• Sonuç bulunamadı

ÖZETİ BULUNAN KİTAPLAR. BİLGİ TOPLUMU VE EKONOMİK GELİŞME Prof. Dr. Hüsnü ERKAN İş Bankası Yay. Ankara-1993

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "ÖZETİ BULUNAN KİTAPLAR. BİLGİ TOPLUMU VE EKONOMİK GELİŞME Prof. Dr. Hüsnü ERKAN İş Bankası Yay. Ankara-1993"

Copied!
496
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

ÖNEMLİ AÇIKLAMA:

Bu sayfada akademik araştırmalarda kullanabileceğimiz cümle ve kavramlar kaynakçalı olarak özetlenmiştir. Cümle sonundaki rakamlar, alıntının yapıldığı sayfayı göstermektedir. Sayfa kaydı yok ise, okuma esnasındaki kişisel

çağrışımlara ilişkin not olarak algılanmalıdır.

Küçük bir tavsiyem ise, bir eserin akademik değeri, hüküm cümlelerinden değil gerekçe cümlelerinden oluşturulmasından kaynaklanır. Özetini verdiğim kitapların alıntılanan cümleleri, büyük oranda gerekçe cümleleridir.

Bu çerçevede, özellikle eğitim ve sosyal bilimlerde araştırma yapan akademisyen, araştırmacı ve yazarlara faydalı olması dileği ile …

Yusuf ÇAĞLAYAN y_caglayan@yahoo.com.tr http//www.yusufcaglayan.net

ÖZETİ BULUNAN KİTAPLAR BİLİM TARİHİ

Cemal Yıldırım, Remzi Kitabevi-İst.1983(I.Basım)

BİLGİ TOPLUMU VE EKONOMİK GELİŞME Prof. Dr. Hüsnü ERKAN –İş Bankası Yay. Ankara-1993

SANAYİLEŞMENİN KÜLTÜR TEMELLERİ

John Nef; Çev.:Prof. Erol Güngör ;Kalem Yayıncılık A.Ş. İst.-1980

3.DÜNYANIN BATILILAŞTIRILMASI

Paul Harrıson; Çev:Cevdet CERİT, Pınar Yay., 1. basım, Kasım-1990/İst.

BİR DEĞİŞİM SÜRECİ OLARAK MODERNLEŞME Kadir CANATAN; İnsan Yay. -İst. 1995

ÇAĞDAŞ SÖMÜRGE İMPARATORLUĞU Kemal Kahraman, Seha Neşriyat ; 1989- İstanbul

GARPLILAŞMANIN NERESİNDEYİZ

Prof.Dr. Mümtaz Turhan; Yağmur yayınevi İst.-1980

(2)

MİLLİ KÜLTÜR - MODERNLEŞME VE İSLAM

Prof. Dr. Orhan Türkdoğan; Yayınevi: Üçdal Neşriyat-İst.1983

SOSYAL HAREKETLERİN SOSYOLOJİSİ

Prof. Dr. Orhan Türkdoğan; Kültür Ve Turizm Bak.Yay.Baskı-1988-Ankara

TOPLUM KALKINMASI

Orhan Türkdoğan; Dedekorkut Yayınları 1977-İstanbul

İLMİ İNKILÂP

Gerald W.ELBERS; Paul DUNCAN, Çev.:İbrahim Aşkı TANIK Genelkurmay Basım Evi, Ankara – 1962

TÜRKİYE SORUNLARI

Alan Yayınları, 1988 yıllığı – Şubat – 1988 – İst.

BUHRANLARIMIZ

Sadrazam Said Halim Paşa (1863-1921) Baskıya hazırlayan: M.Ertuğrul Düzdağ

Tercüman 1001 Temel Eser Dizisi(9)

İKTİSADİ ÇÖZÜLMENİN AHLAK VE ZİHNİYET DÜNYASI Sabri F. Ülgener ; Yayınevi: Der Yayınları, İst.1981

İKTİSADÎ KALKINMANIN KÜLTÜR TEMELLERİ Prof. Dr. Mustafa E. ERKAL , Semih Ofset - Ank. 1990

İSLAM DÜNYASINDA TOPLUMSAL DEĞİŞME Ali BULAÇ – Nehir Yayınları, 1987-İstanbul

SOSYAL MESELELERİMİZ VE SOSYAL DEĞİŞME

Doç.Dr.Mustafa ERKAL; MAYAŞ Yayınları, 1. Baskı, Ekim-1984-Ankara

MEDENİYET – TEKNİK –KÜLTÜRÜ

Doç. Dr. İbrahim CANAN-Cihan Yayınları – İstanbul

TEMELLERİN DURUŞMASI

(3)

Ahmet Kabaklı, Türk Edebiyat Vakfı Yay., 4.Baskı, İst.-1990

TÜRK İNKİLAP TARİHİ

Prof. Dr. Hamza Eroğlu, - M.Eğitim Basımevi-1.Baskı, İst.1982

TARİH BOYUNCA DEVRİMLER, İHTİLALLER VE SİYONİZM Ziya Uygur, İhya Yayınları 3.Baskı, İst.

YAKINÇAĞ BATI DÜNYASI VE TÜRKİYE’DEKİ YANSIMALARI Alaeddin Özdenören, Akabe Yayınevi, 1.Basım 1986 İst.

AYDINLAR SAVAŞI

Atilla İlhan, Bebekus Kitapları İst.-1991

HANGİ BATI

Atilla İLHAN, Bilgi Yayınevi 3.basım İst. – 1982

BATI’NIN DELİ GÖMLEĞİ

Atilla İLHAN, Bilgi Yayınevi-2.Basım, Haziran-1995-İst.

JEOPOLİTİK VE JEOKÜLTÜR

Immanuel Wallersteın, Çev.:Mustafa Özel, İz Yayıncılık, İst.-1993

BİR DİN POLİTİKASI :LAİKLİK

Hulusi Yazıcıoğlu, Marmara Ünv. İlahiyat Fak. Vakfı Yay. İst. -1993

LAİKLİK

Enigmaya Dönüşen Paradigma

Aytunç ALTINDAL, Anahtar Yayınları Kitapları - 2. Baskı/İst-1994

ORTADOĞU’DA AMERİKAN POLİTİKASI

Prof. Dr. Mehmet CAN (İst. Tek. Ünv. Öğr. Üyesi) Bayrak Yay. -1993/İst

ISTANBUL’DA ELLİ YIL VE ROBERT KOLEJ HÂTIRALARI George Washburn, Houghton Mifflin Company, New York, 1909

(4)

(Özet: Prof.Dr.Tbp.Alb.Mustafa KAHRAMANYOL)

KARARTILMIŞ HİLÂL

The Crescent Obscured, Robert J. Allison, Oxford University Press, 1995 (Özet: Prof.Dr.Tbp.Alb.Mustafa KAHRAMANYOL)

İSLÂM’IN HANÇERİ İslâm hakkında temel bilgiler Con Lefın, Bantam Kitabevi-1979).

(Özet: Prof.Dr.Tbp.Alb.Mustafa KAHRAMANYOL)

HRİSTİYANLIK PROPOGANDASI VE MİSYONER FAALİYETLERİ Yrd. Doç. Dr. Osman CİLACI(Diyanet işl. Bşk.lığı Yay.)

KENDİ BELGELERİYLE ANADOLU’DAKİ AMERİKA 19. YÜZYILDA OSMANLI İMPARATORLUĞU’NDAKİ

AMERİKAN MİSYONER OKULLARI Dr. Uygur Kocabaşoğlu,

(1981’de ABD misyoner teşkilatı arşivine giren ilk Türk araştırmacı) Arba Yay. 2.Baskı İst.-1991-

AMERİKAN FUNDAMENTALİZMİNİN TARİHİ YAPISI VE İSLAM GERÇEĞİ YRD. DOÇ. DR. Osman ŞEKERCİ, Sinan Yayınevi

AMERİKAN YÜZYILININ SONU Mustafa ÖZEL, İz Yayıncılık İst.1993

YENİ DÜNYA DÜZENİ

J. Kenneth Galbraıth Chomsky- A. Münif – Fukuyama Cev.: Kadir Çağlayan, Ağaç Yayıncılık – 2. Baskı, İst.1992

İDEOLOJİ VE KÜLTÜREL KİMLİK Modernite Ve Üçüncü Dünyanın Varlığı

Jarge Larrain ; Çev.:Neşe Nur Domaniç , Sarmal Yayınevi-İst.-1995

OSMANLILARIN STRATEJİK SORUNLARI

Mehmet Tanju AKAD, Kastaş Yay. Tarihsel araştırma Dizisi 1. Baskı İst.1995

(5)

OSMANLI İMPARATORLUĞU’NDAN ORTADOĞUYA

“Belgelerde Şark Meselesi”

Necdet Kurdakul, Dergah Yayınları I. Baskı İst.1976

BİZİM GÜNEYDOĞU

Mehmet AY(Yavuz AY), Denge Yay. İst.1993

İPLER KİMİN ELİNDE (Komplo Teorileri)

Ali ÇİMEN-Hakan YILMAZ , Genişletilmiş 6 ncı Baskı ,

KÜLTÜRÜMÜZÜ ETKİLEYEN OKULLAR

Halit ERTUĞRUL, Nesil Yayınları, 3.Baskı, İstanbul-2002

OSMANLILARIN YARI SÖMÜRGE OLUŞU Tevfik ÇAVDAR, Ant Yayınları,İst.1970

ENTEGRİZM Kültürel İntihar

Roger GARAUDY, Çev:Kamil Bilgin ÇİLEÇÖP, 2.Baskı, Pınar Yay. , İst./1993

KUŞATILMIŞLAR ÜLKESİ TÜRKİYE

Ferhan Şayılman-Anıl Çeçen-Sinan Sönmez-Gürol Engin Flaş Tv, Flaş Gündem,22 Nisan 2001

1.Baskı, Haziran/2001 Art Yayınları

KUŞATILANLAR İslâm ve Batı’nın Jeopolitiği Graham E. FULLER, Ian O. LESSER

Sabah Kitapları – İst. – Aralık – 1996, Çev: Özden ARIKAN I. Baskı.

KAPİTALİZMİN GELECEĞİ

Bugünün Ekonomik Güçleri Yarının Dünyasını Nasıl Şekillendiriyor?

Lester C. THUROW, Yay. Haz.: Mustafa Sünnetçioğlu, Yasemin Baykal.

