• Sonuç bulunamadı

B. ZEKÂT

6. Zekâtın Finansmanı

a. Zekâtın Finansman Kaynağı (Yükümlüleri)

Zekâtın finansman kaynağı zekât yükümlüleridir. Zekât yükümlülüğü için hem kişilere ilişkin hem de mala ilişkin bir takım şartlar bulunmaktadır. Bir kişinin zekât yükümlüsü olabilmesi için Müslüman olması ve hür olması gereklidir. Temyiz gücüne sahip olması ve baliğ (ergen) olması gerektiğini ileri süren görüşler de bulunmaktadır.635 Ancak hukukçuların çoğunluğu zekât yükümlülüğü için mümeyyiz olmak ve reşit olmak şartlarını aramamaktadır.636 Temyiz gücüne sahip olma ve baliğ olma şartları ise Hanefi hukukçular tarafından kabul edilen şartlardır. Ebu Hanife zirai ürünlerin zekâtı konusunda akıllı ve baliğ olma şartlarını ileri sürmemiştir.637 Osmanlı uygulamasında zengin küçüklerin zekât yükümlüsü olmayacaklarına dair fetvalar yer almıştır.638

Zekât yükümlülüğü için malvarlığının da nisap denilen belirli bir miktara ulaşması gereklidir. Zekâta konu malların asli ihtiyaçlardan639 fazla olması, en az bir sene kişinin mülkiyetinde bulunması gerekir. Ayrıca zekâta konu malların üreyen, artan mal olması

633 Buharî, Zekât 51; Alış-Veriş 15; Tirmizi, Zekât 38; Ebu Davud, Zekât 26; İbn Mace, Ticarat 25; Nesaî, Zekât 85.

634 Ceride-i İlmiyye Fetvaları: 75.

635 KUDURİ, s.46; İBNÜ’L-HÜMAM, c.2, s.153. 636 DALGIN, Zekât Hükümleri, s.45-46.

637 DALGIN, Zekât Hükümleri, s.45. Hanefilere göre çocuğun ve akıl hastasının zekât yükümlülüğü yoktur. Hz. Ali ve İbn Abbas’ın görüşü de bu şekildedir. İmam Şafi’ye göre ise çocuk ve akıl hastası zekât yükümlüsüdür. Hz. Aişe ve İbn Ömer’in görüşü de bu şekildedir. SERAHSİ, c.2, s.240; ZUHAYLİ, c.3, s.255; YİĞİT & KESKİN & KARAGÖZ, s.146-147.

638 Fetava-yı Feyziye: 68; Behcetü’l-Fetava: 141. Zekât nisabı malı bulunan küçüğün malından zekât veren vasisi bunu tazmin etmekle yükümlüdür. Fetava-yı Feyziye: 69.

639 Osmanlıda “havaic-i asliye” olarak ifade edilen asli ihtiyaçlar hakkında bkz. SÜLEYMAN SIRRI, s.5; YUSUF SIDDIK, s.46-47.

gerekir.640 Zekât yükümlülüğünün belirlenmesinde hem varlık hem de gelir birlikte dikkate alınmıştır.641

Zekât, Müslümanlar üzerine farz bir uygulamadır. Zekât yükümlüsü olmak için Müslüman olmak şart kabul edilmektedir.642 Ebu Hanife malları nisap miktarına ulaşan zimmilerden öşür alınabileceğini ifade etmiştir.643 Osmanlı uygulamasında vergi şeklinde toplanan bir zekât türü olan öşrün zimmilerden de toplandığına ilişkin kayıtlar vardır.644 Yine hayvanların zekâtı olarak kabul edilen ağnam vergisi 1690’lı yıllarda gayrimüslimlerden de alınmıştır.645

Zekâtta finansmanı sağlayacak kişilerin hem varlık hem de gelir bakımından belirli bir seviyeye sahip olmaları gereklidir. Kuran’da bu seviye belirlenmiş değildir. Seviyenin belirlenmesi yere ve zamana göre değişebilir. Yani yöneticilerin takdirine bırakılmıştır. Zekât yükümlüsü olanlar hem gelire hem varlığa göre belirlendiğinden zekât yükümlülüğü doğuran sınırı belirlemek zordur. Yazgan, zekât yükümlülüğü doğuran sınırı “zenginlik çizgisi” olarak ifade etmiştir.646

