• Sonuç bulunamadı

ISTANBUL’DA ELLİ YIL VE ROBERT KOLEJ HÂTIRALARI George Washburn, Houghton Mifflin Company, New York, 1909

(Özet: Prof.Dr.Tbp.Alb.Mustafa KAHRAMANYOL) Aşağıda ele alınacak olan eser, Istanbul’daki Robert Kolej’in

kurucularından ve müdürlerinden birisi olan Corc Vaşbörn tarafından

“Istanbul’da Elli Yıl ve Robert Kolej Hâtıraları” adı ile 1909 yılında

yayınlanmıştır (George Washburn, Houghton Mifflin Company, New York, 1909 ).

Robert Kolej Vakfı’nın resmî kuruluşu, ABD’nin Nu York şehrinde ve 1864 yılında, Nu York Üniversitesi’nin bir nevi bağlı birimi olarak gerçekleşmiştir. Robert Kolej’in asıl kurucusu, Nu Yorklu bir tacir olan Kristofır Rayınlendır Rabırt ve altı arkadaşıdır. Hepsi de Amerikalı Yurt Misyonerleri Teşkilâtı’nın üyeleridir. K. R. Rabırt, bir Hıristiyan okulunun açılması ile ilgili olarak, Istanbul’daki çalışmalarına Papaz Sirus Hemlin aracılığı ile daha 1859 yılında başlamıştır. Sirus Hemlin, Kırım Savaşı sırasında Istanbul’daki İngiliz askerlerine ekmek satmak gibi bir işle meşgul olmuş ve bu arada Bebek’teki Protestan Kursu ile de bir türlü irtibat içinde bulunmuştur. Corc Vaşbörn de bir papazdır, Sirus Hemlin’in kızı ile evlidir ve 1856 yılından itibaren Istanbul Bebek semtindeki Protestan kursunda görev yapmıştır. 1869 yılında Sirus Hemlin’in yardımcısı olarak Robert Kolej’deki görevine başlayan Corc Vaşbörn, Hemlin’in istifasından sonra müdürlük görevini devir almış ve bunu 1903 yılına kadar sürdürmüştür.

Bu eserin incelenmesinden maksat, Türkiye’de önemli siyasî ve sosyal roller oynamış olan bir kurumun ve bu kuruma hayat veren zihniyetin ve kişilerin tanıtılmasıdır. Bu vesile ile, ister istemez, yazarın ve başka yabancıların Türkler ve Türkiye konusundaki düşünce ve kanaatleri hakkında da bilgi edinilmiş olunacaktır. Eserin incelenmesi sırasında, yorumlardan

mümkün mertebe kaçınılmış ve yazarın önemli veya ilgi çekici ifadeleri üzerinde durulmuştur. Kitaptaki ifadenin aslı ile yorum arasında, ilk bakışta göze batan bir farklılık ortaya koyabilmek için, asıl ifadeler tırnak içine alınmıştır. Ayrıca, okuyucunun araştırmasına ve sağlama yapmasına imkân verebilmek için, asıl ifadelerin sonuna parantez içinde sayfa sıra sayıları da verilmiştir. İncelemede, yazarın ortaya koymuş olduğu sıraya ve uslûba da riayete özen gösterilmiştir. Bu çalışma sırasında bağlı kalınmağa çalışılan iki ilke vardır; birisi Konstantinopolis ifadesinin, o devirde de böyle bir yer var olmadığından, daima Istanbul olarak tercüme edilmiş olması, ötekisi de yabancıların isimlerinin Türk yazısı ve okunuşu ile yazılmış bulunmasıdır.

Özellikle, yabancıların isimlerini Türkçe yazı ve okunduğu gibi yazılması ilkesine, konunun bir millî kişilik meselesi olduğu düşüncesinden hareket edilerek varılmıştır. Nitekim, Ruslar, Bulgarlar, Sırplar, İsrailliler, Araplar, Çinliler, Gürcüler, Ermeniler, Acemler ve Hindular kendilerine has yazılara sahiptirler ve başkalarının yazısı ile yazılmış isimleri kendi yazıları ile yazınca kıyamet kopmamakta; halk da, okumuş da aynı telâffuzda birleşebilmektedir.