Sabah Kitapları. I. Baskı İst./Mayıs 1997

(6)

İSLAM ÜLKELERİNDE MİSYONERLİK VE EMPERYALİZM Prof. Dr. Mustafa Halidi ve Dr. Phil.Ömer Ferruh;

Çeviren: Dr.Osman Şekerci, Nun Yay. İstanbul/Haziran 1998, S.

YENİ ROMA:TERÖRİST A.B.D

Tohum Basın Yayın, İnceleme Şubat/2004-İst.

DERİN DEVLET VE MUHALEFET GELENEĞİ Ahmet ÖZCAN, Bakış Yayınları, 3.Baskı, İst./Mayıs 2001

DEVLET VE İNSAN

Alaaddin ÖZDENÖREN, Nehir Yayınları – İstanbul-1986

DEVLET VE ZİHNİYET

Mustafa MİYASOĞLU, 2.Baskı Elifbe – 1981 – İst.

-DEVLET FELSEFESİ –

Safa Mürsel, -Yeni Asya Yayınları- İst.-19..

MİLLİ STRATEJİ

Ali Muzaffer Ersöz, Akın Matbaası-Ank.-1965

MEDİNE’den LOZAN’a

Taha AKYOL, Milliyet Yayınları, 2. Baskı; İst.1996

KANT VE SCHELER’DE İNSAN PROBLEMİ Takiyettin Mengüşoğlu, 2.baskı. İst.-1969

MİLLİYETÇİ EĞİTİM SİSTEMİ

Doç. Dr. Necmettin Hacıeminoğlu, Töre Devlet Yay. 7. Baskı İst.-1973

SOSYAL SİSTEMLERİN TEMELLERİ Aykut Edibali, Otağ Yay. II.Baskı İst.-1979

(7)

FONKSİYONEL EĞİTİM SOSYOLOJİSİ (Pedagojik Formasyon Amaçlı)

Yrd. Dç. Dr. Hasan Çelikkaya, Alfa Yay. İst.-1996

ZİYA GÖKALP’İN EĞİTİM SOSYOLOJİSİ Doç. Dr. Hikmet Yıldırım Celkan

M.E.G.S. Bakanlığı Yay. Araştırma- İnceleme dizisi 871/141 İst.- 1989

SOSYOLOJİYE GİRİŞ

“Temel Kavramlar”

Prof. Dr Mahmut TEZCAN, Feryal Matbaası 4. Baskı, Ankara-1995

ÇAĞDAŞ SOSYOLOJİ KURAMLARI P.A.SOROKİN, Çev: M. Münir Raşit ÖYMEN Kültür Bak. Bilim Dizisi/10, I. Baskı. Ank. 1994, I.Cilt

ÇAĞDAŞ SOSYOLOJİ KURAMLARI (Contemporary Sociological Theory)

Margaret M. POLAMA, Çev: Hayriye ERBAŞ, Gündoğan Yay. Ank. 1993

TOPLUM BİLİMERİNE GİRİŞ

Prof. Dr. Barlas TOLAN, 4. Baskı- Adım Yayıncılık - Ank. 1996

SOSYOLOJİ-Kavramlar ve Sorunlar–

Doç.Dr. İsmail Doğan, Sistem Yayıncılık - II. Basım - 1998 - İst.

İNSAN VE KÜLTÜR

Bronislaw MALINOWSKİ, Çev: Doç.Dr. M.Fatih GÜMÜŞ V. Yayınları I.Basım - Ocak - 1990 - Ank.

KÜLTÜR ÜZERİNE DÜŞÜNCELER

T.S. ELİOT, Çev: Doç. Dr. Sevim KANTARCIOĞLU Kültür Bakanlığı Yayınları 1. Basım. Ank./ 1981

(8)

BEŞİNCİ DİSİPLİN

Peter M.Senge, Çev:Ayşegül İldeniz/Ahmet Doğukan.

Yapı Kredi Yayınları İst./Mart-1996 Üçüncü Baskı

DEĞİŞİM MÜHENDİSLİĞİ DEVRİMİ Michael HAMMER-Steven A.STANTON

Çev: Sinem GÜL, Sabah Kitapları I. Baskı- İstanbul/1995

DEĞİŞİM MÜHENDİSLİĞİ (İş idaresinde devrim için bir Manifesto)

Michael Hammer - James Chanpy

Çev.: Sinem GÜL. 4. Baskı - Sabah Kitapları, İst.1997

İNSAN MÜHENDİSLİĞİ

Nüvit Osmay, DKD. Kursu mezunları derneği yay. , 2.Baskı-1983

MESLEK AHLAKI

Emile Durkheim, Çev.:Mehmet Karasan M.E.G.S.B. YAYINLARI, -ist-1986

YÖNETİMDE 32 ALTIN KURAL

Richard R. Conarreo, Çev:Yakut Güneri, İlgi Yay.-1989

ETKİLİ HATIRLAMA TEKNİKLERİ

Donald A. Laird-Eleanor C.Laird, Çev: Fatoş DİLBER İlgi Yayıncılık-İst./1989

HÜRRİYETTEN KAÇIŞ

Erich FROMM, Çev.: Dr. Ayda YÖRÜKAN, Yayınevi: Tur Yay. İst.-1979

AHLAK İLE DİNİN İKİ KAYNAĞI

BERGSON, Çev.:Mehmet Karasan, Milli Eğitim Basımevi, 1986 II.Baskı

(9)

TERBİYEYE DAİR(ON EDUCATION) Bertrand RUSSEL, Çev.: Prof. Hakim DERELİ

Ank. Ünv. Basımevi – 1964, 2. Baskı

İNSANLIĞIN GELECEĞİ

Bertrand Russell- Çev.: İsmail Hakkı OĞUZ, T.C. İş Bankası Kültür Yay. Ank.1964

YARATICI TEKAMÜL

H. BERGSON, Çev. :Prof. Şekip Tunç II. Baskı MEGSB.lığı İst.1986

ÖZGÜR EĞİTİM

Joel SPRING, Çev. Ayşen Ekmekçi

AKLIN İDARESİ İÇİN KURALLAR

DESCARTES, Çev.: Mehmet Karasan, MEB Yayınları İst.. 1989

TOPLUM ANLAŞMASI

Yazan: J.J. Rousseau, Çev.: Vedat Günyel Yayını:Meb Yayınları İst.-1989 Batı Klasikleri Dizisi

İNSAN HAKLARI

THOMAS PAİNE, Çev.: Mehmet Osman Dostel M.E.G. S. B. Yay. İst..1988

HÜRRİYET

J. S. MİLL – Çev: Mehmet Osman DOSTEL M.B.E. Yay. İst. / 1988

FAYDACILIK

J.S.MILL., Çev : Nazmi COŞKUNLAR 3. Baskı M.E. Basımevi, İst - 1986

İYİ İNSAN İYİ POLİTİKACI

Friedrich Wilhelm FOERSTER, Çev: İsmail Husrev Tökin Doğan Kardeş Yayınları A.Ş. İstanbul – 1960

(10)

İYİ İNSAN İYİ VATANDAŞ

F.W. Foerster, Çev: Müşerref HEKİMOĞLU Doğan Kardeş Yayınları – 4. Baskı. İstanbul / 1960

MORAL (1938-1958)

Faik GÜRKMEN, Şahin-Medeniyet Matbaaları – Ankara, I. Cilt

KİTLELER PSİKOLOJİSİ

Gustave Le Bon, Çev: Selahattin DEMİRKAN Yağmur Yayınevi 3. Basılış İst.1976

KESİN İNANÇLILAR(Kitle Hareketlerinin Anatomisi)

ERİC HOFFER, Çev.: ERKIL GÜNUR, Tur Yayınları 3. Baskı İst.-1980

NOT DEFTERİ

Prof. Dr. Alexı’s CARREL, Çev.: Ord. Prof. Sadi IRMAK, Baha Matbaası İst.1975

İNSANLAR UYANIN

Prof. Dr. Alexis CARREL, 3.Baskı; Arif Bolat Kitabevi, İst. /1969

HAYAT HAKKINDA DÜŞÜNCELER Prof. Dr. Alexis Carrel, Çev: Cahit BEĞENÇ

Kültür ve Turizm Bakanlığı Yay. 1988-İst.

İÇİMEZDEKİ BİZ

“Kalite bilincinin temeli”

Doğan CÜCELOĞLU-12. Baskı. Sistem Yayıncılık. Ocak 1997-İstanbul

İKTİSADİ KALKINMA VE İSLAM

Yayına Haz. = Doç. Dr. Ahmet Tabakoğlu-İsmail Kurt İslami Ve İlmi Araştırmalar Vakfı Yay. İst-1987

İKTİSADİ GELİŞMENİN MERHALELERİ-

R.W.Rostow, Çev.: Erol Güngör, Kalem Yayınevi, İst-1980

(11)

EKONOMİNİN ABC’Sİ

Prof. George soule, Çev.: Nejat Muallimoğlu, I.Baskı, Formül matbaası 1978-İst

TERBİYENİN SOSYAL VE KÜLTÜREL TEMELLERİ -1- Ziya Gökalp – M.E. Basımevi 1979-ist

MAKALELER – IX

Ziya Gökalp – Kültür Bakanlığı yayınları, İst.-1980 Derleyen = Şevket Beysunoğlu

FELSEFEDE YENİ GÖRÜŞLER

Hakkı Özgül(Şevkoğlu), Güzel İst. Matbaası, Ank.-1966 MEHMED AKİF

Vehbi Vakkasoğlu, Yeni Asya Yayınları İst.-19..

İSLAMIN VAADETTİKLERİ Roger Graudy

DİN GERÇEĞİ

Vehbi Vakkasoğlu, Cihan Yayınları-İst.-1984

TİRYAKİ SÖZLER

Cenap Şehabettin, Tercüman 1001 Eser

HASTA TOPLUM, GÜÇLÜ MİLLET Abdülkadir DURU, Özden yayınları İst.-1976

İSLAMIN İKTİSADİ GÖRÜŞÜ

Prof.Dr. Sabahaddin Zaim, Mülakat:Burhan Bozgeyik, Yeni Asya Yay. Ocak 1981-İst.

MİLLİ EĞİTİM FELSEFELERİMİZ Abdullah Nişancı, Yeniasya Yay. İST-1981

(12)

Ank. Kültür Ve Eğt. Vakfınca Düzenlenen

ANARŞİ ; Sebepleri, Kısa Ve Uzun Vadede Tedbir Ve Çareleri Konferans Metni ,: Yeniasya Yayınevi İst.1980

YARINKİ TÜRKİYE

NURETTİN TOPÇU, Dergah Yayınları 3.Baskı 1978-İst.