Çeşitli servet unsurları ve üretim zekâta tabi unsurlardır. Zaruri ihtiyaçlar ise servet içerisinde yer alsalar da zekât gerektirmezler. Servet ve üretimin zekât gerektirmesi için de belli bir asgari sınırın üzerinde olmaları gerekli görülmüştür.647 Zekât konusu varlıklar içinde

640 MOLLA HÜSREV, c.1, s.113; Malın borç karşılığı olmaması ve üzerinden bir yıl geçmiş olması da zekât konusu malla ilgili aranan diğer şartlardır. Her iki şartın da toprak ürünlerinde geçerli olmadığına ilişkin görüşler vardır. DALGIN, Zekât Hükümleri, s.46-48. “Süknası olmayıp süknaya muhtac olan Zeyd nisab

mikdarı malik olduğu derahim ve denaniri mesken iştira etmek niyeti ile imsak edip iştira etmeden havl-i havelan eylese ol derahim ve denanir için Zeyd üzerine zekât vacibe olur mu? El-cevab: Olur.” Ceride-i

İlmiyye Fetvaları: 74. 641 KAHF, s.7.

642 Malikiler, Müslüman olmanın zekâtın farz olmasına değil, geçerli olmasına etkili bir durum olduğunu kabul ederler. Yani gayrimüslimler zekât verebilirler, ancak zekâtları kabul olmaz. Müslüman olmaları durumunda önceki dönemlere ilişkin zekât borçlarından kurtulmuş olurlar. YİĞİT, Yaşar & KESKİN, Mehmet & KARAGÖZ, İsmail: Zekât İlmihali, DİB Yayınları, Ankara, 2011, s.143-144. Hanefiler sadece öşri araziden elde edilen ürünlerden zekât verileceği görüşündedir. Haraci araziden elde edilen ürünlerden zekât verilmez. Bu sebeple zimmiler ve zimmilerin haraci toprağını kullanan Müslümanlar zekât yükümlüsü olmazlar. Ancak uygulamanın farklı olduğu görülmektedir. DALGIN, Zekât Hükümleri, s.55-56.

643 Hz. Ömer bir Hristiyan kabileden iki misli öşür almıştır. Bu uygulama öşür adı altında yapılmış olsa da cizye olduğu da kabul edilmektedir. ZUHAYLİ, Vehbe, İslam Fıkhı Ansiklopedisi, Çev: Ahmet Efe, Risale Yayınları, İstanbul, 1994, c.3, s.255.

644 İstanbul Kadı Sicilleri c.5, hn.180.

645 TABAKOĞLU, Osmanlı Maliyesi, s.167; DEMİR, 646 YAZGAN, Zekât, s.22-23.

647 YAZGAN, Zekât, s.21-22; DOGAWARA, s.6. Barınak, giyecek, ev gereçleri, savunma araçları, ihtiyaç miktarı yiyecek, altın ve gümüş süs eşyaları, değerli taşlar, madeni paralar, kullanım amaçlı kitaplar ve temel yaşam gereçleri temel ihtiyaçlar arasında kabul edilmektedir. HASAN, Social Security, s.13.

olmasına rağmen belli bir oranın altında kalan mallar zekâta konu olmazlar. Bir kimsenin kendisi ve nafakalarıyla yükümlü olduğu yakınları için ayırdığı, bir yıllık ihtiyaçlarına karşılık mallar zekâtın kapsamı dışındadır.648

Zekâtın altın, gümüş ve nakit para, madenler, hayvanlar (koyun, keçi, sığır vb.), toprak mahsulleri (arpa, buğday, mısır vb.), meyveler, ziynet eşyaları, ticari mallar gibi varlıklar üzerinden alınacağı İslam hukukunun çeşitli kaynaklarında yer almaktadır.649 Ebu Zehra günümüzde zekâtın konusu olabilecek malları da değerlendirmiştir.650 Buna göre bir vergi veya sosyal güvenlik primi olan zekâtın konusu varlıktır.

