• Sonuç bulunamadı

B. ZEKÂT

3. Zekâttan Yararlananlar

Zekâttan yararlanacak ve yararlanamayacak olan kişiler Kuran ve Sünnet delilleri ile ortaya konulmuştur. Hukukçuların yaptıkları yorumlar ve İslam devletlerinin uygulamaları zekâttan yararlanacak olanları daha da belirginleştirmiştir. Zekâttan yararlanacağı belirtilen gruplar arasında bir öncelik sonralık ilişkisi olup olmadığı, zekâtın gruplar arasında ne şekilde paylaştırılacağı tartışılmıştır.

a. Zekâtın Tahsis Edildiği Kişiler

Kuran’da zekâtın kimlere verileceği açık olarak ifade edilmiştir. Buna göre zekât; fakirler, miskinler, zekât toplayan memurlar, kalpleri İslam’a ısındırılacak olanlar (müellefe-i kulub), köleler, borçlular, Allah yolunda cihad edenler ve yolda kalmış yolcular için kullanılabilir.557 Zekâtın bu sekiz sınıf dışında kimselere verilmesi mümkün değildir. Bu sınıflardan bir veya birkaçına vermek ise mümkündür. Zekâtın verildiği tüm gruplar tehlikeye

554 SYED, Social Security in Islam, http://www.irfi.org/articles/articles_251_300/social_security_in_islam.htm (E.T: 10.01.2015). Günümüzde İslam ülkelerinde zekât genellikle bireysel olarak dağıtılmaktadır. Uygulamada zekât organizasyonu amacıyla kurumlar oluşturulmuş olsa da bireyler kurumlarla iletişim sağlayamadıklarından veya güven probleminden dolayı bireysel dağıtımı tercih etmektedir. HASAN, Muslim Philanthropy, s.3.

555 Tophane, Galata, Vefa, Şehzadebaşı, Saraçhane ve İstanbul’un farklı semtlerinde bulunan bu medreselerdeki öğrenciler için 20991 kuruş zekât yardımı ayrılmıştır. BOA, TS.MA.d, /2703.

556 BOA, DH.MKT, 1374/53, 27 M 1304. 557 Tevbe, 9/60.

uğrayan kimseler değildir.558 Yazgan zekâttan yararlanacak kimseleri üç grupta ele almıştır. Birinci grupta çalışma gücü olmayan ihtiyaç sahipleri yer alır, ikinci grupta çalışma gücü olduğu halde ihtiyaç sahibi konumuna düşmüş olanlar yer alır. Üçüncü grupta ise ihtiyaç sahibi olduğuna bakılmaksızın zekâttan yararlanabilecek olanlar yer alır.559

Zekâtın verileceği sekiz kısımdan fakirler, miskinler, köleler ve yolda kalmışlar sosyal yardıma ihtiyacı olan, sosyal güvenlikle ilgili kesimlerdir. Zekât görevlileri de yine günümüzde teşkilat giderleri içinde değerlendirilebilir. Borçlular ise günümüzden de ileri seviyede korunmuş olan bir kesimdir. Günümüzde borçlular için bir sosyal güvenlik desteği söz konusu değildir. Kalpleri ısındırılanlar ve Allah yolundakiler ise sosyal yardıma ihtiyaç duyan kimseler olabileceği gibi duymayan kimseler de olabilir. Bunlara zekât verilmesinin saiki de farklı olduğundan bunlar sosyal güvenlikle doğrudan ilgili olmayan harcama kalemleri arasındadır. Kölelik kurumu günümüzde ortadan kalkmış, yolda kalanlar sınıfı da gelişmeler karşısında önemini yitirmiştir.

Zekâtın verileceği kimseler yanında verilemeyeceği kimselere ilişkin kurallar da konulmuştur. Bu kurallar içinde ekonomik kıstaslar yanında zekât yükümlüsüne yakınlık da yer almaktadır. Buna göre zekât yükümlüsü bir kişi üstsoyuna ve altsoyuna zekât veremeyecektir. Çünkü bir kişinin zekâta ihtiyaç duyan bir yakını varsa bunların ihtiyaçlarını karşılamak zaten öncelikli görevidir. Zekât verilemeyecek bu tür yakınlar için nafaka kurumu devreye girebilir.560 Osmanlı fetvalarında da kişinin bu tür yakın akrabalarına zekât veremeyeceği belirtilmiştir.561 Kadının kocasına562 ve kocanın iddet süresi içindeyken boşadığı kadına563 zekât veremeyeceği fetvalarda yer almıştır.

