektedir. Bu da açıklayıcı konumdaki ayete, açıklaması yapılan ayetin tefsirinde yer verilmesinin nedeninin, aralarındaki anlamsal benzerlik olduğunu ortaya koymaktadır.

Müellife göre, Bakara Suresinin 2/264’üncü ayetindeki اوُبَسَك اَّمِم ٍءْي َش ىَلَع َنو ُرِدْقَي َلا

“…kazandıklarından hiçbir şey elde edemezler.” cümlesi, onlar riya ve gösteriş için yaptıklarından hiçbir şekilde faydalanamazlar ve kesinlikle onun bir sevabını bulamazlar, anlamına gelmektedir. Zaten riya ve gösteriş için mal harcamak, harcamalardan sonra başa kakmak ve yardım edilen kimseyi incitmek kafirlerin özelliklerinden olup mü’minlerin sakınması gerekir. Ebussuûd Efendi, bu ayette geçen اوُبَسَك اَّمِم ٍءْيَش ىَلَع َنو ُرِدْقَي َلا “…kazandıklarından hiçbir şey elde edemezler.” pasajındaki

“amellerin hiçe sayılacağı” anlamını göz önünde bulundurarak bu ayeti, aralarındaki anlam benzerliği sebebiyle ا ًروُثْنَم ًءاَبَه ُهاَنْلَعَجَف ٍلَمَع ْنِم اوُلِمَع اَم ىَلِإ اَنْمِدَق َو “Onların yaptıkları bütün amellerine yöneldik ve onları dağılmış zerreciklere çevirdik.” (Furkan 25/23) ayetiyle tefsir etmiştir. Ona göre, müfesser ve müfessir konumda olan kısımların her ikisi de “o gün onların hali ne olacak?” şeklindeki gizli bir sualin cevabıdır. Ayrıca Müellif ayetlerin anlamsal ilişkisi yanında cümle yapısı içerisindeki benzerliğine de dikkat çekerek iki ayette de sözü edilen cümlelerin istinaf cümlesi olduğunu söylemiştir.112 Müfessir burada, tefsirini yapacağı ayette açıklayıcı olarak kullanacağı ayeti seçerken aralarındaki anlam birliğini göz önünde bulundurmuştur. Yani her iki

112 Ebussuûd Efendi, a.g.e., c. 1, s. 304; Ali Akın, a.g.e., c. 2, s. 705-706.

ayette de günahkârların, günahlarının karşılığı olarak maruz kalacakları sonuca atıf yapılmıştır. Başka bir deyişle “sadakaları, başa kakmak ve eza etmek” suretiyle veya bir başka şekilde günah işleyen muhatabın bu tutumu sebebiyle içinde bulunduğu duruma işaret edilmiştir.

Ebussuûd Efendi, Bakara Suresinin 2/264’üncü ayetini, bu ayetten önce inmiş olan Furkan Suresinin 25/23’üncü ayetiyle tefsir etmiştir. Tefsir geleneğine göre açıklayıcı konumdaki ayetin açıklanan ayetten sonra nazil olması esas olsa da burada, her iki ayette de günahkârların, günahlarının karşılığı olarak maruz kalacakları sonuca atıf yapılmıştır. Başka bir deyişle “sadakaları, başa kakmak ve eza etmek” suretiyle veya bir başka şekilde günah işleyen muhatabın bu tutumu sebebiyle içinde bulunduğu duruma işaret edilmiştir. Dolayısıyla muhatapların içinde bulunduğu durum, tutum olarak benzer veya yakın olduğundan daha önceden aynı konuda aynı muhataba yapılan bir ikazı dile getiren ayetin aynı özelliği taşıyan fakat sonra nazil olmuş bir başka ayeti açıklayıcı olması pekâlâ mümkündür.

Ali İmran Suresinin 3/145’inci ayetinde bulunan اَهْنِم ِهِتْؤُن اَيْنُّدلا َبا َوَث ْد ِرُي ْنَم َو “Kim dünya menfaatini isterse, kendisine ondan veririz.” pasajının tefsirinde Ebussuûd Efendi, “Bundan önce ölüm ve hayatın sadece Allah Teala’nın iradesine, dilemesine bağlı olduğu, hiç kimsenin buna dahlinin olmadığı belirtilmişti. Şimdi de şu gerçeğe işaret ediliyor: işlerin semeresini almak, insanların iradesine bağlıdır. Bundan maksad, insanların kendi iradelerini değersiz gayelere değil yüce gayelere tevcih etmeleridir.”

şeklinde izahatta bulunduktan sonra, bu ayeti, farklı lafızlarla neredeyse aynı anlamın ortaya konduğu ُدي ِرُن ْنَمِل ُءاَشَن اَم اَهيِف ُهَل اَنْلَّجَع َةَل ِجاَعْلا ُدي ِرُي َناَك ْنَم “Kim bu geçici dünyayı isterse orada ona, (evet) dilediğimiz kimseye dilediğimiz kadar hemen veririz.” (İsra 17/18) ayetiyle ilişkilendirmiştir.113 Müellif, buradaki ilişkilendirmeyi yaparken ayetler

113 Ebussuûd Efendi, a.g.e., c. 2, s. 109; Ali Akın, a.g.e., c. 3, s. 1048.

arasındaki anlam benzerliğini esas almıştır. Zira her iki ayetteki mezkur ifadelerde de insanın ahireti bırakıp da dünya nimetlerini talep etmesi halinde kendisine istemiş olduğu dünyalığın verileceğinden bahsedilmektedir. Başka bir deyişle her iki ayette de aynı konuda aynı muhataba yapılan bir ikaz dile getirilmiştir.

