• Sonuç bulunamadı

BİR DİN POLİTİKASI :LAİKLİK

50. Yeni anlaşmasızlıkların tohumları

51. Son olarak “laik okul, laik aydın, laik kıyafet” gibi tanımlarla yapılan bir temel yanlışlık.... (193)

52. Toplum halinde yaşama sonucu ortaya çıkan eşitsizlikler...(196)

53. Hıristiyan ülkelerde izlenen din politikaları bu iki gücün birleşmesi, ayrılması, ya da birinin öbürünün üzerinde egemen olmasına göre birbirinden farklı ilişki türleri halinde ortaya çıkmışlardır. Bu ilişki türlerinin her birine ayrı bir ad verilmiş olup bunlardan Laiklik Fransa’da, ruhani ve dünyevi güçlerin ayrıldığı rejimin adıdır...(195)

54. Müslüman bir toplumda din hizmetlerinin kilise benzeri bir kurum eliyle yürütülmesinin neden olacağı sorunlar:

 İslam dini kiliseleşme sürecine girecek... (kilise ibadet edilen yer değil- bir dine inananların kurduğu hiyerarşik yapıda kurum)

 Cemaatin tümünün tek bir hiyerarşik dini kurumda toplanması sorunu...

 Cami ve vakıf malları mülkiyeti sorunu...

 Cemaatlere üyelik bağı- üye olmayan ya da üyeliği kabul etmeyen vatandaşlar statüsü...

 Cemaat yönetici seçimlerinin doğuracağı problemler...

 Cemaat içi disiplin sağlanması...

 Cemaatin siyasallaşması sorunu...

 Din adamları yorum tekelini ellerinde tutacaklar ve gerektiğinde tıpkı Hıristiyan kiliseleri gibi yeni dogmalar koyacaklar, bunlara uymamayı bir takım yaptırımlara bağlayacaklar... (Böylece İslam dini, özündeki düşünce ve inanç özgürlüğünü yitirecek ve bir kilise dini haline gelecek...)

 Böylece Avrupa’nın ortaçağda (hatta M.S. 60-312 arasında) yaşadığı devlet-kilise çatışması Türkiye’de günümüzde yaşanacak....(200)

 Fransa’da kiliseye bağlı olmayan vatandaş ateist olarak kategorize edilmekte...

55. İslam’ı öbür dinlerden ayıran ve bireye düşünce ve yorum özgürlüğü getiren özelliğinden uzaklaştırarak onu bir kilise dini haline getirmek hem dini, hem toplumu, hem de devleti içinden bir daha çıkamayacakları kavgalara sürüklemekten başka bir şeye yaramayacaktır...(200)

56. *Bugün Türkiye, toplumdaki bunalımı arttırmaktan başka bir işe yaramayan ve dini de, toplumu da, devleti de soysuzlaşmaya iteceği apaçık olan politikasının terkederek yeni bir din politikası oluşturma zorunluluğu ile karşı karşıyadır. Devletin çeşitli din ve mezheplerden tüm uyruklarını kapsaması gereken bu politika gene İslam’ın kendi mantığı içinden çıkabilir...(201)

57. Kişi şartlanmalarının getirdiği değer yargılarından; şartlanmalarının getirdiği değer yargılarının oluşturduğu duygulardan arınmadığı sürece gerçeği idrak edemez! Bunu gerçekleştiremediği sürece, benliğinin hakikatını kavrayamaz ve Allah’ tanıyamaz! Bu şekilde yaşamı boyunca “Allah” der ve bu ismi, kafasında şartlanmalarına göre hayal ettiği bir tanrıya vererek ömrünü boş yere harcar...(201)

58. (Ahmed Hulusi, Hz. Muhammed ‘in (ASM) Allah’ı-Kit.San.Yay.-27;

3.baskı-İst.-1991-sh.141)

59. Yalnız taş ve tahtadan bazı şekiller değil, sözler, makineler, bilimsel araştırmalar, başkalarının bizim üzerimizdeki görüşleri veya devlet, devletin lideri, çeşitli baskı grupları ve politik kuruluşlar(partiler) ad tanrı düzeyine yükseltilip, tapınılacak putlar (tabular) haline dönüştürülebilirler. İşte bu arada tanrı kavramı bile, yaz kişilerce bir put haline getirilmiştir, günümüzde..(201) Eric Fromm – psikoanaliz ve din – çev.:Aydın Arstan- Fatih Yay. İst.-18982-sh:151)