Hiç varlığı olmadığı halde geliri belirli bir seviyenin üstünde olan kişiler, gelirleri belirli bir varlık edinme sınırını aşıyorsa zekât yükümlüsü olurlar.651 Zekât yükümlülüğünün hesaplanmasında hesabın ayni olarak fakat ödemenin nakdi olarak yapılması günümüzde daha makuldür. Zekâtın ayni olarak belirlenmesi elde edilecek gelirin her yıl yeniden belirlenmesi anlamına gelecektir. Bu da sosyal güvenlik gelirlerinin satın alma gücünün sabit tutulması anlamına gelir.652 Osmanlı Devletinde de ağnam resminin koyun başına nakit akçe olarak alındığı görülmektedir.653 Zekât, zekât konusu mal veya para içinden de verilebilir.654

Devlet tarafından organizasyon yapıldığında zekât bir vergi olarak kabul edilebilir. Sosyal güvenliğin vergiler yoluyla finansmanı günümüzde de tercih edilen bir yöntemdir. Osmanlılarda da zekât, şer’i bir vergi olarak kabul edilmiştir.655 Özellikle Tanzimat öncesi dönemde şer’i vergiler (tekalif-i şer’iyye) içinde bazı zekât türlerinin bulunduğu görülmektedir. Zekât-ı sevâim denilen hayvanlardan alınan zekât, resm-i ağnam adıyla toplanmıştır. Yine zekâtü’l-hâriç denilen zirai ürün zekâtı da öşür adıyla vergi olarak

648 ELMALILI, c.5, s.477.

649 İBN KUDAME, c.2, s.442 vd; EBU ZEHRA, Dayanışma, s.157-167; CİN & AKGÜNDÜZ, c.1, s.346; ÜÇOK & MUMCU, s.56; YAZGAN, Zekât, s.33; DALGIN, Zekât Hükümleri, s.49; ABU BAKAR & ABDUL RAHMAN, s.26. Günümüzde sanayi sektörü, hisse senetleri, gelir getiren gayrimenkuller, maaş ve diğer kazançlar zekât yönünden değerlendirilmektedir. Bunların da zekatın kapsamına girdiği düşünülmektedir. ERKAL, s.200-203.

650 EBU ZEHRA, Dayanışma, s.168-173.

651 Kişiler belli bir gelire sahip olmalarına rağmen varlık edinmek yerine sınırsızca harcamayı tercih ederlerse bu kişiler de zekâttan sorumlu olurlar. Yazgan, gelir ve varlığa göre zekât nisabının belirlenmesi iktisadi açıdan ayrıntılı olarak tahlil etmiştir. YAZGAN, Zekât, s.23-28.

652 YAZGAN, Zekât, s.35.

653 AKDAĞ, Mustafa: Osmanlı İmparatorluğunun Kuruluş ve İnkişafı Devrinde Türkiye’nin İktisadı Vaziyeti, TTK Yayınları, Ankara, 1949, s.561.

654 Ceride-i İlmiyye Fetvaları: 71.

655 İslam hukukuna dayanan Osmanlı vergi sisteminde şer’i vergiler zekât, öşür, haraç ve cizyedir. ABDURRAHMAN VEFİK, c.1, s.9; ELDEM, s.164; AKGÜNDÜZ, Külliyat, c.1, s.701.

alınmıştır. Gümrük vergisi olan zekât-ı âşir de ilk dönemlerde gümrük resmi adıyla tahsil edilmiştir.656 Kanuni döneminin ilim adamlarından Dede Cöngi, “Beytülmalin gelir kaynakları, çeşitleri ve gelirlerinin gider fasılları” başlığıyla devlet bütçesi hakkında bir risale hazırlamıştır.657 Dede Cöngi, bütçeyi başlıca dört başlığa ayırmıştır. Bunlardan konumuzla ilgili olanı “sadaka beytülmali”dir. Bu beytülmal zekât niteliğindeki vergi gelirlerinden oluşmuştur. Bu beytülmalden fakirler için harcama yapılabileceği ifade edilmiştir.658