Zekâtın bakmakla yükümlü olunan akraba dışında öncelikle yakın akrabaya verilmesi hukuken olmasa da fazilet bakımından tavsiye edilmiştir. Kardeşler, kardeş çocukları, anne babanın kardeşleri ve diğer akrabalara öncelik verilebilir. Akrabadan sonra komşu ve yakın çevredeki fakirlerin öncelikli olmaları gerektiği düşünülmüştür. Bunun dışında zekâtın ihtiyaç

558 KUDURİ, s.54; BEŞER, Sosyal Güvenlik, s.102, 108. 559 YAZGAN, Zekat, s.14-18.

560 SERAHSİ, c.3, s.15; DALGIN, Zekât Hükümleri, s.68.

561 “Zeyd malının zekâtını babasının anası Hind’e vermek caiz olur mu? El-cevab: Olmaz.” Fetava-yı Feyziye:78.

562 Fetava-yı Feyziye: 70; Behcetü’l-Fetava: 148. 563 Behcetü’l-Fetava: 149.

sahibine ve ihtiyacını görecek şekilde verilmesi tavsiye edilmiştir.564 Kişinin fakir kardeşine, dayısına, eniştesinin babasına, gelinine zekât verebileceğine ilişkin fetvalar vardır.565

Hz. Peygamberin zekât toplamak üzere gönderdiği memurlara kabilelerin zenginlerinden topladıkları zekâtı fakirlerine dağıtmalarını emretmesi, zekâttan yararlanacak kimselerin öncelikle zekâtı finanse eden topluluktan olması gerektiğini göstermektedir. Yani bir nevi her kabile bir sigorta topluluğu gibidir ve kendi yakınlarının sosyal güvenliği sağlanmaktadır.566 Hz. Ömer tarafından oluşturulan divanların da aynı işleyişi daha belirgin hale getirdiği söylenebilir.

“Zenginlerin ve güçlü kuvvetli kimselerin sadaka/zekât alması caiz değildir.” hadisi567 zekâttan kimlerin yararlanamayacağını ortaya koymaktadır.568 Zenginlerin ve çalışma güç ve yeterliliğine sahip olan kimselerin zekâttan doğrudan yararlanamayacağı belirtilmiştir. Belirli bir seviyenin üstünde varlığı olan kişiler zekâttan yararlanamazlar. Hatta bu kişiler gelire sahip olmasalar da varlıkları belirli bir seviyeye düşene kadar zekâtın yükümlüsü olurlar.569

“Nisab-ı zekâta malik olan ehl-i ilme zekât vermek caiz olur mu? El-cevab: Olmaz.”570

denilerek nisap miktarı mala sahip ilim ehline zekât verilemeyeceği ifade edilmiştir.

Nisap miktarı malı olmasına rağmen zekâttan pay alabilecek olanlar zekât görevlileridir. Zekât görevlilerinin zekâttan pay alabilmesi için ihtiyaç sahibi olmaları şart değildir. Hz. Peygamber zekât görevinden ücretini istemeyen Hz. Ömer’e “Al, ihtiyacın yoksa sadaka ver” demiştir. Hz. Ömer de kendi döneminde hiçbir ayrım yapmaksızın devlet görevlilerinin tümüne haklarını vermiştir.571 Aşir veya amil de denilen zekât görevlilerinin Osmanlı’daki karşılığı gümrük ve tahsil memurlarıdır. Bazı zekât türleri vergi şeklinde toplandığından

564 SÜLEYMAN SIRRI, s.28; AKSEKİ, A. Hamdi: İslam Dini, DİB Yayınları, Ankara, 1933, s.218. 565 Fetava-yı Feyziye: 74; Ceride-i İlmiyye Fetvaları: 72; Behcetü’l-Fetava: 147, 150.

566 Hz. Peygamberin ifadesinden daha fazlası anlaşılmamaktadır ancak bir kabileden toplanan zekât fakirlere dağıtıldıktan sonra artarsa diğer kabilelerin ihtiyaçları buradan finanse edilebilir. SERAHSİ, c.2, s.268-269. 567 Tirmizi, Zekât 23; Ebu Davud, Zekât 24; İbn Mace, Zekât 26; Nesai, Zekât 91.