Kaldı ki, Batılılar kendi aralarında bile bu işte tahtayı hep kendilerine yontarlar; Vilyım, Vilhelm ve Giyom isimleri bunun bir örneğidir. Bu örnekler şehirlere, ülkelere, kimya maddelerine, fizik ve kimya tâbirlerine, araçlara vs yaygınlaştırılabilir. Ayrıca, Batılılar kendilerinden olmayanların isimlerini, işlerine gelince, kendi usullerince yazıverirler. Elinizdeki metinde, İngilizce’de yazılışı aynı olan “Robert” kelimesi, kolejin ismi söz konusu olunca Robert, kurucunun ismi söz konusu olunca ise Rabırt olarak iki farklı şekilde yazılmıştır. Sebebi, bunların günlük dildeki telâffuzlarının farklı oluşlarıdır.

Öte yandan, yazar ilâhiyatta doktora yapmış olan bâzı kimselerin adını anarken “Doktor” unvanını kullanmıştır. Türkiye’deki hekim anlamına gelen

“Doktor” ile olacak karışıklığı önlemek için, bunları Bay veya Papaz olarak anma gereği duyulmuştur. Özet olarak, burada yapılmağa çalışılan şey, sömürge aydını zihniyetinden kurtulmağa çalışmak olmuştur. Sürçü lisan ettikse af ola. Şimdi bakalım kitap ne diyor:

1-“Istanbul, uzun zamandan beri Avrupa’nın Kıraliçesi olagelmiştir.

Istanbul, bin altı yüz yıldır imparatorlukların başkenti, önceleri Hıristiyanlığın ve Hıristiyan Misyonerliği’nin merkezi, 1453’ten beri de İslâm Dünyası’nın ve Türk İmparatorluğu’nun başkenti olmuştur. Bu şehir, yüzyıllar boyunca Arabistan’nın Müslüman sürülerine karşı savunma duvarı, üç yüz yıl boyunca Avrupa’nın kâbusu ve son yüzyılda Doğu Meselesi konusunda Avrupa Devletleri’nin kapışma alanı olan bir yerdir (S.giriş 15).”

2-“Abdülmecid, tahtını Avrupa’nın desteğine borçlu idi ve bunlar da padişah üzerindeki nüfuzlarını İngiliz Büyükelçisi Stenfırd eli ile kullanıyorlardı (S.g15).”

3-“Istanbul’da son zamanlarda büyük değişiklikler olmuş; göz alıcı kıyafetler kaybolmuş, sarık ve Yeniçeriler yok olmuştu ama, Türk’ün kendisi

hiç değişmeden kalmıştı.Türkler, Orta Asya’dan geldikleri zamanlardaki gibi medeniyet dışı ve cahil olmakta devam ediyorlardı (S.g16).”

4-“Türkler’de sınıf farkı yoktur; her Türk hükmeden ırka mensuptur ve hükümetteki yüksek mevkilerde olmak için gayret gösterebilir (S.g16).”

5-“Hiçbir Türk telâş içinde değildir.Zamanın hesabı yapılmaz. Bir Türk harekete geçerse, bu hareket itina ve vakar içinde olur (S.g17).”

6-“O günlerde birkaç genç Türk uyandı ve cahilliklerini fark ederek eğitim ihtiyacını giderme gayretlerine girdi; bir dernek kurup bir mecmua çıkarmağa başladılar. Bunlar, yardım almak ve akıl danışmak üzere Amerikalı misyonerlere gelirlerdi. Daha sonraki yıllarda bu gençlerin birisi Millî Eğitim Bakanı olmuştur (S.g18).”

7-“Ruslar’ın gizli ajanları her yerde cirit atar ve İslavlar’ı Türk’e karşı isyana teşvik ederken, İngiliz Büyükelçisi Sör Henri Elyot, Türk yandaşları ile beraber olarak, Sultan’ı tahtından indirme komplosunu yürütüyordu (S.g19).”

8-“Mithat Paşa, hiçbir zaman geniş bir müktesebata sahip olmamıştır, fakat Sör Henri Elyot ile olan samimî ilişkileri kendisini önde gelen bir komplocu durumuna getirmiştir. Sultan Abdülaziz, Sör Henri ve Türk müttefiklerinin eli ile tahtından indirilp, önce Murat, sonra da Abdülhamit tahta çıkarılmıştır (S.g20).”