MİLLET VE MİLLİYETÇİLİK Mehmet NİYAZİ, Ötüken Yayınevi İst.

İSLAMDA EĞİTİM

Batı Eğitim Sistemleriyle Mukayeseli Yrd. Doç. Dr. Bayraktar Bayraklı 2. Baskı İst.1983

MİLLİ KÜLTÜR MESELELERİ VE MAARİF DAVAMIZ Samiha Ayverdi, Kültür Bakanlığı Kültür Eserleri:12

I.Baskı (Milli Eğitim Basımevi) İst.1976

İSLAMA GÖRE İNSAN PSİKOLOJİSİ II. Cilt Muhammed KUTUB, Çeviren: Akif Nuri 1974-İst.

İNSAN VE İNSANLAR

Çiğdem Kağıtçıbaşı, Baskı: 4.Baskı İst.1979

MEDENİYET YARGILANIYOR

“CIVILAZATION ON TRIAL”

Arnold J.Toynbee, Çev.; Ufuk Uyan, Yeryüzü Yay.- İst-1980

DOĞU VE BATI

René Guénon, Çev.:Fahrettin Arslan, Yeryüzü Yay. İst.-1980

TÜRKİYE BİR DEVLETİN YENİDEN DOĞUŞU

Prof. Arnold J. Toynbee, Çev.: Kasım Yargıcı, Milliyet Yay. 1.Baskı-İst-1971

GÜZEL KONUŞMA-YAZMA KOMPOZİSYON Salih SARICA; Mustafa GÜNDÜZ, Fil Yay. İst.1994

(13)

EPİSTEMOLOJİK AÇIDAN İMAN

Doç. Dr. Hanifi ÖZCAN, Marmara Ünv. İlahiyat Fak. Vakfı Yay. İst.-1992

İNSAN HAKLARI ALANINDA TEMEL BELGELER VE İSLAM Yrd. Doç. Dr. Osman ŞEKERCİ, Nun Yay. İst.1996

KUR’AN’IN TEMEL BUYRUKLARI (Emirler ve Yasaklar)

Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk, Yeni Boyut Yayınevi - İst. - 1997 5. Baskı

BİLİM TARİHİ

Cemal Yıldırım, Remzi Kitabevi-İst.1983(I.Basım)

1. Geçmişin(günümüzde) dokunulmaz sayılan pek çok otoriteleri, varsayım ve inançları bilimin getirdiği eleştirisel yaklaşım(tarafsız yaklaşım...) ve bağımsız kafa disiplini karşısında ya sarsılmış, ya da büsbütün yıkılıp gitmiştir.(7)

2. Bilimin bir toplumu olumlu yönde etkilemesi için her şeyden önce bilimsel düşünme biçiminin geniş halk kitleleri arasında yayılmasına, ortak düşüncenin bir parçası haline gelmesine ihtiyaç vardır. Bu ise geniş ölçüde bir eğitim sorunudur. (7)

3. Bilim çoğu kez sanıldığı gibi ilk defa ne Rönesans’tan sonra, ne de batı dünyasında ortaya çıkmıştır. Bilim, insanlığın ortak kafa ürünüdür; kökleri ilkel toplumların yaşamına kadar uzanır. (13)

4. Geniş bir perspektif içinde bakıldığında bilimin uzun ve çetin gelişiminde şu dört aşamayı ayırt etmek mümkündür:

 Mısır ve Mezopotomya uygarlıklarına rastlayan empirik (görgüsel) bilgi toplama aşaması.

 Eski Yunanlıların evreni açıklamaya yönelik akılcı sistemlerinin kurulduğu aşama.

 Ortaçağların Yunan felsefesi ile dinsel doğmaları bağdaştırma çabası karşısında İslam dünyasındaki bilimsel çalışmaların parlak başarılarını kapsayan aşama.

 Rönesans sonrası gelişmelerin yer aldığı modern bilim aşaması. (14) 5. Ortaçağ karanlığının ortama hakim olmasında Hıristiyanlığın rasyonel düşünce ile çelişkisi önemli bir etkendir. (14)

(14)

6. Bilimin yeniden anlanma hareketi İslamiyetin ortaya çıkması ile, gene doğu dünyasında kendini gösterir. Avrupa’nın 12. Yüzyılda başlayan ve Rönesans’tan günümüze kadar giderek hızlanan parlak bilimsel başarılarını azımsanmayacak ölçüde, İslam döneminin çalışmalarına borçlu olduğu inkar edilemez.(14) (Aynı yazar- bilim felsefesi)(Ankara-1979)

7. Sağlam bir anlayış kazanmış..(5)

8. ( - ) Bugün hakim olan zihniyet, kalkınma yolunu bulmamıza yardım edeceğine, aksine bizi bu yolu tıkayan hataları pekiştirmeye ve bu hatalar süreklilik kazandırmaya yaramaktadır....

9. Modern bilimin kökeni, matematiksel metodun fizikteki başarısında aramak gerekir.(239)

BİLGİ TOPLUMU VE EKONOMİK GELİŞME

Prof. Dr. Hüsnü ERKAN –İş Bankası Yay. Ankara-1993

1. Sanayi devrimi ile ortaya çıkan yeni teknolojiler, yeni bir üretim ortamı ve yaşam biçimi doğurdu. (yeni bir toplumsal yapıya yol açtı.) (3)

2. (Yeni kurumsal yapılar oluşurken –toplumun değer- norm ve davranış kalıpları da değişti.)

3. Üretimin ihtiyaç duyduğu hammaddeler ile yeni pazarlar, sanayi devrimini gerçekleştiren ülkeleri dış Pazar arayışına itiyordu. Bu konuda ilk olma avantajını İngiltere kullandığı için başı çekiyordu. Bu yöndeki gelişmeler, dışarıda, ülke dışında sömürgeler edinmeye yol açtı. (4)

4. Tarım+Sanayi+Hizmet sektörü....Bilgi toplumunun kurumsallaşması...

5. Doğal altyapı+Maddi altyapı+kurumsal altyapı+personel altyapı(insan sermayesi)

6. Eğitim+ Öğretim+Araştırma+Uzmanlaşma+(Örgütlenme)

7. Yeni değer yargılarının ortaya çıkışı, gelişme aşamalarına bağlı olarak toplumsal bütünleşmeyi artırıcı veya azaltıcı yönde etkili olur. (34)

8. Topluma bilim ve teknoloji açısından bir seviye kazandırmak ve bunu ekonomik sürece aktarmak...

9. Kişi ve grupların amacı toplumda güç ve iktidarı elde etmeye yönelik olduğu için, kişiler amaçlarına uygun kurumsallaşmayı gerçekleştirmek (için...) isterler...(34)

10. -Ömürlü bilgi...

11. Ekonomik ve bürokratik örgütlenme...

(15)

12. Ekonomik gelişmede önemli unsurlardan birisi de toplumun teknik ve bilimsel bilgi düzeyidir. Teknik ve bilimsel bilginin ekonomik sürece aktarılması işgücü yoluyla sağlanmalıdır. Bu nedenle, ekonomik gelişmede personel altyapı olarak kavranan, gerekli teknik ve bilimsel bilgi ile donatılmış insan unsurunun özel bir yeri vardır. (34) üretmek+yaymak

13. Bilginin sistemli olarak düzenlenmesi, saklanması, işlenmesi, iletilmesi, kullanılması...(48)

14. İnsan zekasını uyaran bilgisayarın, insanlığı düşünmeye yöneltici bir kaldıraç görevi olduğu kabul edilmektedir. (49)

15. ** Toplumda yenilenen teknolojik temelle birlikte, sırasıyla ekonomik, sosyal, politik ve kültürel alanlarda değişim süreçleri devreye girer. Birinden diğerine olan yansıma, bir zaman gecikmesi içerdiği için toplumsal bütünde bu alanların değişim esnekliği bir diğerinden farklıdır. Teknolojik yenilenme karşısında en hızla değişen, en yüksek değişim esnekliği gösteren alan ekonomik alanken; en düşük değişim esnekliği kültürel alanda ortaya çıkar.

Sosyal ve politik alanların değişim esneklikleri bunlar arasında bir konuma sahiptir. (61)

16. sanayi toplumunda üretim, fabrikalarda örgütlenmişti. Oysa ki, bilgi toplumunda üretimin ağırlıklığı araştırma merkezlerinde yoğunlaşmakla birlikte, bilişim ağına bağlanarak komut içinde üretime katılmak daha kolay olacaktır. (80)

17. ...ihtiyaç hiyerarşisinin en tepesinde yer alan..(103)

18. Bilginin kötüye kullanımına ilişkin yeni suç ve ceza sistemlerinin gelişmesi...(106)

19. İnsanlar arasındaki çatışmada uzlaşmalarının çoğu, bilgi eksikliğinden kaynaklanmaktadır. (107)

20. Başarı, insanın kendini kanıtlaması ve belirlenmiş amaçların gerçekleşmesidir. (112)

21. Bilişim= Eğitim+ Deneyim+ Bilgi İşlem+İletişim (113)

22. Bilindiği gibi sanayi toplumu, İngiltere’de gerçekleştirilen teknolojik- ekonomik (1770 sonrası) devrimle, Fransa’da başlayan politik devimin (1789) ortak sonucu olarak ortaya çıkmıştır. (119)

23. Fransız Devrimi’nin getirdiği “Milli Devlet” tezi, çok uluslu Osmanlı Devleti’nin çok kısa sürede etkileyip imparatorluk topraklarının bir bir kaybedilmesi (parçalanması) sonucunu doğurmuştur. (119)

24. Osmanlı’da sınırlı alanlarda ve yüzeysel olarak getirilmek istenen yenilik hareketleri, Osmanlı toplumunun sorunlarını çözüp onu sanayi

(16)

toplumuna taşıyabilmekten öte, çoğu kez çözülmenin daha da hızlanmasına neden olmuştur. (119)

25. Sanayileşme sürecinin politik, düşünsel ve kurumsal temellerini oluşturma....(120)

26. Türkiye’de geleneksel toplum yapısının düşünsel ve maddi temellerinde bir değişim olmadan, politik, kültürel, ve kurumsal(hukuksal) çerçeve oluşturulmak istenmiştir. Sonuçta, bu alanlardaki kısmi yenilenme ve gelişmeler önemli ölçüde toplumun değer ve davranış sistemleri ile ilgili olduğu için, geleneksel değerle yenilikçi değerler arasında hali sürüp giden çatışmalar gündeme gelmiştir. Bu ikili yapı, toplumda anlamsız ve gereksiz bir ilerici-gerici; batıcı-gelenekçi; sağcı-solcu...ikilemi doğurmuştur. Bu ikilem Osmanlı’dan beri var olan bir toplumsal gerilim olarak sürüp gitmektedir.