60. Laiklik uygulamasının Türkiye’de eninde sonunda ulaşacağı nokta, İslam’ın tevhid inancının yerini hristiyanlığın ikiciliğinin (düalizm) (insan-tabiat) alması olacaktır.(...) insanımızın bireysel ve toplumsal yapısının nasıl bir biçim alacağı üzerinde tahmin yürütmek mümkün olacaktır. (201)

 Psikolojik açıdan ele alındığında, bireyin iç dünyasında maddi olanlar ruhi alanı birbirinden kesin çizgilerle ayrılacak ve her iki alan da kendi iç dinamiklerinden kaynaklanan, birbirinden bağımsız iki ayrı ahlak, gelenek ve yaptırımlar sistemi oluşturacaklardır...

 Toplumsal açıdan bakıldığında, bireyler maddi ev ruhi alanla ilişkili olanlar olmak üzere kümelenecektir ve bu kümelenme bir yandan yeni

bölümlere kapı açarken, öte yandan toplumdaki sınıflaşma eğilimini hızlandıracaktır...

 Siyasi açıdan ele alındığında; maddi alanı dünyevi temsil eden devletle, ruhi alanı temsil eden cemaatler iki ayrı güç odağı olarak karşı karşıya geleceklerdir. Aralarında bazen uzlaşma, bazen çatışma olacaktır. Ama her ikisinin de, öbürünün üzerinde egemenlik iddia ettiği alana taşmaları tam olarak önlenemeyecektir. Zira, her ikisinin sorumluluk sınırları da kesin çizgilerle belirlenemeyecektir. Devlet, elinde tuttuğu kamu gücüyle cemaat örgütünün alanına girecek, cemaat örgütü de, zorunlu olarak dünyevi işlere bulaşacağı için devletin sorumluluk alanına taşacaktır.(201-202)

 Ortaya biçim olarak İslam’a, öz olarak ise Hıristiyanlığa ait çizgiler taşıyan yeni bir mezhep çıkacaktı. (203)

(Bütün bu sakıncalar bu gün birer çekirdek halinde oluşmuş...)

61. İnsan davranışlarını yargılayan mekanizma sadece maddi alanın koyduğu yasalara göre işleyecekse günlük yaşamımızda bizi, o alana egemen olan içgüdülerin bencilliğinden hangi güç koruyacaktı. (203)

62. Yaratılıştan bencil olan içgüdülerimizin oluşturacağı bu değerler sisteminin, öbür bireylerin bencillikleriyle çatışarak onlarla yıkıcı bir savaşa girmesi kaçınılmaz olacaktır... (203)

63. Toplumun örgütlü gücü olan otoritenin koyduğu hukukun insan davranışlarının tümünü denetlemesini ve koyacağı yaptırımlarla bunları disiplin altına almasını beklemek ise hayaldir. Bir kere insan, yaşamını salt bu yasalara göre düzenleyecekse, bireyin özgürlüğü nerede kalacaktır? (203)

64. Ortaçağ boyunca Hıristiyan batı dünyasında kilise egemenliğinin, maddi alanının bencilliğini kısıtlaması yoluyla insanlık için huzurlu bir düzen kurulabileceği düşünülmüştür. Ne var ki kilise bu egemenliği bir dünyevi egemenliğe dönüştürerek bireyin özgürlüğünü kısıtlamaktan başka şey yapamamıştır. (204)

65. Oysa ki, İslam’ın varlığı ve beşeri ilişkileri birbiriyle bağlantılı bir bütün halinde algılayan tevhid inancı, bireye, bir yandan davranışlarını gene kendi iradesine bırakarak özgürce karar verme olanağı sağlarken; öte yandan içgüdülerini, ruhi alanın özünde mevcut ideal değer yargılarının denetimine tabi tutarak ona bunların sorumluluğunu yüklemiştir. Toplumsal otoritenin göremediği alanlarda bireyin eylemlerini içgüdülerinin bencilliğinden koruyan bir sorumluluktur. (204) (İnsanı zaafların, gayri meşru çıkarların, korkuların, dalkavuklukların, gösterişlerin egemen olduğu çizgilerle oluşan bir kişilik ve bu kişiliğin topluma intibak ettirmek için zorunlu olan kanuni ve polisiye baskılardan kurtarıp....)

66. SONUÇ: Laiklik, Türkiye’de çoğu kişinin yaptığı gibi bir

Outline

Benzer Belgeler