• Sonuç bulunamadı

Âkile Kavramı ve Gelişimi

E. ÂKİLE

1. Âkile Kavramı ve Gelişimi

Bir kimsenin asıl cezası kısas değil diyet olan kasten öldürme dışındaki bir öldürme suçundan dolayı ödemesi gereken tazminatın, âkile olarak ifade edilen yakınları arasında paylaştırılarak ödetilmesi kurumuna âkile denilmektedir.934 Bir başka ifadeyle içlerinden birinin diyet sorumluluğunu paylaşan gruptur.935

Sigortanın İslam hukukuna uygunluğunu kabul eden hukukçulardan bazıları âkile kurumunu görüşlerine delil olarak ortaya koymuşlardır. Sosyal sigortaları âkile kurumunun bir uygulaması şeklinde değerlendiren görüşler de bulunmaktadır.936

Âkile sistemi İslam öncesi döneme ait bir kurumdur. Cahiliye Arapları sahip oldukları kabile sistemini âkile kurumu olarak da kullanmışlardır.937 İslam hukukunda da bu kurum kabul edilmiş ve Medine Anayasası ile zorunlu hale getirilmiştir. Peygamber efendimiz bir hadisinde, attığı taşla bir kadını ve karnındaki cenini öldüren başka bir kadının âkilesinin,

931 “Zeyd Hind’i şu kadar kuruş mehr-i muaccel tesmiyesiyle tezevvüc edip ba’dehu mehr-i mezkuru vermeden

Hind’e dühul eylese Hind mehr-i mezburu kabz edinceye değin nefsini Zeyd’den men’ etmeye kadire olur mu? El-cevab: Olur.”, “Bu suretde Hind nefsini Zeyd’den men’ etmekle Hind’in nafaka ve kisvesi Zeyd’den sakıt olur mu? El-cevab: Olmaz.” Ceride-i İlmiyye Fetvaları: 553, 554.

932 BOA, DH.MUİ, 49/23, 17 Z 1327; BOA, DH.MKT, 539/14, 4 R 1320; BOA, BEO, 1315/98566, 17 M 1317; BOA, DH.MKT, 1589/19, 27 Ca 1306.

933 BOA, A.DVN, 54/26, 29 Z 1265.

934 ZERQA & NECCAR, s.251-252; OKUR, s.75-76; DEMİR, Fahri: “Sigorta (Âkile Müessesesi ve Süftece Muamelesi Işığında Bir Tedkik)”, AÜİFD, c.XLIII, S.2, 2002, s.170; SAĞLAM, Hadi: “İslam Hukuk Tarihindeki Âkile Bugünün Sigortası Mıdır?”, CÜİFD, c.XV, S.1, 2011, s.266. Âkile aynı zamanda diyet ödemekle yükümlü tutulan gruba verilen isimdir. Diyet miktarı yüklü bir meblağ olduğundan bir kişi tarafından ödenmesi yerine bir gruba dağıtılması kabul edilmiştir. BİLMEN, c.3, s.7-8, 12.

935 KHAN, s.10. 936 OKUR, s.235.

937 AKDEMİR, Süleyman: “İşçi İşveren İlişkileri Mukayeseli Sistem Analizi”, in Mukayeseli Hukuk ve Uygulama Açısından İşçi İşveren Münasebetleri, İlmi Neşriyat, 1990, s.12-13; AKTAN, Hamza: “Âkıle”, DİA, c.2, TDV Yayınları, İstanbul, 1989, s.248; SAĞLAM, Âkile, s.267; OKUR, s.77.