568 Hz. Peygamberin sosyal yapıda yaptığı en önemli değişikliklerden bir tanesi zayıfların güçlüler karşısında korunmasıdır. Zekât ise zayıfları ekonomik yönden koruyan bir kurum olmuştur. HODGSON, Marshall G.S: The Venture of Islam 1 The Classical Age of Islam, The University of Chicago Press, Londan, 1977, s.180- 181.

569 YAZGAN, Zekat, s.24-25. 570 Ceride-i İlmiyye Fetvaları: 78. 571 Buhari, Ahkâm 17.

bunları toplayanlar zekât görevlileri gibidir ve görevlerinin karşılığını almışlardır.572 Dede Cöngi, Osmanlı devletinde de “câbî” denilen ağnam resmi tahsildarlarına zekâttan pay verildiğini ifade etmiştir.573

İslam hukukçuları ayette sayılan sekiz sınıf zekât yararlanıcısının sınırlarını netleştirmek için çalışmalar yapmışlardır. Ayette arka arkaya ifade edilmiş olan fakirler ve miskinler en çok yorumlanmış olan sınıflardır. Türkçede aralarında çok büyük anlam farkı bulunmayan fakir ve miskin kelimelerinin birlikte kullanılması bu iki kavram arasında küçük de olsa bir farklılık olabileceğini düşündürmektedir. Ebu Yusuf ve İbnül Kasım gibi az sayıdaki hukukçu bu iki kavram arasında fark olmadığı görüşünde olsa da hukukçuların çoğunluğu iki kavram arasında fark olduğu görüşündedir.574 Hanefilere göre fakir nisab miktarına ulaşmayan az mala sahip olan kimsedir. Miskin ise hiç malı olmayan kimsedir.575

Miskinler ifadesi ile ilgili yorumlar içerisinde en çok öne çıkanı, bu ifadenin gayrimüslimler için kullanıldığı şeklindeki görüştür. Bu görüşe göre tehlikeye maruz kalan gayrimüslimlere de zekât verilebileceği Kuran’da yer almaktadır. Hz. Ömer ve İkrime miskin ifadesini ehl-i kitap ihtiyaç sahipleri ve maluller şeklinde yorumlamıştır.576 Hamidullah da miskin kelimesinin Sami dillerinde “başka bir ülkeye yerleşmiş yabancı” anlamına geldiğini, Hammurabi kanunlarında “moşkin” ifadesinin ayrıntılı olarak anlatıldığını aktararak aynı

572 ABDURRAHMAN VEFİK, c.1, s.13. Najmul Hasan zekât görevlilerini oldukça geniş bir şekilde ele almıştır. Hasan, zekâttan pay alabilecek 13 farklı zekât görevlisinden bahsetmektedir: sa’i (hayvanla zekât toplayan), kitab (yazıcı), qasim (muhasebeci), ‘ashir (tüccardan zekât toplayan), ‘arif (ihtiyaç sahiplerini belirleyen), hafiz (zekât hasılatını koruyan), kayyal (ölçüm görevlisi), kadı, müfti, vali, ra’i (hayvan bakıcısı), saqi (su dağıtan). HASAN, Social Security, s.22-23. Bir başka kaynakta zekât görevlileri 11 sınıf olarak ifade edilmiş ve hepsine birden “amilin” denmiştir. KHAN, Muhammad Akram: Islamic Economics and Finance: A Glossary, Routledge, New York, 2003, s.7.

573 AKGÜNDÜZ, Külliyat, c.1, s.735. Câbî, Osmanlılarda vakıflara ait gelirleri toplayan kimse olarak da tanımlanmıştır. Bu görevliler de yaptıkları işe karşılık günlük, aylık veya yıllık ücretler almıştır. Tahrir defterlerinde câbîlerle ilgili çok sayıda kayıt bulunmaktadır. İPŞİRLİ, Mehmet: “Câbî”, DİA, c.6, TDV Yayınları, İstanbul, 1991, s.529-530.

574 Miskinle ilgili farklı görüşler için bkz. BEŞER, Sosyal Güvenlik, s.108-109; Malikiler, Ebu Yusuf ve İmam Muhammed, fakir ve miskinin aynı olduğunu, aynı kavramın iki defa ifade edilme sebebinin ise fakirlerin iki hisseye sahip olmalarından kaynaklandığını kabul etmişlerdir. GÜLEÇ, Hasan: “Müellefe-i Kulub”, DEÜİFD, S.7, İzmir, 1992, s.93; YENİÇERİ, Celal: İslam’da Devlet Bütçesi, Şamil Yayınevi, İstanbul, 1984, s.195-200. Fakirler ve miskinler zekâttan yararlanabilecek iki temel kategoridir. DEAN & KHAN, s.198.