9-“Berlin Kongresi’nde, Türkiye’ye herhangi bir yardımda bulunulmaksızın, Ruslar’ın küçük düşürülebilmesi Lord Bikısnfild için bir zafer olmuştur (S.g22).”

10-“Her misyoner birimi, her okul ve kolej sadece Hıristiyan öğrencilerini ve oraya devam eden birkaç Türk öğrencisini yüceltmekle kalmamış, aynı zamanda eğitimin değerini herkese göstermiş ve herkese Hıristiyan medeniyetinin ulaştığı başarıları az çok tanıtabilmiştir. Bulgarlar’ın eğitimi konusundaki başarımız, Türkler’i ve Sultan’ın bizzat kendisini de derin bir şekilde etkilemiştir (S.g30).”

11-“Bay Rabırt, ABD’de imkânları olan, insanların yetiştirilmesinde Hıristiyan bir kolejin neler yapabileceğini takdir eden ve Türkiye’deki bu ihtiyacı karşılamak üzere Tanrı tarafından seçilmiş bir adamdı (S.2).”

12-“Bu tür bir Amerikalı okulunun ilk olarak Istanbul’da açılmasında bir çok geçerli sebep vardı. En başta geleni ise şudur: Kırım Savaşı’nın etkisi ile sadece Hıristiyan Dünyası’nın dikkatleri Türk İmparatorluğu üzerine toplanmakla kalmamış, Türk halkının kendisi de yeni hayat şartları ile uyarılmış ve eğitim imkânlarını arttırmanın peşine düşmüştü (S.2).”

13-“Tanzimat’tan sonra, Fransızlar ve Katolikler, ortaya çıkan imkânları derhal teşhis etmede geç kalmamışlar ve bunu siyasî ve dinî propaganda için kullanmışlardır (S:3).”

14-“Istanbul’da laik bir kolejin açılması işi, ilk defa Ceymıs ve Vilyım Dıvayt adlı kimseler tarafından Bay Rabırt’a 1857 yılında teklif edilmiştir.

Bunlar Yeyıl Koleji ve aynı zamanda Birlik Din Kursu mezunu genç adamlar olup, babaları o tarihlerde Istanbul’da misyoner olarak bulunuyordu. Bay Rabırt, o zamanlar Amerikalı Yurt Misyonerleri Teşkilâtı’nın Hazinedarı idi (S.3).”

15-“Bay Rabırt ve arkadaşları ise, belirgin bir şekilde Hıristiyan kimliği taşımadıktan sonra, Istanbul’da açılacak bir okul için para verme gereğini hissetmiyorlardı . Bay Hemlin de, Dıvayt kardeşlere 1857 yılında yazmış olduğu mektubunda, okulun başlangıçtan itibaren Hıristiyan akidesi taşıması gerektiğini ifade etmiştir (S.4).”

16-“Okul açma fikri Bay Rabırt’ı o kadar sarmıştı ki, Dıvayt kardeşler fikirlerinden vazgeçtikten sonra bile bununla ilgilenmeğe devam etmiş, Kırım Savaşı sırasında Istanbul’u ziyareti vesilesi ile tanımış olduğu Bay Hemlin’e mektup yazarak konuyu açmış ve kolejin kuruluş işini üstlenmesini istemiştir.

Bay Hemlin, bu iş için yeterli birikime sahip olmadığı, Türkçe’yi çok az bildiği ve Istanbul’da pek istenen bir adam olmadığı gerekçesi ile bu teklifi önceleri kabûl etmemiştir (S.5).”

17-“Nihayet, uzun mektuplaşmalardan sonra, kolejin kurucusu olma teklifini 1859 yılında Bay Hemlin kabûl etmiş ve böylece Bay Rabırt ile kendisi, Istanbul’da Hıristiyan bir kolejin açılması uğuruna kendilerini adamışlardır (S.7).”

18-“Başlangıçta, Bay Hemlin’in danışmanlarının çoğunluğu, kolejin yeri için, eski Istanbul’un içinde bulunan Konstantin Porfirogentes’e ait sarayın satın alınmasını tavsiye etmişlerdir. 1860 yılında Hollanda Büyükelçiliği’nde yapılan toplantıda ise, Rumeli Hisarı civarındaki Boğaz’a nâzır bir arazinin satın alınması fikri onaylanmıştır. O sıralarda Paris’te büyükelçi olarak bulunan ve arazinin sahibi olan Ahmet Vefik Paşa ise, araziyi satmayı aslâ düşünmediğini bildirmiştir (S.7).”