(120)

27. Türk toplumunu, batı toplumlarının uzun dönemli tarihsel evrimleşmesi ve sınıfsal yapısına benzetme çabaları bir yana bırakılırsa, geçmişteki Türk toplum yapılarında sınıflaşma olmadığı görülür. (122)

Türk’lerin geçmişinde sınıflı toplum yapısının olmayışı, toplum içinde dikey akışkanlığın çok yüksek olmasına yol açmıştır. Toplumun en alt kesiminde, üst yönetim kesiminde yükselebilmenin yolları hep açık kalmıştır.

(123)

28. a)...biçiminde çok keskin ve iki kutuplu bir sınıflaşma eğilimi...

b) Batı, sınıflaşma yapısını, sosyal bütünleşme (entegrasyon) ile yumuşatılırken, bizde sınıfsız toplum, sınıflı yapıya doğru bir gelişme eğilimi içine girmiştir.

c) Toplumsal bütünleşmeyi artırıcı politikaların daireye sokulması... bu yolla, Türk toplumundaki iç dinamiğin köreltilmesi yerine, toplum katmanlarının hepsinin katılımı ile aha çok canlandırması gerekir. (123)

29. Kalkınmanın ve sanayileşmenin dinamik motoru olan yenilikçi- girişimci yöneticiler daha çok orta tabakalardan çıkmaktadır. Çünkü, orta tabakalar, yükselmeye, rekabetçi düşünceye ve yeniliği daha yatkın bir sosyal grup oluşturmaktadır. (124)

30. Yeni teknolojiler öncelikle üretimi, yani ekonomiyi etkileyip değiştirmektedir. Ekonomik alandaki yenilenme, yeni teknolojilerin yarattığı işbölümü ve uzmanlaşma ile birlikte yeni meslekleri doğurmaktadır. Yeni meslekler ev yeni sosyal roller, sosyal alanın değişimine yol açmaktadır. Yeni mesleklerle, yeni sosyal grupların doğması, giderek politik alana yansımaktadır. Böylece, toplumun maddi-teknolojik-ekonomik temelinden başlayan değişim süreci, zaman içinde sosyal ve politik alana sıçramaktadır.

Aynı değişimin kültürel alana yansıması ise en son gerçekleşmektedir. (124)

(17)

31. - İthal teknoloji

32. Yeni yapılanmadan pay alma yarışı, çıkar ideolojilerini ön plana çıkarmıştır...(125)

33. Toplumda, nedenselliği ve bilimsel düşünme sürecini esas alan yenilik ve yaratıcılığı teşvik eden bir eğitim ve kültür politikasının uygulanması kaçınılmazdır...(125)

34. Ülkemizde, bilgi teknolojileri ve bilgi toplumundan çok, ilk dönem bilgi toplumunun kültürel alanını oluşturan Post-modernizmin daha çok ilgi gördüğü dikkati çekmektedir. Bu durum, Osmanlı ve Türk aydınlarının sanayileşmenin teknolojisinden çok, Fransız kaynaklı kültür ve edebiyattan daha öncelikli olarak etkilenmesine paralellik göstermektedir. (125)

35. Türk toplumunda politik katılım, organize toplumun sosyal gruplarının katılımı biçiminde değil, bireysel katılımlar biçiminde gerçekleşmektedir. Bu durun demokrasinin kökleşmesini ve kurumsallaşmasını engellemektedir. (126)

36. Türk toplumunda davranışların demokrat olmaktan çok, otoriter ve bağımlı insan tipi oluşturan bir biçimde gerçekleştirdiği görülmektedir. (126)

37. Toplumun, sosyal tabaka yapısı ve meslek yapısı, politik sisteme, toplumun simetrisi olarak yansımamıştır. (126)

38. Teknoloji ile dünya görüşü arasındaki çelişki net bir biçimde çözüme ulaşmalıdır. (127)

39. Türkiye’de var olan kültür ile ithal teknoloji arasında bir kopukulk kalmış ve teknolojiyi üretebilmenin altyapısı oluşturulamamıştır. (129)

40. Bilimsel yaklaşımda, olmuş bir olayın, nedenlerinin açığa çıkarılması ve oalyı yaratan neden sonuç analizlerinin mantıksal tutarlılık içinde sunularak açıklanması yapılır. (130)

41. Batı, ürettiği teknoloji ile doğaya egemen olma savaşı verdi.

(sömürdüğü coğrafyadaki insanları da egemen olunacak doğanın bir parçası olarak algıladılar.)

42. Türk toplumunda temel dünya görüşü, olayların bilimsel açıklanmasına dayalı olmayıp, olayların yorumlanmasına dayalı bir düşünce kalıbına oturtmaktadır. Batı uygarlığının düşünme süreci, dışa dönük, doğaya dönük, doğanın(nesnenin) kendi içindeki neden-sonuç ilişkisinin açıklanmasına yöneliktir. Bu yaklaşımda objenin neden-sonuç analizi yapıldığı için objektif bir bakış açısı vardır. (130)

43. Olaylara kendi inanç ve değerlerinin gözlüğü ile bakan ve bu değerleri mutlaklaştırmış, tek yolcu insanlar ortaya çıkar...(130)

(18)

44. Bu düşünce kalıpları içinde aydın geçinen insanlar, sadece kendi inanç ve ideolojilerine taraftar kazanmaya çalışır. Çünkü amacı, insanlara bilgi ve bilim aktarmak değil, kendi değerlerini satmaktır. (131)

45. Türkiye’de aydın geçinen kesim, batı aydınlanmacı filozoflarının kendi toplumlarında oynadıkları role benzer bir rolü Türk toplumunda da oynayamadılar. Entellektüel denildiğinde bilim, kitap, kütüphane, aydınlanma, çoğulculuk, düşünce zenginliği gibi imaj ve çağrışımları toplumda yaratamadılar. (iletkenlik...) Bunun yerine entel denince “entel başlar” çağrışımı yapmakla yetindiler. (131)

46. Türk aydınının; subjektif, duygusal ve yüzeysel tartışma ve kavgası Tanzimat’tan beri ilerici-gerici, sağcı-solcu v.s. gibi yüzeysel kavgalarla, bilim ve bilgi üretmeden sürüp gitti. (...) Değinilen noktada Japonya güzel bir örnek oluşturmaktadır. Osmanlı ve Türk aydınları, Fransa’ya gidip güzel sanatların duygu ve inanca dayalı alanlarında kendilerini yetiştirirken, 1867’deki Meici Restorasyonundan sonra batıya giden Japon öğrenciler pozitif bilimsel düşünceye dayalı mühendislik eğitimi görmüşlerdir. Böylece, batının pozitif ve bilimsel yöntemini alıp, Japon toplumuna aktarmışlardır. Japon insanının kılık ve kıyafetini değiştirmek yerine, Japon aydınının kafa yapısı ve düşünce sistemini değiştirmişlerdir. Böylece Japon kalkınması, batı ve yerli kültürün karşılıklı olumlu etkileşimi içinde, iki ray üzerinde hızlanan bir tren örneği gibi, hızlı bir gelişmeye sahne olmuştur. Oysa bizde, yerli ve batı kültürleri karşıt yönden gelen iki tren örneği gibi, çatışmışlardır. Toplumsal potansiyeller bu çatışma ile boşa harcanmıştır. İnsan yiyen ve harcayan çatışmacı bir ortam yaratılmıştır. Çünkü, toplumsal değişmede insanların kültür değerlerinin hepsini değiştirmeye kalkmak, karşıt ve yoğun tepkiler çekmektedir. Oysa, kültürel alan içindeki stratejik nokta, düşünce kalıbı ve dünya görüşüdür. Bunu değiştirmek, dinamik gelişim için yeterlidir. (131- 132)

47. Üniversitelerimiz de bile bilimsel açıklama ve yorumlama tarzı açıklık kazanmamıştır.

48. Bilime dayalı nedensellik düşüncesinin geçerli olmadığı yerde, ilke ve kural olmaz. İlke ve kuralın olmadığı yerde sistem olmaz. Sistemin olmadığı yerde kurumsallaşma olmaz. Sonuçta, kişilerin keyfi egemenliği geçerli olur.

(133)

49. Toplumsal yapıyı egemen sınıfın kuralları belirler. Sınıf egemenliği organına bir sistem oluşturur. (135)

50. Toplumumuz, başarıya dayalı rekabet toplumu olmaktan çok, ilişkiye dayalı halk deyimi ile torpil ve çıkar ilişkilerine dayalı bir yapı sergilemektedir. (Böyle bir toplumsal ortamda toplumsal kalkınma süreci başlatılamayacağı)

(19)

51. Osmanlı toplumu, geleneksel toplumda teknolojinin belirleyici olmadığı bir ortamda, iki temel yeniliği yakalayarak bir imparatorluk kurmuştur:

- Yeni bir din olan İslam ideolojisi....

- Aldığı topraklardaki feodal yapıdaki serflere, sınıfsız Osmanlı toplumunun özgürlüğünü getirmek...

52. Fikir suretine giren arzu ve istekler...

53. Ayrı telden çalabiliriz, ama birbirimizle akort olmak mecburiyetindeyiz.Gürbüz AZAK 8.5.96 ATV A takımı prog. Savaş AY

54. Lümpen ve rasyonel BATILILAŞMA:

55. “Batı ve türevi kavramların anlamı ve içeriğini kavramaktan, batılılaşmanın ne olduğunu ve niçin ve hangi saiklerle durdurulamazlık niteliğine sahip olduğunu idrak etmekten uzak kalan her toplumun kaçınılmaz akıbeti: “Lümpen Batılılaşması” dır. Buna karşılık “Rasyonel Batılılaşma” bu hususları idrak ve icabını ifa eden bir toplumun batılılaşma tarzıdır.(Rasyonel tavır almaktır.) Lümpen batılılaşmasının en temel saiki,

“Batılılık”ın temelinde yatan şeyin “İnsan ve eşya münasebetlerinin” batı tarafından düzenlenmiş tarzından ileri geldiğini, yani konunun kökenlerinin çok derinlerde olduğunu kavrayamamak, sebeplerle değil hep sonuçlarla uğraşmaktır. En bariz emaresini ise kısaca ikiye indirgeyebiliriz:

a-Sürekli olarak üstyapı kurumları ile uğraşmak,

b-Kültür unsurlarında çok derin tahribatlara sebebiyet vermek...