575 EBU YUSUF, s.212; İBNÜ’L-HÜMAM, c.2, s.261; SÜLEYMAN SIRRI, s.26; BİLMEN, c.4, s.116; AKGÜNDÜZ, Külliyat, c.1, s.734; KUTUB, Seyyid: İslamda Sosyal Adalet, Çev: M. Beşir Eryarsoy, Ağaç Kitabevi Yayınları, İstanbul, 2008, s.197; Diğer üç imama göre ise miskin malı olan ancak zekât verilme sınırının (kifaye) altında olan kimsedir. Fakir ise daha az mala sahip olan veya hiç malı olmayan kimsedir. KARDAVİ, c.2, s.23-25; Hanefilere göre miskin fakire göre daha kötü durumda iken, Şafiilere göre fakir miskinden daha kötü durumdadır. SERAHSİ, c.3, s.11.

görüşte olduğunu ortaya koymuştur.577 İslam hukukçularının miskini ehli kitab ihtiyaç sahipleri şeklinde yorumlamaları, günümüzde bir insan hakkı olarak kabul edilen sosyal güvenlik hakkının, İslamiyet’in ilk dönemlerinden itibaren bir insan hakkı olarak görüldüğünü ortaya koymaktadır.578 Gayrimüslimleri kalpleri kazanılmak istenen müellefe-i kulub grubu içinde yorumlamak da mümkündür. Gayrimüslimler bu grup içinde de zekât yararlanıcıları arasında yer bulabilir.579

Zekât görevlileri sınırları en belirgin sınıftır. Zekât görevlilerine verilen pay teşkilat giderleri arasında kabul edilebilir. Ebu Yusuf, zekât görevlilerine verilecek payın toplanan zekâtın yarısını geçmemesi gerektiğini belirtmiştir.580 Osmanlılar zekât karşılığı topladıkları bazı vergileri dirlik şeklinde çalışanlarına vermişler veya mültezime ihale etmişlerdir.581

Müellefe-i kulub konusunda da farklı yorumlar yapılmıştır. Hz. Ömer döneminden itibaren bu gruba zekâttan pay ayrılmamasını bu grubun ortadan kalktığı şeklinde yorumlayanlar olmuştur. Hz. Ömer’in müellefe-i kuluba zekâttan pay vermemesini bu grubu ortadan kaldırdığı şeklinde değil, diğer sınıfları daha öncelikli gördüğü şeklinde yorumlayanlar da vardır.582 Osmanlı Devleti’nde müellefe-i kuluba zekâttan pay verildiğine ilişkin bir kaynağa rastlamadık. Osmanlı dönemi müelliflerinden Süleyman Sırrı, Hz. Peygamberin zekât memurlarına söylediği ‘Zekâtı onların zenginlerinden alın, fakirlerine verin’ şeklindeki hadisin zekât ayetindeki müellefe-i kulubu nesh ettiğini iddia etmiştir.583 Dede Cöngi de benzer şekilde müellefe-i kulubun Hz. Ebubekir’in hilafeti zamanında ortadan kalktığını ve bunun üzerinde icma oluştuğu görüşünü dile getirmiştir.584

577 HAMİDULLAH, Muhammed: İslam Peygamberi, Çev: Salih Tuğ, İrfan Yayınevi, İstanbul, 1995, c.2, s.1029-1030.

578 BEŞER, Sosyal Güvenlik, s.111.

579 SYED, Social Security in Islam, http://www.irfi.org/articles/articles_251_300/social_security_in_islam.htm (E.T: 10.01.2015).

580 EBU YUSUF, s.211.

581 Özellikle zekât-ı sevaimin karşılığı olan ağnam vergilerinde bu durum uygulamada sıkıntılara da sebep olmuştur. Özellikle Tanzimat dönemine gelindiğinde bu uygulamanın sıkıntıları açıkça görülmüştür. ABDURRAHMAN VEFİK, c.1, s.29-31. Girit adasının ağnam zekatının mukataasının tahsiline ilişkin makbuz için bkz. BOA, İE.ML, 83/7807, 1 Z 1123. Zekâtın (Revandiz sancağında) ihale edilmesine ilişkin bkz. BOA, İ.MVL, 410/17838, 16 Ca 1275.