19-“Bir yıl sonra ise, Paris’ten dönmüş olan Ahmet Vefik Paşa, paraya ihtiyacı olduğu için söz konusu araziyi satmak istediği yönünde haber gönderince, birkaç aylık bir pazarlık döneminden sonra, paşanın arazisinin yarısı olan altı hektarlık bölüm, bin altı yüz İngiliz altını lirasına 2 Aralık 1861 tarihinde satın alınmıştır. Antlaşma gereğince, kolej için gereken binanın burada inşa edilmesine izin verilinceye kadar, herhangi bir para ödenmeyecekti. Nitekim, Dışişleri Bakanlığı ve Millî Eğitim Bakanlığı’nın gerekli izinlerin verilmiş olduğunu bildirmeleri üzerine, söz konusu para Mart 1862 tarihinde Paşa’ya ödenmiştir. Bu vesile ile, Bay Hemlin ve arkadaşları kendilerini mutluluktan uçuyor hissetmişlerdir. Çünkü, bir kolej için bundan daha güzel bir yer Dünya’da bulunamazdı; ayrıca da, Boğaziçi’nde buna

denk güzellikte bir yer de yoktu. Esasen, bütün şehir böylesi bir yerin Amerikalı okuluna neden verilmiş olduğuna hayret ediyordu (S.8).”

20-“Ancak, burada bir okulun inşasına başlanabilmesi için 1868 yılına kadar beklemek icab etmiştir. Buradaki inşaatın izni, o sırada bakan olan Ahmet Vefik Paşa’nın etkisi ile alınmış, ancak kısa bir süre sonra kendisinin bakanlıktan alınması ile izin işi havada kalmıştı.Her ne kadar bu izin resmen geri alınmamışsa da, idarî bahaneler işi geciktirmiştir. Türkler de bir işin nasıl yapılmayacağı hususunda mükemmel bir beceri sahibidirler.Nihayet, ilâhi bir takdirle, işi olumlu bir yönde geliştirecek bir dizi olay başlamıştır. En önce, Senatör Morgın’ın etkisi ile ABD Dışişleri Bakanı Sivırd, Voşingtın’daki Osmanlı Büyükelçisi’ni çağırtıp kolejin inşaat izninin verilmesine büyük önem verildiğini söyleyince, Büyükelçi Istanbul’a bir yazı yazarak konunun önemini vurgulamıştır. Tam bu sırada Amiral Faragat’ın amirallik forsu ile Istanbul’a gelmesi, yöneticilerde bu iki olay arasında bir irtibatın bulunabileceği ve Amerika donanmasının Girit işine karışma ihtimali endişesini doğurmuştur.

Bunun sonucunda da, ABD’nin himayesinde ve her türlü imtiyazdan yararlanma hakkı olan bir kolejin kurulmasına izin veren “Tuğralı İrade” 20 Aralık 1868 tarihinde tarafımıza bahşedilmiştir (S.12-13).”

21-“Rumeli Hisarı’ndaki arazide okul açmanın zor olacağı anlaşılınca, Bay Rabırt ve Bay Hemlin, okulu Bebek’teki mevcut misyoner kursunun binasında açmaya karar verdiler ve eğitim Eylül 1863 tarihinde üç İngiliz ve bir Amerikalı öğrenci ile başladı. Bay Hemlin’in dışında, Papaz H.A.Şauflır, Papaz G.A.Pörkıns ile üç veya dört yerli yardımcı öğretim gücünü teşkil ediyordu (S.14).”

22-“Okulun adı konusunda bir çok teklif ileri sürülmüşse de, Bay Hemlin’in teklifi kabûl edilmiştir. En tutarlı gerekçe de, kurucunun soyadının ülkedeki insanlar tarafından kolay telaffuz edileceği idi. Bay Rabırt bunu red etmiş ise de, diğer mütevellîler bunu alkışlarla onaylamışlardır(S.15).”

23-“Okulun tüzüğü konusundaki müzakereler 1859 yılında başlamıştır.

Mütevellîler tarafından kabûl edilen tüzükte, kolejin dinî konumu açıklıkla ortaya konmuştur. Tüzükte, okulun İncil’in ilkelerine göre kurulması ve yönetilmesi gerektiği açıklıkla ifade edilmiştir (S.16).”