Dr. Durmuş HOCAOĞLU Marmara Üniversitesi Atatürk Eğt. Fak. Öğr.

Üyesi, Zaman- 9.4.1997

SANAYİLEŞMENİN KÜLTÜR TEMELLERİ

John Nef; Çev.:Prof. Erol Güngör ;Kalem Yayıncılık A.Ş. İst.-1980

1. *Sanayileşmeyi yaratan esas unsur insana ait manevi kuvvetlerdir. (13) 2. *Bugün bize en basit gelen hesaplama işlerinde Ortaçağ Avrupalısının elinde bulunan vasıtalar çok uğraştırıcı ve yavaş işleyen şeylerdi. Arap rakamlarının Avrupa’ya girmesi Roma rakamlarına nisbeten daha kolay hesap yolları temin etti ve bu rakamların kullanılması onaltıncı asrın sonuna doğru hiç değilse kara Avrupa’sında sür’atle yayıldı. (37)

3. *İnsanlara mekan, zaman, madde ve hareket hakkında yepyeni bilgiler veren “ilim inkılabı” nın başlangıç noktası hakkında yaklaşık bir tarih vermek bile güçtür. Umumiyetle bu inkılabın başlangıcı 1500 tarihine , yahut onaltıncı asır başına götürülür. Muhakkak ki Kopernik’in (1473-1543), Fernel’in (1490- 1558) ve Vesailus’un (1514-1564) keşifleri modern ilmin başlangıcını göstermektedir. Fakat şimdi bu nesiilerin öncü ilmi çalışmalarıyla Galile (1564-

(20)

1642), Harvey (1578-1657) ve Pascal (1623-1662) nesillerinin çalışmaları arasında mühim farklar bulunduğu iddiası daha çok kabul ediliyor.

(38)(Not:Fransız İhtilali-1789)

4. Daha önce nüfuzlu nazarlarla bakan düşünceli insan tipleri ... (44) 5. *Son zamanlarda ilmi keşiflerin şaşırtıcı bir hız kazanmasına ve madde, mekan, zaman, hareket, canlı(....) organizması gibi hususlarda şimdiye kadar hiçbir cemiyette görülmemiş derecede teferruatlı ve kat’i bilgiler edinilmesine yol açan asıl hadise, ilmi araştırma hususunda yeni yolların bulunması olmuştur. İlimdeki inkılabın, esas itibarıyla, başlıca üç akli düşünce tarzındaki değişmeler sayesinde meydana geldiği kabul edilebilir. Bugün bazı alimler ve ilim tarihçileri neticelere varmanın temel yolu olarak kemmi ölçmelere verilen ehemmiyeti bu değişmelerin başında görmeye mütemayildirler. Ölçme usulünün ve onun daha yeni, daha doğru hareket nazariyeleri kurulmasında arzettiği kıymetin klasik bir misali, Kopernik astronomisindeki umumi hakikatin tahkiki ve bu teoriye ait bazı ciddi hataların düzeltilmesi yolunda Tiho, Brahe ve Kepler’in çalışmalarıda. Brahe doğru bir şekilde kemmi ölçmeler yapmanın büyük önemi üzerinde ısrarla duran ve müşahade hatalarını tahmin etme, düzeltme metodlarını, bu metodların doğruluk sınırlarını tayin etmek için şuurlu bir şekilde inceleyen ilk modern bilim adamıdır. (47)

6. Hem teleskop hem de mikroskop 1580 sıralarında Avrupa’da icat edilmiştir. (48)

7. *Onyedinci asır başında ilim adamları nihai çözüm hususunda insanın iç yaşantısına müracaat etmeksizin müşahade edilebilen hadiseler ile modern ilmi metodlarının kavrayamadığı, ancak insan şahsiyeti ile (ruhu ile) –eğer mümkünse- izah edilebilen hadiseler arasında bir ayırım yaptılar. (49)

8. *Kepler ve Galile’nin hayatlarında başlıca ilim adamları fiziki kainatın matematik diliyle yazılmış bir çeşit kitap olduğunu keşfetmeye başladılar.

Onyedinci asır başlarında matematiğin hemen hemen hudutsuz derecede gelişmeye müsait olarak inkişafıdır ki bu dilin anahtarlarını temin ettiği (...) . Matematiğin inkişafı bugün bizim yeni bir sezgi aleti diyebileceğimiz ve uzun vadede sanattan ziyade ilme daha uygun düşen bir çalışma tarzına yol açtı.

(51)

9. *Matematiğin bu inkişafı olmasaydı, onyedinci asırda ilimde görülen gelişme mümkün değildir. (52)

10. *Böylece yeni matematik, 1660 yılına kadar, o günden bu yana ilme en başarılı keşif metodları temin edecek istikametlerde gelişmiş bulunuyordu.

(53)

11. *Modern ilmin stratejisi 1800’den önceki üç asır boyunca gelişme halindeydi. (53)

(21)

12. *Fakat bu keşifler 1570 civarından 1660’a kadar geçen yıllar içinde ortaya çıktı. Eğer modern ilim lisanının keşfedildiği olarak tek bir devre gösterilmek gerekirse, o devre işte 1570-1660 arasıdır. (53)

13. *Modern ilim adamlarının topladıkları kemmi bilgilerin ışığı altında, onaltıncı ve onyedinci asırları bir ticari inkılap, fiyat inkılabı ve sınai inkılap çağı olarak tasvir edebiliriz. (61)

14. -insanı harekete geçiren his ve heyecanlar, -insan şahsiyetini işleyecek malzeme , -ruh ve vicdan cephesini: milli ve manevi kültür; akıl ve zeka cephesini bilimsel ve teknik kültür

15. *İktisadi faaliyetleri yeni istikametlere yöneltmekte (asıl önemli olan da insanların hayata verdikleri kıymetlerde, onların günlük çalışmada beden ve kafalarını hasrettikleri hedeflerde meydana gelen değişmelerdir.(87)

16. *Avrupalıları onyedinci asır ortasında sanayileşmeye yüz yıl öncekinden daha yakın bir hale getiren asıl kuvvet onların maddi sahadaki gelişmeleri değildi. (bu gelişmeye de sebep olan) insan zihninin kantitatif kıymetlere ve kantitatif muhakeme metodlarına, ilmi bilginin temeli olarak tahkik edilebilir delillere ve daha geniş bir matematiğe kendini vermesi neticesinde bu terakki elde edilmiştir. İnsanı zamanın, mekanın ve şartların üstüne çıkaran ve ona uzun vadede tarihin gidişine tesir etmek imkanı veren zeka bütün bu gelişmelerin müşterek kaynağıdır. (93)

17. *...Bütün zamanlarda aynı kalan yegene faktör insan tabiatının (şahsiyetinin) hatalarıdır. İnsanlar ve cemiyetler arasındaki ihtilaflar, insanın mükemmel olmayı başaramayışından doğmaktadır. (99)

18. Tarih araştırıcıları onsekizinci asır ortasından daha önce medeniyet tabirine rastlamamışlardır. Kelimeyi basılı bir kitapta ilk defa kullanan yazar belki de Morguis Mirabeau idi. Onun 1757’de basılmış bulunan “L’Ami des Hommes ou Traite de la Population” adlı kitabında bu kelimeyi görüyoruz.

(112)

19. ....İç hayatımızda dürüstlük, fazilet duygularında bir kale, bir istihkam meydana getirerek bütün bu günah ve şerleri orada oldukları gibi karşılamalıyız. (134)

20. -seyirci de(...) nasıl bir ahlaki tesir uyandıracağı...(151)

21. -kültürlerin fert ve cemiyete yaptığı tembihler ve bu tembihlerin içtimai sulh ve kalkınmada fonksiyonları...

22. (uyarlanacak)*En yüksek beşeri vasıfların gerçekleşmesi ve geliştirilmesi insan şahsiyetine bağlıdır, halbuki ilim adamı ve istatikçi bu şahsiyeti hesaba katmamaktadır. “Medeniyet” in asıl kültürel temellerini ne modern ilmin ne de modern ekonominin doğuşunda bulabiliriz. Bu temellerin başlıca kaynağı...ahlakını geçici dünyaya sokmak ve kendini hazza

(22)

vermiş bir cemiyette güzellik ile fazileti bir araya getirmek üzere kısmen başarılan gayretlerdir. Yaşama sanatını mükemmelleştirme gayreti, on yedinci asırda ve on sekizinci asır başlarında Avrupa’nın büyük bir başarısını teşkil etmiştir. Eşya yapımında güzelliğin gözetilmesi de bu başarıyı kolaylaştırdı;

neticede insanın bütün melekeleri güzel ve kaliteli iş yapma hizmetine girdi, ateşli fakat rahat bir çalışma alışkanlığı meydana geldi ve gerek iş, gerekse içtimai münasebetlerin temposu yaratıcı düşünceyi teşvik eden bir hal aldı.

(203)

23. İlmi metotların başa çıkamadığı sahalar...

24. *Türkiye sosyo-ekonomik kalkınmanın...i ihanet etmeden nasıl gerçekleştirileceğini onlara öğretebilir.... (Türkiye Gazetesi 8.8.1990 sayısı Vecihi ÜNAL)

25. “...Özlemlerinizi yasal kısıtlamalarla değil de (dış disiplinlerle), toplumun (fertlerin “bünyesel direnciyle” (iç disiplini ile) reddetmesini arzuluyor.) Mehmet Altan Prizma-Sabah Gazetesi-19.8.1990)

3.DÜNYANIN BATILILAŞTIRILMASI

Paul Harrıson; Çev:Cevdet CERİT, Pınar Yay., 1. basım, Kasım-1990/İst.