582 İBN KUDAME, c.6, s.475; EBU ZEHRA, Dayanışma, s.179. Kuduri tercümesinde müellefe-i kulubun sakıt olma sebebi İslam’ın aziz ve galip kılınması sebebiyle bu kişilere ihtiyaç kalmaması olarak ifade edilmiştir. KUDURİ, s.54.

583 SÜLEYMAN SIRRI, s.26. 584 AKGÜNDÜZ, Külliyat, c.1, s.736.

Kölelik riski de günümüzde ortadan kalktığından zekâttan bu grup için pay ayırmaya gerek yoktur.585 Osmanlı hukukunda köleye ilişkin şartlar da eserlerde yer almıştır. Azad olması için belli miktar mala ihtiyacı olan mükateb köleye (ve cariyeye) zekât verilebilir. Ancak mükateb de olsa kişinin kendi kölesine zekât vermesi caiz görülmemiştir.586 Benzer şekilde yolda kalmış olmak günümüzde bir risk olarak değerlendirilmemektedir. Günümüzde teknolojik gelişmeler ve seyahat algısındaki değişmeler bu sınıfı geri plana itmiştir.587

Günümüzde borçlular olarak çevrilen “garimin” ifadesinin kapsamı da tartışılmıştır. Bu kavramın günümüzdeki borçlu kavramından daha geniş bir anlamı olduğunu düşünenler vardır. Yangın, sel gibi afetler sebebiyle malını kaybedenler de bu kavramın içinde değerlendirilmiştir.588 Günümüzde borçlanma riskini sosyal güvenlik kurumları ile destekleyen bir ülke yoktur. Borçluların da kapsamda yer alması sonucu zekât kurumunun modern sosyal güvenliğin kapsadığı risklerden daha geniş bir güvence sağladığı söylenebilir.589 Borçlular kaleminden iradesi ile borçlanan ve borcunu ödemek istediği halde ödeyemeyen iyiniyetli kimselere de destek sağlanabilir.590 Ebu Zehra, aciz borçlunun borcunun alacaklı tarafından kapatılmasının bu olmazsa devlet tarafından borcun ödenmesinin emredildiğini ileri sürmüştür.591 Emeviler döneminde Tunus ve Cezayir’in sadaka işlerine bakan sorumlu, dönemin halifesi Ömer b. Abdülaziz’e bir mektup yazarak “Sadaka Fonu”nun harcama kalemi olmadığından dolduğunu aktarmıştır. Ömer b. Abdülaziz sorumluya borçluların borçlarını ödemesini emretmiştir.592

Osmanlı uygulamasını yansıtan fetvalarda, borçlu kimseye zekât verilebileceği ifade edilmiştir. Kişinin alacaklı olduğu kişideki alacağını aynı kişiye zekât olarak verebileceği ancak başkasında bulunan alacakların zekât olarak verilemeyeceği belirtilmiştir. Yine kişinin

585 EBU ZEHRA, Dayanışma, s.180.

586 SÜLEYMAN SIRRI, s.26-27. Mükateb köleye zekât ve sadaka vermenin daha faziletli olduğu kabul edilmiştir. EKİNCİ, Ekrem Buğra: “Tarihimizde Kölelik”, http://www.ekrembugraekinci.com/pdfs/TarihimizdeKolelik.pdf (E.T: 10.01.2015).

587 Geçmişte ilmi, ticari veya hac ve umre gibi dini nitelikli seyahatler uzun sürdüğünden, insanlar için daha büyük risk oluşturmuştur. Bu sebeple yolcuların ihtiyaçlarını giderebilecekleri ve konaklayabilecekleri kervansaray gibi kurumlar yapılmıştır. Bu yapılar ve sürekli giderleri zekâtla da finanse edilebilmiştir. 588 BEŞER, Sosyal Güvenlik, s.115-116.