ölen ceninin ve kadının diyetini ödemesine hükmetmiştir.938 Hz. Peygamberin vefatından sonra kurum daha da geliştirilmiş, akrabalık esasına dayanan sistem hukuki bir sisteme dönüştürülmüştür.939 Âkile kurumunun uygulamasının pratikte çok uzun süre devam etmediği görülmektedir. 13.yy hukukçularından Zahidi, aşiret yapısının çözülmesi ve dayanışma duygusunun kalmaması sebebiyle âkilenin uygulama alanı kalmadığını belirtmiştir. 16.yy’da Mısırlı Hânûtî, benzer bir görüşü dile getirmiş, sonraki dönem hukukçularından Haskefî, Hâdimî ve İbn Abidin de eserlerinde bu görüşü tekrar etmişlerdir.940 İslamiyet öncesi Araplarda da bulunduğunu ifade ettiğimiz âkile kurumunun Araplara özgü bir kurum olduğu görüşü ağırlıktadır. Araplarda divan ve kabile geleneğinin bulunması akilenin uygulanmasını kolaylaştırmıştır.941

Sigortaya benzer pek çok özellik barındıran âkile kurumu sadece akrabalardan ibaret değildir. Hz. Ömer âkile sistemini daha da geliştirmiştir. Hz. Ömer döneminde divanlar (nüfus kütükleri) insanların âkilesini oluşturmaya başlamış, sonraki dönemlerde ise bir yerleşim biriminin veya bir meslek kuruluşunun âkile olabileceği tespit edilmiştir.942 Hz. Ömer’in divan uygulaması dünyada bir devlet başkanı tarafından oluşturulan ilk sosyal güvenlik sistemi olarak görülmektedir. Yapılan nüfus sayımları ile ihtiyaç sahibi olan vatandaşlar tespit edilmiş ve temel ihtiyaçları devlet tarafından karşılanmıştır. Uygulamada kişilerin özel durumlarına göre bireyselleştirme yöntemi de kullanılmıştır.943 Divan uygulamalarında divanlar bölgesel olarak oluşturulmuştur. Her divan kendi bölgesindeki diyetleri ödemekle yükümlü tutulmuştur.944

Âkile kurumunda hem finansmana katılanlar hem de yararlananlar bakımından dini bir sınırlama getirilmemiştir. Medine Anayasasında yer alan maddelerde kişilerin fidye ve diyet

938 SERAHSİ, c.26, s.102; c.27, s.165-166.

939 Âkile kurumunun hukuki uygulaması bizzat Hz. Peygamber tarafından yapılmıştır. İbn Mace, Diyat 15; Nesai, Kasame 37; Akdemir, âkileyi sosyal bir grup olarak geniş şekilde ele almıştır. Âkile şeklinde örgütlenen sosyal gruplar ilmi, iktisadi, dini-ahlaki ve siyasi gruplar olabilir. AKDEMİR, s.13-14.

940 OKUR, s.82-83.

941 Divan ve kabile gibi kurumların olmadığı İslam toplumlarında diyet âkile gibi bir grup tarafından değil, doğrudan ölüme sebebiyet veren kişi tarafından ödenmiştir. BİLMEN, c.3, s.57.

942 SERAHSİ, c.27, s.166-167; DEMİR, Âkıle, s.170; BEŞER, Sigorta, s.858; SAĞLAM, Âkile, s.279; Özellikle Hanefiler amaçsal yorum yaparak âkilenin farklı gruplar arasında uygulanabileceğini kabul etmişlerdir. Hz. Ömer döneminde oluşturulan divanların da sadece askerleri kapsadığı görüşü ağırlık kazanmıştır. Hz. Ömer’in divanları diyetten yükümlü tutması sahabe tarafından da kabul edilmiş, bu konuda bir icma oluşmuştur. OKUR, s.80-81, 113-118; HAMİDULLAH, İslam’a Giriş, s.231.