24-“Okuldaki iki öğretmenin Bay Hemlin ile ciddî fikir ayrılığına düşmesi, bunların işine son verilmesi ile sonuçlandı ve Bay Hemlin yerli yardımcıları ile eğitimin tüm yükünü tek başına omuzlamak zorunda kaldı.

Bu arada, ahlâk zaafı sebebi ile, dört öğrenci okuldan uzaklaştırılmak mecburiyetinde kalındı (S.18).”

25-“Bay Hemlin, çok gizli yıllık raporunda, öğrencilerdeki kişilik ve akıl gelişmesi konusundaki istikrar ve kolejin dinî etkileri konusunda umut dolu şeyler yazmaktadır. Okulda İncil’in öğretilmesi ve ibadet konusunda hiçbir

ciddî zorluk ortaya çıkmamış ve öğrencilerin her ikisi ile yakından ilgilendikleri görülmüştür (S.23).”

26-“1867 yılında Beyrut’ta kurular Suriye Protestan Koleji, bu alanda Robert Kolej’in ilk olumlu etkilerinden birisi sayılabilir (S.24).”

27-“Karşımıza çıkan zorlukların sona ermesi üzerine, 5 Temmuz 1869 tarihinde, seçkin dâvetlilerin huzurunda kolejin temeli atıldı. Bundan sonra, Bay Hemlin zamanının tümünü inşaat işine ayırmış ve orada kurduğu bir kulübede yaşamaya başlamıştır (S.29).”

28-“ Bay Hemlin’in teklifi ve ikna gücü sayesinde, Bastın’daki Kadın Misyoner Teşkilâtı tarafından Üsküdar Amerika Kız Koleji açılmıştır (S.30).”

29-“Bay Hemlin büyük bir öğretmen idi; öğrencileri ile beraber yaşıyor, aynı masada yemek yiyor ve bir çok meşguliyete rağmen hepsi ile çokça ilgileniyordu (S.37).”

30-“Öğrencilerin dörtte üçü yatılı idi ve yatak takımlarını evden getiriyorlardı. Bunlar 12 veya 15 kişilik koğuşlarda yatıyor, yemekhanede yemeklerini yiyor, küçük bahçede oynuyor küçük bir yunmalıkta veya bahçede yıkanıyor ve Bebek üstündeki tepelerde beden eğitimi görüyorlardı.

Sabahları saat 06.30’da Bay Hemlin tarafından yönetilen ibadete katılınıyordu.

İbadete gelmeyenler sabah kahvaltısından mahrum kalıyorlardı. Hiçbir öğrenci, özel izin olmaksızın yurt binasından ayrılamazdı (S.39).”

31-“Bu sıralarda yatılı öğrencilerin çoğunluğu Bulgar olup, takip eden yirmi yılda mezunların çoğunluğu hep bu milletten olmuştur. Eğitimlerini geliştirme konusunda Bulgarlar’ın arayışları başlayınca, o sıralarda Bulgaristan’da misyoner olarak bulunan ve daha sonra da kolejde öğretmen olan Papaz Long onların dikkatlerini Robert Kolej’e yönlendirmiştir. Ne var ki, Bay Rabırt, Bulgaristan devletinin kuruluşunda önemli bir rol oynamış olduğunu hiçbir zaman öğrenemeden ölmüştür (S.39).”

32-“Kolej’deki Cumartesi ibadetleri, bu amaç için kiralanmış bir binada icra ediliyordu ve Bay Şauflır’ın sorumluluğunda idi. 1879 yılında kendisi ayrılınca, yük Bay Hemlin’e ve bana kaldı. İncil öğrenimi, kolejdeki olağan eğitimin daima bir parçası olmuştur ve Bay Hemlin’in en başarılı olduğu alan da bu idi (S.41).”

33-“Bay Hemlin, ağır suçlar işlemiş olan öğrencileri herkesin gözü önünde kırbaçlardı ve bunu doğru bir ceza yöntemi olarak kabûl ederdi (S.57).”