1- Bugün, üçüncü Dünya ülkelerinin ekonomik, politik, toplumsal yapısını kemiren ne kadar dengesizlik varsa, bunların tamamının tohumu sömürü günlerinde atılmıştır.(10)

2- Sömürgeciler, Üçüncü Dünya’dan çekilirken, menfaatlarının devamını sağlayacak mekanizmaları da oluşturmuşlardır.(10)

3- Batı <Üçüncü Dünya’dan çekilip, bu topraklar üzerinde yepyeni kentler kurulurken, sınırlar gerçeklere istinat ettirilmedi. Kasıtlı olarak yapay sınırlar inşa edildi. Bu suretle daha işin başında bu gencecik devletler arasında, sınır ihtilaflarının çıkması ve bu yoldan Batı’nın yeni kazançlar sağlaması garantiye alınmış oluyordu. İşin kötüsü, yönetime gelenlerin, Batı’nın eğitim tezgahlarından geçmiş olmasıydı. Bunlar kendi toplumlarına özgü gelişme modelleri inkişaf ettirmek yerine, Batı’yı taklit etmeyi yeğlediler.(10)

4- Bu ülkeler ve insanları, geri kalmışlık olgusunda göz ardı edilemez roller üstlenerek, bütünü biçimlendirmektedirler.(12)

5- Bugün, Üçüncü Dünya olarak bilinen kıtaların üçü de, son derece ileri medeniyetlere yataklık etmişlerdir. Kentlerinin büyük bir kısmının zenginliği dillere destan olmuştur. O günlerin Avrupalı ziyaretçileri, bu ülkelerde her şeyin kendi ülkelerindeki mütekabillerinden çok ileride olduğunu görmüşlerdir. Araplar, Hintliler ve Çinliler arasında matematik son derece gelişmiş idi. Bu medeniyetlerin geri olduğunu söylemek hatalı olur. Ahlaki ve

(23)

manevi değerler açısından Avrupa’nın çok çok önündeydiler. (bu ahlaki değerler, başka ülkeleri sömürme olgusunu ortadan kaldırmakta idi.) Avrupa’yı üstün kılıp, Üçüncü Dünya insanlarını Batı’nın önünde diz çökmeğe mahkum eden tek sebep vardır: Avrupa madde bilimlerinde emsallerinden çok ileridedir. Bu sayede savaş teknolojisinde, denizcilikte üstünlük sağlamıştır. Bu üstünlük ise, askeri fetihlerin yolunu kendilerine açmıştır. Endüstriyel kapitalizm ile birlikte insanlara ve tabiata mütecaviz, saygısız bir tutumu geliştirmeyi başarabilmişlerdir. Batılı olmayan ülkeleri, Avrupa’nın gösterdiği gelişmeyi gösterememiş olmakla suçlamak doğru değildir. Teknoloji sahasında ilk çıkışı yapan Avrupa, Üçüncü Dünya ülkelerini kendisine bağlı, sömürüye açık ve sonuç itibariyle geri kalmağa mahkum kılmıştır. (20-21)

6- Endüstri kapitalizminin Avrupa’da nasıl ve niçin ortaya çıktığı sorusu, son derece karmaşık bir sorudur. Yapabileceğim tek iş, endüstrileşme olgusunu mümkün kılan ve başka ülkelerde mevcut bulunmayan faktörleri teker teker sıralamaktan ibaret olacaktır. Bunlardan en önde gelenleri;

bereketli topraklardan elde edilen zirai ürün fazlası, özgürce para kazanıp servet sahibi olan ve bu yolda devletten destek gören müteşebbis ruhlu insanların varlığı, bu yoldan kazanılan para ile yatırımlar için gerekli olan finansmanın sağlanabilmesi, matematik ve mekaniğe istinat ettirilen pratik bazı bilim dallarında kaydedilen gelişme, makine üretiminin gelişimini cesaretlendiren, giderek genişleyen bir Pazar.(28)

7- Batı kentleri , despot yöneticilerin idaresi altındaki Asya kentlerinden pek farklı bir durumda idiler. Zirai ürünlerin el değiştirdiği ticaret merkezleri olarak geliştiler. Sakinleri, Asyalı emsalleri ile kıyaslanamayacak kadar özgür idiler. Böylece, gücünü kazanıp bir araya getirdiği paradan alan bir sınıf ortaya çıktı. (29)

8- (Batı’lı ) Tüccarlar, Asya ile yaptıkları ticaretten dehşetli para kazandılar. Değersiz eşyalar satıp, değerlilerini aldılar. Böylece Batı ile Üçüncü Dünya arasında sürüp giden gayri adil ticareti başlatmış oldular. Kazandıkları paralar, daha büyük ölçekli üretim birimlerinin kurulabilmesi için gerekli olan kaynağı oluşturdu. & Daha işin henüz başlangıcında, batılı olmayan toplumların Batılılar tarafından acımasızca sömürülmesi, Batı kapitalizminin doğuşunda anahtar rolü oynadı. Bu sömürü düzeni kurulmamış olsaydı, yer yüzünün ilk sanayi toplumlarının Avrupa’da ortaya çıkması mümkün olmayabilirdi de. & Güney Amerika’nın sömürgeleştirilmesinden sonra iyice zıvanadan çıkan kar oranları, köle ticaretinde görülen canlılık, sermaye dağlarının oluşumuna sebebiyet verdi. Batı Afrika, Batı Hindistan ve İngiltere arasındaki ticaret üçgeninin merkezi olan Liverpool, köle, pamuk ve rom ticaretinden büyük paralar kazandı ve bu paralarla Güney Lancashire’de bulunan sınai yatırımları finanse ederek, bu kentin endüstri devriminin beşiği olma vasfını kazanmasını sağladı. İngiliz endüstrisinin hızlı gelişimi,

(24)

sömürgelerde tesis edilen pazarlardan gelen taleplerle, adeta mahmuzlanıp şahlanır oldu. Bu kadar yoğun bir talep oluşturulamamış olsaydı, endüstrinin de bu denli hızlı bir gelişme gösterebilmesi elbette mümkün olamazdı.&

Avrupa’nın arz üzerinde bir hegemonya kurabilmesinde rolü olan bir başka önemli faktör de, gerek kara ve gerekse denizdeki askeri üstünlüğüydü.(Önce askeri işgal, sonra şirketleri ile işgal) Asırlardır kesintisiz devam eden savaşlar, bilgi ve becerilerini geliştirmişti. Teknolojik gelişmeler, günün en öldürücü silahları ile donanmalarını sağlamıştı. Avrupa mozaiğinin bölünmüşlüğü ve bunun bir sonucu olarak aralarında hiç eksik olmayan savaşlar, askeri alandaki yeteneklerini geliştirmişti. Bu sahada, asırlardır bir istikrar ortamını sürdürmeyi başarmış Çin gibi devletlere karşı üstünlük kazanmışlardı. (Bilim, teknoloji ve ekonomik gücün askeri güce yansıması)(30)

9- Batı, bilim ve teknolojide ilerlemesinin bir sonucu olarak yoğun üretim mekanizmaları geliştirdiği kadar, mukabil bir tüketim mekanizmasını da oluşturmuştur. Bunu oluşturmak için gerekirse, askeri güç kullanmıştır.(-)

10- Kolonilerde oluşturulan büyük pazarlar bile Avrupa’da bir çığ hızıyla büyüyen endüstrinin ürettiklerini emmeğe yetmiyordu. Kuzey Amerika, Avustralya, Güney Afrika ve nihayet Güney Amerika’da yeni yeni pazarlar ihdas edildi.(31)

11- Avrupa yönetiminin sebebiyet verdiği en önemli değişiklik, global bir ekonominin, bir dünya ekonomisinin vücut bulmasına imkan sağlamakla ortaya çıktı. Taş ve maden devrini yaşayan insanlar, Batı endüstrisinin tahripkar etki alanı altında kaldılar. Para denen nesne, ağını, tüm insanlığın üzerine, tamamını altında bırakıverecek tarzda fırlatıverdi. (31)

12- Bir Cizvit gözlemcisi, Bartolome de Las Casas İspanyol ve Portekizlilerce Kızılderililere yapılanları şöyle anlatır:”Bu insanlara yapılan muamele ve sırtlarına yüklenen yük, vahşi hayvanların bile tahammül edemeyeceği kadar ağırdı. Ele geçirilen kıymetli madenler İspanya’ya yollandı. İspanya İmparatorluğunu finanse etti. Talep patlamasına sebep oldu.

İspanyolların ve Portekizlilerin sanayileşme için bir çabaları olamazdı. Para boldu. İstedikleri her malı başka ülkelerden rahatça alabilme imkanına sahiptiler.(33)

13- Hollanda, İngiliz ve Fransız İmparatorlukları, ticari faaliyetlerin genişlemesinin bir sonucu olarak büyüdüler. Hollandalılar ve İngilizler gelişmelerin doğal akışına kendilerini kaptırıp büyük ticari işletmeler kurdular. & Hollanda, Doğu Hindistan’da yapılan baharat ihracatında tekelleşip, fiyatları yapay olarak yükselterek büyük kazançlar edinme sevdasına düştü. Fakat yerliler ürünlerini ucuz ucuz kapattırmamak için ısrarla direndiler ve fırsat buldukça İngilizlerle ticaret yapıp hindistan cevizi ve karanfil sattılar. Arzu ettiği sonucu alamayan Voc zora başvurup silaha sarıldıysa da, gene sonuç alamadı. Savaş için yaptığı masraflar, ticaretten

(25)

gelen geliri kat be kat aştı. 1799 Senesinde Voc, bir borç dağının altında kalıp silinip gitti. Tüm mal varlığına Hollanda hükümeti el koydu. & Asya ve Afrika sahillerinde yeni topraklar işgal etme işinde İngilizler son derece gönülsüz davrandılar. Bu topraklardan bekledikleri ticaret yoluyla kazanç elde etmekti.

Yörede bulunan savaşçı kabileler, krallar ve prensler ticaret pastasından pay isteyince işler karıştı. Düzenli bir ticari ortamı tesis ve muhafaza edebilmek mümkün olmadı. Ticaretin sağlıklı bir ortam içerisinde yürütülebilmesi için askeri müdahaleler, toprak ilhakları kaçınılmaz oldu. Ticaret ve sağladığı kazanç, hep bir numaralı hedef olarak kalmağa devam etti. Daha sonraları, endüstrileşmiş ülkelerin sayısı arttı ve rekabet ortamı kızıştı. Çok önceleri bazı ülkeleri sömürgeleştirmiş bulunan ülkeler, rakiplerini bu pazarlardan ırak tutarak kendileri için o ana kadar hesapta olmayan bir avantaj elde ettiler.(33)

14- İşgaller genellikle entrika yoluyla oluyordu. Avrupalı olmayan bir ulusun bu entrikaları kavrayıp karşı koyabilmesi pek zordu. Her şey işgal kuvvetlerinin çıkarlarına göre tanzim ediliyor, yerli halkın insanlardan oluştuğu gerçeği hiç dikkate alınmıyordu.(35)

15- Bugün, üçüncü Dünya ülkelerinin ekonomik, politik, toplumsal yapısını kemiren ne kadar dengesizlik varsa, bunların tamamının tohumu sömürü günlerinde atılmıştır.(10)

16- Sömürgeciler, yer kürenin bugünkü bölünmüşlüğünün bir numaralı müsebbibi oldular. İkiye bölünmüş dünyanın bir tarafında sanayileşmiş uluslar, öte tarafında ise oduncular ve sucular yer alır oldu. Nereye gittilerse orada yerli sanayiinin köküne kibrit suyu döktüler, insanları kendi ürünlerini satın almak için zorladılar. Üçüncü dünya insanlarının özgüvenlerini yok ettiler. Kendi endüstrileri için neredeyse bir hammadde durumuna getirdiler.