943 SYED, Social Security in Islam, http://www.irfi.org/articles/articles_251_300/social_security_in_islam.htm (E.T: 10.01.2015).

borçlarının kabileleri tarafından karşılanacağı farklı maddeler içinde düzenlenmiştir.945 Din farkının âkile uygulaması için engel teşkil ettiğini düşünenler de vardır. Buna göre Müslümanlar ile gayrimüslimler arasında âkile söz konusu değildir. Ancak gayrimüslimler kendi aralarında âkile oluşturabilir.946

Meslek teşekküllerinin ve diğer sosyal grupların âkile olarak işlev görmesini kabul eden görüş, dayanışma olgusundan hareket etmektedir. Bu şekilde düşünen Hanefi hukukçular, sosyal dayanışma unsurunun gerçekleştiği tüm sosyal grupları âkile olarak değerlendirmişler ve kapsamı geniş tutmuşlardır.947 Âkilenin dayanışma grupları için geçerli kabul edilmesi, âkile kurumunun kabile, aşiret yapılanması bulunmayan toplumlarda da işlerlik kazanmasına olanak sağlamaktadır.948 Bu anlayış sosyal yapıların değiştiği günümüzde de âkile kurumunun uygulanmasını olanaklı kılmaktadır. Âkile kurumunun sigorta ile karşılaştırılmasına sebep olan da bu genişletici yorumlardır.

Âkilenin sosyal güvenlik bakımından önemini belirleyebilmek için diyetin niteliğinin belirlenmesi gerekir. Diyetin niteliğiyle ilgili görüşler üçe ayrılmıştır. Diyet, bazı hukukçulara göre ceza, bazı hukukçulara göre tazminat, bazı hukukçulara göre ise hem ceza hem tazminattır.949 Modern sosyal güvenlikte ceza ve tazminat risk olarak kabul edilmemektedir. Ancak niteliği her ne olursa olsun diyetin bir kişi tarafından ödenmesi durumunda ekonomik olarak ödeme güçlüğü çekeceği belki de ödeme imkânı bulamayacağı söylenebilir. Bu sebeple İslam hukukunda âkilenin bu diyeti ödemesi uygun görülmüştür.950 Bu şekilde diyet çok sayıda kişiden oluşan âkile grubu içerisinde paylaştırılarak dayanışma sağlanması ve kişi başına düşen yükün azaltılması amaçlanmıştır.

945 Medine Anayasasında fidye ve diyet ödemek zorunda yer alan birisine Kureyş’ten olan muhacirlerin kendi aralarındaki adet üzere katılacağı düzenlenmiştir. Bu hüküm başına farklı kabile isimleri getirilerek sekiz kez daha tekrarlanmıştır.

946 AKTAN, Âkıle, s.249. 947 OKUR, s.127-128. 948 OKUR, s.129.

949 Diyet, insan öldürme suçlarında destekten yoksun kalma tazminatı, yaralamalarda ise cismani zararların tazminidir. AVCI, Mustafa: Osmanlı Ceza Hukuku Özel Hükümler, Mimoza Yayınları, Konya, 2014, s.119- 121.

Âkile kurumu ile amaçlanan taksirle suç işleyen kimsenin uğradığı zararı hafifletmek ve ölenin yakınlarına bir tazminat ödemek suretiyle zararı telafi etmektir.951 Âkile grubunun sorumluluğu bir kusursuz sorumluluktur.952

Âkile kurumu Osmanlı sosyal güvenlik kurumları arasında sayılmıştır. Sosyal güvenlik ihtiyacı olan kişilerin öncelikle yakın çevreleri tarafından nafaka kurumu aracılığıyla desteklendiği, bu mümkün olmadığı takdirde ise âkile kurumu tarafından desteklendiği ileri sürülmüştür.953 Osmanlı uygulamasında “hataen katl” suretiyle insan öldürme suçu işleyenlerden diyet alındığına ilişkin kayıtlar vardır.954 Ancak âkile uygulamasının yapıldığını gösteren bir kayda ise rastlanmamıştır. Yine de Kuzey Afrika’dan Arabistan yarımadasına kadar Arap coğrafyasında da hüküm sürmüş olan Osmanlı Devletinde âkile kurumunun hiç uygulanmadığını kesin olarak ifade etmek zordur.