34-“Dokuzuncu yılımızda, okulda iki yüzden fazla öğrenci vardı. Ben başkan vekili, vaiz, Felsefe ve Siyasî İktisat öğretmeni, İngilizce öğretmeni, hazinedar, dekan, yatılı bölümün yöneticisi, sekreter ve geçici on beş eğiticinin başı idim. Türkiye’de bizimkisine denk bir okul olmadığı gerçeğini göz önüne almadan, böylesi bir okulu kolej diye adlandırmak gülünç olurdu (S.65).”

35-“Rumlar hep, Bulgar öğrencilerin çoğunluk oluşunu kastederek, Robert Kolej’in bir “Bulgar Okulu” olduğundan şikâyet ederlerdi. Ancak, 1873 yılından itibaren, öğrencilerdeki çoğunluk Ermeniler’in eline geçmiştir (S.70).”

36-“Biz, Hıristiyan,Yahudi veya Müslüman olsun, hiç bir öğrencimizin ailesinden çocuklarına İncil’in basit ve pratik ilkelerini öğretmekte olduğumuz gerçeğini aslâ saklamadık (S.80).”

37-“1902’lerden itibaren, her öğrencinin, Pazar hariç her gün, saat 08.15’te sabah ibadetine katılması şart koşulmuştur. Bu toplantılarda İncil okunuyor ve dua ediliyordu. Cumartesileri de saat 11.00’de ibadet ve saat15.00’te İncil dersleri vardı. Bu derslerde bir de yarım saatlik bir koro ve ibadet uygulaması olurdu. Aynı günün akşamında, saat 19.30’da son bir ibadet icra edilirdi. Bu derslerde, herhangi bir dine târizde bulunmaksızın, İncil’in dedikleri mümkün olduğu kadar açıklıkla anlatılmağa çalışılırdı (S.85).”

38-“Türkler bile, okulumuzun dinî ve manevî etkisini takdir ediyor ve “ ben çocuğumu, İngiliz terbiyesinde yetişsin diye buraya gönderiyorum”

diyebiliyorlardı. Bu durumda İngiliz terbiyesi, Protestan terbiyesi demek oluyordu (S.86).”

39-“1873 yılında Sadrazam, ABD Büyükelçisi’ne hükümetinin İncil’in her hangi bir dildeki nüshalarının dağıtımına mani olmaya ve Protestanlığa karşı çıkmakya kararlı olduklarını ve bunu bir vatanseverlik borcu olarak gördüklerini söylemiş. Bu sadrazam Ruslar’ın kuklası idi ve bu sebepten de İngiltere’ye ve Protestanlığa karşı tavır alıyordu. Ayrıca, bu adamın Kırım Savaşı sırasında Kars Kalesi’ni para mukabilinde Ruslar’a teslim etmiş olduğuna dair dedikodular da dolaşmaktadır (S.86).”

40-“Kolej, Bulgarlarla olan ilişkileri bakımın Avrupa’da çok iyi tanınıyordu. Bulgar İhtilâli konusundaki bilgileri, İngiltere’deki dostlarımıza, Deyli Nüs ve Landın Taymıs gazetelerini ulaştırdık (S.102-104).”

41-“Anadolu’daki durum Bulgaristan’dakinden de beterdi. Doğal olarak, biz Ermeniler ile çok yakından ilgilenmek ihtiyacını duyduk (S.152).”

42-“Türk öğrencilerin okulumuza gelmiyor olması, Sultan’ın Türk çocuklarının yabancı okullara gitmemesi yönündeki gayretlerinden kaynaklanıyordu (S.180).”

43-“Ben açıkça görüyordum ki Bulgaristan, Doğu Rumeli Vilâyeti ile birleşmek isteyecekti. Bu konudaki bir mülakatı da Landın Deyli Nüs gazetesine vermiştim. Olay gerçekleşince de, bu işte benim parmağımın olduğu kanaati oluştu (S.182).”

44-“1895 yılındaki en seçkin ziyaretçimiz Bulgaristan Prensi Ferdinand olmuştur. Padişah’ı ziyaret vesilesi ile geldiği zaman, okulumuza da gelmiş ve ikindi çayını bizde içerken şunu demiştir “Robert Kolej, daima Bulgar devlet

adamı yetiştiren bir ana kucağı olmuştur”. Prens’in çay içtiği fincan, dedesine, Fransa Kıralı Lui Filip’e ait idi ve Prens de bundan habersiz idi (S.241).”

Outline

Benzer Belgeler