Bazı ülkelerde kendi çıkarlarına uygun ürünlerin yetiştirilmesi için sömürdükleri insanları zora koştular. Sahel’da pamuk yetiştirilmesi için Fransa, Endonezya’da şeker kamışı yetiştirilmesi için Hollanda’nın yoğun baskıları oldu. Bu alanlarda yöre halkını karın tokluğuna çalıştırdılar. Bu yoldan bugün de hükmünü sürdüren dünyanın ekonomik düzenini inşa ettiler.

17- Sömürgelerde, Batı’nın kentlerine benzer yeni yeni şehirler kuruldu.

Bu kentler, ait oldukları koloninin kanını emip, Batı’ya pompalayan birer merkez olarak görev yaptılar. (36)

18- Endüstri teknolojisinde Batı, Üçüncü Dünya ülkelerini işin başlangıcında kendisine bağımlı olacak tarzda biçimlendirdi. Bu bağımlılığın derecesi giderek artmağa devam etmektedir. Kendi dillerini anlayıp, kendi arzularına hizmet edecek yönetici ihtiyacını giderebilmek için Batı türü eğitim tarzını empoze ettiler. Bu eğitimden geçen insanları kendi amaçlarına ulaşabilmek için kullandılar. Bunlar bir taraftan batı’nın ölçülerine göre eğilip biçimlendirilirken, bu yoldan kendi öz kültürlerine ve toplumlarına da

(26)

yabancılaştırılıyorlardı. Böylece kendilerinden beklenen fayda katlanmış oluyordu. (37)

19- Batı Üçüncü Dünya’dan çekilip, bu topraklar üzerinde yepyeni kentler kurulurken, sınırlar gerçeklere istinat ettirilmedi. Kasıtlı olarak yapay sınırlar inşa edildi. Bu suretle daha işin başında bu gencecik devletler arasında, sınır ihtilaflarının çıkması ve bu yoldan Batı’nın yeni kazançlar sağlaması garantiye alınmış oluyordu. İşin kötüsü, yönetime gelenlerin, Batı’nın eğitim tezgahlarından geçmiş olmasıydı. Bunlar kendi toplumlarına özgü gelişme modelleri inkişaf ettirmek yerine, Batı’yı taklit etmeyi yeğlediler.(37)

20- Bu insanlara, böylesi bir gelişim son derece doğal olarak gözükebilir.

Bu modern yaşamdır ve tarz olarak herkesçe benimsenmesinden daha tabii ne olabilir diye düşünebilir. Bu gün olmasa, yarın nasıl olsa gerçekleşecek, ekonomik büyümenin ve en genel anlamıyla gelişmenin kaçınılmaz tezahürleri olarak değerlendirilebilir.(39)(İşte tam bu noktada, bu gelişmelere karşı çıkma ile teşvik etmek gibi birbirine zıt iki anlayışın arasında sıkışmış olan kendi kültürel değerlerini koruyarak bilim ve teknolojiye yönünü dönmek anlayışı ise, her zaman “irtica” suçlamasına maruz bırakılarak bertaraf edilmiştir. )(-)

21- Ekonomik ve siyasi emperyalizmin yanı sıra, insanları kontrol altında tutmanın çok daha haince, çok daha acımasız ve çok daha sinsice bir yolu olan kültürel emperyalizm gelişip boy verdi. Bu yolda Avrupalılar yalnızca kurbanların bedenlerini değil, ama daha da önemli olmak üzere ruhlarını da gasp ettiler ve kurbanlarını cinayetlerinin suç ortakları haline dönüştürdüler.

22- Kültür Emperyalizmi, Üçüncü Dünya üzerindeki fetih hareketini mahalli iş ortaklarının beyinlerini dilediğince biçimlendirmek suretiyle gerçekleştirerek başlattı. Misyoner okulları kuruldu.

23- İnsanları kendi köklerinden koparıp, arzu edilir biçimlere dönüştürmenin bir başka yolu da, ki bu yol diğerlerine kıyasla daha dolaylı ve zorlamalardan arındırılmış bir yol idi, toplum bilimcilerin tabiriyle “referans gurupları” idi. Bir başka deyişle, sürüyü mezbahaya götürüp kasabın eline teslim edecek olan lider koçlardı. Geniş halk kitlelerinden insanlar, Batı tarzında biçimlenmiş bu insanlara özenip kendi geleneklerinden, kendi kültürlerinden vazgeçip, Batı’ya teslim olmaktaydılar ve bu iş kendi rızaları dahilinde gerçekleşmekteydi. Bu, sözünü ettiğimiz vakanın ilk örnekleri Batı’da ortaya çıkmış, endüstri ve ticaretin zenginleştirdiği insanlar, asilleri taklide başlamışlardı. Nitekim sömürgelerde de yerli halkın önde gelenleri kendilerini sömürenleri ve halk da bu eşraf tabakasını taklit etmeğe başladı.

(41)

24- Afrika ve Asya’da yönetimi ele geçirenler, Batı tarzı bir eğitimin tezgahından geçmiş kimselerdi.(45)

(27)

25- İşe büyük kentlerin merkezlerinde Batılı çekirdek toplumlar oluşturmakla başladılar.(45)

26- Bugün Üçüncü Dünya’da Batılılaştırma süreci en ücra köşelere kadar ulaşmış, girmediği yer kalmamıştır. Batıyı benimsemeyenlere yapılan farklı muamele, Batılılaştırma sürecine hız kazandırmaktadır. Toplumun kan damarlarına giren Batılılaştırma olgusu, geleneksel toplumu ve değer sistemini içten zehirlemektedir.Toplumun üst kademelerindeki hiyerarşide gelişip büyümekte, alt kademelerinde işin farkında olmayan gençlerin yardımıyla hızla etkinlik kazanmaktadır.(47)

27- Üçüncü Dünya ülkelerinin eğitim yoluyla Batılılaştırılması hareketi, okul dışı araçlar vasıtasıyla da yoğun bir şekilde desteklenir. Bu araçların en başında geleni, kitle iletişim araçlarıdır. Sosyolog Jeremy Tunstall’ın tespitine göre bu kitle iletişim araçlarının tamamına yakını Anglo-Amerikandır.

Endonezya, Pakistan, Tayland, Malezya, Nijerya, Gana, Kenya, Kolombiya ve Peru’da bulunan reklam ajanslarının en büyükleri Amerikalıların mülkiyeti altındadır. Hindistan, Meksika ve Arjantin’de önde gelen reklam şirketlerinin beşte üçünün yönetimi Amerikalıların elindedir. Bunlar, çalışmalarında Batılı yöntemler kullanmakta, Batıdan imajlar vermektedirler. Üçüncü Dünya ülkelerinde reklamlarda kullanılan insan tipleri, varlıklı kesime mensup tipler arasından seçilmektedir. (48)

28- Yalnızca malın pazarlanmasında kullanılan yöntemler değil, ama satılan malın bizzat kendisi de Batılıdır. Levis marka kot pantolonlar, pop kasetler, dizaynı Batıda yapılmış kukla oyuncaklar... Bu eşyalardan herhangi birini veya birkaçını kullanan kimse, kendini çağdaş ölçüye uymuş gibi hissetmekte, kendisinin bu eşyaları kullanmayanlara üstün olduğunu sanmaktadır. İnsanların bu yoldan şartlandırılıp tek düzeliği benimsemeleri, çok uluslu şirketlere hiçbir değişikliğe tabi tutulmaksızın tüm dünya pazarlarında satabilecekleri mallar üretebilme şansını vermektedir. Ford otomobil fabrikasının başına başkan yardımcısı olarak atanan William Bourke, 1976 Kasım’ında yaptığı konuşmada: Modern iletişim araçları vasıtasıyla tüketicilerin zevklerinde ve gereksinimlerinde tek düzelik sağlanacak. Eğer üretilen bir mal bir pazara uygun düşmüyorsa, o pazara uygun mal üretilmeyecek, ama o pazar o mala uygun olacak tarzda yeniden biçimlendirilecek. Çok uluslu şirketler, her ülkedeki seçkinlerle işbirliği yapıp, geniş halk kitlelerini dilediklerince biçimlendirerek daha da güçlenecekler.”

(49)

29- Benzeri bir rolü televizyonun da oynadığına şahit olmaktayız.

Hükümetler, televizyon istasyonlarını kurduktan sonra, ekranı doldurabilmek için yabancı kaynaklı yapımlardan yararlanmak zorunda kalmışlardır. Bu filmlerin büyük kısmı da Amerikan yapımıdır. Amerikan filmleri vasıtasıyla

(28)

bir tüketim toplumu insanının yaşam tarzı, Üçüncü Dünya insanına empoze edilmektedir.(50)

30- Batı türü yaşam tarzı, yoksul ülkeleri daha da yoksullaştırmıştır.

Batı’nın orta sınıfının standartlarına ulaşabilmek bile bu ülkelerin kaynaklarınca karşılanabilecek durumda değildir. Batılı gibi olmak, öyle yaşayabilmek Üçüncü Dünya ülkelerinde ancak çok az sayıda insanın nasibi olmuş ve bu insanları Avrupalı gibi yaşatabilmek, geri kalan büyük halk yığınlarının yoğun bir sefalete mahkum edilmesi ile mümkün olmuştur.