589 YAZGAN, Zekât, s.9, 16. 590 YAZGAN, Zekât, s.16.

591 EBU ZEHRA, Dayanışma, s.177.

592 Aynı sorumlu daha sonra fonun tekrar dolduğuna ilişkin bir mektup yazınca halife, köle satın alıp azat etmesini tavsiye etmiştir. EBU ZEHRA, Dayanışma, s.177-178.

borç olarak verdiği parayı zekât olarak geri alması da caiz görülmüştür.593 Konuya ilişkin bir mahkeme kaydında alacaklı alacağının bir kısmını zekâtına sayarak borçluyu bu kısımdan ibra ettiğini belirtmiştir.594 Ancak çalışma karşılığında verilen zekât ve fitrenin geçerli olmayacağı fetvalarda yer almıştır.595

b. Zekâtın Yararlananlar Arasında Dağıtılması

Zekâtı vergi yönüyle değerlendirenler onu “tahsisi vergi” olarak nitelemişlerdir. Yani zekâttan elde edilen gelirin tahsis edilen kimselere verilmesi gereklidir.596 Zekâtın tahsis edilen kimseler içerisinde hangi sistemle dağıtılacağı ise tartışmalı bir konudur. Bu konuda çeşitli yöntemler ileri sürülmüştür. Kuran’da belirtilen sıraya göre dağıtılması bu görüşlerden bir tanesidir. Her gruba eşit şekilde paylaştırılması, hal ve şartlara göre dağıtılması, verenin isteğine göre dağıtılması, sınıfların ihtiyacına göre sıralanarak dağıtılması gibi çeşitli yöntemler tavsiye edilmiştir.597 Zekâtın sadece bir sınıf insana dağıtılmasında sakınca yoktur. Sahabeden bu şekilde rivayetler geldiği gibi, Hz. Ömer’in bu şekilde uygulaması vardır.598

Zekâtın belirtilen sekiz sınıf dışında kimseye verilemeyeceği kesindir. Ancak bu sınıflar arasında nasıl bir dağıtım yapılacağı belirlenmiş değildir. İslam hukukçuları genel olarak devlet başkanının bu konuda takdir yetkisinin olduğunu kabul etmişlerdir. İmam Şafii, devlet başkanının bu sınıflardan birini ihmal etmesinin veya dikkate almamasının doğru olmayacağını ifade etmiştir. Cumhur ise başkanın kendi görüşüne göre tasarrufta bulunabileceğini ancak hiçbir sınıfı fakir ve miskinlerin önüne geçiremeyeceğini söylemişlerdir.599 Yine Ebu Yusuf’un görüşünden anlaşıldığına göre zekâttan yararlanacak olan sınıflar arasında fakir ve miskinlerin payı diğerlerinden önceliklidir.600 Devlet başkanı, zekât fonunda toplanan gelirleri yedi harcama faslından her birine verebileceği gibi uygun

593 Behcetü’l-Fetava: 153, 154, 155, 156. 594 İstanbul Kadı Sicilleri c.2, hn.582.

595 “Bir karye ahalisi Zeyd-i fakire ‘Bir sene bize imamet eyle, sana şu kadar kuruş verelim’ dediklerinde Zeyd

‘Ol kadar kuruşla zekât ve sadaka-i fıtırlarınızı dahi verirseniz bir sene size imamet ederim’ dedikten sonra Zeyd ol veçhile imamet edip karye-i mezbure ahalisi ol kadar kuruşla zekât ve sadaka-i fıtırlarını Zeyd’e verseler zekât ve sadaka-i fıtırlarını eda etmiş olurlar mı? El-cevab: Olmazlar” Ceride-i İlmiyye Fetvaları:

73.

596 YAZGAN, Zekat, s.17.

597 NEVEVİ, Muhyiddin Ebu Zekeriyya Yahya b. Şeref: el-Mecmu‘ Şerhu’l-Mühezzeb, Beyrut, ty, c.6, s.187- 189; YAVUZ, Yunus Vehbi: İslam’da Zekât Müessesesi, Çığır Yayınları, İstanbul, 1977, s.404-409.

598 Sahabeden Abdullah b. Abbas(ra) ve Huzeyfe(ra) zekat mallarının bir sınıfa verilmesinde sakınca olmadığını ifade etmişlerdir. EBU YUSUF, s.213.

599 EBU ZEHRA, Dayanışma, s.178. 600 EBU YUSUF, s.213.

gördüğü belli gruplara da dağıtabilir.601 Bazı hukukçular zekâtın dağıtılmasında Kuran’daki sıranın takip edilmesi gerektiği görüşündedir.