Zekâtın devlet tarafından toplanması durumunda bir prim olarak da kabul edilebileceği söylenmiştir.659 Ancak zekât ve prim arasında farklı olan yönler de vardır. Primler genellikle karşılıklılık esasına göre ödenmektedir. Yani prim ödeyenler aynı zamanda sosyal güvenlikten yararlanmaktadır. Zekâtta ise zekât verenler ile zekât verilenler farklı kimseler olmalıdır.660 Bir diğer farklılık zekâtın belirlenmesinde mali gücün dikkate alınmasına karşın, primlerin belirlenmesinde gelirin dikkate alınmasıdır. Zekât miktarı kişinin mali gücüne göre değişiklik gösterebilirken, prim miktarı gelire göre sabittir ve herkesten aynı oranda alınır.661

b. Zekât Bütçesi

Zekât, Hz. Peygamber döneminden itibaren İslam devletlerinin devlet bütçeleri içinde yer almıştır. Zekât gelirleri ve giderleri, devlet bütçesi içinde ayrı bir fasıl olarak görülmüş, bütçenin diğer gelir ve giderlerinden ayrı olarak değerlendirilmiştir.662 Devlet, zekât oranlarını belirlemiş, zekâtı organları aracılığıyla tahsil etmiş ve aynı organları zekâtın dağıtılmasında kullanmıştır. Tahsil edilen zekât geliri belirli harcama kalemlerine sarf edilmiştir.663

656 AKGÜNDÜZ, Külliyat, c.1, s.700-708; TUĞ, Zekâtın Merkezileştirilmesi, s.32.

657 Risalenin orijinali Arapça olarak yazılmıştır. Ahmet Akgündüz, İslam ve Osmanlı Hukuku Külliyatı adlı eserinde, risalenin Türkçe özetine yer vermiştir. Bkz. AKGÜNDÜZ, Külliyat, c.1, s.729-746.

658 Bütçeyi oluşturan dört beytülmal arasında gelir transferi yapılabilir. Ancak sadaka beytülmalinden haraç beytülmaline yapılan transfer karz hükmündedir. Tekrar ödenmesi gerekir. Haraç beytülmalinden sadaka beytülmaline yapılan transferler ise geri aktarılmayabilir. Çünkü fakirlerin bu beytülmal üzerinde de hakkı vardır. AKGÜNDÜZ, Külliyat, c.1, s.731; ZEBİR, s.14.

659 BEŞER, Sosyal Güvenlik, s.102-103. 660 BEŞER, Sosyal Güvenlik, s.103. 661 YAZGAN, Zekât, s.35-36.

662 MAVERDİ, Ebu’l-Hasen Ali b. Muhammed b. Habib: el-Ahkamu’s-Sultaniyye, Kahire, ty, s.315-316; AKGÜNDÜZ, Külliyat, c.1, s.712-713. Zekâtın Hz. Peygamber döneminden itibaren devlet tarafından organize edildiğine ilişkin çeşitli deliller ortaya konulmuştur. Ahmed bin Hanbel’in Müsned’inde 1724. hadisteki “…beni sadaka odasına soktuğunda…” ifadesi, Makrizi’nin İmta adlı eserinde geçen sadakaların bir depoda saklandığı bilgisi zekâtın bir yerde toplandığını göstermektedir. TUĞ, Zekâtın Merkezileştirilmesi, s.31.

663 SYED, Social Security in Islam, http://www.irfi.org/articles/articles_251_300/social_security_in_islam.htm (E.T: 10.01.2015); Müslümanlar ilk dönemde mali yükümlülüklerini bireysel olarak yerine getirmişlerdir. Hz. Ebubekir halifeliği döneminde sosyal harcamalar amacıyla kullanacağı malları ayrı bir yerde tutmuştur.