31- Batının konut, endüstri, sağlık alanında kullandığı teknolojiler son derece pahalıdır ve fakir ülkelerin bu teknolojilerin bedelini ödeyebilme şansları mevcut değildir. Batılı anlayış tarzıyla kalkınmayı denemek demek, çok para harcayıp az sayıda insana zenginlik, çok ama çok sayıda insana da fukaralık getirmek demektir. (54)

32- İngiltere, Hindistan’ın kentlerini sömürdü. Hindistan’ın kentleri ise kırsal kesimini sömürdü.(Gandi)(55)

33- Modernizasyonun pek parlak sembolü elektriğe gelince...Teknolojinin pek çok nimetinden olduğu gibi elektrikten de kırsal kesim insanı, kentlerde yaşayanlardan daha sonra yararlanmağa başlamışlardır. Elektriğin köy hayatında yapacağı pek çok değişiklik olacaktır. İnsanlar, havanın kararmasıyla yatmaktan kurtulacaklar, serinlemek için bir vantilatör, yiyecekleri muhafaza için bir buzdolabı, seyretmek için bir televizyon alabileceklerdir. Köylerde küçük ölçekli endüstri kurumlarının yer alabilmesi elektrik sayesinde mümkün olacaktır. (65)

34- Üçüncü Dünya ülkelerinde kentlerle kırsal kesim arasındaki ilişki, zengin ülkelerle yoksul ülkeler arasındaki ilişki gibidir. Köylülerin ürettikleri, kentlerin ürettikleri kadar para etmez. Dünya genelinde ise, geri kalmış ülkelerin uluslar arası pazarlara sürdüğü ürünler, endüstrileşmiş ülkelerin ürünlerinden çok daha az para etmektedir.(68) (Dünyanın köyleri, kırsal kesimi)

35- (Üçüncü Dünya ülkeleri) kentlisinin köylüsünü sömürdüğü bir ülke haline gelecek demektir.(68)

36- Çift karakterli kentler:Gökdelenler, Gecekondular...(78)

37- Üçüncü Dünya ülkelerinin çift karakterli yapısının tohumları, sömürgecilik döneminde atılmıştır.(78)

38- Kolonicilerin kurduğu kentler, sömürü düzenlerinin bir parçasıydı.

Sömürerek oluşturulan değerler buralarda toplanıyor, gemilere yüklenerek Avrupa’ya yollanıyordu. Bu duruma işaret eden Gandi: “Şehirler, yabancı tahakkümünün bir ürünüdürler. Bugün şehirler köyleri tahakkümü altına almışlardır. Köylerin değerlerini sömürmekte, bir harabe haline dönüşmelerine sebebiyet vermektedirler.” (79)

(29)

39- Özgürlüğün anarşik bir tezahürü.(99)

40- Gelişmekte olan ülkelerde gelişmenin öğeleri Batıdaki sırayı değil, tam tersi bir sırayı izledi. Tarımda üretim fazlası olmadığı halde, endüstri, hükümetlerin zorlamasıyla geliştirildi. Bir an önce sonuç almak isteyen liderlerin bilinçli çabaları ve Batının yalnızca yüzeysel görüntüsü taklit edilerek, sonuca gidilmek istendi. Yüzeyin altındaki gerçekler, oluşumu hazırlayan sebepler göz ardı edildi.(118)

41- Parazit sektör.(118)

42- Avrupa bir yandan kendi endüstrileşme sürecini tamamlarken, öte yandan da elinin ulaşabildiği her yerde endüstrileşme çabalarını baltaladı.

Sömürgecilerin endüstrileri ile rekabet edebilecek yerli endüstrilerin kurulmaması için her türlü çabayı gösterdiler. Her nasılsa vücut bulabilmiş yerli endüstri kurumlarını ise acımasızca saf dışı bıraktılar. Bu iş için seçtikleri yol ise ne serbest rekabet esasına dayanıyordu, ne de adil bir yoldu. İran’dan, Çin’den, Hindistan’dan gelen tekstil ürünlerinin İngiltere’de satışı kesinlikle yasaklanmıştı. İngiltere Hindistan’a tekstil makinelerinin ihracatını yasaklayarak, İngiliz endüstri ürünleriyle Hindistan pazarını adeta işgal altına aldı ve bu ülkede endüstri namına ne varsa kasıtlı olarak tahrip etti. İngiliz malları Hindistan’a gümrük vergisiz olarak sokuluyordu. Hindistan’da üretilenler ise bir kentten diğerine giderken dahili gümrük vergilerine tabi tutuluyordu. Bu suretle Hindistan’ın bir kentinde üretilenler bir başka kentinde, üzerine konan gümrük vergileri sebebiyle ateş pahasına yükselirken, İngiliz malları sudan ucuz fiyatlarla satılıyordu. (...) On dokuzuncu asrın başına kadar Hindistan tekstil ihracatçısı bir ülkeydi. İngiltere, Hindistan’ı tekstil ithal eden bir ülke haline getirdi. (126) (1838 Balta Limanı Ticaret Sözleşmesi Osmanlı’da; 1994 Gümrük Birliği Anlaşması Türkiye’de aynı fonksiyonu icra etti. Bu gün şeker, tütün, pamuk et, ithal eden bir ülke haline geldik.)

43- Herhangi bir ülkeye, o ülkenin de bir şeyler üretip size satmasına imkan vermeden sürekli olarak mal satamazsınız. (126) (Ancak, o ülkenin kendi ham maddelerini ve yer altı zenginliklerini mamul mal haline getirmesi engellenip, bunlara el konulması, böylece o ülkeyi tüketim pazarı ve hammadde deposu haline getirmek...)

44- Yerli İşbirlikçi şartlarını oluşturma: Bu işbirliği doğrudan doğruya bir ihanetle açıklanamaz. Çeşitli yerel sorunların istismarı(sömürgeci amaçlara hizmet edecek yerel şartları oluşturmak...) ile zarardan kar şartlarını oluşturarak bilahare istismara açık bir yapı oluşturmak. Şuursuzluğun istismarı, tabulaştırma ve tabuların istismarı, bilgisizliğin istismarı, sınır ihtilafları oluşturma ve bunun istismarı, etnik, dini, mezhebi farklılıkları istismar v.s.)

(30)

45- Batı, kendi endüstrisini koruyabilme amacıyla Üçüncü Dünya ülkelerinin ürettiği malların ithaline kotalar yoluyla, gümrük vergilerini arttırmak suretiyle kısıtlamalar getirmiştir.(129)

46- İnsanlar iş gücünden tasarruf edeceğiz diye insanları işinden etmekte, sokağa bırakmakta,açlığa mahkum etmektedirler. Bir ülke on milyonlarca insanın alın teriyle biriktirdiği paralarla makineler alıp, on milyonlarca insanı işinden gücünden etmeğe nasıl teşebbüs edebilir? (Gandi) (133) Hiç kuşku yok ki, Gandi, Üçüncü Dünya ülkelerinde kitleler halinde üretimin büyük halk kitlelerinin işini kaybetmesine sebep olacağını, çok uzun yıllar önce büyük bir isabetle tespit etmişti. Servetin ve gücün üç-beş kişinin elinde toplanacağını tahmin etmişti. Son yıllarda yaşanan acı olaylar, Gandi’yi haklı çıkarmıştır.

Uluslar arası İşçi Bürosunda görevli bir iktisatçı olan Keith Marsden’in verdiği bir örnek, Üçüncü Dünya ülkelerinin ekonomilerinin dramatik ve neredeyse kronik rahatsızlıklarını dile getirmektedir. Marsden, büyük paralarla kurulan bir plastik ayakkabı endüstrisinden söz etmektedir. Tanesi 100.000$ ‘a mal olan iki pahalı plastik enjeksiyon makinesi ithal edilmiştir. Ayakkabı imalatında kullanılan PVC de dışardan alınmaktadır. Fabrikada kırk işçi çalışmakta, senede bir ile bir buçuk milyon civarında sandalet üretmektedir.

Fiyatı ucuzdur. İki dolara satılabilmektedir. Kösele sandaletlerden daha pahalı değildir, üstelik çok daha dayanıklıdır. Kısa bir süre içerisinde kösele sandaletler satılamaz olur, tezgahlardan hızla çekilmeğe, yerlerini plastikten yapılmış olanlara bırakmağa başlarlar. Fabrika sahibi bu işten iyi para kazanmıştır. İşçilerine de iyi para vermektedir. Ne var ki, o güne kadar kösele sandalet yaparak geçimini temin eden beş bin kadar zanaatkar hızla işlerini kaybetmekte, üçer-beşer sahneden çekilmektedirler. Bu arada kösele sandalet üretimi için hammadde üretenler, alet edevat yapanlar da ekmeklerinden olmakta, aileleriyle birlikte işsizliğin ve beraberinde gelen fukaralığın koyu karanlığına doğru itilmektedirler. Sonuç olarak kırk kişiye iş temin edilmiştir.

Ama bu arada muhtemelen sekiz bin civarında insanın işini kaybetmesine sebebiyet verilmiştir. İthalat hızlandırılmıştır. Adaletsizlik, fukaralık artmış, insanlar arasındaki uçurum genişleyip derinleşmiştir. (Marsden, hatalı teknoloji seçimine ilişkin verdiği örnek.) (134)

47- Modernliğin cazibesi, ileri teknolojilerin seçiminde etkin olan bir başka faktördür.(138)

48- Batının zevk aldığından zevk almak, sonuçta Batının ürettiği şekilde üretmeğe zorlar. Bu ise Batının teknolojisini, özellikle de sermaye yoğun olanını seçmeyi gerektirir. Sosyal model tercihi, tüketim mallarının tercihini, tüketim malları ise, nihai planda kendilerini üretecek olan makinelerin ve teknolojilerin seçimini belirler.(uyarla) (139)

Referanslar

Benzer Belgeler

Dünya Bankası Grubu’nun gelişmekte olan ülkelerde enerji sektöründeki yardımına en fazla ihtiyaç duyulan alanlar nelerdir. Önerilen yaklaşım, yoksulların ve

Oyak Yatırım Menkul Değerler A.Ş.’nin araştırma kapsamındaki şirketlerin piyasa değeri, yaklaşık olarak İMKB’nin toplam piyasa değerinin %80’ine karşılık

Banka hem bir kalkınma kurumu hem de aynı zamanda bir mali kurumdur. Bu nedenle kredilendirece÷i her proje, Banka’nın her iki niteli÷i açısından tatmin edici

2016 yılı içerisinde yapımı tamamlanmış olan merkez yerleşke içinde Mühendislik Fakültesi, İlahiyat Fakültesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Şırnak Meslek

Konu: Serbest iç enerji ve serbest entalpi Konu ile ilgili ders notları:.. Yüksel Sarıkaya, FİZİKOKİMYA, Gazi Büro Kitabevi, Ankara, Sayfa 107-118. Barrow, PHYSICAL CHEMISTRY,

Genel adli muayene rapor formunun sonuç bölümünde, yaralama suçlarının adli tıp açısından değerlendirilmesi rehberi kullanılarak, Türk Ceza Kanunu sistematiğine uygun

İstanbul Menkul Kıymetler Borsas ı'nda da birinci seans yüzde 2,8'lik değer kaybıyla tamamlanırken, ikinci seansta endeks yatay seyretti. Hisse senetlerinin günlük ortalama

eder. Ayni devrin eserlerini bir çok şehirlerden takip etmek mümkündür. Meselâ biraz evvel söylediğim Palma Nava yıldızvari şehir plânla - rından birini verir.