Hz. Peygamber’in ve Hz. Ömer’in bazı uygulamaları da zekâtın sekiz sınıf arasında farklı şekilde dağıtılabileceğine delil gösterilmiştir. Hz. Peygamber, kendisine ulaşan bir kısım zekât malını müellefe-i kuluba dağıtmıştır. Daha sonra gelen bir kısmı da borçlulara dağıtmıştır. Hz. Ömer de zekât malını yararlananlara farklı miktarlarda dağıtmıştır. Hz. Ömer’in çok kişiye az pay vermektense, az kişiye çok pay verilmesini tavsiye ettiği rivayet edilmektedir.602

Zekâtın sekiz sınıftan birine veya birkaçına verilebileceği ancak bir fakire nisap miktarından fazlasının verilemeyeceği belirtilmiştir. İmam Şafii de zekâtın üç sınıftan üçer kimseye dağıtılması gerektiği görüşündedir.603 Bu şekilde yapılacak uygulamalar daha fazla ihtiyaç sahibine ulaşılmasını ve gelir dağılımının daha çok gerçekleşmesini sağlayacaktır.

Osmanlı uygulamasında dağıtılması bireylerin inisiyatifine bırakılmış olan bâtına (gizli) malların zekâtına ilişkin ayrıntılı bilgilere ulaşmak zordur. Ancak teorik çerçeveyi de dikkate alarak bu tür zekâtın toplumun ihtiyaçları göz önüne alınarak zekâtın belirlenen sarf yerlerine harcandığı tahmin edilebilir. Bu sınıflar içerisinde de fakir ve miskinlerin zekâtta en yüksek payı aldığı düşünülebilir. Zekâtın bireysel dağıtımına ilişkin kayıtlarda bu durum görünmektedir.604

Devlet tarafından vergi şeklinde toplanan bir kısım zekâtın nasıl harcandığına ilişkin ise yine yeterli bilgiler yoktur. Devlet bütçesine dair eserinde Osmanlı teorisini ortaya koyan Dede Cöngi, bütçenin zekât kaleminden yalnız fakirler lehine harcama yapılabileceğini belirtmiştir.605 Sevaim zekâtına karşılık toplanan ağnam resmi toplama yetkisinin bir dönem dirlik olarak devlet görevlilerine verildiği, sonraları ise mültezime ihale edildiği görülmüştür. Ağnam resminin bir türü olarak Asakir-i Mansure ordusunun kurulduğu 1241 yılında ihdas

601 EBU YUSUF, s.213; AKGÜNDÜZ, Külliyat, c.1, s.737.

602 HARÂİTÎ, Ebu Bekr Muhammed b. Cafer b. Sehl, Ahlak Hadisleri, Ter: Kasım Yürekli, Nesil Yayınları, İstanbul, 2012, s.38; ZEBİR, s.16; ESEN, Âdem: Sosyal Siyaset Açısından İslam’da Ücret, TDV Yayınları, Ankara, 1995, s.150; İslam hukukçuları da çok kişiye küçük miktarlar verilmesi yerine bir kişiye ihtiyacını giderecek miktarın verilmesini tavsiye etmişlerdir. HASAN, Muslim Philanthropy, s.4.

603 Bir kişiye nisap miktarından fazla verilmemesi gerektiğini ifade eden Bilmen, bu hükmün de istisnalarını belirtmiştir. Borçlu olup borcu nisabı aşan kişilere ve ailesi geniş olup kişi başı miktar nisap miktarını aşmayan kişilere daha fazla zekât verilmesi de mümkün görülmüştür. BİLMEN, c.4, s.117.

604 Yemen halkının zekâtlarını yardıma muhtaç dul ve yetimlere verdikleri hakkında belge için bkz. BOA, DH.MKT, 1374/53, 27 M 1304. Bezmialem Valide Sultan’ın medrese öğrencilerine zekât verdiğine ilişkin belge için bkz. BOA, TS.MA.d, /2703.

edilen ondalık ağnam resmi de ordunun et ihtiyacını karşılamak amacıyla çıkarılmıştır. Bu vergi ayni veya nakdi olarak tahsil edilmiştir. Ayni olarak tahsil edilen hayvanlar devlete ait kışlaklarda beslenmiştir. Tahsil edilen nakitler ise hazineye gönderilmiştir.606 Uygulamalarda hazineye gönderilen kısım için Dede Cöngi’nin teorik görüşüne atıf yapılabilir. Devlet memurlarına veya orduya harcanan kısmın ise zekâtın harcama kalemlerinden “Allah yolunda olanlar” içerisinde olduğu düşünülebilir.