Osmanlıda zekât potansiyeline ilişkin bilgilerimiz olmasa da günümüzde yapılan çalışmalar bir fikir vermesi açısından önemlidir. Bangladeş gibi ekonomisi çok güçlü olmayan bir ülkede zekât gelirleri devletin yaptığı sağlık harcamalarına eşit olmuştur.664

Osmanlı teorisini yansıtan eserinde Dede Cöngi, zekât gelirlerini ayrı bir bütçe kalemi olarak göstermiştir. Sadaka beytülmali olarak adlandırdığı bu kalemden yalnız ihtiyaç sahipleri için harcama yapılabileceğini belirtmiştir.665 Adet-i ağnam vergisine ilişkin bir fetvada da bu verginin zekât olduğu belirtilmiş ve hak eden fakirlere verilmesi gerektiği ifade edilmiştir.666

İslam hukukuna göre bütçe kalemleri arasında aktarma yapmak bazı hallerde mümkün görülmüştür. Zekât fonunda para olmadığında ihtiyaç sahibi Müslümanlara haraç fonundan gelir sağlanabilir. Bu aktarım zekât fonuna borç olarak kaydedilmez. Ancak haraç fonunda para olmadığında zekât fonundan para aktarılırsa, bu para haraç fonuna borç olarak kaydedilir. Çünkü zekâtın harcama alanı ihtiyaç sahipleridir.667

Primden farklı olarak zekâtın hangi risklere karşı harcanacağı önceden belirlenmiş değildir. Prim ödeyen hangi risklere karşı korunacağını, primi toplayan ise hangi riskleri güvence altına aldığını bilmektedir.668 Zekât ise devlet tarafından toplandığında yararlanacak gruplar belli olsa da kişiler belirli değildir. Zekât bireysel transfer olarak aktarıldığında da finansman sağlayanın nasıl kullanılacağına ilişkin tasarrufu yoktur. Zekâttan yararlanan kişi/kişiler bunu diledikleri gibi kullanabilirler.

Hz. Ebubekir’in idaresindeki bu malların topluma ait olduğu ve Müslümanların teslim ettiği zekâtlardan oluştuğu düşünülebilir. Hz. Ömer döneminde de bu uygulama devam etmiş, sahip olunan malların tespiti amacıyla bir kurul oluşturulmuştur. Divanların oluşturulması ile yeni bir finansman ve dağıtım sistemine geçilmiştir. TUĞ, Zekâtın Merkezileştirilmesi, s.30.

664 HASAN, Muslim Philanthropy, s.3. Türkiye’ye ilişkin 1987 tarihinde de bir çalışma yapılmıştır. Bkz. ÖZEK, Ali & Diğerleri: Türkiye’de Zekât Potansiyeli, İSAV Yayınları, İstanbul, 1987. Zekâtın sosyal güvenliğin sağlanmasında tek başına yeterli olmayabileceğini savunan Khaf, bu görüşüne delil olarak hicri ikinci yüzyılda çalışma yapan fıkıhçıların görüşlerini göstermiştir. Bu dönemde bazı fakihler zekâtın fakirlerin ihtiyacını karşılamaması ve gönüllü bağışların yeterli olmaması durumunda yeni vergiler ihdas edilebileceğini belirtmişlerdir. Yani dolaylı olarak zekâtın yeterli olmayabileceğini kabul etmişlerdir. KHAF, s.5-6.

665 AKGÜNDÜZ, Külliyat, c.1, s.731. 666 DEMİR, Türk Hukuk Tarihi, s.191, dn.12. 667 SERAHSİ, c.3, s.28.

668 GEREK, Nüvit& ORAL A. İlhan: Sosyal Güvenlik Hukuku, Anadolu Üniversitesi Yayınları, Eskişehir, 2004, s.127.

Osmanlı Devleti’nin zekât gelirlerinden ordu için harcama yaptığına ilişkin belge bulunmaktadır. Asakir-i Muvazzafa’da istihdam edilecek Arap askerlerinin masraflarının zekât gelirlerinden temin edilmesi bildirilmiştir.669

Osmanlı Devleti tahsisat kabilinden vakıflar, sosyal yardım uygulamaları ve sosyal hizmet kurumları ile bütçesinden ihtiyaç sahiplerine harcamalar yapmıştır. Bu harcamalardan zekât ehlinden olan bulunan fakirler, miskinler, yolda kalmışlar, borçlular gibi kesimler de yararlanmıştır. Ancak Osmanlı Devleti’nin bu harcamaları zekât yerine topladığı vergilerden harcayıp harcamadığı belirlenmiş değildir.