Ebussuûd Efendi, ayetler arasından anlam benzerliği ilişkisi kurarken benzerliğe esas olan öğeyi cümle olarak ele almasının yanı sıra zaman zaman kelime bazında anlam benzerliğini de konu edinmiştir. Mesela, Bakara Suresinin 2/28’inci َنو ُرُفْكَت َفْيَك

َو ِللهاِب

َنوُعَج ْرُت ِهْيَلِإ َّمُث ْمُكيِيْحُي َّمُث ْمُكُتيِمُي َّمُث ْمُكاَيْحَأَف اًتا َوْمَأ ْمُتْنُك “Ölü idiniz sizleri diriltti, sonra öldürecek sonra tekrar diriltecek ve sonunda O'na döneceksiniz; öyleyken Allah'ı nasıl inkar edersiniz?” ayetindeki اًتا َوْمَأ ْمُت “Ölü idiniz…” cümlesini, “Siz canı olmayan ْنُك َو cisimler veya maddenin çeşitli unsurları ya da besin maddeleri veya meni yahut da uzuvları belli belirsiz bir et parçası halinde iken demektir. Bunlara “ölüler” denmesinin sebebi cansız olmalarındandır.” şeklinde tefsir etmiş ve اَنْقَلَخ اَّمِم ُهَيِقْسُن َو اًتْيَم ًةَدْلَب ِهِب َيِيْحُنِل ا ًريِثَك َّيِساَنَأ َو اًماَعْنَأ “Ölü toprağı canlandıralım, yarattıklarımızdan birçok hayvanları ve insanları sulayalım diye…” (Furkan 25/49) ayetiyle اَنْج َرْخَأ َو اَهاَنْيَيْحَأ ُةَتْيَمْلا ُض ْرَلأا ُمُهَل ٌةَيآ َو َنوُلُكْأَي ُهْنِمَف اًّبَح اَهْنِم “Ölü toprak onlar için bir delildir. Biz, onu diriltir ve ondan taneler çıkarırız da onlardan yerler.” (Yasin 36/33) ayetindeki تْيَم kelimelerinin, tefsiri yapılan ayetteki تْيَم kelimesiyle aynı anlamda olduğunu belirtmiştir.114 Görüldüğü gibi bu ilişkilendirmede, farklı üç ayette yer alan تْيَم kelimesinin anlam bakımından benzerliği işlenmiştir.

Bir başka misalde, Ebussuûd Efendi, Enfal Suresinin 8/24’üncü ayetinde geçen ِهِبْلَق َو ِء ْرَمْلا َنْيَب ُلوُحَي َالله َّنَأ اوُمَلْعا َو “Ve bilin ki, Allah kişi ile onun kalbi arasına girer.”

cümlesiyle ilgili, “Bu ifade Allah’ın (cc), sahibinin bile gafil olabileceği kalbin sırlarını bildiğine dikkati çeker, ya da bu cümle, arzu edilen şeyi elde etmeden önce

114 Ebussuûd Efendi, a.g.e., c. 1, s. 100; Ali Akın, a.g.e., c. 1, s. 171.

kalbi ihlaslı kılmaya ve arındırmaya teşvik anlamını ifade eder yahut da bu cümle, Allah’ın (cc) kulun kalbine tamamen hakim olduğunu bildirir.” şeklinde birkaç farklı yorumda bulunduktan sonra, bu ifadenin, Allah Tealâ’nın kuluna olan son derece yakınlığını anlattığını belirterek bu cümleyi anlam bakımından benzer olan ُب َرْقَأ ُنْحَن َو

ِإ

ِدي ِر َوْلا ِلْبَح ْنِم ِهْيَل “Ve biz ona şah damarından daha yakınız.” (Kaf 50/16) cümlesiyle ilişkilendirmiştir.115 Birinci ayette geçen “İnsan ile kalbinin arası” sözü Allah’ın kuluna ne derece yakın olduğunu, yani gerek bilgi gerekse güç bakımından Allah’ın kulu üzerindeki hakimiyetini ifade etmektedir. İkinci ayette geçen “Allah’ın insana şah damarından daha yakın olması” durumu ise Allah’ın, ilim ve müşahede itibariyle kuluna ne derece yakın olduğunu ve onun üzerindeki hakimiyetini anlatmaktadır.

Dolayısıyla iki ayette de Allah’ın kuluna olan bu yakınlığı ve kulu üzerindeki hakimiyeti farklı ifadelerle dile getirilmiştir. Yani her iki ayet de anlam bakımından aynı hususu işaret etmektedir.